banner565

banner622

banner472

banner458

banner457

banner626

01.05.2015, 09:00 14921

Seçim ve ekonomi

Türkiye’de 7 Haziran’da seçim var. Siyasi partilerin tümü ekonomiyi konuşuyor. Ancak konuşulan seçim ekonomisi değil, geleceğin ekonomisi. Seçime giren partiler temel ekonomik programlarını, projelerini ve izleyecekleri politikaları açıkladılar. Gördük ki bu siyasi partilerin tümünün seçim stratejileri ekonomi üzerine kurulu. Ayrıca siyasi partilerin tümü seçimden sonrası Türkiye ekonomisi için kurucu bir dil kullanıyor.  Yeni bir ekonomik modelin inşa edileceğini partilerin hepsi vurguluyor. Bu da gösteriyor ki; sonuçlar nasıl tecelli ederse etsin, seçimden sonra siyasetinin gündemi ekonomiye odaklanacak. Bu iyi bir gelişmedir.

Partiler yeni bir ekonomik kalkınma modeli vaat ederken bilinmez bir şey söylemiyorlar.  Güçlü ve dengeli bir büyümeyi ima ediyorlar. Bildiğimiz; “Sürdürülebilir büyüme” için kendi politika ve projelerini halka anlatıyorlar.

Türkiye için yeni bir kalkınma modeli önermek; “yapısal dönüşüm” önermektir. Ayrıca; yeni kalkınma modelimizin odağında üretimin ve sanayinin olması gerektiğini bütün siyasi partilerin  benimsediği görülüyor. Bu da çatışmasız bir siyasi iklimde herkesin katkıda bulunmak için yarışacağı bir “dönüşüm” yaşayacağımıza işaret ediyor.

‘Yeni ekonomi’yi kolayca tanımlayabiliriz. Üretime yoğunlaşacak. Üretimi ileri teknoloji ile gerçekleştirmeyi amaçlayacak. Bu nitelikteki yatırımlar artacak ve destek görecek. Hızlı bir sermaye birikim süreci sağlanacak. Türkiye yüksek katmadeğer üreten rekabetçi bir ülke seviyesine gelecek. 60 yıllık orta gelire tutsaklığımız son bulacak.

Unutmayalım; Türkiye için kapsamlı bir ekonomik dönüşümden sözedildiğinde akla ekonominin omurgası olan KOBİ’ler gelir. O halde biz aynı zamanda KOBİ eksenli bir dönüşüm süreci yaşayacağız. Girişimcilik, Ar-Ge, inovasyon, verimlilik, esneklik, tasarım, marka gibi rekabetçilik konularını KOBİ’ler ekseninde tartışacağız. KOBİ ağırlıklı bir ekonomi inşa edeceğiz. Bu dönüşümün insan kaynağını oluşturmak hepimizin en başta gelen sorumluluğu olacak. Aklın yolu bir!

Ancak bütün ülkeler ve bütün dünya ekonomisi aynı yola giriyor. Güçlü ve çetin rakiplerimiz olacak. Rekabetçiliğimiz esas olarak dış pazarlarda test edilecek. Bunu bilmek ve kabullenmek zorundayız.

Geçen ay Medya Sponsoru olarak Marmara Grubu Vakfı’nın düzenlediği 18. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ni gerçekleştirdik. Zirve’de benim yönetimimde; Belarus, Bosna-Hersek, Karadağ, Makedonya ile karşılıklı işbirliği ve fırsatlarını değerlendirdiğimiz  çok başarılı toplantılar yaptık. Bu ülkeler toplantılara cumhurbaşkanı, başbakan yardımcısı, bakan, büyükelçi ve konsolos düzeyinde katılım gösterdiler. Bu ülkelerin iş dünyası ile Türk iş dünyasını KOBİ ağırlıklı olarak buluşturmuş olduk. Ve gördük ki; bu saydığım ülkelere iş yapmaya  ve yatırıma giden Türk girişimci kazançlı çıkıyor, kısa sürede “ikinci bir vatan” edindiği duygusunu yaşıyor.  Bu nedenle önümüzdeki dönemde rekabeti kazanma şansımızın en yüksek olduğu dış alanların Avrasya ülkeleri olacağını söyleyebilirim.

Son olarak şunu belirteyim. Ülke ekonomisi konusunda stratejik seçimlerimiz, temel görüş ve yaklaşımlarımız örtüştüğü için Türkiye istikrarını seçimden önce sağlamış sayılmalıdır. Bu aynı zamanda yeni bir başarı hikayesine Türkiye’nin ihtiyacı olduğuna işaret ediyor.
Yorumlar (0)