İnsanı ve insanı anlamaya dair merakım mesleğimin temelini oluştursa da tam anlamıyla “insan” kimdir, nedir, ne yapar, ne yap(a)maz vs. gibi konuların tam anlamıyla netleştirilemediğini ama yine de bazı bilgilerle tanımlamaya ve anlamaya çalışıldığını biliyoruz, iyi ya da kötü.
Felsefe, antropoloji, sanat, din, tarih ve davranış bilimleri, insan ve onun davranışlarına farklı açıdan bakan ve yorumlamaya çalışan disiplinler, yine de tam anlamlıyla; “İnsan şudur” diyemiyoruz maalesef…
Hani Kızılderili bir ak sakallı, torunuyla çadırının önünde sohbet ederken; birisi siyah, diğeri beyaz olan iki köpeğin anlamını sorar. Ak sakallı Kızılderili torununa, “Onlar benim için iyiliği ve kötülüğü temsil ederler, der. Çocuğun merakı artar ve dalaşan köpekleri göstererek safça, ‘peki sence kim kazanacak bu dalaşı?’ deyince, ak sakallı Kızılderili hafifçe gülümseyerek, ‘Ben kimi beslersem o’ yanıtını verir. Bu yanıt, beni hep derin düşünmelere itmiştir.
“Acaba biz kimi ve neyi besliyoruz içimizde?” “Yaşam zorlulukları bizi neyi ve kimi neden beslemeye zorluyor?” Neyin gerçekten “iyi” veya “kötü” olduğu hala tam anlamıyla belirsizken; herkes kendine göre “iyi” adına kötü çıkarımlar ve davranışlara yönelirken, “iyiyi ve kötüyü ayırt edebilme erdemine nasıl sahip olabileceğiz?” “Bunları bize kim ve nasıl öğretecek?” soruları hala tam anlamıyla yanıt bulabilmiş değil gezegenimizde maalesef…
“Akıl” burada baş rolü oynasa da duyguların baskınlığı aklı da bizleri yanlış kararlar almaya itebiliyorken; yolda kalabilmeyi nasıl başarabileceğiz pişmanlık duymadan?
Yine de aklımıza güvenmek ve daha da akıllı ama aynı zaman da vicdanlı, duygulu, ahlaklı, sezgili, cana yakın, başkalarını anlayabilme yetisini de geliştirebilme özelliğine de sahip olmamız gerekiyor zorunlu olarak.
Okuyan, yaşayan, gezen, düşünen ve araştıran ve bilmeye çalışan birileri olduğumuz sürece hayat daha güzel olabilir diye öngörüm var. Tersi de doğrudur diye düşünüyorum. Okumayan, anlamaya çalışmayan, gezmeyen, yaşamayan, düşünmeyen, cesur ol(a)mayan kişilerin hayatı daha zor geçeceği bilinen bir gerçek günümüzde.
Yine de düşünmeye, öğrenmeye, anlamaya ve yaşamaya açık olmak gerekir. Ne olursa olsun yaşamak olarak ödüllendirildiğimiz bu hayatta, insan olabilmenin gereği olarak hayatımızın sorumluluklarını üstlenip, tüm davranışlarımızın patronunun kendimiz olduğunu kabul edebilmeliyiz. Başkalarını suçlayarak, onların sorunların nedeni olduğu zayıflığına veya hayatın acımasız olduğu yalanına da sarılmamalıyız.
Hayatın ne olduğunu biliyoruz artık. Geriye, her geçen gün daha “insan”; daha güçlü, cesur, sezgili, enerjik ve meraklı olabilmek kalıyor… Eh artık, o kadar da olsun.
İnsan ve İnsana Dair…
Paylaş