Bütün dünyanın gördüğünü bizim de görmemiz gerekiyor: ABD ile AB, ekonomik büyümelerinin tek yolu bu kaldığı için hızla, Atlantik çerçeveli yeni bir ticari entegrasyona doğru ilerliyor; Türkiye bunun dışında. Dışında kalmamızın Türkiye’ye yıllık ekonomik maliyeti bugün hesabıyla eksi 40 milyar dolar civarında olacak. Ali Babacan’ın, aynı zamanda G20 dönem başkanlığımız bağlamında sürekli dikkat çektiği risk, işte budur.
Ancak Türkiye’nin önü açık. Çünkü Türkiye, üretim temelli klasik ekonomik büyüme araçlarının geçerli olmaya devam edeceği ‘Gelişmekte Olan Ülkeler’ dünyasında yeralıyor. Bilen biliyor ve Türkiye ekonomisinin en azından 2030 yılına kadar ortalama yüzde 5 büyüme potansiyeline sahip olabileceğini söylüyor.
Bu durumda Türkiye’nin üretim ekonomisinden yana kesin tercihlere yönelmesi hem gerekli, hem de zorunlu oluyor. Türkiye bu tercihlerini, açıkladığı 25 Ekonomik Dönüşüm Programı ile bize duyurdu, bu ay Antalya’da yapılacak “G20 Turkey 2015 Zirvesi”nde de bütün dünyaya açıklayacak.
Vizyonumuz ve önümüzdeki 15 yıllık gündemimiz kesin belli; hem Avrupa’nın ve hem de Afro-Asya’nın üretim üssü olacağız. Bugünkü belirsizlik halini ise daha ileri bir vitese geçmek için girdiğimiz “vites boşluğu” olarak anlamak gerekir.
Ne var ki; “vites boşluğu” durumunun uzamaması gerekiyor. Bu nedenle siyasi ve ekonomik istikrarı bulmamız zorunlu. 2015 Haziran ve Kasım seçimleri, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik istikrara hangi davranış şablonu üzerinden ilerleyebileceğini göstermesi bakımından önemli tecrübeler oldu.
Türkiye Haziran ve Kasım seçimleri arasında, birlikte lanetlediğimiz, Cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırılarını yaşadı. Güney sınırlarımız ve ötesinde ciddi belirsizlik ve büyüme özelliği taşıyan, küresel büyük güçlerin de içine girdiği, yayılan ve çaresi de aranan çatışmalar yaşanıyor. Bu riskli çatışmaların içine girmemek ve bu çatışmaları içimize çekmemek açısından, “aklın yolu bir” diyeceğimiz noktadayız: Önce siyasi istikrar, sonra da ve hemen ekonomik istikrar...
Geçmiş iki yılın ve 2015’in ilk yarısının daralan ekonomik verilerinden hareket eden seçim hükümeti Orta Vadeli Program 2015-2018 (OVP) hedeflerini revize ederek küçülttü. En büyük negatif düzeltme 30 milyar dolarlık düşüşle ihracatta yapıldı. 1 Kasım’dan sonraki siyasi süreçlerin istikrara yönelmesi durumunda uğradığımız ekonomik kayıpları telafi etmemiz mümkün olabilecek. Bu sayımızın kapak konusunda, ekonominin bizzat içinde ve yönetiminde olan STK temsilcilerinden aldığımız görüşlerle önümüzdeki 100 günün ve 1 yılın olması gereken ana gündemini göstermeye çalıştık. İş dünyamızın ortak görüşü şöyle: Bir an önce kapsayıcı bir hükümet kurularak barış ve siyasi istikrar ortamı sağlanmalı. Acil refomlara, makro ve mikro düzeyde kararlı uygulamalara başlanmalı. Yatırım ortamı iyileştirilmeli ve yüksek katmadeğerli üretime yönelik yatırımlar desteklenmeli. Ve nihayet barışçı politikalarla Türkiye’nin jeopolitiği güçlendirilmeli.
Akıl ve sağduyu da bu yolun izlenmesini gerektirdiği için, iş dünyasının taleplerine kulak verilmeli.
Akıl ve sağduyu
Paylaş