31.01.2017, 08:00
18075
Türkiye ekonomisinin büyüme kapasitesi
Türkiye ekonomisi, ‘Gelişmekte Olan Ekonomi'ler sınıfındandır.
Bu ekonomilerin, ‘Gelişmiş Ekonomi'lerde olmayan bir özelliği bulunmaktadır. Bu özellik, hem içeriye, hem de dışarıya doğru büyüme kapasitesine sahip bulunmalarıdır. Küresel ekonomideki daralma hareketleri gelişmiş ülke ekonomilerini seçeneksiz bırakırken gelişmekte olan ülkelerde yüksek veya orta düzeyde ekonomik büyüme bu nedenle mümkün olabilmektedir. Sebebi, ekonomik büyüme dinamiklerinin gelişmişlerde kireçlenmiş, gelişenlerde akışkan olmasıdır.
Türkiye gibi ülkelerin üretken ekonomilerine sadece finansal sermayenin risk analizi kriterleri ve yöntemiyle not veren kuruluşlar bazen çok, ama her defasında biraz yanılmaktadırlar. Türkiye gibi ülkeler kendi 'ekonomik not'unu yine kendileri verebilmektedirler.
Küresel ekonomi kaçkını yeni Başkan Donald Trump, ABD ekonomisini koruma altına alarak içeride büyütme politikası güdeceğini açıkladı. Trump ayrıca İngiltere'nin AB'den ayrılıp kendi içine dönmesini de alkışladı. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ise bu politikalara karşı çok kutuplu küreselleşme önerdi. Üreten ekonomilerle üretemeyen ekonomiler arasındaki bu çelişki besbelli ki önümüzdeki beş yıl boyunca en çok tartışacağımız konuların başında olacak. İkili Serbest Ticaret Anlaşmaları önem kazanacak. Türkiye ise 2017 yılı sonunda AB Gümrük Birliği'nin dışına çıkarak üçüncü ülkelerle Serbest Ticaret Anlaşmaları yapma avantajına kavuşacak ve dış ticaretini, kendi belirlediği politikalar temelinde büyütebilecektir.
Bu vizyona bağlı kalarak günümüze baktığımızda şunu görüyoruz: Hükümet; 'yatırım da yatırım!' diyor. Demekle kalmıyor, yatırımlara kesenin ağzını da alabildiğine açıyor. Birbiri ardına destek ve teşvik paketleri açıklıyor, bunları hızla kanunlaştırıyor. Çok kapsamlı bir 'Üretim Reformu Paketi'ni de yakında açıklayacak. 2016'da yavaş büyüdük, demek ki Hükümet, 2017'den başlayarak yeniden yüksek büyüme dönemine geçmemizi hedefliyor.
Şunu biliyoruz: Küresel ekonomiyi büyütmek için başvurulacak dinamiklerden en önemlisi büyük altyapı yatırımları olacak, bu karar Türkiye'nin başkanlığı döneminde G20'de alınmıştı.
Yeni ABD Başkanı Trump görevi devralırken yaptığı konuşmada köprüler ve yollar yapacağını açıkladı. Nitekim Türkiye de Çanakkale Boğazı Köprüsü’nün ihalesiyle 2017 yılına girdi. Büyüme istekli ve kararlı üretim ekonomilerinin yolunu kesecek tek gelişme FED'in faiz kararlarında çok sert politikalar izlemesi olabilirdi. Ancak Türkiye ekonomisinin bu riske karşı kırılgan olmadığı da ortaya çıkmıştır. MB son faiz kararını, dolar kurunda istikrara gittiğimiz yönünde değerlendirmeye dayandırmıştır.
Bütün bunlardan sonra şu noktaya geliyoruz: Türkiye'de yatırım ortamı, 2016 ile kıyaslanmayacak kadar iyileşmiştir. Küresel dürtü ve destekler de olumlu yönde gelişmektedir. Ayrıca Türkiye açısından ekonomiyi büyüten önemli dış faktörlerden biri de Ortadoğu'dur ve burada da barışa giden kapılar açılacak gibi görünmektedir. O halde, özel sektör artık ertelediği veya geciktirdiği yatırım kararlarını güncelleyebilecektir. Yerli piyasa aktörleri, ‘Türkiye'nin notunu biz veririz’ bakışıyla 2017 yılının ikinci yarısında kur dalgalanması dahil bir çok şeyin normalleşeceği yönünde görüş ifade etmektedirler.
