SÜLEYMAN SÖNMEZ TÜRKONFED (Türk İş Dünyası Konfederasyonu) Yönetim Kurulu Başkanı “Ekonomik toparlanma için kısa vadeli planların ötesine geçmeliyiz”
2024 yılı ayakta kalma çabasıyla geçti: Türkiye son iki yıldır küresel olarak yaşanan çoklu krizlerin yanı sıra seçim atmosferi ve ekonomisi içinde de yer aldı. Özellikle yüksek enflasyon, şirketlerin sürdürülebilirliği açısından büyük bir risk oluşturdu. Ekonomide yaşanan zorlukların en somut göstergesi olan enflasyon yalnızca bugünü değil, geleceğe dair beklentileri de etkileyerek yatırım kararlarını geciktirdi. Enflasyonun yanı sıra döviz kuru dalgalanmaları ve düşük yatırımcı güveni de ekonomik büyümede istikrarsızlığa neden oldu. İşletmeler artan maliyetler karşısında fiyatlama davranışlarını korumakta zorlanırken alım gücündeki erime de iç talebi zayıflattı. Başta KOBİ’ler olmak üzere işletmelerin iş hacimleri düşüyor, üretim ve ihracat tarafında yeterince desteklenmiyorlar. Bankaların kredi verme iştahı azalırken alternatif finansman kaynaklarına erişim de sınırlı. Enflasyonun etkisi ve finansmana erişim zorlukları nedeniyle 2024, özellikle KOBİ’ler açısından kriz yönetimi ve ayakta kalma çabalarıyla geçti.
Kapsamlı bir sanayi politikası oluşturmalı: Üretimi canlandırmak, ihracatı güçlendirmek ve ekonomik toparlanmayı sağlamak için kısa vadeli planların ötesine geçilmesi gerekiyor. Üretim modelinde verimlilik artışı sağlamak için dijital ve yeşil dönüşümü merkeze alan kapsamlı bir sanayi politikası oluşturmalıdır. Bu dönüşüm yalnızca büyük sanayi işletmelerini değil, ekonominin omurgasını oluşturan KOBİ’leri de kapsamalı. Küresel ticaretin değişen dinamiklerine uyum sağlayabilen her ölçekte işletme, Türkiye’yi bölgesel bir üretim merkezi haline getirebilir. Çünkü dünya ticaretindeki değişim, ülkemiz için önemli fırsatlar barındırıyor. Doğru politikalarla desteklendiğinde üretim altyapımız ve lojistik avantajlarımız sayesinde küresel pazarlardaki yerimizi güçlendirebiliriz.
2025 yılı toparlanma için kritik eşik olacak: 2025’te başlaması öngörülen ekonomik toparlanma için daha sıkı para politikaları ve yapısal reformlara ihtiyaç var. Ekonomik toparlanma için kritik bir eşik olduğuna inandığımız 2025’te başarıya ulaşmak için sürdürülebilir bir büyüme modelini odağımıza almalı ve yapısal reformları hayata geçirmeliyiz. İş insanlarımız yatırım ve üretim iştahını yeniden kazanabilmek için öngörülebilir bir yönetim anlayışına ihtiyaç duyuyor. Demokrasiye ve hukuka olan güvenin pekiştirilmesi, ekonomik başarıyı da beraberinde getirecektir. Biz de iş dünyası olarak her zaman olduğu gibi bundan sonra da sektörlerimizin, ülkemizin kalkınması, bölgelerarası gelir eşitsizliğinin azalması ve işletmelerimizin sürdürülebilirliği için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.
