İstanbul’da, 20-21 Mart tarihlerinde 9. KOBİ Zirvesi’ni gerçekleştirdik. Ana tema ‘KOBİ’ler için Yeni Pazarlar ve Fırsatlar’ idi. Zirve’den çıkardığım sonuçları paylaşmak istiyorum.
Son yıllarda ‘Türkiye değişiyor’, ‘dönüşüyor’, ‘küresel rekabette yerini güçlendiriyor’ dedik. KOBİ’ler dönüşmezse, rekabetçi olamazsa Türkiye değişemez diye ekledik.
Sözümüz yerini bulmuş olmalı ki 9. KOBİ Zirvesi’nde KOBİ’lerin ilgisi rekabetçiliğin unsurlarına odaklanmış. Erişmek istediklerini şöyle özetliyorlar: Eğitimli ve nitelikli işgücü bulmak. Üniversite-sanayi işbirliklerinde daha çok yer almak. Kurum olarak inovatif özellikler kazanmak. Teknoparklarda, araştırma merkezlerinde, ödüllü teknoloji yarışmalarında daha çok görünmek. Finans piyasasında verdiği “garantiler”le değil, projesi ve kurumsal performansıyla kaynak bulabilmek. Bu talepler KOBİ’ler için nihai tek bir amaca işaret ediyor: Katmadeğeri ve karlılığı yüksek bir üretime erişmek, bunu sürdürülebilir kılmak...
Özetlersem; Türkiye’de artık ataletten kurtulmuş, ne istediğini bilen kararlı bir KOBİ kitlesi ortaya çıkmıştır diyebilirim. Ne istediğini bilen kararlı KOBİ ise ‘Yenilikçi girişimci KOBİ’ demektir. ‘Yenilikçi girişimci KOBİ’nin ihtiyaçları ve istekleri de çoğalır. Buna karşılık biz Türkiye’de ‘Girişimci KOBİ’lerin artan istek ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek, onların yeni pazarlara ve fırsatlara ulaşmalarını sağlayacak bir eko-sistemi oluşturabilmiş miyiz? Besbelli ki henüz değil. KOBİ’lerde işgücü verimliliği hala bir yüksek maliyet unsuru olarak mevcudiyetini sürdürüyor. Yatırıma yönelik destekler ticarete sağlanan desteklerin gerisinde kaldığı için KOBİ’lerin istihdam yaratma kapasitesi zayıflıyor. Üniversite-sanayi işbirlikleri, OSTİM gibi az sayıda başarı örnekleri bulunsa bile, KOBİ’lere inememiş. Ar-Ge’ye ayrılan kaynaklar yeterli değil ve KOBİ’lere hala uzak. KOBİ’lerimizin küresel pazardaki fırsatları değerlendirmeleri ve buralardaki rekabet savaşını kazanmaları kuşkusuz hepimizin ortak arzusudur. Bunun için bir yandan içerde mikro reformlar yaparak KOBİ’lerin rekabetçiliğini artıracağız, diğer yandan da dış engelleri ortadan kaldırmaya çalışacağız. Bunun bir örneği AB ile olan 17 yıllık ‘Gümrük Birliğimiz’dir. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) bu birliğin Türkiye’ye faturasının ikiyüz milyarı aştığını açıkladı. Bu faturanın tamamını Türk KOBİ’lerinin ödediğini biliyoruz. Çünkü üçüncü ülkelerle olan ticaretimizde Türkiye olarak AB’nin Ortak Gümrük Tarifesi’ne uymak zorunda kalıyoruz. Böyle olunca da örneğin Çin bizim ihrac ürünlerimize yüz de 30-40 vergi uygularken biz Çin’den ithalatımıza AB’nin belirlediği yüzde 3-4 vergiyi uyguluyoruz. Bu nedenle Çin pazarı büyük ölçüde KOBİ’lerimize kapalı hale geliyor. AB üçüncü ülkelerle ticaretini, Serbest Ticaret Anlaşmaları yaparak dengelerken biz bunu, muhatap ülkeler pek yanaşmadıkları için, yıllar süren müzakerelere rağmen gerçekleştiremiyoruz. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın “Gümrük Birliği’ni gözden geçirelim” diyen haklı feveranı da buna dayanıyordu.
Bir şey daha; kendine dış pazar arayan KOBİ’lere bir önerim var: 9-10-11 Nisan 2013 günlerinde 40’tan fazla ülkenin 100’den fazla en üst düzey katılımla yer alacağı 16. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ne gelmeleri, Avrasya ülkelerinin kendilerine sunduğu fırsatları bizzat yerinde görmeleri ve değerlendirmeleridir.
Asıl şimdi KOBİ’lere destek
Paylaş