Biri 'Sırat Köprüsü'nden geçtiğimizi söylüyor, diğeri de 'mevsim nezlesi' olduğumuzu.
Hükümet görüşü 'mevsim nezlesi' olduğumuz yönündedir.
Bunu, alınan önlemlerin ekonomik büyümeyi destekler nitelikte oluşundan anlıyoruz.
Bana göre tespit doğrudur.
Türkiye ekonomisi 2017 yılında toparlanacak ve yeni bir yüksek büyüme hikayesi yazmaya başlayacaktır.
Bunu, alınan önlemlere ekonominin anında yanıt veriyor olmasından anlıyoruz.
2017 yılının ilk iki ayında verilen desteklere piyasalardan alınan yanıt tatmin edici oldu.
Hükümet’in, vergi indirim ve muafiyetleri yoluyla piyasaya sağladığı destekler iç piyasayı anında canlandırdı.
Örneğin; ekonomik güven endeksi Şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 6.8 arttı. Endeks 91.5'e çıkarken 'ortalama üzeri güven' seviyesi olan 100'e biraz daha yaklaştı.
Bu demektir ki ekonomi ‘iyiye gidecek’; şok önlemlerin alınmasına ihtiyaç doğmayacak.
Ekonominin verdiği olumsuz sinyallerden biri de işsizliğin 12.1 seviyesine çıkmasıydı.
Bu aynı zamanda sosyal huzursuzluğun artması ihtimaline işaret ediyordu.
Bunu gören Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TOBB Ekonomi Şurası’nda Türk iş dünyasına 'Milli İstihdam Seferberliği' çağrısı yaptı.
Çağrının yerinde ve zamanında yapıldığı ortaya çıktı.
Türkiye'nin her ilinde, iş dünyasının etkin katılımıyla istihdam seferberliği kampanyaları başlatıldı.
Valilerin öncülüğünde başlatılan kampanyalara ilgi büyük oldu.
Şubat ayında sağlanan yeni istihdam 150 bini geçti.
Taahhüt edilen istihdam sayısı ise 2 milyona yaklaştı.
İlk veriler, yıl sonunda ‘1.5 milyon yeni iş’ hedefine ulaşılacağını gösteriyor.
Konuya bir de orta vadeli bakalım.
Milli İstihdam Seferberliği ‘İş-Aş’ çağrısından daha fazla bir şey; yeniden ekonomik diriliş anlamı taşıyor ve iş dünyası tarafından da bu şekilde algılandı.
Önce yatırım seferberliği sözkonusu olacak.
Yatırımlar iyi katmadeğerli orta yüksek ve yüksek teknolojili üretim hedefine yoğunlaşacak.
Üretimde verimliliğin artırılması temel strateji olarak benimsenecek.
Nitelikli eleman ihtiyacını giderecek eğitim uygulamalarıyla beşeri sermayenin kalitesinde sıçrama yaşanacak.
Üretim Reform Paketi kanunlaşacak ve sürdürülebilir kalkınmanın mevzuat temelini sağlayacak.
Böylelikle Türkiye ekonomisi ‘Sanayi 4.0’ devriminin içine girerek ilerleyecek.
Hatırlatayım; bu bir kurgu değil, küresel kabul görmüş bir Türkiye gerçekliğine işaret ediyor.
Sözgelimi; dünyanın önde gelen kuruluşlarından PriceWaterhouseCoopers (PwC) “World 2050” adlı ekonomik öngörüler araştırmasını açıkladı.
Buna göre Türkiye 13 yıl sonra 2030’da, 2.7 trilyon dolarlık GSYH değeri ile Fransa'yı geçerek dünyanın en büyük 12'nci ekonomisi olacak.
Bunu görerek geleceğe yatırım yapalım.