banner565

banner622

banner472

banner458

banner457

banner626

Küresel tedarik zincirinde üretim ve teknoloji üssü Türkiye

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolda yürümeye devam eden Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşında. 29 Ekim 2023’te 100. yılını, gururla, onurla ve umutla kutlayacak Türkiye, bugün dünyanın en büyük 20. ekonomisi. Milli Teknoloji Hamlesi ile kendi otomobili Togg’u, kendi helikopterini, denizaltısını, muharip uçaklarını, İHA’larını, SİHA’larını üreten, otomotiv ve savunma sanayisindeki gücüyle Türkiye; küresel tedarik zincirinde üretim ve teknoloji üssü olma yolunda  ilerliyor. Sürdürülebilir kalkınma amaçları doğrultusunda büyümek isteyen Türkiye, yeşil ve dijital dönüşümünü de ivmelendiriyor. 

KAPAK 01.10.2023, 00:00 25.10.2023, 09:25
23893
Küresel tedarik zincirinde üretim ve teknoloji üssü Türkiye
banner637

Türkiye Cumhuriyeti, 100. yılını, 29 Ekim 2023’te gururla, onurla ve umutla kutlayacak. 100 yaşına giren Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolda; yürümeye devam ediyor ve ikinci yüzyılında da başarılarını sürdürmek için ilerliyor. Milli Teknoloji Hamlesi ile gelişmiş ülke olma yolunda ilerleyen Türkiye, geleceğe de umutla bakıyor. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Ekim 2022’de açıkladığı Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’na göre; Türkiye, dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri olmayı sürdürüyor. 2021’de 817.5 milyar dolarlık GSYH ile Türkiye, 2021 ve 2022’de dünyanın 20. büyük ekonomisi oldu ve 2024’te en büyük ekonomiler listesinde 19. sıraya yükselecek.
Türkiye ekonomisi 2023’ün ikinci çeyreğinde %3.8 büyüdü. Ticaret Bakanlığı ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre Türkiye, 2022’de yıllık 254.2  milyar dolar, 2023’ün ilk 8 ayında 165 milyar dolar ihracat rakamına ulaştı. Ticaret Bakanlığı Şubat 2023 verilerine göre; 2022’de GSYH’sı kişi başına 10.665 dolar olan ve %5.6 büyüyen Türkiye, 2021 yılı satın alma gücü paritesine (SGP) göre GSYH sıralamasında Dünya’nın 11., Avrupa’nın 4. büyük ekonomisi.
İhracatının %50’sinden fazlasını Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yapan Türkiye, küresel  tedarik zincirinin önemli bir üssü olma hedefiyle yeşil ve dijital dönüşümünü ivmelendiriyor. Milli Teknoloji Hamlesi ile küresel bir üretim ve teknoloji üssü olma yolunda da ilerleyen, otomotiv ve savunma sanayisindeki gücüyle Türkiye; bu süreçte; Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi’ni, Türkiye’nin ilk ve tek havacılık, uzay ve teknoloji festivali TEKNOFEST’i, Deneyap Teknoloji Atölyeleri’ni, Türkiye E-Devlet Kapısı’nı, Türkiye’nin ilk yerli otomobili Togg’u, Türkiye’nin Bilişim Vadisi’ni, yerli ve milli tank ALTAY’ı, yerli ve milli helikopter Gökbey’i, milli muharip uçağı KAAN’ı, yerli ve milli insansız savaş uçağı Kızılelma’yı, yerli ve milli İHA (insansız hava aracı) ANKA’yı, ve yerli ve milli SİHA’ları (silahlı insansız hava aracı) BAYRAKTAR’ı, AKINCI’yı ve AKSUNGUR’u, yerli ve milli Tayfun Balistik Füzesi’ni, yerli ve milli hava savunma füze sistemi HİSAR’ı, yerli ve milli uzun menzilli hava savunma füze sistemi SİPER’i, yerli ve milli denizaltılar; Piri Reis’i ve Hızır Reis’i hayata geçirdi.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı verilerine göre; bugün gelinen noktada Türkiye ekonomisi; GSYH 2023’ün 2. çeyreğinde %3.8, sanayi sektörü %-2.6, tarım sektörü %1.2, hizmetler sektörü (inşaat dahil) %3.9, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış GSYH %3.5 büyüdü. Toplam sabit sermaye yatırım (SSY) altında yer alan inşaat yatırımları 2023 ikinci çeyreğinde %2.5, makine teçhizat yatırımları ise %7.4 arttı. 11 Eylül 2023 tarihinde açıklanan işgücü istatistiklerine göre istihdam edilenlerin sayısı 31 milyon 873 kişi, istihdam oranı %48.7 oldu. 2023 Temmuz’unda ihracat 20.1 milyar dolar, ithalat 32.3 milyar dolar kaydedilirken, dış ticaret açığı 12.2 milyar dolar oldu. 2023 Temmuz’unda doğrudan yatırım kaynaklı 392 milyar dolar, portföy yatırımları kaynaklı 1.160 milyon dolar, diğer yatırımlar kaynaklı 2.304 milyon dolar net sermaye girişi gerçekleşti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin ikinci yüzyılına dair yeni program ve hedeflerin yer aldığı ‘Türkiye Yüzyılı’ vizyonunu, Ekim 2022’de açıklamıştı. Türkiye bu vizyon ve sürdürülebilir kalkınma amaçları doğrultusunda büyümeye devam ederek yeşil ve dijital dönüşümünü ivmelendiriyor. Türkiye küresel tedarik zincirinde üretim ve teknoloji üssü olma yolunda ilerliyor.

