Başarının, ustalığın, mutluluğun, sevginin, erdemin, doğruların ve insan olmanın kestirme yolu yoktur ve her şeyin bir zamanı vardır ve o zaman için de gerekenler yapılınca her şey yolunda gitmeye başlar. Bazı şeyleri kasmanın, zorlamanın, acele ettirmenin anlamı yoktur. Sabır, zamanını beklemek; aileden başlayarak bir şekilde verilmeli çocuğa ki insanlık ait olduğu mutlu bir toplum yaratabilsin…
Çağımızın önemli düşünce virüslerinden birisi de her şeye ekonomik olarak bakma veya görme hatasıdır. Ekonominin temel bakış açısı ise “en azla en çok’u başarma veya kazanma ilkesidir.” En az yatırım yaparak en çoğu kazanma, en ekonomik oynayarak galip gelme, en az harcayarak en fazla gelir elde etme, hiç sevmeden sevilmeyi bekleme, en az okuyarak en yüksek bilgiye sahip olma, spor yapmadan kilo vermeye çalışma, çok yiyerek fit olmayı bekleme, emek vermeden zengin olma vs. gibi birçok olay ve olguda ‘en azla en çok’u elde etme anlayışı ne yazık ki insanlar istenilen mutluluğu ve kurtuluşu vaat etmiyor. Bir düşünür, “ustalığa kestirmeden gidilmez der” ama en azla en çoğu elde etme anlayışı yani kestirmelerle yaşama anlayışı ne yazık ki Kovit’ten daha fazla zarar veriyor insana ve insanlığa…
Çoğunluk bir an önce emek vermeden; yarım yamalak bilgi ve becerilerle sonuca gitmek istiyor. Bu nedenle hiç bir şeyin tadı kalmıyor. Meyveler görünüşte olgun ve olmuş görünüyor ama tadı yok. Etler kıpkırmızı görünüyor ama hormon basılıyor içine. Bal adı altında şerbet satılıyor. Yirmi beşindeki gençler sanki hayatın tozunu yutmuş yetişkin gibi davranıyor. Birkaç ezberi olan kendini âlim sanıyor. Kendine bir faydası olamayanlar insanlara rehberlik etmeye çalışıyor. Sahte ve sahtelik alıp başını yürüyünce gerçek ve doğru kendine yer bulamıyor…
Belki eski zamanlarda da vardı böyle şeyler kuşkusuz ama bu devirde sanki daha da fazla… Kendini gizleyen, olduğunun dışında davranan ve ‘köprüyü geçene kadar’ anlayışı, insanı her şeyin azı ile en çoğunu alma eylemine zekâ sosuna batırıp önümüze koyuyor ve bilmiyorlar ki “keskin sirke küpüne zararlıdır” işte o zaman insan hata yaptığını anlamaya başlıyor…
Sabır, beklemek, zaman vermek, doğruyu seçmek, doğruyu yapmak, sanki erdem değilmiş gibi kabul ediliyor oysa sabır, uzun, zor ve zahmetli yolu seçen, kısa dönem kazançlar yerine uzun dönemli kazançlara odaklanan, ufku ve hatta ötesini görebilen insanlar, gerçek erdeme ve bilgeliğe sahip oluyor; sonunda onlar kazanıyor ve kazanmayı da gerçekten hak ediyorlar…
Hız çağı olarak kabul edilen bu dönemde ilişkiler de çabuk yıpranıyor, boşanmalar artıyor, kimsenin kimseye hoş görüsü kalmıyor, alttan almayı zayıflık sanıyor, suskunluğu korkaklık kabul ediyor ve bu oyun böyle sürüp gidiyor…
Çok az insan farkına varıp bu kısır döngüyü kırıyor ve doğruya ve doğruluğa yönelince, bazı şeylerin ekonomik bakmanın ötesinde olduğunu kavramaya başlıyor. Ekonomi önemli kuşkusuz ama insan her şeye ekonomik bir gözle bakmaya başladığı zaman kısa zamanda köşe dönme, azla çoğu alma isteği insanları zehirliyor…
Başarının, ustalığın, mutluluğun, sevginin, erdemin, doğruların ve insan olmanın kestirme yolu yoktur ve her şeyin bir zamanı vardır ve o zaman için de gerekenler yapılınca her şey yolunda gitmeye başlar. Bazı şeyleri kasmanın, zorlamanın, acele ettirmenin anlamı yoktur. Sabır, zamanını beklemek; aileden başlayarak bir şekilde verilmeli çocuğa ki insanlık ait olduğu mutlu bir toplum yaratabilsin… 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı tüm halkımıza kutlu, mutlu ve umutlu olsun.
Hangi Gözle Bakmalı…
Paylaş