İhracatımızı arttırmak için gösterdiğimiz çabanın bir benzerini de ürünlerimizin birim fiyatlarını arttırmaya yönelik harcamamız gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda şimdiye kadar yapılan hataları masaya yatırmalı, uygun stratejileri üretmeli ve farklı bir anlayışla yolumuza devam etmeliyiz. Aksi takdirde, bir süre sonra üzerimize yapışacak olan ‘ucuzcu ülke’ imajımızı kolaylıkla silemeyeceğiz diye kaygı duyuyorum.
Devletlerin ve şirketlerin dünya ticareti ile ilgili yöneticilerinin stratejik kararlarında ithalat ve ihracat ile ilgili veriler son derece önemli bir yer tutar. Bu konuda en kapsamlı ve temel kaynak; Uluslararası Ticaret Merkezi tarafından yönetilen ve adına Trademap dediğimiz veri bankasıdır. ‘Gelişmekte olan ülke’ kapsamında değerlendirildiğimiz için üyelik aidatı ödemeden kullanabildiğimiz bu muhteşem veri bankası dünya ithalatı ve ihracatı ile ilgili bütün verileri bünyesinde toplar.
Bu verilere yakından baktığımızda ülkemiz için olumsuzluklar içeren iki özellikle karşılaşırız.
Bunlarda birincisi; ‘Concentration of importing countries’ olarak ifade edilen ve benim ‘İhracat konsantrasyonu’ olarak tanımladığım skalada ülkemizin; ihracat yapan irili, ufaklı 228 ülke arasında 2021 yılı verileri ile ve 0.03 değeri ile sonuncu sırada yer almasıdır.
İhracatımızı arttırmaya yönelik olarak büyük bir mücadele verdiğimiz bu günlerde, ihracat konsantrasyonumuzun çok düşük olmasından da kaynaklandığını düşündüğüm nedenden dolayı, ulusça hak ettiğimiz ihracat hacmine çıkamadığımızı kolayca görebilirsiniz.
İkinci olumsuzluğu görmek için ise veriler arasında biraz gezinmek gerekir. Bütün ülkelerin ürün grupları bazında ticaret verilerine ilave olarak yapılan ithalat ve ihracatın ton başına ortalama fiyatlarını da görebilirsiniz.
Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki, ihracat liderliği mücadelesi yaptığımız ürün grupları da dahil olmak üzere hemen hemen bütün ürün gruplarında ihracatımızın ton başına fiyatları diğer ihracat yapan ülkelerin genelde altında yer almaktadır.
Kısaca; çok ürün verdiğimiz ama az kazandığımızın işareti olan bu konuda birkaç örnek vermek isterim.
Zeytinyağı ihracatında (GTIP: 15.09) 2021 yılı verilerine göre Türkiye yaklaşık 170 milyon USD ile dünyada altıncı durumdadır. Aynı ürün grubunda komşumuz Yunanistan 671 milyon USD ihracat ile dördüncü, Tunus ise 594 milyon USD ile bizim hemen üzerimizde ve beşinci durumdadır.
Dünya ihracatında birinci sırada yer alan İspanya tonunu ortalama 3.649 USD’den, ikinci sıradaki İtalya 5.046 USD’den, komşumuz Yunanistan 4.265 USD’den satarken biz tonunu sadece 3.083 USD’den satabiliyoruz.
Kısaca ‘Un değirmeni sektörü’ (GTİP: 84.37) olarak ifade edilen sektörde ihracat yapan şirketlerimiz çok başarılı bir performans sergilemektedir. Bu ürün grubunda Türkiye 2021 yılı itibarı ile 271 milyon USD’lik ihracatı ile dünya ihracatında İtalya ve Almanya’nın önünde, Çin’i takiben ikinci sırada yer almaktadır.
Bu ürün grubunda da Çin yaptığı ihracatın tonunu 5.167 USD’den verirken, Türkiye bu ürünün tonunu sadece 3.916 USD’den verebilmektedir. Aynı ürünü üçüncü sıradaki İtalya 9.276 USD’den, dördüncü sıradaki Almanya ise tonunu 20.813 USD’den ihraç edebilmektedir. Konunun ilginç olan yönü ise aynı ürün grubunda ithalatta onikinci sırada olan Türkiye bu ürünün tonuna tam 21.864 USD ile ilk yirmi içinde rekor bir ödeme yapmaktadır.
Kısaca, ülkemiz seksenli yılların Japonyası veya yüzyılın başındaki Çin’in benzeri bir performans sergilemekte ve ürünlerini çok ucuza vermektedir.
İhracatımızı arttırmak için gösterdiğimiz çabanın bir benzerini de ürünlerimizin birim fiyatlarını arttırmaya yönelik harcamamız gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda şimdiye kadar yapılan hataları masaya yatırmalı, uygun stratejileri üretmeli ve farklı bir anlayışla yolumuza devam etmeliyiz. Aksi takdirde, bir süre sonra üzerimize yapışacak olan ‘ucuzcu ülke’ imajımızı kolaylıkla silemeyeceğiz diye kaygı duyuyorum.
Çok Satıp, Az Kazanmak
Paylaş