Türkiye ekonomisi ve sanayisinin 100 yıllık öyküsü
Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisi ve sanayisinin 100 yıllık öyküsü, uzmanlarca dört dönemde ele alınıyor.
1) Milli ekonominin oluşumu dönemi (1908-1923)
2) Liberal ekonominin devlet aracılığıyla kuruluşu (1923-1960)
3) İthal ikameci kalkınma dönemi (1960-1980)
4) Monetarist dönem-globalleşme (1980-2014)

Uzmanlar, Türkiye ekonomisinin 1851’den başlayarak önce İngiltere-Fransa ağırlıklı, sonrasında 1908’den başlayarak Almanya ve Avusturya ağırlığına kayarak Avrupa ekonomisiyle ilişkileriyle biçimlendirildiğini, milli ekonominin oluşumunu 1908-1923 yılları arasında İttihat ve Terakki Partisi ve devamında Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğündeki siyasi akımın yaptığını belirtiyor.
İzmir İktisat Kongresi’yle başlayan ekonomik bağımsızlık hamlesi: Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomideki ilk en önemli adımı; Türkiye’nin iktisat politikasını belirlemek amacıyla 17 Şubat 1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresi’dir. Lozan görüşmelerinin kesilmesinden sonra 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında Mustafa Kemal Atatürk başkanlığında toplanan İzmir İktisat Kongresi ile ülkenin politik bağımsızlık hedefinin ekonomik bağımsızlıkla tamamlanması amaçlandı. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş öncesinden başlayarak sanayileşmeyi önemli bir hedef olarak seçti. Özel teşebbüsün teşvik edilmesi, ihtiyaç halinde kamu gücünün kullanılarak gerekli alanlarda yatırım yapması esas alındı ve kongrede alınan kararlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Türkiye ekonomisine yön verdi. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924’ten başlanarak birçok yerli ve yabancı işletme millileştirildi. Osmanlı döneminde tarım ürünlerinden alınan Aşar Vergisi kaldırıldı.
Lozan Antlaşması: Türkiye ekonomisi açısından bir başka dönüm noktası ise 23 Ağustos 1923’te TBMM tarafından onaylanan Lozan Antlaşması oldu. Yabancılara sağlanan bazı imtiyazlar ve Osmanlı İmparatorluğu kapitülasyonları kaldırıldı, denizlerde Türkiye’ye kabotaj hakkı tanınması kabul edildi. II. Abdülhamid döneminde kurulan Düyun-ı Umumiye idaresinin hukuki varlığı son buldu ve Türkiye maliyesinin bağımsızlığına gölge düşüren kurum fiilen sona erdi.