NAİL OLPAK
DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) Yönetim Kurulu Başkanı
“İhracatımızın pozitif yürüyüşünü sürdürmesi önemli”
2024’e adım atarken küresel ekonominin 2023’e göre bir miktar daha dirençli olacağını fakat tam anlamıyla büyüme patikasına girmiş güçlü bir performans göstermeyeceğini de bekliyorduk. Büyümenin de daha çok ABD ve gelişmekte olan ülkeler kaynaklı olması bekleniyordu. Özellikle ana ticaret ortağımız olan Avrupa’nın ve kronikleşen kamu borcu, bankacılık sorunları ve düşen güven iklimi sebebiyle Çin’in biraz daha zorlanacağı öngörülüyordu. Küresel düzeyde enflasyonun azalmasını ve dünyanın önde gelen merkez bankalarının da faiz indirim sürecine devam edeceklerini tahmin ediyorduk. Geldiğimiz noktada, beklediğimizden daha zor geçen bir yılı geride bırakıyoruz ve küresel belirsizlikler de devam ediyor. Küresel büyüme ve ticarete baktığımızda, özellikle hizmet sektöründeki güçlü seyri devam etse de imalat sanayiindeki zayıflığın sürmesi sebebiyle küresel büyümenin ve buna bağlı olarak küresel ticaretle yatırımların ivme kaybettiğini gözlemiyoruz ki bu oldukça önemli. 2024’ün başında küresel büyümeye ilişkin tahminler %3’ün biraz üzerindeyken; küresel büyümenin %3’ün biraz altında kapanacağı görülüyor. Bir yandan söylem bazında serbest ticareti konuşmaya devam ederken; artan jeopolitik riskler, yeni ticari işbirlikleri ya da başka bir tanımlamayla yeni ticari bloklarla benzer temalı yeni ticaret yolları da yıl içerisinde takip ettiğimiz ana temalar olarak ön plana çıktı.
Indo-Pasifik geliyor: 2025’in de 2024’e benzer bir şekilde, daha net bir ifadeyle belirsizlikler, kamplaşmalar ve ivme kaybıyla geçmesini bekliyoruz. Küresel ekonominin de yine %3 civarında büyümesi bekleniyor. Gelişmiş ülkelerde ABD’nin daha iyi performans göstermesi, en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa Birliği’nin (AB) ise doğru adımları atabilirse belki bir miktar toparlanması bekleniyor. Gelişmekte olan ülkelerde, Çin’de açıklanan teşviklerin büyümeye olan etkisi de yakından takip edilecek bir başka veri olacak. Bölgemizi de yakından ilgilendiren bir gerçekse coğrafi ve ticari büyüklüğü sebebiyle Asya-Pasifik olarak adlandırdığımız bölgede yaşanacak görünüyor. Amerika-Çin gerginliğinin artmasının da ivmelendirdiği bir destekle, zaten gelmekte olan Hindistan’ın daha fazla ön plana çıkmaya devam edeceğini ve bölgenin de artık Indo-Pasifik olarak adlandırılmaya başlanacağı bir sürece gidiyoruz.
“İhracatımız ılımlı şekilde arttı”: Ülkemiz açısından baktığımızdaysa; 2024’e %5.3 gibi gayet güçlü bir büyüme performansıyla başlamıştık. OVP’de açıklanan enflasyonla mücadele programı kapsamında atılan adımların yılın ikinci çeyreğinin sonlarından itibaren özellikle sanayi kesimi üzerinde oluşturduğu beklenen sonuçla, ikinci çeyrek büyümemiz %2.4 ve 3. çeyrek büyümemizse %2.1 oldu. İlk çeyrekte hane halkı tüketiminin güçlü katkısını görmüştük ama bunun yıl içinde giderek azaldığını gözlemledik. Bununla beraber yatırım ve ihracatın da büyümeye katkısının azalmaya başladığını biliyoruz. Üretim tarafında en önemli gelişmeyse ikinci çeyrekten itibaren negatif katkı vermeye başlayan sanayi sektörü oldu. Enflasyonun gerilemesi devam ederken; özellikle beklentilerdeki iyileşmenin bir miktar yavaşlaması ve hizmet sektöründe gözlemlenen katılık, yıl sonu enflasyon hedefinin bir miktar üzerinde kalmasına sebep olacak. İhracatımızsa; küresel gelişmeler ve içeride uygulanan politikaların yansıması sebebiyle ılımlı bir şekilde arttı. Türk iş dünyası ve özel sektörümüz açısından, tüm dünyayı etkisi altına alan bu zorlu küresel ticaret şartları altında dahi ihracatımızın pozitif yürüyüşünü sürdürmesi önemli.
