Sivil Toplum Kuruluşları ve Yönetim Kalitesi
Sağlıklı demokrasilerin yol haritasında önemli temel taşlarından biri hesap verebilen, sorgulanan ve performansların ölçüldüğü bir kamu yönetimidir. Katılımcı ve paylaşımcı, şeffaf olma kriterlerinin geliştiği ve küresel ölçekte değer bulduğu iyi yönetişim ilkeleri ülke yönetimlerinin ele aldığı konular arasında öne çıkıyor. Özellikle son yıllarda birbiri ardına yaşanan krizler, kamu ve görevlilerinin rolü ve kontaklarını yeniden önceliklendirme ve değerlendirilmesine yol açıyor. Bu bağlamda hiç kuşku yok ki ‘Sivil Toplum Kuruluşları’nın (STK) iyi yönetişim için üzerine düşen önemli görevler ve hatta sorumluluklar var. Katılımcılık olgusunun geliştirilmesinde STK’ların süreçte rol alması gerekiyor. Projelere görüş bildirmeli, yasalara ve uygulamalara taraf olarak katılmalıdırlar. Günümüzde artık temsili demokraside yeniden katılımcılığın ağırlık kazandığı bir modele kayıldığını görüyoruz. Dünya öylesine hızlı bir değişim sürecine girdi ki 4 yıl için yetki alan ve program yapan yürütme organlarının bu hızlı değişime ayak uydurması zor oluyor. Bunun için paylaşımcı, katılımcı yaklaşımlar giderek artıyor.Kamunun iyi yönetimi ve etkin denetlenmesinin vatandaşa, hükümetlere, devlete, topluma yararlarını hepimiz biliyoruz. Kaynakların etkin, verimli ve katmadeğer yaratan biçimde kullanılır olması vatandaşın memnuniyet oranını arttırıyor, güvenirliliği sağlıyor. Bu konuda birçok uluslararası kuruluşun uygulamalara yönelik çalışmaları bulunuyor. Yolsuzlukları önleme, performansları arttırma şeffaflık ölçümlerini geliştirme yolunda sürekli çabalar gösteriliyor. Kamu yönetiminin iyileştirilmesi hükümetlerin başlı başına ele aldıkları programlar olarak “yeniden yapılandırma” başlığında yürütülüyor. Amaç, giderek daha hızlı ve sürekli gelişen, şeffaf, toplumun denetimine açık, bilgilere ulaşılabilen kurumlar yaratmak. Bu talep kamu yönetiminin, hükümetlerin iş görme biçimlerini değiştirirken, STK’ların rolü ve önemi de giderek katkısı artan bir faktör olarak gözükmektedir. Ancak STK’ların da bu modelde etkin olabilmeleri için çağdaş bir yönetim modelini uyguluyor olmaları gerekir. Toplam Kalite Yönetimi felsefesinden doğan “Mükemmellik Modeli”, STK’ların da ihtiyaçlarına yanıt veren bir modeldir. İster işletme, ister yerel yönetim olsun, KOBİ veya büyük işletme olsun her kurum ve kuruluşun uygulayabileceği bir yönetim modelidir. Model: Bir STK için liderlik, işbirlikleri, kaynakların kullanımı, çalışanlar, ürün ve hizmet süreçlerinin etkinleştirilerek, toplum, dernek veya işletme için daha iyi performans elde edilerek çalışanları ve gönüllüleri ile başaran saygın STK amacına ulaşmayı öngörmektedir. Referans noktası haline gelecek böylesi STK sayısı arttıkça, toplumun yönetim kalitesi de artacaktır.
Demokrasilerin gelişmesi artık uluslararası kuruluşların destek ve gözetiminde beslenen denetlenen yapılarca izlenmektedir. Bir değişim süreci yaşanıyor. Türkiye için AB yalnızca ekonomik açıdan değil, demokrasinin gelişmesi açısından da hedefleri içeren birliktelik sürecidir. Bu ülkemiz için önemli bir demokrasi çıpasıdır. Her ülkenin kendine özgü uygulamaları, duyarlılıkları olduğu gibi dahil oldukları toplulukların kuralları vardır. Özellikle devlete olan güvenin azaldığı ülkelerde düzenleyici kuralların artması kaçınılmazdır.
AB bu konuda direktifleri, temel kriterleri ile kurallar dizini oluşturmaktadır. Politika oluşturmaktan, kamu alımları, strateji ve reform, kamu hizmeti ve yönetimi işleyişi, kamu maliyesi ve denetimini konularında AB’ye katılım öncesi ülkelere ve komşu ülkelere destek veren çalışmalar yapan kuruluşlar bulunuyor.
Kopenhag(1993), Madrid(1995), Lüksemburg(1997), Helsinki(1999) kriterleri ile donanan bir kamu yönetimi oluşturma ve geliştirilmesine odaklanmak ve bunları aşmak gerekliliği her zaman vurgulanmaktadır. Bunlar uyumlaştırılarak toplumsal hedefe dönüştürülmelidir. Bu süreçler hem aday hem de üye ülkeler için sürekli iyileştirme fırsatı olarak algılanmalıdır.
Artık ülkemizde de ”Düzenleyici Etki Analizi” (DEA) kavram olarak yerleşmelidir. Toplumun görüşlerinin alınmasına, katılımcılığına giden yöntemlerden biri de budur. Çıkacak yasaların, konacak kuralların tıpkı, yapılacak yolların, barajların, sökülecek ağaçların etkilerini araştırma gayesi taşıyan ÇED raporları gibi, ama gerçek anlamda değerlendirilmeli ve sonrası planlanmalıdır. Uzmanlaşmış, kar gayesi olmayan katılımcı STK’lar bu süreçte etkili olacak ve katkı sağlayacaktır. Bu bence aslında büyük bir bilgi birikimi ve katkının olduğu kadar, büyük bir uzlaşı kültürünün de yerleşmesine neden olacaktır. Yokmuş veya yapıyormuş gibi olmak hiçbir nedenle açıklanamayacak eksikliktir.
Katılımcılık sürecinde önemli başlangıçlardan birinin yerel yönetimler olması gerçeği paylaşılan bir tespittir. Yürüdüğümüz yolun, nefes aldığımız parkın, yaşadığımız şehrin kararlarını neden orada yaşayanlarla almadığımız hep sorgulanagelmiştir. STK’lar özellikle bu yapıda değerlendirilmesi gereken ve sürecin en önemli stratejik ortaklarından biri olarak görülmelidir.
Demokrasi güzel bir yolculuk, sürekli gelişme ve iyileştirme ile yol alınması mümkün. Bugün mükemmel dediğimiz demokrasi modelleri de yarın birçok eksikleri olan uygulamalar olarak görülebilir. Demokrasi yaşayan ve büyüyen gelişen bir fidandır. Mükemmel yönetim, yaşam kalitesinin yükseltilmesini hedefleyen bir vizyondur.