Patron Evladı Olmak Zordur
Sayın şirket sahibi patronlar! Evlatlarınız gerekli yetkinliği kendi başlarına kazanıp, ‘ayakları üstünde kalma’ becerisi sahibi olmadan onları şirketinizde yönetime getirmeniz sadece şirketinize değil, ailenize ve hatta evladınıza yapacağınız bir kötülüktür. Bırakın evlatlarınız sizin etkin olmadığınız bir ekosistemde önce kendi başlarına ayakta ve hayatta kalmayı öğrensinler. Onlar, kendi hayalleri peşinde koşsunlar. Bu evlatlarınıza yapacağınız en büyük iyiliktir.
Ağzında gümüş kaşıkla doğmak’ deyimini duymuşunuzdur. Bu tabir bazı zengin ailelerin yeni doğan çocuklarına mamayı gümüş kaşıkla yedirerek onları bakteri ve mikroplardan korumaya çalışmaları nedeni ile kullanılan bir halk deyimidir.
Birçoğumuz, patron evlatları olması nedeni ile ‘ağzında gümüş kaşıkla doğduğunu’ düşündüğümüz gençlerin şanslı olduklarını düşünürüz. Oysa gerçek bundan çok uzaktır. Nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
Belli bir yaşa gelen bu gençler babalarının zamanında kurup, başarı ile bir yerlere getirdiği şirketin arkasındaki muhteşem başarıyı ‘babam bile başarmış’ düşüncesi ile küçümseyebilir.
Şirket sahibi bir ailede doğmuş olmanın doğal bir sonucu olarak bir şirketi başarı ile yönetmenin de doğal olarak kendi yetkinlikleri dahilinde olduğunu zannedebilir.
‘Geleceğim zaten garanti’ düşüncesi ile kendisini geliştirmeye ihtiyacı olmadığını düşünebilir ve kişisel gelişimini fazla önemsemeyebilir. Oysa hiçbir gelecek garanti değildir.
Yakın aile çevresinin de kendisini ısrarla şirkete yönlendirmesi ile ‘kendi ayakları üzerinde durma’ kavramının ne demek olduğunu fark edemeyebilir.
Ailesinin gölgesinde olmayan ‘tarafsız’ bir ortamda kendisini ispat edemeden kolay yolu seçerek kendi iş yerine girip, şirketi yönetmeyi gözüne kestirebilir.
Şirkette gördükleri ve duyduklarını biraz da manipüle etmek sureti ile babasına taşıyarak şirketlerine fayda sağladıklarını zannedebilir.
‘Şirkette gördüğüm her kusuru düzeltmek zorundayım’ refleksi ile gördükleri her problem alanına müdahale ederek kurumsal hiyerarşiyi alt üst edebilir.
Çevresindeki bazı personelin ‘yakında patronumuz olacak’ düşüncesi ile yaptığı iltifatları yanlış değerlendirip, ‘Krugger Sendromu’ ile çok çabuk tanışabilir.
Şirketlerindeki profesyonel yöneticilerin kendisini ‘patronun gözü’ gibi algılamalarından kaynaklanan olumsuzlukları fark edemeyebilir.
Çalışanların ruh halini hiç bilemeyeceğinden hayatı boyunca çalışanlar ile ilgili empati kurmakta zorlanabilir.
Konjonktürel bir nedenle bile olsa şirketin yıkılması halinde enkazın altında ilk kendisinin kalacağını tahmin edemeyebilir.
Kendi hayalleri peşinde koşmak yerine yakın çevresinin yönlendirmesi ile şirkete girmek zorunda kaldığından seneler sonra büyük bir pişmanlık yaşayabilir.
Sayın şirket sahibi patronlar!
Evlatlarınız gerekli yetkinliği kendi başlarına kazanıp, ‘ayakları üstünde kalma’ becerisi sahibi olmadan onları şirketinizde yönetime getirmeniz sadece şirketinize değil, ailenize ve hatta evladınıza yapacağınız bir kötülüktür. Bırakın evlatlarınız sizin etkin olmadığınız bir ekosistemde önce kendi başlarına ayakta ve hayatta kalmayı öğrensinler. Onlar, kendi hayalleri peşinde koşsunlar. Bu evlatlarınıza yapacağınız en büyük iyiliktir.
Siz de diğer taraftan var gücünüzle şirketinizi kurumsallaştırmaya çalışın. Şirketinizde güçlü bir yönetim kurulu ve profesyonel bir icra kurulu kurabilmeniz halinde kendi ayakları üzerinde kalmayı başaran evladınız bir gün şirkete güçlü olarak dönecek, şirketi devralabilecek ve kolaylıkla şirketin yönetim kurulu başkanlığını, kısaca patronluğunu başarı ile ve zorlanmadan üstlenebilecektir. Siz de keyifle ‘eserinizi’ seyredebilirsiniz. Bu yol, zor bir yoldur ama imkânsız değildir.