Bu verilerle baktığımızda, 2025’in ilk yarısında da 2024’ün ikinci yarısına benzer bir tabloyu görmemiz yüksek ihtimal. Enflasyonun düşmesiyle faiz oranlarında bir nebze indirimler beklense de bunun sanayiyi ciddi anlamda canlandırarak ve üretimin hızlı artmasını destekleyecek seviyelere kadar gerilmesi, yılın ikinci yarısından sonra ve muhtemelen 2026 yılı içinde olabilecek. Enflasyondaki gerilemenin 2025’te de sürmesini bekliyoruz. Ancak beklentilerdeki olumlu seyrin ve hizmet sektörlerindeki enflasyonist gelişmelerin gerilemedeki ivmeyi belirleyeceği aşikar. 2024’te olduğu gibi 2025’te de mal ihracatı anlamında fazla bir marjımızın olacağını sanmıyoruz. Ancak transit ticaret, e-ticaret, hizmet ticareti gibi alanlarda atılacak yeni adımlarla birlikte, mal hizmeti ihracatındaki ivme kaybını telafi edebiliriz. Yurtdışı müteahhitlik sektörümüz de 2025’te ekonomimize önemli katkı sağlayabilir. Son yıllarda özellikle Körfez bölgelerindeki ülkelerdeki yatırımları ön planda olan sektörün, alan genişleterek, Latin Amerika dahil yeni ülkelerde de önemli projeler üstlenmesini bekliyoruz.
DEİK olarak, 2025’te de ticari diplomasi gündemimizde daha fazla ticaret ve daha fazla uluslararası yatırım olacak, bununla birlikte ‘Yeşil Ekonomi’ ve ‘Dijital Ekonomi’ perspektifinde ikiz dönüşüm de yine önemli başlıklarımız arasında yer alacak. Ticari diplomasi ajandamızda Asya pasifik bölgesindeki dış ticaret açığımızı azaltmak, Afrika bölgesindeki yatırım imkanlarından daha fazla faydalanmak ve özellikle bunun için farklı finansman imkanlarını yakalamak için muhataplarımızla birlikte çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Yakın komşumuz Ortadoğu ve Körfez bölgesiyle son dönemde çeşitlenerek artan ekonomik ilişkilerimizi daha da geliştirmek, Avrupa ile yeşil ve dijital ekonomi çerçevesinde ilişkilerimizi derinleştirirken Gümrük Birliği’nin revizyonunu gündemde tutmak diğer önemli odak noktalarımız olacak. ABD ile 100 milyar dolarlık ikili ticaret hacmi için mesaimizi çok boyutlu biçimde devam ettireceğiz ve Latin Amerika ile artan ticari faaliyetlerimizi daha da geliştirmek temel amacımız olacak. 2025 yılı DEİK’in kuruluşunun 40. yılı olması sebebiyle bizim için ayrı bir öneme sahip. Türk iş dünyamızın ticari diplomasi yolculuğuna güç katacak uluslararası katılımlı özel etkinlikler düzenleyecek ve bir dizi yeni projeyi de hayata geçireceğiz.
MUSTAFA GÜLTEPE
TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) Yönetim Kurulu Başkanı
2025’te hedef; 280 milyar dolar ihracat
Üretim ve ihracat Türkiye ekonomisinin lokomotifi: Ülkemizi kalkındırmanın, milletimizin refahını artırmanın yolu, kaynaklarımızı en etkili şekilde kullanmaktan, ürettiğimize değer katmaktan ve daha çok ihracat yapmaktan geçiyor. Üretim ve ihracat Türkiye ekonomisi için lokomotif rolü oynuyor. TİM olarak ilk günden itibaren bu bilinçle çalışıyor, ülkemize daha fazla döviz kazandırmak için tüm imkânlarımızı seferber ediyoruz. Ancak küresel pazarlarda talebin yavaş seyretmesi ve yurt içinde girdi maliyetleri ile kur arasındaki makasın açılması nedeniyle 2024 rekabetçiliğimizin zayıfladığı bir yıl oldu. Tüm olumsuzluklara rağmen 2024’ün 11 ayını 238.5 milyar dolarlık ihracatla tamamladık. Geçen yılın aynı dönemine göre %2.5 artıdayız. Yıl sonunda 260 milyar doların üzerinde bir mal ihracatıyla tüm zamanların en yüksek değerine ulaşmış olacağız. Hizmet ihracatçılarımız 2024’te de çok başarılı bir performans sergiliyor. Geçen yıl 106 milyar dolar olan hizmet ihracatımızı yıl sonunda inşallah 115 milyar doların üzerine taşıyarak rekor tazeleyeceğiz.