O halde, yatırım için cesarete değil vizyona ihtiyaç var, çünkü ekonomide gecikmek de bir risktir.
Bu ekonomilerin, ‘Gelişmiş Ekonomi'lerde olmayan bir özelliği bulunmaktadır. Bu özellik, hem içeriye, hem de dışarıya doğru büyüme kapasitesine sahip bulunmalarıdır. Küresel ekonomideki daralma hareketleri gelişmiş ülke ekonomilerini seçeneksiz bırakırken gelişmekte olan ülkelerde yüksek veya orta düzeyde ekonomik büyüme bu nedenle mümkün olabilmektedir. Sebebi, ekonomik büyüme dinamiklerinin gelişmişlerde kireçlenmiş, gelişenlerde akışkan olmasıdır.
Türkiye gibi ülkelerin üretken ekonomilerine sadece finansal sermayenin risk analizi kriterleri ve yöntemiyle not veren kuruluşlar bazen çok, ama her defasında biraz yanılmaktadırlar. Türkiye gibi ülkeler kendi 'ekonomik not'unu yine kendileri verebilmektedirler.
Küresel ekonomi kaçkını yeni Başkan Donald Trump, ABD ekonomisini koruma altına alarak içeride büyütme politikası güdeceğini açıkladı. Trump ayrıca İngiltere'nin AB'den ayrılıp kendi içine dönmesini de alkışladı. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ise bu politikalara karşı çok kutuplu küreselleşme önerdi. Üreten ekonomilerle üretemeyen ekonomiler arasındaki bu çelişki besbelli ki önümüzdeki beş yıl boyunca en çok tartışacağımız konuların başında olacak. İkili Serbest Ticaret Anlaşmaları önem kazanacak. Türkiye ise 2017 yılı sonunda AB Gümrük Birliği'nin dışına çıkarak üçüncü ülkelerle Serbest Ticaret Anlaşmaları yapma avantajına kavuşacak ve dış ticaretini, kendi belirlediği politikalar temelinde büyütebilecektir.
Bu vizyona bağlı kalarak günümüze baktığımızda şunu görüyoruz: Hükümet; 'yatırım da yatırım!' diyor. Demekle kalmıyor, yatırımlara kesenin ağzını da alabildiğine açıyor. Birbiri ardına destek ve teşvik paketleri açıklıyor, bunları hızla kanunlaştırıyor. Çok kapsamlı bir 'Üretim Reformu Paketi'ni de yakında açıklayacak. 2016'da yavaş büyüdük, demek ki Hükümet, 2017'den başlayarak yeniden yüksek büyüme dönemine geçmemizi hedefliyor.
Şunu biliyoruz: Küresel ekonomiyi büyütmek için başvurulacak dinamiklerden en önemlisi büyük altyapı yatırımları olacak, bu karar Türkiye'nin başkanlığı döneminde G20'de alınmıştı.
Yeni ABD Başkanı Trump görevi devralırken yaptığı konuşmada köprüler ve yollar yapacağını açıkladı. Nitekim Türkiye de Çanakkale Boğazı Köprüsü’nün ihalesiyle 2017 yılına girdi. Büyüme istekli ve kararlı üretim ekonomilerinin yolunu kesecek tek gelişme FED'in faiz kararlarında çok sert politikalar izlemesi olabilirdi. Ancak Türkiye ekonomisinin bu riske karşı kırılgan olmadığı da ortaya çıkmıştır. MB son faiz kararını, dolar kurunda istikrara gittiğimiz yönünde değerlendirmeye dayandırmıştır.
Bütün bunlardan sonra şu noktaya geliyoruz: Türkiye'de yatırım ortamı, 2016 ile kıyaslanmayacak kadar iyileşmiştir. Küresel dürtü ve destekler de olumlu yönde gelişmektedir. Ayrıca Türkiye açısından ekonomiyi büyüten önemli dış faktörlerden biri de Ortadoğu'dur ve burada da barışa giden kapılar açılacak gibi görünmektedir. O halde, özel sektör artık ertelediği veya geciktirdiği yatırım kararlarını güncelleyebilecektir. Yerli piyasa aktörleri, ‘Türkiye'nin notunu biz veririz’ bakışıyla 2017 yılının ikinci yarısında kur dalgalanması dahil bir çok şeyin normalleşeceği yönünde görüş ifade etmektedirler.
O halde, yatırım için cesarete değil vizyona ihtiyaç var, çünkü ekonomide gecikmek de bir risktir.