Türkiye’deki aile şirketlerimizin dünya standardında rekabet gücü kazanabilmeleri için, öncelikle; onların dilinden anlayan ve yönetim araçlarının tamamı konusunda ana hatları ile bilgi sahibi olan yüzlerce iyi eğitim almış ve iyi yetişmiş danışmana ihtiyaç vardır ve danışmanlara yapılan ödeme bir masraf kalemi değil, yatırım kalemidir.
Kitabın tam ortasından konuşmak istiyorum: Ülkemizde yönetim danışmanlığının sorunu; şirketlerin her çeşit yönetsel sorunları hakkında makul seviyede bilgiye sahip olup, sorunlara teşhis koyabilen, onları uzman danışmanlara yönlendirebilen ve şirket patronları ile aynı dili konuşabilen ‘pratisyen danışman’ sayısının azlığıdır.
Özellikle aile şirketlerimizin acil danışmanlık ihtiyacı olduğu halde, danışmanlık şirketlerimizin bu ihtiyaca yeteri kadar cevap veremediklerini hayretle izliyoruz. Kurumsallaşma süreçlerini tamamlamadan küreselleşmek, müşteri odaklı olmayı çözümleyemeden pazar odaklı olmak, ürün kalitesini sağlayamadan yönetim kalitesini iyileştirmek zorunda kalan aile şirketlerimizin yoğun danışmanlık ihtiyaçlarına rağmen, danışmanlık şirketlerimiz müşteri bulmakta enteresan bir şekilde zorlanıyor.
Pazarlamanın temel kuralına sadık kalarak bu durumu irdeleyelim.
Bir pazarlama faaliyeti olabilmesi için beş şartın aynı anda sağlanması gerekmektedir. Bunlar; iki taraf, tarafların teklif edebilecekleri değerli bir ürünleri, birbirlerinin farkındalığı, karşılıklı tekliflerini kabul veya reddetme güçleri ve birbirleri ile müzakere etmeye istekleri olmalıdır. Bu şartlardan, genelde, en az biri sağlanmadığı için aile şirketlerimiz kendi yönetsel problemleri ile yalnız başlarına mücadele etmek zorunda kalırlar.
Bir kısım şirket patronumuz yönetsel probleminin sadece kendisine özgü olduğunu düşünür, danışman tarafından çözüm bulunabileceğinin farkında değildir ve hiç danışman aramaz.
Bir kısım şirket patronumuz sınırlı bilgiye sahip ‘sözde’ uzmanlardan aldığı lüzumsuz destekten dolayı danışmanlık kurumuna küsmüştür. Örneğin; bazı danışmanlık şirketlerine hangi yönetim problemi ile giderseniz gidin, size standart olarak kendi uzman oldukları çözümü satmaya çalışırlar. Bu durum farklı hastalıklara aynı ilacı vermek gibi bir şeydir.
Ülkemizde hemen hemen her insan kaynakları, kalite kontrol veya üretim müdürü potansiyel bir danışmandır ve danışmanlık görevi üstlendiğinde de problemi genelde kendi uzmanlık perspektifinden görür ve çözmeye çalışır. Çünkü ellerinde sadece çekiç olanlar, her şeyi çivi gibi görürler.
Birçok şirketimiz destek almaya istekli olduğu halde danışmanla aynı dili konuşmakta zorlanır.
Bir kısım şirketimizin yönetim rahatsızlığı ‘ilaç’ ile tedavi olabilecek iken, danışman nedeni ile lüzumsuz yere ‘ameliyat olmak’ zorunda kalır.
Birçok şirketimizin akademik değil, pratik ve verimli çözümlere ihtiyacı vardır ve sorunları genelde üniversite kampüslerinden görünenden de çok farklıdır.
Birçok şirketimiz danışmanlık ücretini bir yatırım kalemi olarak değil, masraf kalemi olarak görür ve genelde yüksek olduğunu düşündüğü ücreti ödemek istemez.
Türkiye’deki aile şirketlerimizin dünya standardında rekabet gücü kazanabilmeleri için, öncelikle; onların dilinden anlayan ve yönetim araçlarının tamamı konusunda ana hatları ile bilgi sahibi olan yüzlerce iyi eğitim almış ve iyi yetişmiş danışmana ihtiyaç vardır ve danışmanlara yapılan ödeme bir masraf kalemi değil, yatırım kalemidir.
Danışmanlık Ücreti Yatırım Kalemidir
Paylaş