Bir düşünür, “bütün yolculuklar, insanın kendine yapılır” der. Nereye gidersek gidelim kendimizi götürürüz yeni mekânlara veya seviyelere. Ve yine kendimiz başka bir “Ben’e” gideriz ve yeni bir “ben” oluruz bu yolculuklarda. Ve yine memleketlim, âşıklar aşığı Koca Veysel, “Uzun ince bir yoldayım gidiyorum gündüz gece ”derken yine yaşamın bitmeyen bir yolculuk olduğunu söyler bizlere. Yol ve yolculuk bizim kadim kültürümüzün önemli olgularından birisidir. Doğu yaşam bilgeliğinde önemli yer tutar. Hatta söz dağarcığımıza girmiştir yol ve yolculukla ilgili söylemler. Örneklersek; “Gittiğin yol yol değildir, hele bir yola koyulalım, yolcu yoluna gerek, yollar yürümekle aşınmaz, insan yolcukta tanınır… vs.” gibi ifadeler halk edebiyatımızın önemli unsurlarıdır. Bize yolu ve yolculuğun çeşitli boyutlarını anlatırlar yıllardır…
Sir Edmun Hilary, Everest’e birkaç başarısız denemeden sonra ilk çıkan dağcı olduğunda bir söyleşisinde, “dağı değil, kendimizi fetih ederiz” derken farklı bir yolculuğa atıf yapmış ve insanın tüm eylemlerinde aslında kendisine yol aldığını vurgulamıştır.
Neden mi anlatıyorum insanın kendine yolculuğunu? O kadar ünlü ünsüz insan tanıyorum, kendilerine yolculuğu ve keşfi yaşamının merkezine almak yerine başkalarına olan kıskançlığı kendilerini bile zehirliyor. Oysa kimse başkalarını küçülterek büyüyemez. Büyük olmak için insan doğmak yetmiyor. İnsan kendini daha da büyütmek için kendini keşfetmek ve olabileceğinin en iyisine yola çıkması gerekiyor. Bunun için de kendisini geliştirirken insan zıtlık olarak kendinden çok başkalarını düşünerek çalışmak, başkalarına ışık olmak ve başkalarının gönlüne ve aklına girmesi gerekiyor. Yani insan kendini yaratırken, başkalarında var olabiliyor ancak varlığının yansıması olarak…
Bu gerçek yüzyıllardır bilinmesine rağmen yüce bir varlık olan insanın, kendi değerini küçültmek için aptalca bir kıskançlığa girmesi kendini geliştirmek, büyütmek yerine enerjisini başkalarının başarısını çekememeye ve onları değersizleştirmeye vermesi acınası bir durumdur. İnsan bu hipnozdan; olumsuz düşünce virüsünden kurtulmazsa, kendisinden başlayarak etrafını zehirleyecektir.
Kıskançlık evrensel bir duygudur ve bir ölçüde herkeste vardır ama önemli, olan yukardaki kişinin kendine yolculuğu ve keşfi insanın temel mücadelesi olmalıdır. Ve tek gerçeklik de budur aslında. İnsan bu gerçekliği anladığında, yaşamı daha ilginç ve daha güzel bir yolculuğa dönüşebilir…
Büyük insan olmanın sırrı da budur. İnsan enerjisini üretmeye, keşfetmeye ve geliştirmeye vermelidir. Yaşam uzun gibi görünse de aslında yaşam sanıldığından daha kısadır. Zaman o kadar hızlı geçer ki insan bir bakmış yaşamının son demlerine gelmiş olur.
Ölüm denen bir gerçekliğin olduğu bir dünyada insanın kıskançlık içinde zehirlenmesi aslında insanlığın da kaybınadır. İmrenmek, öğrenmek, model almak varken kıskançlık insanın yeterince gelişememesinin göstergesidir.
Kimse başkaları gibi olmak zorunda değildir. Herkes kendinin hakikisidir. Başkalarının kopyası da olunmayacağına göre insanın kendisi olmaktan başka seçeneği kalmıyor. İnsan kendisi olmak için de kendine yolculuğu ve keşfi hayatının merkezine almak zorundadır.
“Ara bul” derken Pir Hacı Bektaş, insanın dışarı değil içine yolculuk etmesini söyler daha nice bilgeler gibi. Daha ne desinler. Önemli olan insanın önce insan olmaya niyet etmesi gerekir.
Yine biliyoruz ki insan her türlü kaynağa ve donanıma sahip olarak doğar. Öğrenmek ve fark etmek önemli bir keşiftir. Kimse aciz değildir. Önemli olan kişinin sahip olduğu kaynakların farkına vararak yaşaması kendine ve insanlığa yapacağı en büyük katkıdır.