Eski dükkânları ve tanıdık mağazaları özlüyor insan. Adam yerine konmayı, dürüstlüğü, güvenirliği geri istiyorum. Adı üstünde alış ve veriş. Kazan kazan; kandıran yok, kaybeden yok ve dürüstlüğün, güvenirliğin öne çıktığı bir alışverişi ve esnaflığı özlüyoruz… Çok zor olmasa gerek…

-e alış veriş günümüzün kaçınılmaz sonuçlarından birisidir; teknolojinin egemen olduğu dünyamızda -bazıları buna yeni dünya düzeni diyor- bu değişimi görmezlikten gelene de dinozor gözüyle bakılıyor.
“Sıkıntı yok!” desinler diyebilirsiniz ama kazın ayağı öyle değil; bu işin uzmanları geleceği robotlaşmayı ve yapay zekayı yüceltip; robotlara ve her türlü yapaylığa direnenleri çağdışı gören bir zihniyet tüm algıyı her türlü mecrada yönetirken umursamamak öyle kolay olmuyor maalesef…
Evet, sayısız kolaylığı var internetten alışverişlerin. Çok ürün ve sayısız seçenek var; bazen dükkân ve mağazalardan ucuz. İnsanlara sınırsız ve özgürlük veriyor -tabii parası ve gücü olana- seç, beğen, al. Hepsi muhteşem tasarlanmış, albenisi ve cazibesi her türlü duyu organına hitap ediyor. Ali Baba Kırk Haramiler’in hazine odası gibi, “yok yok…” Tüm dünyayı emrine sunuyor. Bu cazibeye kanmamak kolay değil. Bir de gerçek para yerine kredi kartı ve bilmem kaç taksit falan derken tüm gerçeklik algısı gidiyor; sonunu düşünmeden hazzı körükleyen hormonların da etkisiyle ve sonunda yaşanacak pişmanlıklara rağmen yine de kendimize “dur” diyemiyoruz…
Kısa keseyim ve kendi başımdan geçen bazı yanılgı ve pişmanlıklarımı yazayım. Ne zaman özellikle elektronik ürün alsam diz üstü bilgisayar, bazı kablolar, usb bellekler ve hatta aldığımız ev ürünleri çok zaman ya bozuk çıkıyor ya da bir kullanım sonrası hata veriyor. Mağazaya götürüyoruz veya servise götürüyor veya gönderiyoruz; en az 3 hafta cihaz veya ürünün sorununu bulmak için “beklemeniz gerekiyor” diyorlar. Sonrasında ise çoğunlukla kullanımdan kaynaklanan hata çıkıyor nedense. “Bilmem şu kadar tamir parası ve şu kadar süre tamir için kalmak zorunda” diyorlar işte o zaman sinir sisteminiz farklı çalışmaya başlıyor. Siz, “Ayıplı ürün bu, aldığımızdan bu yana sorunlu” diyorsunuz ama açmışsınız paketi ve kullanmışsınız bir kere. “Biz verdiğimizde sağlamdı” diye ısrar ediyorlar. İade veya değişim istediğinizde ise yine bir sürü protokol. Ürünü geri almamak için bin dereden su getirmeler, satıcıların kabalaşmaları ve bu arada o kadar paranızın boşa gitmesi gibi bir dizi sorunlara hazırlıklı olmanız gerekiyor… Aynı zamanda servis telefonlarını bulmak, bulduğunuzda ise bağlanmak, bağlansanız da derdinizi anlatamamanızı saymıyorum bile…
Bazen de zincir mağazalara gidip bir ürün almak istiyorsunuz. Ürün hakkında bir şey bilmiyorsunuz ve bir güvenilir kişiden yardım almak istiyorsunuz. “Ben kullanıyorum bu ürünü; şöyle iyi, böyle muhteşem” diyorlar. Güvenip alıyorsunuz ama eve gelip ürünü kullandığınızda hiç de dendiği gibi çıkmayınca öfkeyle mağazaya başvurup, ürün hakkında şikâyetinizi yapıyorsunuz ama dinleyen kim. Süreç burada yeniden başlıyor. Mağdur oluyorsunuz, paranızı onlar istediği gibi kullanıyor. Siz bin pişman ve içiniz buruk biraz da ağız dalaşından yorgun düşmüş olarak evinize dönüyorsunuz kırgın kırgın…
Tüketici hakem heyetlerine başvuruyorsunuz en az altı ay beklemeniz gerekebilir ve özetle siz paranızla rezil olmakla kalmıyor bir de aptal yerine konmak var ya işte o adamın canını sıkıyor…
Eski dükkânları ve tanıdık mağazaları özlüyor insan. Adam yerine konmayı, dürüstlüğü, güvenirliği geri istiyorum. Utanma duygusunun geri gelmesini ve satana kadar yalan söylemeyi meslek edinmiş yapay kişilerden çok kendini müşterinin yerine koyabilen, empati duygusu gelişmiş esnafları geri istiyorum ben. Teknolojisi olmaz olsun. Her türlü robot ve robotlaşmaya karşıyım artık ve bu konuda direnmeye de devam edeceğim…
Adı üstünde alış ve veriş. Kazan kazan; kandıran yok, kaybeden yok ve dürüstlüğün,  güvenirliğin öne çıktığı bir alışverişi ve esnaflığı özlüyoruz… Çok zor olmasa gerek…