Şirketler ‘Check-Up’ Olabilir mi?
‘Kaybetmeyi göze alamadıklarımız, bizim için stratejiktir’ tanımından hareketle sağlığımızın ‘stratejik’ olduğunu, rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu nedenle sağlığımız ile ilgili en ufak bir sorunumuz olduğunda, hemen doktora koşarız. Sağlığımıza yeniden kavuşma arzusu ile doktorun verdiği bütün iğneleri olur, ‘acı ilaçları’ itirazsız içeriz. Hatta doktorun “Hemen ameliyat olmanız gerekiyor” demesi halinde, kendimizi aynı gün içinde ameliyat masasında bulanlarımız bile vardır. Bizi muayene eden doktorun mesleki becerisinden tereddüdümüz olduğunda, hemen başka bir doktor arayışı içine girer ama mutlaka bir tanesinden “Sağlıklısın” onayı almayı arzu ederiz. Bu kapsamda, belli aralıklarla ‘Check-up’ oluruz. Bütün amacımız, daha belirtileri ortaya çıkmadan rahatsızlığımızı tespit edip, sorun büyümeden önlem alabilmektir. Çünkü bizler canlı varlıklarız ve ‘Hayatta kalmak’ canlılar için temel bir içgüdü olup, sağlıklı ve mutlu bir hayat sürmek, varlık nedenimizdir.
Şirketler de, ‘canlı’ varlıklardır. Onlar da, doğarlar, büyürler, ‘hastalanırlar’, ‘tedavi olup’ yaşamlarına devam ederler ve sonunda yok olurlar. Onların da canlı varlıklar olduğunu bilmemize rağmen, ‘İşler iyi gidiyor’ ise koruyucu bakıma veya ‘Check-up’a ihtiyaç duymadığımız gibi, şirketimizin ‘hastalandığını’ çok net olarak gören yönetim danışmanlarının tavsiyelerini de, genelde, dikkate almayız. Örneğin; bir yönetim kurulu başkanı, zamanının tamamını günlük operasyonlara ayırıyor ise veya yöneticilerinin bütün mücadelesine rağmen her geçen yıl faaliyet karlılığı sistematik olarak azalıyor ise o şirket hastadır.
Şirketlerin hastalık listesini arttırmak mümkündür. Bütün bu hastalıkların tedavisi olmasına rağmen tedavinin başarılı olması için aynı sağlığımızı yeniden kazanmak için gerçekleşmesi gereken faktörler gibi birkaç faktörün bir araya gelmesi gerekir. Bu faktörleri de, genel olarak, şöyle sıralayabiliriz:
Öncelikle, ‘doktora’ görünen şirket, ‘Son nefesinde’ olmamalıdır. ‘Son nefesinde’ olan bir canlıyı, dünyanın en ünlü operatörü dahi geriye getiremez.
Şirketi tedavi etmesi için kendisine müracaat ettiğimiz yönetim danışmanı, yetkin olmalıdır. Memleketimizde, yönetim danışmanlığı konusunda uzmanlık anlayışı yeteri kadar oluşmadığı ve yeteri kadar ‘pratisyen’ düzeyinde yetkin yönetim danışmanı olmadığı için hasta olan şirketi her danışman kendi uzman olduğu alanda ‘iyi etmeye’ çalışır. Şirketin yönetim kurulu başkanının esas görevlerini hatırlatarak tedavi edilebilecek bir şirkete, aylar süren bir ‘süreç iyileştirme’ tedavisi uygulandığını görebilirsiniz. Unutulmamalıdır ki ‘elinde sadece çekiç olan insanlar, herşeyi çivi olarak görürler.’
Bize tedavi uygulayan doktora güvenmek, iyileşmenin ilk şartıdır. Benzer şekilde, şirketimizi tedavi etmesi için anlaştığımız danışmana da güvenmek zorundayız. Doktor, “Bu ilaçları altı ay alın, sonra bana tekrar gelin” dediğinde altı ay ilaçları aksatmadan alırız ama danışmanın “bu sorununu çözümü birkaç ay alır” dediğinde, tedaviye şüphe ile yaklaşırız.
Son olarak da şirketimizin hasta olduğuna inanıyor isek danışmanın tedavi sürecini de eksiksiz uygulamalıyız. Örneğin; “Bütün yöneticilerin, detaylı bir stratejik planlama eğitimi alması gerekiyor” şeklindeki bir tavsiyeye, bütün yöneticilerin katıldığı bir saatlik konferans verdirerek cevap vermeye çalışmak, günde altı kere alınması gereken ilacı, bir kere alarak iyileşmeye çalışmaya benzer.
Şirketinizin ‘Son nefesine’ gelmeden, hatta sağlıklı bir şekilde hızla büyürken sürekli ‘Check-up’ yaptırmanızda da büyük fayda vardır. Nereden başlamanız gerektiğini sorarsanız, ben de size, şirketin finansal tablolarını ayrıntılı olarak analiz etmekten ve yılda en az iki kere tekrar edeceğiniz, sonuçları analiz edeceğiniz ve yorumlayarak iyileştirici tedbirler alacağınız ‘Çalışan Memnuniyeti Anketi’nden başlamanızı tavsiye ederim. Unutulmamalıdır ki şirketinin finansal analiz göstergelerini etkin olarak okuyamayan veya çalışan memnuniyetine sistematik olarak kulak vermeyen patron ve yöneticiler şirketlerinin sona geldiğini en son kendisi öğrenir.