Page 115 - KobiEfor Ekim 2021
P. 115

Ekonomideki enflasyon, faiz ve kur baskısı     gerekli ve kalıcı olması beklenen ise devlet ortaklı (des-
            ne kadar sürdürülebilir?                      tekli değil) sürecin ilk kuruluş ve gelişme aşamasında
            Türkiye ekonomisi enflasyon, faiz ve kur baskısı için-  derinden hissedilmesidir.
         dedir. Merkez Bankası rezervlerinin zayıflığı, ithalata   Ekonomimizin kemikleşmiş sorunları olduğu ifade
         dayalı ara ve sermaye malı bağımlılığının yüksekliği,   ediliyor, bu ifadeye katılır mısınız, sizce bunlar nedir?
         2018’den bu yana etkisini hala devam ettiren ekonomik   Katılırım. Özellikle, dış ticaret açığı ve rezervlerde-
         türbülansın kalıcılığının yarattığı makroekonomik den-  ki erime, yüksek enflasyon, faiz ve döviz kuru bunların
         gesizlikler bu baskıların daha önümüzdeki dönemler-  arasında öne çıkanlardır. Ekonomik büyümede dışa
         de süreceğinin işaretini veriyor bize. Bununla beraber,   bağımlılığın göstergesi olan aramalı ve sermaye ma-
         yapıcı ve kapsayıcı bir ekonomik reform programının   lının ithalatımız içindeki payının yüzde 90’lardan aşağı
         yürütülmesi bu yönü tersine çevirebilir. Temel olarak   gelmemesi, en kronik sorunumuz olarak önümüzde
         faiz, kur ve enflasyon (sade anlamıyla fiyatlar) piyasa   bekliyor. Son 40 yılda en kırılgan ülkeler grubundan hiç
         kuvveti ve dinamikler ile belirlenen bir üçlüdür. Buna   çıkamayan ekonomimizde, maliyet temelli fiyat baskı-
         ücretleri de eklemek gerekirse dörtlü grup ekonomi-  sı ile döviz gereksinimi tabanlı bir üretim yapısında bir
         deki diğer faaliyetlerin ve genelde de Merkez Bankası   gelişme sağlanamamıştır. Bunun nedenlerini de düşük
         ve üretim tarafında sorumlu kuruluşların kontrolünde-  verimlilikte ve düşük seviyedeki insan sermayesi kay-
         ki değişkenlerin etkisi altındadır. Faizin ve enflasyonun   nağında gözlemlemekteyiz.
         düşürülmesinde en etkili ortak payda ise verimliliğin ta
         kendisidir. Bu aynı zamanda ücretlerin artmasını ve bü-
         yümeyi sağlayan temel faktördür. Doğal olarak, Merkez
         Bankası para politikası ve hükümetin gelir ve harcama
         politikası faizin ve enflasyonun ne kadar sürdürülebi-
         lir olup olmadığını belirleyen kontrol değişkenleridir.
         En uygun para politikası ise eldeki olanaklar dahilinde
         yapılır. Swap (para değiş-tokuşu) işlemleri ile şişirilmiş
         bir Merkez Bankası rezervleri ile gelirsizlik kaynaklı
         düşük vergi gelirleri her iki kanadın da harcama ve mü-
         dahale etkisini azaltmak ile kalmıyor, faizin de daha çok
         yukarılarda konumlanacağının bir göstergesi olarak
         karşımıza çıkıyor.
            Temmuz ayında hiper enflasyon sürecinden
            bahsetmiştiniz. O sürecin içinde miyiz?
            Türkiye özellikle ÜFE (Üretici Fiyat Endeksi) baskısı
         altında bir sürece girdi. Resmi verilere göre bu maliyet   Salgın döneminde verilen destek ve teşvikleri nasıl
         unsuru daha tüketici fiyatlarına (TÜFE) yansımamış   değerlendiriyorsunuz? İyi bir sınav verilmiş midir?
         gözükse de bunun önümüzdeki dönemde TÜFE’yi yük-   Salgın döneminde elle tutulur bir devlet teşviki (yar-
         seltmesi beklenir. Diğer bir ifadeyle talep darlığından   dımı) verilmedi halka. Teşvik kapsamında işverenlere
         kaynaklanan etkenlerin düzelmesi ile birlikte TÜFE’de   verilenler ise etkisiz bir kapsamda kaldı. Tüm ödemeler
         artışlar olacaktır. Eğer yukarıda bahsettiğim prog-  de zaten işsizlik fonundan, yani zaten çalışan ve işveren-
         ramlar uygulanmazsa; hiper enflasyona gidecek yo-  lerden yapılan kesintilerden oluşan fondan verildi. Özet-
         lun taşlarını dizmiş olacağız. Bu kapsamda ithalata ve   le; devletin bütçesinden pandemi sürecinde çalışan ve
         dolayısıyla dövize bağımlılığı azaltmak, ulusal kaynaklı   işverene bir meblağ aktarılmadı. Halbuki, modern eko-
         yatırım fonları oluşturmak, sonuçta da ulusal geliri ar-  nomilerde ulusal gelirin ortalama yüzde 20’lerin üzerin-
         tırmak amaç olmalıdır.                           de bir oranının halka karşılıksız dağıtıldığını gördük.
            Dövize bağlılığın sürdüğü ve turizm gelirleri dahil   Gelir dağılımındaki adaletsizliğin bir çıkış yolu
         mal ve hizmet ihracatında eşik noktasını aşamadığımız   var mı? Varsa hangi yöntemler izlenmelidir?
         sürece yüksek enflasyon oranının daha da artacağını   Bu yaklaşım ve politikasızlık ile yok. Zaten her ka-
         söylemek yanlış olmaz. Yıllarca dillendirilen ama bir   pitalist ülkede olduğu gibi bizde de gelir dağılımı bir
         türlü programa alınamayan ‘ithal ikamesi’ sürecinde-  sorun olarak görülmediği için bunu düzeltecek bir
         ki gecikme de enflasyonu tetikleyen bir unsur olarak   ekonomi politikası aracı uygulanmamaktadır. Gelir
         her zaman karşımızda duracaktır. Genel olarak ‘be-  dağılımının düzelmesinde en önemli yaklaşım aslında
         bek endüstriler’ diye adlandırdığımız, yeni ve verimli   çalışanın verimine göre ücret seviyesinin ve gelirinin
         oluşumların desteklenmesi  veya  ortaklığına bağlı bir   belirlenmesi ve bu amaçla yapının kurulması gerekir.
         üretim planlaması belki de ithal ikamesini önümüzdeki   Aslında verimlilik-ücret dengesi ekonomik krizleri ön-
         dönemlerde hızlandıracak sonuçlar doğurabilecektir.   lemede de bir filtre görevi yapabilir zira yüksek gelir ve
         Burada yeni fikirlerlerin, devlet yatırım ortaklığı ile üre-  tasarruf aynı zamanda kriz anlarında bile talebi devam
         time dönüşmesinin önemini anlatmaya gerek yok. Ama   ettirecek özelliklere sahiptir.
                                                                                     Ekim 2021 KobiEfor 115
   110   111   112   113   114   115   116   117   118   119   120