Türkiye ekonomisi küresel bağlamı olan zor bir yıl geçirdi. Kur temelli belirsizlikten kaynaklanan dalgalı on aylık dönem reel ekonomiye kredilerde daralma, işsizlik artışı ve genel bir güven kaybı olarak yansıdı.
Ekonomi yönetiminin olumsuz ekonomik gidişata yerinde ve zamanında müdahale kapasitesini de gördük. ‘Dip nokta’ görüldükten sonra belli bir denge durumu yakalandı ve Mart sonunu bulduk. 2018’in ikinci yarısında maruz kaldığımız kur saldırısı ve reel ekonomi üzerindeki etkisi, Türkiye ekonomisinin dış şoklara karşı dayanıklılığının da ölçüldüğü bir deneyim oldu. 2018 yılı için yüzde 5 öngörülen büyüme yüzde 2.6’ya düştü. Ancak bu durumda bile Türkiye büyüme sıralamasında 6. ülke olabildi. Bu bize Türkiye ekonomisinin içine girdiği dönüşüm sürecinde farklılaştığını ve kırılganlığının azaldığını gösterdi. Özellikle yakalanan ihracat performansı ekonomik büyümeyi güçlü biçimde destekledi.
Nisan ayı ile birlikte Türkiye, 4.5 yıl sürecek bir seçimsiz döneme girmiş bulunmaktadır ve bu dönemin sunacağı fırsatlar olacaktır.
Şu görünüyor: 2019 yılında Türkiye ekonomisi, yavaş fakat dengeli bir büyüme ile yoluna devam edecektir. Önümüzdeki dönem gündemdeki yapısal ekonomik reformların hayata geçirilmesi açısından elverişli olacaktır.
Türkiye ekonomisinin yepyeni bir hikaye yazabileceği motivasyonu ve enerjiyi kendinde bulabilmesi için böyle bir döneme ihtiyacı vardır. Reformlara başlanabilirse, dinamik yapısı sayesinde Türkiye hızlı bir kalkınma sürecine girebilecektir. Bu aynı zamanda Türkiye’nin küresel ekonomi içerisinde daha rekabetçi bir pozisyon tutabilmesi bakımından da zorunluluktur.
“Öz kaynaklarımıza dayalı, yüksek katmadeğerli milli ve yerli üretim” ilkesiyle tüketim eksenli bir sistemden “üretim odaklı” bir ekonomiye geçişi zaten benimsediğini bildiğimiz Hükümet’in yeni dönemin ekonomi politikasını Nisan ayı içinde bir “yol haritası” açıklayarak sunması beklenmektedir. Önemli bir dönemeçten geçtiğimizin bilinciyle ‘üretimde millileşme hareketi’ne güç vermek herkesin görevi olacaktır. Bu sayede katmadeğeri yüksek sektörlerde yatırımlar öncelik kazanacak, bir reform diğerini tetikleyecek ve Türkiye, sürdürülebilir büyümeye doğru hızlanacaktır. Bu süreçte KOBİ’lere, girişimcilere, üretenlere ve sanayiciye yeni yatırımlar ile kapasitesini artırıp geliştirmesi için yeni teşvik ve destekler verilmesi beklenmektedir.
İş dünyamızın reform beklentileri; vergilendirme, istihdam destekleri, enerji yatırımlarına ve ihracata güçlü teşvikler sağlanması, mesleki eğitimin, Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerinin güçlendirilmesi gibi konularda yoğunlaşmaktadır. Hükümet’in Nisan’da açıklayacağı reform paketi de bu beklentilerin karşılığı olacak gibi gözükmektedir.
Nisan sonrası gündem kısa vadeli hedef olarak enflasyonla mücadeleye odaklanacak olsa bile bunun yanında küresel çapta ilerleyen dijital dönüşüm sürecine, hem ülke olarak, hem de tek tek firmalar ve özellikle de KOBİ’ler bazında adapte olmak Türkiye’nin sıcak gündemi olacaktır. “Yerli ve milli üretim” hedefi de ancak dönüşüme adapte olunarak kazanılan rekabetçilik sayesinde gerçekleşebilecektir. Açıklanacak yol haritasında beklentilerin, arkasında güçlü bir siyasi irade ile görünür şekilde yer alması, Türkiye ekonomisine azalmış olan ‘güvenin’ yeniden tesisi ve yatırımcı dış kaynak sağlamak bakımından da önemlidir ve acildir.
Ve nihayet ekonomik reformlara ek olarak demokratik reformlar da beklenmektedir ve Türkiye’nin yeni bir hikâye yazacak potansiyeli bu sayede özgürleşecektir.
BEKLENTİLER VE FIRSATLAR
Paylaş