30.11.2016, 08:00
12906
Moral değerlere dönüş
2016 yılının 2. yarısında Türkiye ekonomisi, ne “krize”, ne de bir “kriz beklentisi” içine girdi, ama dünya ekonomisindeki olumsuz gelişmeler nedeniyle görece kırılgan bir döneme girdi. Hükümet ve iş dünyası bu kırılgan dönemden biran önce çıkabilmek için samimi ve yoğun bir çaba gösteriyor. Toplumun bu yönde gösterilmesi gereken fedakarlığa razı olduğu da söylenebilir.
Kırılganlık kendini asıl olarak yatırımlarda ve istihdamda dışa vuruyor. Kamu büyük ölçekli altyapı yatırımlarından vazgeçmiyor ama piyasanın yatırımcı aktörleri henüz harekete geçmiş değil. Genel kanaat o ki yatırımcı 2017 yılının ilk yarısını görmek ve yatırım kararlarını ona göre almak istiyor.
Hükümet’in son altı ayda açıkladığı ekonomik reform paketlerine baktığımızda, Türkiye’nin yatırım ortamında önemli iyileştirmeler yapıldığını görüyoruz. Kasım ayı sonunda açıklanan “Süper Teşvik” yasası, yatırımlara kamu desteğinin “suret-i haktan gözükmek” için olmayacağını, “nitelikli destek” olacağını gösteriyor. “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” misali, Türkiye’nin bu kırılganlıktan, ‘Orta Yüksek’ ve ‘Yüksek’ teknolojili üretime yönelik yatırımlarla çıkmaya kararlı olduğunu anlamaktayız.
Türkiye G20 dönem başkanlığından beri yatırım stratejilerinin “kapsayıcı” olmasını savunmaktadır. Bu bağlamda bugünkü yatırım stratejisinin de KOBİ’leri kapsaması beklenir. Hatta görmemiz gereken, yatırım sürecini ateşleyecek olanın KOBİ’ler olduğudur. İstihdamda sorun yaşanıyorsa çözümün de mutlaka KOBİ’leri esas alması gerektiği zaten kabul gören bir kuraldır.
Türkiye’de “genel” yatırımları ve “nitelikli” yatırımları şayet KOBİ’ler ateşleyecek ise finansal araçları devreye sokmak kaçınılmazdır. Finans piyasasında KOBİ’lerimizin payı, emsal ülkelerle kıyaslandığında, çok cılız gözükmektedir. Çok istendiği ve şartlar da gerektirdiği halde Türkiye’de hala, sahibi kamu olan bir “KOBİ Bankası”na ulaşamadığımızı tespit etmemiz gerekiyor. Yatırıma dönük uzun vadeli ve uygun faizli krediler yönünden sistemin “fakir” olduğunu görmezlikten gelemeyiz.
Türkiye iş dünyasının eksikleri olsa da geleneksel bir sıkı örgütlenmesi vardır. Yatırımcının aradığı moral motivasyonu yaratmak, kamunun olduğu kadar, iş dünyasının “öncü”lerinin de görevidir. Yerli ve yabancı yatırımcıya uygun siyasi, hukuki ve moral ortamın sağlanmasında herkes “kendine düşen” görevi değil, “hepimize düşen” görevi “birlikte” yerine getirmeye odaklanmalıdır.
Yatırım konusuna KOBİ’ler açısından baktığımızda bir başka gerçekliğimiz daha çıkar ortaya: Kaynak nerede? Türkiye’de bu soruya yanıt bulmak için “finansman mühendisi” olmaya gerek yoktur. KOBİ yatırımlarına sağlanan kamu desteklerinin bilinmesi yeterlidir. KOBİ’lerin atalet içinde oldukları, yeterince ilgi göstermedikleri bir konudur; “kamu destekleri” alanı. Bu sayımızın kapak konusunu bu nedenle KOBİ’lere sağlanan kamu desteklerine ayırdık. Bir fikri, elinde fikrinin şemaya dökülmüş hali olan bir projesi bulunan her KOBİ kendine destek sağlayacak kapıyı rahatlıkla oradaki kaynağın kendine ait olduğu bilinciyle çalabilir. Kendini bu konuda yetersiz hissediyorsa, bizzat başvuracağı kurumdan “ücretsiz danışmanlık” hizmeti alabilir. Bunun için Ankara’ya gitmesine de gerek yoktur. Bütün bu kurumlar Türkiye sathına yayılmıştır. Örneğin; her vilayete düşen bir Kalkınma Ajansı veya bürosu bulunmaktadır. KOSGEB şubeleri de Türkiye’yi kapsamaktadır. İl veya ilçelerdeki Ticaret ve Sanayi Odaları da eğer başvurmuş ise KOBİ’lere yol gösterici hizmeti verecektir. Çünkü hepsi KOBİ’lerin hakkı olan bir kamu hizmetini yerine getirmektedir.
