31.08.2015, 08:00
3753
Neden Düşünmeyi Pek Düşünemiyoruz?
Descartes “düşünüyorsam varım” derken çağında düşünmenin anlamı büyüktü zira düşünebilmek yerine insanlar “inanmayı” daha çok tercih ettikleri gibi aynı zamanda inanmaya zorlanıyorlardı da…
Okuma-yazma bilmeyenlerin çoğunluğunun yanısıra özelikle filozofların yazdıkları eserlerin okunmasının yasaklandığı dönemlerde, düşünmek; düşünebilen ve bunu anlatan insanların başını zora sokuyordu; zira birçoğu kralın veya o dönemin diğer unsurları tarafından lanetleniyorlardı…
Amacımız düşünce tarihine yolculuk değil tabii ama düşünmenin değerinin ülkemiz de yeterince anlaşılmadığı, gereken değerin verilmediği tespitini kolaylıkla yapabiliriz; bunun için de alim olmaya gerek de yok. Zira duygular daha önemlidir bizler için. Duygusallıkla çoğu zaman zayıf olmayı karıştırsak da duyguların bizleri yanıltacağı ve asla düşünce ile kıyas edilemeyeceğini anlayamayız bir türlü.
Duygu, insanı insan yapar ve duygusuz olmak asıl sorunun kendisidir. Fakat duygularımıza güvenerek yola çıkamayız; zira duygular bizi aldatabilir ve düşüncenin; dolayısıyla bilginin yerini tutmazlar.
Bilim, ölçer, biçer ve sorgular, doğru bilgiye ulaşabilmek için. Doğru bilgi hayatımızı kolaylaştıran gerçekleri oluşturur; gerçeklerin olduğu yerlerde ise duygular ve sanılar barınamaz. Dolayısıyla kendimizi kandırmak, bana, sana veya başkasına göre olan şeylere değil de gerçeklere göre hareket ettiğimizde, hayatın efendisi olmaya başlarız ki; bu da insan olanın zirvesi demektir.
Okullardan felsefeyi, mantığı, sanatı kaldırırsak sporu seçmeli yaparsak pek de düşünen ve düşünmeyi önemseyen bir insan; dolayısıyla toplum oluşturamayız. Düşünmek ve düşünerek doğruya ve gerçeklere ulaşabilmek her türlü sorunun çözümü için olmazsa olmaz bir ilkedir.
Ülkemize veya kendi bireysel yaşamımıza gözattığımızda, karşı karşıya kaldığımız sorunlara bakarsak, düşünce eksikliği sonucu oluşan sorunlar yumağını görebiliriz. Sorun çözücülerde, sorunu yaratan düşünce sistemi ile hareket ettiklerinden ne yazık ki çözüm yerine sorunun parçası haline geliyorlar…
Düşünen insan eşduyum yapar, gerçekleri görür, yeni ve yaratıcı seçeneklere ulaşır, sınırlarını zorlar; yardım alır, bilgiyi yaşamın merkezi yapar, olması gereken gerçeği oluşturabilmek için eyleme geçer, işbirliğine ve uzlaşmaya saygı duyar, bencil değil, bizcildir. Sağduyulu, höşgörülü ve esnektir. Doğrudan yanadır, taraf tutmaz. İnsanları sınıflamaz, ötekileştirmez, anlamaya çalışır, sorumluluk sahibidir ve toplumun kurallarına uyar…
Okuma-yazma bilmeyenlerin çoğunluğunun yanısıra özelikle filozofların yazdıkları eserlerin okunmasının yasaklandığı dönemlerde, düşünmek; düşünebilen ve bunu anlatan insanların başını zora sokuyordu; zira birçoğu kralın veya o dönemin diğer unsurları tarafından lanetleniyorlardı…
Amacımız düşünce tarihine yolculuk değil tabii ama düşünmenin değerinin ülkemiz de yeterince anlaşılmadığı, gereken değerin verilmediği tespitini kolaylıkla yapabiliriz; bunun için de alim olmaya gerek de yok. Zira duygular daha önemlidir bizler için. Duygusallıkla çoğu zaman zayıf olmayı karıştırsak da duyguların bizleri yanıltacağı ve asla düşünce ile kıyas edilemeyeceğini anlayamayız bir türlü.
Duygu, insanı insan yapar ve duygusuz olmak asıl sorunun kendisidir. Fakat duygularımıza güvenerek yola çıkamayız; zira duygular bizi aldatabilir ve düşüncenin; dolayısıyla bilginin yerini tutmazlar.
Bilim, ölçer, biçer ve sorgular, doğru bilgiye ulaşabilmek için. Doğru bilgi hayatımızı kolaylaştıran gerçekleri oluşturur; gerçeklerin olduğu yerlerde ise duygular ve sanılar barınamaz. Dolayısıyla kendimizi kandırmak, bana, sana veya başkasına göre olan şeylere değil de gerçeklere göre hareket ettiğimizde, hayatın efendisi olmaya başlarız ki; bu da insan olanın zirvesi demektir.
Okullardan felsefeyi, mantığı, sanatı kaldırırsak sporu seçmeli yaparsak pek de düşünen ve düşünmeyi önemseyen bir insan; dolayısıyla toplum oluşturamayız. Düşünmek ve düşünerek doğruya ve gerçeklere ulaşabilmek her türlü sorunun çözümü için olmazsa olmaz bir ilkedir.
Ülkemize veya kendi bireysel yaşamımıza gözattığımızda, karşı karşıya kaldığımız sorunlara bakarsak, düşünce eksikliği sonucu oluşan sorunlar yumağını görebiliriz. Sorun çözücülerde, sorunu yaratan düşünce sistemi ile hareket ettiklerinden ne yazık ki çözüm yerine sorunun parçası haline geliyorlar…
Düşünen insan eşduyum yapar, gerçekleri görür, yeni ve yaratıcı seçeneklere ulaşır, sınırlarını zorlar; yardım alır, bilgiyi yaşamın merkezi yapar, olması gereken gerçeği oluşturabilmek için eyleme geçer, işbirliğine ve uzlaşmaya saygı duyar, bencil değil, bizcildir. Sağduyulu, höşgörülü ve esnektir. Doğrudan yanadır, taraf tutmaz. İnsanları sınıflamaz, ötekileştirmez, anlamaya çalışır, sorumluluk sahibidir ve toplumun kurallarına uyar…