Devletlerdeki yasama organının şirketlerdeki karşılığı, şirketlerin yönetim kuruludur. Şirketlerin ‘yasalarını’ ve yıllık hedeflerini belirler. Yönetim kurulu başkanı, bir anlamda yasama organının başkanıdır.
Devletlerdeki yürütme organının şirketlerdeki karşılığı, icra kuruludur. Genel müdür liderliğindeki icra kurulu günlük operasyonların sağlıklı ve yönetim kurulu tarafından belirlenen şirket hedefleri doğrultusunda yürütülmesinden sorumludur. Genel müdür, aynı devletlerdeki duruma benzer şekilde, yönetim kurulu tarafından belirlenir.
Devletlerdeki yargı organının, diğer bir ifade ile icranın denetlenmesinin şirketlerdeki karşılığı yine yönetim kurulunun denetleme fonksiyonudur.
Devlet ve şirket yönetimleri arasındaki temel fark; devletlerde her üç organın uyumlu bir şekilde çalışmasını sağlayan sorumsuz bir cumhurbaşkanı var iken şirketlerde bu görevi, genelde, yönetim kurulu başkanı üstlenir.
Şirket yönetimlerinde çok tartışılan konulardan birisinin de genel müdürün aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olup/olmamasıdır. Genel müdür, yönetim kurulunun belirlediği hedeflere ulaşmaktan sorumlu olması nedeni ile kendisinin hedef belirleme sürecinin doğrudan içinde olması yönetim kurulunun daha ‘ulaşılabilir’ hedefler belirlemesine neden olabilir. Genel müdürün, yönetim kurulu üyesi olmaması halinde ise şirket yönetiminde güçlü bir kuvvetler ayrımından söz edilebilir. Bu durumda yönetim kurulunun belirlediği hedefleri genel müdürün kabul etmesi için önemli bir ‘pazarlık’ sürecinden geçilecektir. Ülkemizde kabul gören yaklaşım, genel müdürün aynı zamanda yönetim kurulu üyesi de olması yönündedir. Oysa daha çok ‘Amerikan’ şirketlerinde kabul gören yaklaşım, genel müdürün yönetim kurulu üyesi olmaması yönündedir. Bu sistem, çok daha güçlü ve bağımsız genel müdürlerin çıkmasına neden olur.
Ülkemizde kabul gören bir yaklaşım da yönetim kurulu başkanının aynı zamanda genel müdür olması yönündedir. Özellikle aile şirketlerinde ortaya çıkan bu durum, yasama, yürütme ve denetleme güçlerinin bir elde toplanmasına neden olur. Bu durum bir anlamda başkanlık rejimlerini çağrıştırsa da ondan çok daha güçlü bir yönetimin ortaya çıkması ile sonuçlanır. Genelde ‘Patron’ dediğimiz bu kişi, şirket hedeflerini koyar, yine kendisi bu hedeflere ulaşmak için mücadele eder. Eğer ulaşamaz ise ne olur? Hiçbir şey olmaz. Çünkü yürütmeyi denetleyen de yine kendisidir. Kendisini yönetim kuruluna hesap verme zorunda da hissetmez, çünkü aile şirketlerinde yönetim kurulu üyeleri, genelde patronun eşi, kardeşleri, çocukları veya akrabalarıdır ve hedeflere ulaşamamanın gerekçeleri de her zaman vardır. Kısaca, şirketlerde yönetim kurulu başkanı ve genel müdürün aynı kimse olması, genelde, ölümcül sonuçlar doğurabilecek bir hatadır.
Ülkemizde patronların hem yönetim kurulu, hem de genel müdürlüğü üstlenmesinin en önemli nedeni, birinci kuşak patronlarımızın yaptıkları işi çok iyi bilmeleri ancak profesyonel ve yetkin bir genel müdürü yönetme konusunda yetkinliklerinin eksik olması ve yönetememe kaygıları ile güven eksikliğidir.
Unutulmamalıdır ki! Şirketler de devletler gibidir ve ‘Canlı’ organizmalardır. Uygun şekilde yönetilmediklerinde ‘ölürler’.