Küresel pazarlarda talebin yavaş seyretmesi mal ihracatımıza olumsuz yansıdı. Ancak asıl sorun rekabetçiliğimizi kaybetmemizden kaynaklandı. Çünkü Türkiye’de üretim maliyetleri çok yüksek. Dolar bazında Asya’daki rakiplerimizden %40-50, Avrupa’daki bazı ülkelerden %15-20 pahalıyız. Birçok sektörde fiyat tutturamadığımız için günden güne rekabetçiliğimizi kaybediyoruz. Firmalarımız, çarkı döndürmek, müşteri kaybetmemek için maliyetine, hatta zararına sipariş almak zorunda kalıyor. Elbette bu sürdürülebilir bir durum değil. Girdi maliyetleri ve kur arasındaki dengesizlik devam ettikçe oyundan düşüyoruz. Özellikle emek yoğun sektörlerimizde rekabet gücümüzün zayıflamasına rağmen biz elimiz kolumuz bağlı oturmadık. Süreci en az hasarla atlatabilmek ve pazar çeşitliliğimizi artırmak için ihracatçı birliklerimizle yoğun bir heyet programı yürüttük. Bu yılı toplamda 132 ticaret ve 16 alım heyeti ve yaklaşık 390 fuar katılımı ile tamamlayacağız. Farklı coğrafyalarda yeni hedeflere ulaşmak, önümüzdeki dönemde yine önceliklerimizden olacak.
İhracatçı için kısa vadede girdi maliyetleriyle döviz kurunu dengelemenin dışında bir çözüm yolu görünmüyor. Biz 2025’le birlikte bu sorunların aşılacağını umut ediyoruz. Hızımızı kesen engeller kaldırılırsa 2025’te 280 milyar dolarlık hedefe emin adımlarla koşabiliriz. 2028’de ise 375 milyar dolarlık mal ve 200 milyar dolarlık hizmet ihracatı hedefimiz var. Bu hedeflere ulaşabilmemiz için ihracatımızı her yıl çift haneli büyütebilmeliyiz. İhracatta orta ve uzun vadeli hedeflerimiz için yatırım yapmamız gerekiyor. Dolayısıyla firmalarımızın uygun koşullarda krediye erişimi büyük önem arz ediyor. Bu konuda stratejik bir adım atıp Türk Ticaret Bankası’nı İhracatı Geliştirme (İGE) A.Ş. aracılığıyla ihracat ailemize kazandırmıştık. Yeniden yapılandırma çalışmalarında sona geldiğimiz bankamız çok yakında faaliyetlerine başlayacak. İhracatta kadın girişimcilerin sayısını artırmayı çok önemsiyoruz. Kadın girişimcilerin rekabetçiliğini güçlendirmek ve ihracat ailesine yeni firmalar katmak için TİM WINGS Projesi’ni başlattık. TİM WINGS çatısı altında; Türk Eximbank, İhracatı Geliştirme (İGE) A.Ş. ve Türk Standardları Enstitüsü (TSE) ile bir ilk olarak başlatılan ‘İhracatta Kadını Destekleme Projesi’ kapsamında, TSE K 645 belgesine sahip kadın ihracatçılar için toplamda 14 milyar liralık finansman destek paketi oluşturuldu.
Küresel ticaret büyük bir değişim ve dönüşümden geçiyor. Yeni dönemde rekabetçi kalabilmek için sürdürülebilirlik uyumu ve yeşil üretim büyük önem taşıyor. Çünkü toplam ihracatımızın %42’sini gerçekleştirdiğimiz Avrupa Birliği (AB) Yeşil Mutabakat ile 2050’de sıfır karbon hedefine odaklandı. Bu büyük pazardaki gücümüzü korumak ve artırmak için hızlı hareket etmek durumunda olduğumuzu biliyor, çalışmalarımızı bu bilinçle yürütüyoruz. TİM olarak Yeşil Mutabakat’a uyumun yol haritası niteliğindeki sürdürülebilirlik eylem planımızı üç yıl önce açıklamıştık. İhracatçı sektörlerimizin hepsi eylem planlarını tamamladı. Planları hazırlamak önemli ama elbette yeterli değil. Kurduğumuz takip platformuyla süreçleri izliyor, gerektiğinde çalışmalarımızı güncelliyoruz. Diğer taraftan birliklerimiz aracılığıyla ihracatçılarımıza sera gazı hesaplama eğitimleri veriyoruz. Bu yıl hizmete sunduğumuz GreenTİM platformumuzla firmalarımız karbon ayak izini ücretsiz olarak hesaplayabiliyorlar. Platform sayesinde firmalarımız toplamda 500 milyon dolar tasarruf sağlayacak. Yine yeşil dönüşüm çalışmaları kapsamında EcoTİM Programımızı devreye aldık. Yeşil inovasyonda TÜBİTAK’ın çözüm ortağı olduk.
