banner565

banner622

banner472

banner458

banner457

banner626

01.11.2014, 08:30 19760

Teknoloji-yoğun üretmeliyiz

Hatırlayalım; ekonomik küreselleşme Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ile kurumsallaştı ve bütün ülkelere “İhracata Dayalı Büyüme Modeli”ni dayattı. Türkiye 2000’li yıllara bu modele girdi ve ihracatta; düşe kalka da olsa, küçümsenmeyecek bir başarı sağladı.

Ancak; İhracata Dayalı Büyüme Modeli’nde kalıcı üstünlük ancak, ekonomi eğer “rekabetçi” olabilmiş ve “sürdürülebilir” bir dinamik kazanmış  ise mümkün olabiliyor.

Türkiye  olarak ihracatta başarılı olduğumuz kesin, ancak bu başarı sürdürülebilir olmaktan uzaktır. Çünkü Türkiye ekonomisi henüz rekabetçi olamamıştır. Göstergesi; ihracatımızda yükte ağır, fiyatta ucuz ürünlerin ağırlığıdır. Durum şöyledir: Örneğin Türkiye Çin’e; 8 milyon tonluk malı 2.8 milyar dolara satarken, Çin  3.8 milyon tonluk malı bize 21 milyar dolara satmaktadır.

Burada bir “sorun” vardır ve bu sorunu çözemezsek; 2023 ihracat hedefimiz olan 500 milyar dolara ulaşamayız. Ekonomik büyümemizin esasını ihracat oluşturacağı için  diğer hedeflerimize ulaşmamız da mümkün olmayacaktır. “Orta Gelir Tuzağı” dediğimiz de budur.

İhracatımızın bu şekilde tecelli etmesi, Türkiye ekonomisinin imalat yapısı nedeniyledir. İmalatımız Teknoloji-yoğun olamamıştır. Ürettiğimiz ürünlerin yüzde 72.4’ü geri, yüzde 27.6’sı ise  ileri teknoloji yoğunlukludur. İhracatımıza yansıma oranı ise; yüzde 35 ileri, yüzde 65 geri teknolojili ürünler şeklindedir.

Konvansiyonel (geleneksel) üretimden çıkmak, katmadeğeri (teknolojisi) yüksek üretime geçmek için yapılacak tek iş;  İnovasyona ve Ar-Ge’ye önem vermek, bunların sonuçlarını ticarete dönüştürmek, yüksek ve orta yüksek teknolojili ürünlerin üretim ve ihracatımızdaki payını artırmaktır. Bu noktada, tasarım gücünün devreye girmesini ve markalaşma stratejilerinin izlenmesini unutmamak gerekir.

İnovasyon ve Ar-Ge’yi hazır satın alamayız. Her ikisi de eşzamanlı eğitim ve yatırımla, fakat aynı zamanda uygun ortamında gerçekleşir. Bu konuda topyekün geride kalmışlığımız açıkça gözükmektedir. Ar-Ge’ye yatırım yapmaktan kaçınmış, eğitime gereken önemi vermemiş,  beşeri sermayemizi geliştirememiş olduğumuzu somut verilerle kolayca tespit ediyoruz. Ar-Ge ve İnovasyon altyapısı olarak üniversite-sanayi işbirlikleri ve teknoparklar önemli bir tecrübe sağlamıştır; fakat bu altyapıyı en yüksek verimle kullanmak için Organize Sanayi Bölgeleri’ne ve diğer üretim ortamlarına taşımamız gerekmektedir.

Sözümü şöyle bağlayabilirim: Devamlı “Yenilik” ve “Dönüşüm” diyor, kesin bir gereksinmeyi dile getiriyoruz. Söylediğimizin uygulamadaki karşılığı teknoloji yoğun yüksek katma değerli üretime odaklanma, politikadaki karşılığı ise “REFORM”dur. Her reform bir yenisini kışkırtır ve gerektirir. Bu nedenle; reformcu karakteri baskın bir toplum olabilmek için istekli, kararlı ve cesur olmamız gerekiyor. “Orta Gelir Tuzağı’ndan çıkmak ve cari açığı sorun olmaktan çıkarmak için başka bir yol gözükmemektedir. O halde; 2023’e kalan son 9 yılımızı hızlı, dinamik, sonuç alıcı bir toplumsal eylemle doldurmak, başlıca görevimiz olmalıdır.

Yorumlar (0)