banner565

banner622

banner472

banner458

banner457

banner626

01.09.2018, 08:00 4188

Başının Çaresine Bakmak…

Titanlar filmini izleyenler bilir. Siyahi Amerikan Futbolu Antrenörü olan Denzel Washington, sporu bir enstrüman gibi kullanarak birbirlerine öfke duyan siyah ve beyaz öğrencilerden oluşan takımı sürekli kazanan bir ekip yapmakla kalmayıp, karakterlerini de geliştirmeyi amaç edinir. Otoritesiyle takımın elemanlarını disiplinli, yardımlaşan, sorumluluk alan, kendi kendine yeten gençler haline getirmek için büyük çaba gösterir ve başarır da. Antrenör, öğrencilerin zirveye yükselme istekleri ve spora duydukları büyük sevgiyi, ömür boyu sürecek dostluklarının başlangıcını oluşturmaya olanak tanır.
Yine Koç Carter filminde benzer sahneler vardır. Başarının yeniden tanımını yapar. Erdemli davranışları ve çabayı ön plana çıkartır. Sporun sadece bedeni değil aynı zamanda insanın karakterini de geliştirdiğinin bir yansımasını aktarır bize. Spor, insanı başarısızlıklara göğüs germeyi, acılara ve başarısızlıklara rağmen yeniden denemeyi, sevinç ve galibiyetlerde abartılı davranışlardan kaçınmayı öğretir. Bir Zamanlar Beyaz Gölge ve Kung-Fu filmlerinde de benzer davranış modelleri sergilenir, erdemli davranışlar ön plana çıkartılır.
Wimbledon Merkez Kort’ta, “felaket ve zaferlerle yüzleşip iki aldatıcıya aynı şekilde davranmak gerektiğini” öğreten bir yazı vardır. Bir zamanlar Sparta’da çocukların karakterli olması ve başlarının çaresine bakabilmeleri için genç gürbüz çocuklar ailelerinden alınıp, daha yaşça büyük çocukların önderliğinde, sığınak yapmayı, ateş yakmayı, avlanmayı, başkalarına yardım etmeyi, ilk yardım gibi yaşamsal becerilerinin antrenmanlarını yapıyorlardı.
İngilizler, lüks ve tembelliğin artması yüzünden çöken Roma İmparatorluğu gibi olmamak için okul eğitiminin yanında gençlerin başlarının çaresine bakabilmelerini sağlamak için izcilik çalışmalarına önem vermişlerdir. İngilizler’e göre, özellikle erkeklerin karakter gelişimi eğitimin kalitesi ne olursa olsun okulda öğretilemez. Gençler için en büyük tehlike; uygarlığın konforudur. Konforun olduğu yerde gelişme olmayacağına dem vurarak karakter eğitiminin özellikle doğada yapılmasını önermişlerdir.
Cumhuriyetimiz’in ilk yıllarında Köy Enstitüleri’nde yerinde öğrenim ilkesiyle benzer çalışmalar yürütülmüştür.
Günümüzde teknolojinin desteği ve ailelerin çocuklarını aşırı korumacı yaklaşımları nedeniyle çocuklarına karakter kazandırma arayışları üst düzeye çıkmıştır. Konfor alanı genişleyen kızlı erkekli çocuklar, sürekli bir doyumsuzluk girdabı içerisinde debelenmekte, mutsuzlukları gitgide artmaktadır. İlaç şirketleri ve psikologlar bu işten muzdarip olmayabilir ama gelecek kuşakların sağlıklı bir yönde ilerlemediği herkesin malumudur.
Ülkemizde yeni bir eğitim seferberliğine başlama zamanı gelmiştir. İyi eğitimin öğrencileri, sadece ezber yapan ve başarı ölçütü testlerden aldığı yüksek puan olarak kabul edilen çocuklar değil, sorumluluk alan, spor yapan, sanatla uğraşan, doğal yaşama uyum sağlayabilen beceriler geliştiren, iyi iletişim kurabilen ve ilişkilerini doğru yönetebilen, sosyal ve duygusal zekâları gelişmiş bireyler olmaya doğru yönlendirmesi gerekiyor. Bu eğitimin sadece okulda yapılamayacağı açıktır. Başarı ve mutluluk kavramlarını yeniden tanımlayıp ona göre bir ortak aklın devreye girmesi kaçınılmaz bir seçenektir.
Sürekli günlük krizler içinde yaşayan ve debelenen bir ülke olamaz. Ülkenin güçlü olabilmesinin tek ölçüsünün, insanının çağdaş, uygar ve ayakları üzerinde durabilen sorumluluk duygusu yüksek, karakterli, öğrenmeye aç ve açık bireylerden geçtiği açıktır.

 

Yorumlar (0)