Yeşil dönüşümün yanı sıra dijitalleşme, tasarım, markalaşma ve inovasyon konusunda da sektörlerimizde farkındalığı artırmaya çalışıyoruz. İnovasyon ekosisteminin gelişmesi için büyük çaba sarf ediyoruz. Türkiye Innovation Week ile ülkemizden ve dünyanın dört tarafından yenilik öncülerini bir araya getiriyoruz. Özellikle üniversiteli gençlerimizin büyük ilgi gösterdiği ve alanında yakın coğrafyamızın en kapsamlı etkinliği olan Türkiye İnovasyon Haftası’nın 11’incisini yine büyük bir katılımla düzenledik. Tüm bu çalışmalarla ihracat ailemizin hem bugününü hem de yarınını kurguluyoruz. Daha güçlü bir ihracat ve buna bağlı olarak daha güçlü bir Türkiye için 2025’te de tüm enerjimizle çalışmaya devam edeceğiz.
MAHMUT ASMALI
MÜSİAD Genel Başkanı
“Türkiye ekonomisi 2024’ü başarıyla geride bırakıyor”
2023’te %5.1’le G20 ülkeleri içerisinde en çok büyüme kaydeden 3. ülke olan Türkiye, 2024’e de bu motivasyonla olumlu bir başlangıç yapmıştı. Buna karşın; enflasyonla mücadele ve geçtiğimiz yılın Haziran’ında başlayan parasal sıkılaşma süreci kapsamında politika faizinin Şubat’ta %50.0 seviyesine kadar çekilmesiyle; önemli ve zor bir dönemece girilmişti. Nihayet parasal sıkılaşma politikasının etkilerinin yılın ikinci yarısı itibarıyla piyasalarca net bir şekilde hissedilmeye başlanmasıyla, Mayıs’ta %75.45’le zirve yapan yıllık enflasyonda Haziran’da başlayan gevşeme 6 ay boyunca kesintisiz devam etti ve Kasım’da TÜFE %47.09 seviyesinde gerçekleşti. Parasal sıkılaşmanın doğal bir neticesi olan iç talepteki daralmayla birlikte, yılın ilk 2 çeyreğinde sırasıyla %5.3 ve %2.4 büyüyen Türkiye ekonomisinde 3. çeyrek itibarıyla ivme kaybı hızlandı ve bu dönemde %2.1’lik bir GSYİH büyümesi kaydedildi.
Böylece yılın ilk 9 aylık dönemine ilişkin yıllık büyüme oranı %3.2 seviyesinde gerçekleşirken; söz konusu büyümeye net ihracatın katkısı 1.9 puan oldu. 3. çeyrekte ivmesini artırarak büyümeye 2.2 puan katkı veren net ihracat, dış ticaretteki olumlu seyrin devam ettiğini teyit etti.
