Hayatı yenmeye gerek yoktur. Hayatla uyumlu olmak ve hayatı sadeleştirerek yaşamak mutluluğun önemli girdilerinden birisidir. Hayatın kendi ekosistemi bize yol gösterecektir. Akıl ve gönül gözü açık olan bu bilgeliği kavrayacak ve başkalarına örnek olacaktır daha önceleri Yunusların, Mevlanaların, Pir Sultanların, Karacaoğlanların, Dede Korkutların, Bilge Kağanların bizlere örnek olduğu gibi…
Başlığa bakıp birilerini kendi aralarında yarıştıracağım aklınıza gelmesin. İnsan denen biz âdemoğlunun, yaşamla olan ilişkisini ve aralarındaki ilişkiyi ele alacağım.
Kendimizin veya çevremizdeki insanların söylemlerine bir baktığımızda yaşamla ilgili şöyle sözler duyarsınız: “Yaşamak her geçen gün zorlaşıyor, hayat bizi eziyor, bu devirde yaşamak cambazlık istiyor, geleceğimiz belirsiz, önümüzü göremiyoruz, geleceğimiz pek parlak değil, geçmişimizden kurtulamıyoruz, hayat çok acımasız v.s.”
Bu sözlere bakınca, bizim dışımızdaki şeylerin yaşamı bize zehir etmek için, sanki işbirliği içindeymiş gibi hareket ettiğini düşünüyoruz. Algılarımız böyle olunca da doğal olarak, yaşama karşı tutumumuz olumsuz, korku dolu, çekingen, zayıf olmaya başlıyor ve hayata karşı yenilmiş oluyoruz ve bunun yansıması olarak da özgüven düşüklüğü, özsaygı eksikliği, düşük güdülenme, inançsızlık ve çekingen bir tutum içinde oluyoruz.
İnsanın var oluşundan beri, yaşanılan döneme göre yaşam kendi döngüsünde devam ediyor. Ne bir eksik ne bir fazla. İnsanlar ve koşullar değişse de hayatın her döneminde insan ve yaşam aslında benzer ilişki içerisindeydi. Kimileri zamanın ruhuna göre hayatı anlamak istedi, doğrularını ve kendi davranışlarını doğanın ve yaşamın ritmine uyumlayarak dengeli yaşadı, kimi hayatın döngüsünü fark ekmedi, kimi savaştı ve yenildi. Kimi üstün gelmeye çalıştı ama başaramadı. Yani kişi; bilgi, beceri, algı, zekâ ve yetenekleri ölçüsünde kendi hayatını yaşadı ve yaşamaya devam edecek. Çoğu umut dolu, geleceğe umutla bakıyor ve var gücüyle hayata sarılıyor ve hayatının efendisi olmak için çaba içerisinde, kimileri de geleceğe umutsuz bakıyor ve endişe içinde kıvranıp duruyor ve korkularına esir oluyor.
Hayatın yani doğanın bir döngüsünün var olduğunu biliyoruz. Kim hayata karşı savaşıyorsa, kendi kuralını ve inancını dayatıyorsa kaybediyor. Kimileri ise hayatı anlıyor, uyum sağlıyor ve yaşam becerileri kazandığı zaman onunla dans ediyor, uyum içerisinde doğal ritmi içinde mutlu mesut yaşıyor.
Doğal olmanın, kendini anlamanın, öz değerinin farkına varmanın, yaşam becerileri geliştirmenin önemi hiçbir zaman önemini yitirmiyor. Bu nedenle hareketli bir yaşam, insanı sabah yatağından heyecanla kaldıracak bir amaç, birkaç yakın dost, hayata karşı umutlu olmak, olabildiği ölçüde yalın yaşamak temel amaç olmalıdır. Bununla beraber okumak, düşünmek, eğlenmek, gülmek gibi bazı temel yaşam becerileri tüm eğitimlerin başında gelmeli ve anaokulundan üniversiteye ve hatta sonrasına kadar bu öğretiler hayatın hep içinde olmalıdır.
Hayatı yenmeye gerek yoktur. Hayatla uyumlu olmak ve hayatı sadeleştirerek yaşamak mutluluğun önemli girdilerinden birisidir. Hayatın kendi ekosistemi bize yol gösterecektir. Akıl ve gönül gözü açık olan bu bilgeliği kavrayacak ve başkalarına örnek olacaktır daha önceleri Yunusların, Mevlanaların, Pir Sultanların, Karacaoğlanların, Dede Korkutların, Bilge Kağanların bizlere örnek olduğu gibi…
Kim Daha Büyük?
Paylaş