Daha gerçekçi ve her şeye rağmen hayatın güzel yanlarının olduğunu düşünebilmek, yaşama sevgisi ve doğru çaba ile insan hayatını bahar haline getirebilir. Olumlu gerçekçilik veya iyimserlik dediğim bu hal önemlidir. Bence insanın öğrenmesi veya kendisine öğretilmesi gereken en önemli değer ‘öz saygıdır’, özsaygısı yeterli olan insan değer odaklı yaşamaya başlar ve kendi hayatının efendisi olabilmek için var gücüyle çalışır.
Yok, hayır, siyasi bir yazı yazmayacağım ve bir bilim adamı olarak siyaset üstü; daha doğrusu biraz felsefi ve psikolojik bir düşünce yolculuğu olacak benim ki ve kendi düşüncelerime yanıt ararken sizleri de bu yolculuğa ortak etmek amacım…
Pozitif psikolojinin hastalık dışında insanı ve zihnini anlamaya yönelik yaklaşımları ilgimi çekmiştir. Özellikle ‘benlik algısı, saygısı’ denilen kişinin kendi iç imajı; kendiliğinlik algısı, gerçekte kişiyi yöneten, ona hayatı sevdiren, başarılı kılan ve/veya hayatı zindan eden kısmıdır… Bu alanda yapılan çalışmalar göstermiştir ki; ‘kişinin kendi ile kurduğu iletişim olumlu, yapıcı, barışık, sevecen; olduğu gibi kabul eden, hoş gören, hata ve yanlışları bile kucaklayan kısmı’, gerçekten kişiyi bir anlamda hem mutlu hem de başarılı kılıyor ve hayatta zorlukları aşan bir insana dönüştürüyor.
Tersi de doğrudur; kişi kendini olduğu gibi kabul etmiyor, potansiyelini küçümsüyor, kendi iç algısı olumsuz, sevimsiz, kötümser, yıkıcı olursa kişi berbat, dayanılmaz, acı dolu bir duyguya kapılıyor ve hem kendi hayatını hem de başkalarının hayatını zindana çeviriyor. Böyle insanlar hayatı çekilmez buluyor, boşluğa düşüyor, yaşama sevinçleri azalıyor ve kendileri neyse dünyayı ve hayatı da benzer şekilde algılamaya başlıyor; yani, kirli camdan hayata bakınca her şeyi kötü algılıyorlar.
Bazı durumlarda aşırı iyimserciler de çıkıyor ve tozpembe görüyor her şeyi. Bu da doğru olmayan bir bakış açısı. Her iki durumda da hayat çekilmez olur. Oysa daha gerçekçi ve her şeye rağmen hayatın güzel yanlarının olduğunu düşünebilmek, yaşama sevgisi ve doğru çaba ile insan hayatını bahar haline getirebilir. Olumlu gerçekçilik veya iyimserlik dediğim bu hal önemlidir. Bence insanın öğrenmesi veya kendisine öğretilmesi gereken en önemli değer ‘öz saygıdır’, özsaygısı yeterli olan insan değer odaklı yaşamaya başlar ve kendi hayatının efendisi olabilmek için var gücüyle çalışır. Hayatın değil belki ama kendi hayatını anlamlı ve değerli kılmak için çalışır. ‘Daha iyi nasıl olabilirim; kendimden başlayarak çevreme daha iyi nasıl yardım edebilirim veya fark yaratabilirim?’ diye düşünür. Hayatı bir yolculuğa dönüştürür ve ozanın dediği gibi ‘uzun ince bir yola’ girer. Bundan da mutludur.
Evet bizi yani içimizde kendimizi nasıl algıladığımız yatıyor. Bazen bu algı olumsuz ve yanlış şartlandırmalarla zarar görüyor, yıpranıyor veya siniyor ama kişi aklı başına gelirse, okur, düşünür, inceler merak eder, araştırırsa kendini ve kaderini yeniden istediği biçime dönüştürebilir. Hayatta örnekleri çoktur bu insanların ve onlar bizlerin kahramanı olurlar…
Birçok şekilde kendi iç benlik algımızı geliştirebiliriz. Öncelikle kendimize koşulsuz saygı duymak, potansiyelimize inanmak, merak ettiğimiz alanda becerilerimizi geliştirmek, sevgiyi hayatın merkezine koymak ve olayları kişisel algılamamak, zoru sevmek, azimli olmak, kurallara saygı göstermek, kimseyi bilerek incitmemeye çalışmak, iyiden, doğrudan ve güzelden yana tavır almak, okumak, hayal etmek; her gün en az bir 10 dakika kendimizin olabileceğimizin en iyisi olarak zihinde canlandırma yapmak, işe yarayabilir. İç barışı sağlayan dış barışı da sağlar diyerek sözümüzü şimdilik bitirelim.
Kim Yönetiyor Bizi?..
Paylaş