Nitekim Ocak-Kasım döneminde önceki yılın aynı dönemine göre %2.5 artış kaydeden ihracat hacmi 238.5 milyar dolara yükselirken; aynı dönemde ithalatın %6.4 azalmasıyla dış ticaret açığı %27.0 daraldı. Dış ticaretteki bu gelişmeler cari dengeye de olumlu yansıdı. Son 4 aydır fazla veren cari denge, Ocak-Eylül döneminde önceki yılın aynı dönemine göre 30.9 milyar dolar azalarak yalnızca 5.3 milyar dolar açık verdi. Bilhassa yılın ikinci yarısında talep koşullarında gözlenen bozulmaya karşın, işgücü piyasalarının 2024 görünümü de olumlu bir seyir izledi. Ekim’e ilişkin işsizlik oranı önceki aya göre ılımlı bir artış kaydederek %8.8 seviyesine yükselirken; aylık bazlı 156 bin istihdam artışı kaydedildi. İşgücü piyasalarının yıllık değişimine bakıldığındaysa; 12 ay öncesine göre 1 milyon 31 bin kişilik istihdam artışı kaydedilmesi dikkat çekti. Bütün bu gelişmeler mukabil, 2024’te uluslararası kamuoyu nezdinde de Türkiye ekonomisine yönelik algının hızlı bir şekilde normalleştiğini gördük.
2022’nin Haziran’da 830 seviyesine kadar yükselen Türkiye’nin CDS risk primleri, Aralık 2024 dönemi itibarıyla 250 puana kadar geriledi. Ekonomik gelişmeler ve genel beklenti iklimine paralel olarak, Türkiye’nin CDS primlerinde düşüşün önümüzdeki yıl da devam edeceğini tahmin ediyoruz.
Özetle; 2024 yılı; dış ticaret, cari denge ve istihdam gelişmeleri bağlamında OVP hedeflerine uygun ve hatta birçok göstergede OVP’nin öngörüsünden de olumlu seyrederken; büyüme tarafında daha ılımlı ve enflasyon tarafında ise OVP hedefinin üzerinde bir seyir görüyoruz.
Mevcut göstergeler parasal sıkılaşma politikasının iç talebi arzulanan ölçüde sınırlayamadığını göstermektedir. MÜSİAD olarak %44-%45 bandındaki yıl sonu enflasyon beklentimizi koruyoruz. Burada özellikle dikkat edilmesi gereken, enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumsal olarak daha adil bir şekilde dağıtılmasıdır. Mevcut politikalar ışığında dar ve orta gelirlilerin zorunlu harcamalarına yönelik talepleri baskılanırken yüksek gelir grubunun taleplerini güçlü kalmaya devam etmiştir. Böylece gelir dağılımı daha da bozulurken, bu durum tekrardan enflasyonu artırıcı bir etki oluşturmaktadır.
Bu çerçevede T.C Merkez Bankası’ndan, 8 ay gibi uzun bir süre dayandığımız yüksek faize karşı artık Aralık’ta faiz indirimi yapmasının, hepimizin ortak beklentisi olduğunu yineliyoruz. Yılın son ayında politika faizinde öngörülecek bir indirimin, firmalarımızın 2025’e ilişkin motivasyonunda olumlu bir etkisi olacağına inanıyoruz.
İlaveten; asgari ücret başta olmak üzere yeni yılda ücretlerde yapılacak olan artışlar da işgücü maliyetlerinde artışlara neden olacaktır. MÜSİAD olarak sıklıkla ifade ettiğimiz gibi; çalışanlarımızın onurlu bir şekilde geçimini sağlayacağı bir ücret seviyesi temin etmek, en önemli mesuliyetlerimizden biridir. Fakat son 5 aydır gerileyen yıllık enflasyonu yeniden yukarı yönde tetikleyebilecek bir ücret artışı riskini de mutlaka göz önünde bulundurmalı, böylece “yüksek ücret artışı-yüksek enflasyon” sarmalından çıkmalıyız. Aslolan enflasyonla mücadeledeki kararlı tavrımızı sürdürmek ve cebimizdeki paranın değerini korumaktadır. Bu noktada temel beklentimiz, işletmelerimizin bu süreçte desteklenmesi adına teşvik programlarının genişletilmesi ve ilave önlemler alınmasıdır.
2024 nasıl geçti, 2025’te neler olacak?
İş dünyasının önemli aktörleri, dergimiz KobiEfor’un sorularını yanıtladı. 2024 yılını değerlendiren ve sorunlara çözüm önerilerini aktaran Başkanlar, 2025 yılı ve gelecek hedeflerini de bizimle paylaştı. Türkiye ekonomisinin lokomotifi, üretim ve ihracat. Türkiye, 2025’te 280 milyar dolar ihracat, 2028’de 375 milyar dolarlık mal ve 200 milyar dolarlık hizmet ihracatı hedefliyor.
Yorumlar