İnsan yaşlanırken -yaş almak değil- ayrıca yaşlanmak ihtiyarlamak değildir; çeşitli evrelerden geçiyor doğal olarak. Ne güzeldir çocukluk ve gençlik. Çocuksunuz ve neye sahipseniz onla mutlu olmaya çalışır, bol hayal kurarsınız. Sokaklarda yürümek yerine koşar ve avazınız çıktığı kadar bağıra bağıra konuşur ve neyseniz öyle davranırsınız. Yaşlanmayla birlikte bireysellik yerini toplumsallığa bırakır.
Başkalarını fark eder ve kendinize çeki düzen vermeye ve çevrenizle uyumlu olmaya özen gösterirsiniz. Uyum konusunda biraz uyumsuz olsanız yakın çevrenizden başlayarak sizi kontrol etme ağır basar ve toplumsal norm ve kurallara uyum sağlamaya zorlanırsınız. Kurallara ve normlara uyumunuz yüksekse “iyi vatandaş” olursunuz. Değilse yaramaz sınıfına itilir, başka sıfatlarla anılmaya başlarsınız. Dolaysıyla sürekli bir denge arayışı devam ederken bir yandan da kendinizle kavganız başlar.
Kurallara ve size dayatılanlarla kavganız sürerken bir yandan da yetişkinliğin sancıları, okul, gelecek, meslek, eş arayışları; arkadaş ve sosyal çevrede kendini doğru konumlandırma; kısaca bir güç arayışı sürer gider. Bu süreçte kişi genç ve enerjik olduğundan kendindeki yıpranmaları hissetmez fazla. İş, eş ve arkadaş engelleri aşılmışsa konfor arayışları ve statü kendini göstermeye başlar. Çok insan bu devrelere takılabilir. İş bulmak veya yaratmak, doğru eşi ve arkadaşı bulabilmek ayrı bir yaşam becerisi olmakla beraber buralarda başarılı olmak aslanın midesinde gibidir. Birini bulsanız diğerini bulamazsınız; üçünü bir araya getirmek her babayiğidin harcı değildir. Yaşlanmayla beraber enerji ve hoşgörü düşerken biraz güngörmüşlük yerini tecrübeye ve bilgeliğe bırakır.
Gençken insan kuvvetlidir, dayanıklıdır, savaşmaya hazırdır ama yaşlanırken insan huzur arayışına yönelir. Bilgi vardır, beceri vardır ama enerji eksilir. Huzur, biraz geri çekilme; hayata biraz uzaktan bakma ve sessizlik insanı daha cezbeder. Kendinizi tanıyamazsınız bu dönemde. Kavga dövüş istemezsiniz. Sataşan biri olunca, “Buyur geç yiğidim” dersiniz, sadece gülersiniz. İçinizden gelmez karşınızdaki kişinin kabalığına ve hoyratlığına yanıt vermek. Akıl kâmile ermiştir. Huzur ve dinginlik ararsınız her şeyde. Akan ırmak gibi berraksınızdır. Hırslarınız ve tutkularınız yerini sakinliğe ve dinginliğe ve biraz da içe dönmeye bırakmıştır.
Kaçarsınız kalabalıklardan, gürültüden, şatafattan, gösteriden, başkalarına laf anlatmak; bir şeyler ispat etmekten birilerine. Kendinizi kendinizle ve birkaç sevdiğinizle paylaşırsınız; doğaya yönelir, kedi köpek besleyerek onlarla hasbihal edersiniz. Varsa torunlarınız onlarla vakit geçirmek ve bir köy evine çekilerek bahçe işleri ile uğraşıp bir şekilde doğaya dönüş yaşarsınız…
Huzur belki de son durak hayat yolculuğunda. Hani tasavvufta bazı makam ve kapılar vardır ya, öyle bir şey sanki. Aralara takılıp kalan, bir türlü bu kapılara gelemeyenler de vardır mutlaka bu yolculukta ama er ya da geç normal koşullarda hayat denen bu döngü böyle ilerliyor gibi geliyor bana…
Huzurunuz ve bereketiniz bol, dinginliğiniz su gibi berrak gönlünüz arı ve duru olsun… Umarım herkes bu yolculukta “Değdi be” diyecek bir hayat yaşar…