Geçenlerde, değer verdiğim, profesör unvanlı, alanında başarılı ve tanınmış olan bir büyüğüm, bir tv kanalında “eskiden, endişenin, kaygının kötü olduğunu, iyimserliğin ise iyi olduğunu söylerdik ama şimdi anladım ki daha çok yaşayan kaygılı ve endişeli olanlar ama az yaşayanlar ise iyimser, hayata mutlu bakanlar” dediğinde küçük dilimi yutacak gibi oldum derler ya, işte öyle oldum ve dondum kaldım.
Psikolog unvanlı değerli büyüğümüz boşuna söylemez bilirim. İyi bir okuyucudur, gündemi takip eder ve mutlaka bir bildiği vardır diye düşündüm ama düşünmeden de edemedim.
Uzun yaşamanın mutlaka çok nedeni, vardır. Genetik, doğru beslenme, kişilik yapısı, çevre, hataya bakış tarzı, ilişkilerin kalitesi, spor gibi bir dizi unsur mutlaka gereklidir ve önemlidir. Sorumuz, bu tek özelliğin tek başına ne kadar etkili olabildiğidir. Biliyoruz ki tek bir neden bir konuda etkili olsa bile tek başına asıl neden olamaz.
Bir gerçek var ki bazen evhamlı insanlar hastalık korkusu yüzünden erken önlem alma konusunda başarılı olabiliyorlar ve hastalığa yakalanmadan önlemini alabiliyorlar. Bunda hemfikiriz. Ne tek başına iyimserlik başarı, mutluluk veya uzun yaşamanın tek nedenidir, ne de kaygılı, endişeli ve karamsar olmak mutsuzluk, kısa yaşamak ve yaşam kalitesinin kötüleşmesinin tek nedeni değildir ve olamaz. Sigara içmek tek başına kanser nedeni değildir ama kansere yakalanma olasılığının artmasına büyük ölçüde başka unsurlarla birlikte neden olabilir.
Gerçek şu ki doğada hiç bir şey tek başına bulunmaz. İçtiğimiz suyun bile oluşması için oksijen ve hidrojen atomlarına gereksinim vardır. İnsan her zaman iyimser veya kötümser olmaz. Bunun oranları vardır ve bazen kötümser bir bakış, gerçekçi olmak için gereklidir aynı iyimser bir bakış açısının bizlere farklı seçenekler sunması gibi…
Dünyaya ve olaylara ne kadar farklı bakış açıları ile bakarsak o kadar zengin algılarız ve bu da bizim seçeneklerimizi, tutum ve davranışlarımızı doğru yönetmemize izin verir. En gerçekçi insan bile hayal kurabilir ve bunda da bir sakınca olmadığı gibi, en kötümser insan bile hayata daha zengin açılardan bakabilir. Sorun, tek bir bakış açısına saplanıp kalarak kendimizi seçeneksiz ve yetersiz hissetme duygusuna kapılmamaktır. Öyle bir tutum ve davranış geliştirmeliyiz ki seçeneksizlik bir seçenek olmamalıdır aynı umutsuzluğu bir umut görmek gibi…
Evrende sınır yoktur ama kafamızda kendi yaratığımız düşünce modeline göre sınırlar olabilir. Ama bunlar yıkılmaz, değişmez ve değiştirilemez değildir. Bazen umutsuzluk bir gerçekçilik gibi algılanıp ve unvanlı kişiler tarafından bir hipnoz yapılıyorsa önce bu hipnozu bozmak gerekir.
“Sorunu yaratan düşünceyle çözüme gidilemeyeceğini” ezberledik. Sorunlu bir düşünce sistemi, kendi virüsünden temizlenmek zorundadır öncelikle. Farklı ve esnek bakış açıları bize daha önce fark etmediğimiz yeni kapıları açabilir yeter ki biraz umut dolu, hayalperest, öngörülü, vicdanlı, neşeli, sevmeyi becerebilen bir şekilde davranabilir, korkularımızın yerine sevdamızın izinden gidersek… Yeni bir yılda sizlere hediyem de bu olsun…
Umutsuzluk Umut mudur?
Paylaş