“Sahip Olmadığımız Bir Şeyi Kaybetmeyiz!...”
Stoacı Filozof Epiktetos söylemiştir başlıktaki sözü. Kendisi bir köle olmasına rağmen özgürlüğüne kavuşmuş ve kölelikten filozofluğa ulaşmış, söyledikleri ve yaptıkları ile milyonlarca insanı etkilemiştir.
Stoacı felsefe, doğa ve doğa kurallarına uygun yaşayıp, adil, cesur, ölçülü yaşamayı ve biraz da tevekkülü (kontrol edebildiklerine odaklanmayı) savunan bir düşünce akımıdır. Kıbrıslı Zenon’un kurucusu olduğu bu akım direkli galeride verdiği derslerden ilham alınarak bu adla anılmıştır.
Kaynaklara göre M.Ö. 300 yıllarında Zenon zengin bir tüccarken geçirdiği bir gemi kazasında her şeyini kaybeder. Yıkılmış ve acı içinde kıvranırken okumaya başlar ve Sokrates’in kitaplarıyla tanışır. Yaşadığı kötü deneyime kadim öğretilerden yola çıkarak ruhsal çöküntüden çıkmayı başarır ve kendi felsefe okulunu kurar.
Zenon, yaşadığı kazanın kendi kontrolünde olmadığını ve bu kazaya verdiği anlam yüzünden acı çektiğini anlamaya başlar. Bu farkındalık kendisini özgürlüğe kavuşturur. Daha sonra bu öğretiyi direkleri olan ve bir ucu kapalı yer olan galeride başkaları ile paylaşmaya başlar. Zenon’a göre, “İnsanların, başına gelenlerden çok başına gelenlere anlam yükledikleri için üzüldüğünü ve acı çektiğini” söyler. Dolayısıyla daha iyi bir hayat yaşamak için kontrol edebildiklerine (içsel şeyler) odaklanmalı, kontrol edemediklerimiz (başkaları ve dış unsurlar) sakınmalıdır. Olayları ve şeyleri olduğu gibi ele almalı, bilgece, doğal, cesur, ölçülü ve erdemli yaşamayı tercih etmeliyiz.
Seneca, Marcus Aerilus, Epiktetos, bu öğretinin önemli düşünürleridir.
Birçok kadim öğreti ve inançlara ilham olmuş bu öğreti, bugün birçok alanda farkında olmadan kullanılmaktadır. SAT komandolarının, sporcuların, zor ve üst düzey görev üstlenen kişilerin yetişmesinde Stoacılığın izleri vardır.
Günümüz insanı çok açıdan kuşatılmış ve sürekli dış ve iç unsurlarla zorlu bir hayat sürdürmeye zorlanmaktadır. İnsanın yaşadığı zorlukların üstesinden gelebilmesi için kendi mizacına uygun bir yaşam felsefesi oluşturması gerekir. Bilgece, cesur, ölçülü ve erdemli bir hayat yaşayabilmek ancak bazı farkındalıkların oluşmasıyla başlar. İnsan içsel özgürlüğünü ele aldığında hayatının efendisi olmaya başlar; öyle kolay kolay üzülmez, acı çekmez, yıkılmaz, başkalarını, suçlamaz, kendini kurban görmez, aksine, elindekilerle en iyiyi yaratmaya başlar, daha mutlu, başarılı, özgür, sevecen, anlayışlı, erdemli, bilge, onurlu, kolay kolay alınamayacak ve satılamayacak bir kişi olmaya başlar. Epiktetos; bir ayağının sakat kalmasına neden olan sahibine, “Beni üzemezsin ki beni topal bıraksan bile” derken aslında kontrol edebildiklerine odaklanmanın ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışmıştır.
Hani bir zamanlar Yeşilçam filmlerinde, “Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla” repliklerinin kökeninin Zenon’a kadar uzandığını anlamaya başlarsak belki de bir uyanış başlayabilir… “Ruhumuz bize aittir ve insan sahip olmadığı bir şeyi kaybedemez” ilkesiyle sizleri yaşamınızı gözden geçirmeye ve baharla birlikte yeniden kendinizi hafifletmeye davet ediyorum…