Her işte olduğu gibi yatırımda da erken davranan daha büyük yol alır.
Kırılganlık kendini asıl olarak yatırımlarda ve istihdamda dışa vuruyor. Kamu büyük ölçekli altyapı yatırımlarından vazgeçmiyor ama piyasanın yatırımcı aktörleri henüz harekete geçmiş değil. Genel kanaat o ki yatırımcı 2017 yılının ilk yarısını görmek ve yatırım kararlarını ona göre almak istiyor.
Hükümet’in son altı ayda açıkladığı ekonomik reform paketlerine baktığımızda, Türkiye’nin yatırım ortamında önemli iyileştirmeler yapıldığını görüyoruz. Kasım ayı sonunda açıklanan “Süper Teşvik” yasası, yatırımlara kamu desteğinin “suret-i haktan gözükmek” için olmayacağını, “nitelikli destek” olacağını gösteriyor. “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” misali, Türkiye’nin bu kırılganlıktan, ‘Orta Yüksek’ ve ‘Yüksek’ teknolojili üretime yönelik yatırımlarla çıkmaya kararlı olduğunu anlamaktayız.
Türkiye G20 dönem başkanlığından beri yatırım stratejilerinin “kapsayıcı” olmasını savunmaktadır. Bu bağlamda bugünkü yatırım stratejisinin de KOBİ’leri kapsaması beklenir. Hatta görmemiz gereken, yatırım sürecini ateşleyecek olanın KOBİ’ler olduğudur. İstihdamda sorun yaşanıyorsa çözümün de mutlaka KOBİ’leri esas alması gerektiği zaten kabul gören bir kuraldır.
Türkiye’de “genel” yatırımları ve “nitelikli” yatırımları şayet KOBİ’ler ateşleyecek ise finansal araçları devreye sokmak kaçınılmazdır. Finans piyasasında KOBİ’lerimizin payı, emsal ülkelerle kıyaslandığında, çok cılız gözükmektedir. Çok istendiği ve şartlar da gerektirdiği halde Türkiye’de hala, sahibi kamu olan bir “KOBİ Bankası”na ulaşamadığımızı tespit etmemiz gerekiyor. Yatırıma dönük uzun vadeli ve uygun faizli krediler yönünden sistemin “fakir” olduğunu görmezlikten gelemeyiz.
Türkiye iş dünyasının eksikleri olsa da geleneksel bir sıkı örgütlenmesi vardır. Yatırımcının aradığı moral motivasyonu yaratmak, kamunun olduğu kadar, iş dünyasının “öncü”lerinin de görevidir. Yerli ve yabancı yatırımcıya uygun siyasi, hukuki ve moral ortamın sağlanmasında herkes “kendine düşen” görevi değil, “hepimize düşen” görevi “birlikte” yerine getirmeye odaklanmalıdır.
Yatırım konusuna KOBİ’ler açısından baktığımızda bir başka gerçekliğimiz daha çıkar ortaya: Kaynak nerede? Türkiye’de bu soruya yanıt bulmak için “finansman mühendisi” olmaya gerek yoktur. KOBİ yatırımlarına sağlanan kamu desteklerinin bilinmesi yeterlidir. KOBİ’lerin atalet içinde oldukları, yeterince ilgi göstermedikleri bir konudur; “kamu destekleri” alanı. Bu sayımızın kapak konusunu bu nedenle KOBİ’lere sağlanan kamu desteklerine ayırdık. Bir fikri, elinde fikrinin şemaya dökülmüş hali olan bir projesi bulunan her KOBİ kendine destek sağlayacak kapıyı rahatlıkla oradaki kaynağın kendine ait olduğu bilinciyle çalabilir. Kendini bu konuda yetersiz hissediyorsa, bizzat başvuracağı kurumdan “ücretsiz danışmanlık” hizmeti alabilir. Bunun için Ankara’ya gitmesine de gerek yoktur. Bütün bu kurumlar Türkiye sathına yayılmıştır. Örneğin; her vilayete düşen bir Kalkınma Ajansı veya bürosu bulunmaktadır. KOSGEB şubeleri de Türkiye’yi kapsamaktadır. İl veya ilçelerdeki Ticaret ve Sanayi Odaları da eğer başvurmuş ise KOBİ’lere yol gösterici hizmeti verecektir. Çünkü hepsi KOBİ’lerin hakkı olan bir kamu hizmetini yerine getirmektedir.
Her işte olduğu gibi yatırımda da erken davranan daha büyük yol alır.