Günümüzün ekonomisini artık “Hız”, “Çeviklik”, “Hızlı Etki”, “Esnek Tepki”, “Çabuk Yanıt”, “Elektronik Ortamda İletişim”, “Elle Tutulmayan Temel Değerler” yönlendiriyor. Rekabet hammaddeden bağımsızlaştı. Bizleri geleceğe “Düşük Riskli Yaratıcılık”, yaratıcı yıkım anlamına gelen “Yenilikçilik” (Peter Drucker) ve “İş Stratejileri” götürecek. Tamamen bilgiye ve uygulamaya dayanan bir çağın henüz başlangıcındayız.
Geleneksel sınırlarımız giderek eriyor.
Kullanmak ile sahip olmak, bilmek ile öğrenmek, gerçek ile sanal arasındaki çizgi artık neredeyse yok oluyor.
Yönetici-Çalışan arasındaki ayırım da giderek yok oluyor. Giderek beyaz yakalılar yarısı mavi, mavi yakalılar, yarısı beyaz yaka olmak zorunda kalacaklar. Özellikle beyaz yakalıları uyarıyorum. Önümüzdeki on yıl sayıları yüzde 50 azalacak.
Artık kalite tanımı yalnızca ürün ve hizmet için değil, yönetim ve işletme kalitesini de kapsıyor. Rekabette ürün “hiç kaldı”, hizmet yorganı ürünü korumadığında ürün hastalanıyor.
Rekabetçi dünyada gelenekleri sürdürerek ayakta kalmak mümkün değil.
Maliyetleri düşürmek çözüm değil, çünkü tüm rakipler maliyetleri düşürüyor. Tüm şirketler giderek birbirine benziyor. Emtialaşan dünyada üstünlük, yenilik yapan ve farklılık yaratan kuruluşlara geçiyor. Üretici şirketlerin yüzde 98’ini oluşturan KOBİ işletmeleri ‘Emtialaşma (benzerleşme-aynılaşma) Cehennemi’ne hoşgeldiniz.
Rekabet yoğun değilse yönetimi mükemmelleştirmek zorunlu olmuyor. Nedense KOBİ’ler yumurta kapıya gelmeden önlem almıyorlar. Zorunlu kalmadan değişmiyorlar.
Güçlü rakiplerle çarpışmak sermaye gücü gerektiriyor.
Sermaye Piyasası çeşitlendi: Pazar payı, itibar sermayesi, sosyal sermaye, ilişki sermayesi, entelektüel sermaye, müşteri sermayesi, yapısal sermaye…
Yeterince karar alma, eğitim ve verimlilik önemli hale geldi.
Eğer “iyi” olduğunuzu düşünüyorsanız ÖLÜRSÜNÜZ. İleriye gitmek istiyorsanız geçmişteki başarınızın gelecekte de başarılı olmanızın güvencesi olamayacağını ve kendinizi müşteriye göre “yeniden yaratmanız” gerektiğini bilmelisiniz.
Rakip bir gecede geliyor ve yerel işletmelerin deyim yerindeyse işini bitiriyor.
Binlerce yıl önce piramitleri inşa eden Mısırlılar, o devasa yapıtlarını oluştururken hangi değerleri kullandılar dersiniz? Bunlara bakarak bizi bu rekabet ortamında ayakta tutacak ve geleceğe taşıyacak değerlerimizi de görebileceğimizi sanıyorum. Organizasyon: O muazzam işgücünü nasıl organize ettiler? Teknoloji: O büyüklükteki taşları nasıl taşıdılar? Ekip Çalışması: İletişimi ve uyumu nasıl sağladılar? Beceri: O büyüklükteki taşları, o kadar hassas ve kusursuz nasıl kesebildiler? Sermaye: İşgücünün ihtiyaçlarını karşılamak için gereken mali kaynağı nereden buldular? Kaynaklar: Çölün ortasındaki o yere o kadar taş nereden geldi? Araçlar: Taşları kesmekte, taşımakta ve kaldırmakta kullanılan araçlar nelerdir?
Bu bakış açısına ne zaman ulaşacağız? Aradan binlerce yıl geçti. Hala onlara ulaşmaya çalışıyoruz gibi geliyor bana. Ne kadar başarabiliyoruz? Durup kendimizi sorgulama zamanımız gelmedi mi dersiniz?
Geleceği Yönetmek
Paylaş