İhracatımızı ‘büyük resim’ olarak takip eden, ülkenin ihracata yönelik kaynaklarını sadece verimli değil aynı zamanda optimal bir şekilde yönlendiren bir ‘orkestra şefi’nin varlığı bu aşamada hayati önem taşımaktadır. Bu ‘orkestra şefi’ konumundaki kişi ya da kurum, doğru ürünleri, doğru pazarlara yönlendirmekle kalmamalı, aynı zamanda ürünler arasında sinerji de yaratabilmeli ve öngörüde bulunabilmelidir. İhracatımızı anlamlı bir miktarda arttırmak istiyorsak, ülke olarak bu ‘zihinsel devrimi’ gerçekleştirmek zorundayız.
Hemen söyleyeyim. İhracatta ‘hedef ülke’ yoktur, belli bir ürün grubu için anlamlı bir rekabet gücümüz olan ithalat potansiyeli yüksek ‘cazip pazarlar’ vardır.
Belli bir ürün grubunda ihracat yapmaya istekli olan ihracatçılarımızı rekabet gücümüz düşük olan ve ithalat bakımından cazip olmayan bir hedef ülkeye yönlendirmek ‘ticari bir intihar’ değilse bile en azından yanlış bir karar olduğunu söyleyebilirim. Ne demek istiyorum?
Basit bir örnek vereyim. Örneğin; üç ülkeyi hedef ülke olarak seçmiş olalım. Bu üç ülke; Fas, Cezayir ve Mısır olsun ve bütün ihracatçılarımız da heyecanla bu üç ülkeye ihracat yapma gayreti içine girsinler.
Mobilya ihracatçılarımız için Cezayir çok cazip bir pazar olurken ve bu ürün grubunda bizim rekabet gücümüz de yüksek iken, örneğin; Fas’da mobilyada rekabet gücümüz göreceli olarak çok düşük olabilir. Mısır ise bu ürün grubunda oldukça cazip bir pazar olduğu halde, mobilyacılarımızın bu pazardaki rekabet gücü zayıf olabilir.
Ayakkabı ihracatçılarımız için ise aynı pazarlarda çok farklı bir resim ortaya çıkabilir. Ayakkabı ihracatçılarımız için aynı senaryo içinde Fas çok cazip ve bizim rekabet gücümüz yüksek bir pazar iken Cezayir’deki rekabet gücümüz göreceli olarak düşük olabilir. Mısır ayakkabı pazarı ise yine göreceli olarak ayakkabı ihracatçılarımız için cazip bir pazar olmaktan uzak olabilir.
O halde, mobilya ihracatçılarımız Cezayir’e yönlendirilirken ve Cezayir pazarına ihracat yapmak isteyen mobilya üreticilerimiz desteklenirken Fas için ayakkabı üretici ve ihracatçılarımız desteklenmelidir.
Mısır’ın ithalatının son senelerde daraldığı da dikkate alınarak, Mısır pazarına girmek isteyen ihracatçılarımızın, siyasi ilişkileri de dikkate alarak, bu konuda daha dikkatli ve bir kere daha düşünerek ihracat gayretlerini arttırmaları tavsiye edilmelidir.
Bir ürün grubunda herhangi bir pazarın cazip olup/olmadığı veya bizim o ürün grubunda rekabet gücümüzün durumunu belirlemek çok kolay değildir. Burada hedef pazarın büyüklüğünü belirleyen, pazarın büyüme hızı, o pazardaki ekonomik ortam, vergi mevzuatı, ülke altyapısı gibi parametreler vardır ve bunlar arasında mukayese yapmak da zordur.
Benzer şekilde, heder pazardaki rekabet gücümüzü belirleyen faktörler de vardır. Bu faktörler arasında; hedef pazardaki pazar payımızı, büyüme hızımızı, mevcut konumumuzu, hedef pazardaki operasyonel yetkinliğimizi sayabiliriz. Bu parametreler arasında da bir mukayese yapmak, ilk bakışta zordur ama imkansız değildir.
Belli bir ürün grubunda ithalatı hızla daralan ve bizim de rekabet gücümüzün düşük olduğu bir ülkeye ihracatçılarımızı yönlendirmek, bir savaşta benzer stratejik avantajı sağlayacak açık bir hedef var iken çok iyi korunmuş bir kaleye zayıf kuvvetlerle saldırmaya benzer. Boşu boşuna, enerji harcarsınız, güç kaybedersiniz ve o ‘kaleyi’ ele geçirseniz bile size stratejik bir avantaj sağlamaz.
İhracatımızı ‘büyük resim’ olarak takip eden, ülkenin ihracata yönelik kaynaklarını sadece verimli değil aynı zamanda optimal bir şekilde yönlendiren bir ‘orkestra şefi’nin varlığı bu aşamada hayati önem taşımaktadır. Sözünü ettiğim bu ‘orkestra şefi’nin kamudan, STK’lardan veya özel sektörden çıkmasının bir önemi yoktur.
Bu ‘orkestra şefi’ konumundaki kişi ya da kurum, doğru ürünleri, doğru pazarlara yönlendirmekle kalmamalı, aynı zamanda ürünler arasında sinerji de yaratabilmeli ve öngörüde bulunabilmelidir. Örneğin; buğday rekoltesi hızla artan bir ülkenin önümüzdeki dönemde un değirmeni fabrikalarına ihtiyacı olacağını sezebilmeli ve uygun yönlendirmeleri önceden yapabilmelidir.
Bu söylediklerim, kolay değildir ama imkansız da değildir. İhracatımızı anlamlı bir miktarda arttırmak istiyorsak, ülke olarak bu ‘zihinsel devrimi’ gerçekleştirmek zorundayız.
İhracatta ‘Hedef Ülke’ Neden Olmaz?
Paylaş