Güvenilir öngörüler bilgiye dayanmalı. 2014 yılı için kesin bildiğimiz, sadece 2 şey var: Birincisi; ABD mali genişleme politikasına son verecek, ikincisi ise bu da içinde Türkiye’nin de bulunduğu ‘Gelişmekte Olan Ülkeler’e akan küresel ‘yabancı sermaye’ akışını yavaşlatacak.Bu kadar bilgiyle herhangi bir ülke ekonomisi için 2014 yılında ya batacak, ya çıkacak türünden kesin öngörüde bulunmak yanıltıcı olur. Bu nedenle “belirsizliklerle dolu bir yıla girdiğimiz” söyleniyor.
Sermayenin her türü gibi finansal olanı da “kar”ı nerede görüyorsa “yönü” orayadır ve orada konumlanır. Türkiye, izlediği ve her geçen gün daha da libere ettiği serbest piyasa ekonomisini dinamitlemezse, dışarıdan sermaye bulmada sıkıntı çekmez; çekerse eğer, uygun araçları ve politikaları üretmek suretiyle güçlüklerini aşar. Bu noktadan bakılınca 2014 yılı Türkiye ekonomisi için bir felaket yılı gibi gözükmemektedir.
Cari açık diyoruz. Dış ödemeler dengemizin bozulabileceği riskinden sözediyoruz. Doğrudur fakat bu konuda Türkiye’nin durumu sabittir ve 2014 yılında da altüst olmayacaktır. Yılsonu dolar kuru ile bakıldığında (1 dolar=2.15 TL); 65 milyar dolar cari açığımız, 120 milyar dolar kısa vadeli dış borcumuz gözükmektedir. Bankacılığın ‘açık pozisyonu’ (döviz varlığı ile döviz borcu farkı) ise 166 milyar dolar civarındadır. Bu pozisyon bugünkü konjönktürde “çevrilebilir” niteliktedir. ‘Risk’ ise “sürdürülebilir” olmamasından kaynaklanır.
Demek ki Türkiye ekonomisi 2014 yılına “belirsizliklerle” değil, gerekli fakat henüz atmadığı adımlarla giriyor. O halde Türkiye’nin, hem 2014 yılında, hem de orta vade devamında gündemini belirleyecek olan konu, cari açık kaynaklı kırılgan ekonomik yapısını rekabetçi kılmak için gereken düzenlemeleri yapmak ve reformist adımları atmak olacak.
Yapılması gerekenlerin neler olduğunu biliyoruz. Sanayi sektöründe üretim maliyetlerini düşürmek. Yurtiçinde üretilebilen ara malların standardını, kalitesini ve teknoloji seviyesini yükselterek bunların ithalini gereksiz hale getirmek. Doğal kaynak zenginliğimizi ve tarımsal çeşitliliğimizi yüksek teknoloji eşliğinde ticarileştirmek. Hizmetler sektöründe katmadeğeri yüksek alanların payını artırmak. Bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanmada varolan bütün açıkları mümkün en yüksek hızla kapatmak. Ekonominin enerji yoğunluğunu azaltacak azami yenilikçi kapasiteyi kullanmak. KOBİ’leri farketmek ve Ar-Ge tabanlı, yenilikçi ve yüksek katmadeğer yaratan üretime yönlendirmek. Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerine mutlaka özel sektör odaklı bir eksen kazandırmak. Teşvik sistemini yılda birkaç kere, doğan ihiyaçlar doğrultusunda revize etmek. Kamu alımlarını, teknolojik gelişme ve yerli üretimin artırılmasında etkin bir araç olarak kullanmak. Kamu destek ve teşvikleri çerçevesinde sektörel tercihleri netleştirmek, KOBİ’lerin sektör değiştirme ve kümelenme temayüllerini kucaklamak...
Bu zengin ve zenginleşmeye götürecek olan orta vadeli yolun katedilmesi, toplumsal dikkatin bu noktada merkezileşmesine bağlıdır. Bu da ‘istikrar’ demektir. Kim çizerse çizsin, istikrarın altının çizilmesi boşuna değildir. İstikrar ve güven ortamı yoksa kolayca yapılabilecek olanlar dahi yapılamaz, ertelenir. Günümüzde Türkiye’de sürdürülebilir ekonomik istikrarın tek güvencesi hukuk devleti ve demokrasidir.
Hepimiz birlikte sahip çıkarsak iyi olacak yeni yılınızı içtenlikle kutluyor; huzur, sağlık, mutluluk, başarı ve bereket diliyorum.