31.10.2017, 08:00
9011
Yaşama Tutunmak
Yaşam denen olgu her birey tarafından farklı olarak tecrübe edilir. Kimisi yaşama sıkı sıkı tutunur, yaşamı bir keşif ve var oluş olarak kabul eder. Hayatın tadını çıkarmak için amaç ve hedef belirler, değerler oluşturur ve daha yüce ve yaşamayı hak etmiş biri olarak yaşadığı hayata anlam vererek coşkuyla ve tadını çıkararak yaşamaya çalışır, yaşamın her türlü zorluklarına ve sıkıntılarına rağmen… İyi olmaya, fayda sağlamaya, barışa, doğruya ve insanlığa hizmet etmeyi gönülden benimserler. Güçlerini doğrularından alırlar. Okumak yaşamlarıdır. Sanatla, edebiyatla, tarihle ve felsefeyle yoğrulurlar. İyi bakar ve iyi görmeye çalışırlar her türlü çirkinliklere rağmen. Mutluluğun peşinden koşarlar önce. Başarılı ve sağlıklı olmak, mutlu olmaktır onlar için. Üretmeyi ve paylaşmayı severler. Az bulunurlar ama varlıklarından çok yokluklarında fark edilirler…
Bazıları ise sadece vardır; içgüdüsel olarak yaşamaya çalışır. Temel ihtiyaçlarıdır bu kişilerin yaşamını biçimlendiren. Amaç ve hedef bütünlüğü günlüktür. Okumak, sanat, kendini keşfetmek, kendini aşmak gibi terimler yabancı ve bir o kadar da gereksizdir bunlar için. Kendini kandırmak, düşük hazlar peşinden gitmek, başkalarını büyük veya küçük görmedir ufukları. Acıların çocuklarıdır bunlar. Köprü altı, sota mekanlardır yurtlarıdır. Kalplerde var olmak ve gönüllerde yaşamak sadece bir fantezidir… Başkalarından beslenmeyi onlara yağ ve yardakçılık etmeyi maarifet sayarlar…
Bazıları ise kırgın, küskün ve bir o kadar da hırslı ve ihtiraslıdır. İyi eğitim alırlar. Yüksek hedefleri vardır. İyi okumuş çocuklardır. Plaza kültürü ve vahşi orman mantığında kendilerini var etmeye çalışırlar. Ezilmemek için ezmek gerektiğini düşünürler. “Güçlü olmak” temel felsefeleridir. Benmerkezcidirler; oncul veya bizcil olmak diye dertleri yoktur. En iyiye sahip olmak dışında kazançları başarısızlık sayarlar. Edebiyat, siyaset, felsefe, tarih sadece duyduklarıdır; sanat, onlar için piyasadan bir gün para eder diye topladıklarıdır. Para güçtür bunlar için, parasızlıksa güçsüzlük doğal olarak. Güç ve unvan düşüklüğünden tanırsınız onları…
Daha farklı çeşitler de var biliyorsunuz, şimdilik bunları tanıyalım. Asıl konu ise herkes bir şekilde hayata bağlanıyor. Bağlanamayan ise vazgeçiyor zaten… Vaz geçenlerin çoğunu ise bu dünyanın çirkin yüzünü daha fazla çekemeyen asıl yaşaması gereken iyilik melekleri oluşturuyor… Yazık!..
İnsan ve insanlık onuru bir gün galip gelecektir diye umut ediyoruz. Yaşamların ziyan olması için bireyin kendisi kadar onu biçimlendiren toplum ve çevre denen olgunun da ne kadar sağlıklı ve temiz olduğu bir o kadar değerli. Yoksa “balık mı hasta yoksa su mu kirli” ikilemini daha uzun yıllar çözmeyiz…
İnsan, kazandıklarını kaybettiklerine yeğliyorsa diyeceğimiz bir şey yok ama kazandıkları incir çekirdeğini bile doldurmuyorsa işte burada bazı temel soruların ve sorgulamaların başlaması gerekiyor bence…
Cumhuriyet, “düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür, bireyler ister” derken Gazi Mustafa Kemal, bizlere ne kadar güvendiğini de anlatmaya çalışıyordu doğal olarak…
Nice 29 Ekim’lere tüm insanlık değerleriyle…
Bazıları ise sadece vardır; içgüdüsel olarak yaşamaya çalışır. Temel ihtiyaçlarıdır bu kişilerin yaşamını biçimlendiren. Amaç ve hedef bütünlüğü günlüktür. Okumak, sanat, kendini keşfetmek, kendini aşmak gibi terimler yabancı ve bir o kadar da gereksizdir bunlar için. Kendini kandırmak, düşük hazlar peşinden gitmek, başkalarını büyük veya küçük görmedir ufukları. Acıların çocuklarıdır bunlar. Köprü altı, sota mekanlardır yurtlarıdır. Kalplerde var olmak ve gönüllerde yaşamak sadece bir fantezidir… Başkalarından beslenmeyi onlara yağ ve yardakçılık etmeyi maarifet sayarlar…
Bazıları ise kırgın, küskün ve bir o kadar da hırslı ve ihtiraslıdır. İyi eğitim alırlar. Yüksek hedefleri vardır. İyi okumuş çocuklardır. Plaza kültürü ve vahşi orman mantığında kendilerini var etmeye çalışırlar. Ezilmemek için ezmek gerektiğini düşünürler. “Güçlü olmak” temel felsefeleridir. Benmerkezcidirler; oncul veya bizcil olmak diye dertleri yoktur. En iyiye sahip olmak dışında kazançları başarısızlık sayarlar. Edebiyat, siyaset, felsefe, tarih sadece duyduklarıdır; sanat, onlar için piyasadan bir gün para eder diye topladıklarıdır. Para güçtür bunlar için, parasızlıksa güçsüzlük doğal olarak. Güç ve unvan düşüklüğünden tanırsınız onları…
Daha farklı çeşitler de var biliyorsunuz, şimdilik bunları tanıyalım. Asıl konu ise herkes bir şekilde hayata bağlanıyor. Bağlanamayan ise vazgeçiyor zaten… Vaz geçenlerin çoğunu ise bu dünyanın çirkin yüzünü daha fazla çekemeyen asıl yaşaması gereken iyilik melekleri oluşturuyor… Yazık!..
İnsan ve insanlık onuru bir gün galip gelecektir diye umut ediyoruz. Yaşamların ziyan olması için bireyin kendisi kadar onu biçimlendiren toplum ve çevre denen olgunun da ne kadar sağlıklı ve temiz olduğu bir o kadar değerli. Yoksa “balık mı hasta yoksa su mu kirli” ikilemini daha uzun yıllar çözmeyiz…
İnsan, kazandıklarını kaybettiklerine yeğliyorsa diyeceğimiz bir şey yok ama kazandıkları incir çekirdeğini bile doldurmuyorsa işte burada bazı temel soruların ve sorgulamaların başlaması gerekiyor bence…
Cumhuriyet, “düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür, bireyler ister” derken Gazi Mustafa Kemal, bizlere ne kadar güvendiğini de anlatmaya çalışıyordu doğal olarak…
Nice 29 Ekim’lere tüm insanlık değerleriyle…