İlk sanayileşme adımları
Ulusal nitelikteki yerli sanayinin gelişimi ve ihtiyaç duyulan sermayeye yönelik 1924’te Türkiye İş Bankası kuruldu. Özel girişimciliği teşvik etmek için yasal düzenlemeler yapıldı. 1925’te devlet bankası olarak Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin imarını üstlenmek, inşaat teşebbüslerine destek olmak amacıyla 1926’da Atatürk’ün imzasıyla Emlak ve Eytam Bankası kuruldu.
1926’da kabul edilen Türk Medeni Kanunu ile özel mülkiyet güvence altına alındı. Büyük şehirlerde ticaret borsaları kuruldu.
1927’de Sanayi Teşvik Kanunu çıkarıldı. 1927’de Başbakanlık’a bağlı olarak Ali İktisat Meclisi kuruldu. Aralık 1927’de ilk kağıt paranın tedavülü gerçekleştirilip eski kağıt paralar tedavülden çekildi.
Türkiye’de toprak reformu için 1929’da Mustafa Kemal Atatürk döneminde topraksız halka toprak dağıtmak amacıyla bir kanun çıkarıldı (Türkiye’de toprak reformu, dünyada ekonomik kriz çıkınca başarılı olamadı).
Sanayiye dayalı büyümeye geçiş: 1929’da tüm dünyada yaşanan Büyük Buhran (Dünya Ekonomik Buhranı) ile birlikte 1930’lu yıllarda devletçilik politikalarına ağırlık verildi ve kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT’ler) kuruldu ve Türkiye’nin ilk 5 yıllık Sanayi Planı oluşturuldu. 1930’da T.C. Merkez Bankası kuruldu, Türkiye’nin ilk kamu iktisadi teşekkülü olarak 1933’te kurulan Sümerbank’ın adı bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından konuldu.1933’te Halkbank, 1935’te Etibank kuruldu. Türkiye’de 1930’lardan başlayıp 1950’lere kadar süren döneme ‘Devletçi Dönem’ adı verildi. 1939’da dokuma, maden, kimya, çimento, şeker işletmeleri kurulmaya başladı.
I. Beş Yıllık Sanayi Planı 1934-1939 yıllarını kapsarken; II. Beş Yıllık Sanayi Planı 1936 yılında hazırlansa da II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla uygulanamadı. 1923-1960 yılları arasında tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş çalışmaları yürütüldü. Türkiye, 1947’de IMF (Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası’na üye oldu.  1950-1954 arasında tarıma ve dış ticarete dayalı bir ekonomik sistem uygulanmaya çalışılsa da 1950’lerin ikinci yarısında şartların zorlamasıyla ithal ikamesi ve devletin ekonomiye müdahale ettiği korumalı bir sisteme geçildi. 1963-1970 arası Türkiye Ekonomisi %9’la en büyük büyümesini gerçekleştirdi.
1960’ta Devlet Planlama Teşkilatı kuruldu ve Türkiye’de 1963’ten beri uygulanan beş yıllık kalkınma planı dönemlerinde ‘sanayiye dayalı büyüme’ temel amaçlardan biri oldu. 1960’lar uygulanan merkezi planlama ile sanayi atılımı yeni bir ivme kazandı. Toplam 670 hektar alanda Türkiye’nin ilk Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Bursa OSB kuruldu.  Elektronik sanayi II. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda sektör olarak kabul edildi (1967).
Dönemin iş insanlarından Vehbi Koç, sahibi olduğu Otosan’ın Ford ile ortaklığı sonucunda 1960’ta ilk kamyon üretimini gerçekleştirdi, 1966’da Anadol isimli otomobilin seri üretimine geçti. Vehbi Koç tarafından 1955’te Arçelik kurularak Türkiye’de ilk defa 1959’da çamaşır makinesi, 1961’de buzdolabı üretildi.
Bilim ve teknoloji alanında ilk önemli adım; 1963’te TÜBİTAK’ın, 1972’de ona bağlı olarak bugünkü adıyla MAM’ın kurulması; KOBİ’lerin gelişmesiyle ilgili ilk önemli adımsa; 1965’ten itibaren kurulmaya başlanan Küçük Sanayi Siteleri (KSS) oldu. 1970’te Gaziantep’te KÜSGEM kuruldu, 1983’te ondan Küçük Sanayi Geliştirme Teşkilatı türetildi. Türkiye’de ileri ithal ikameci politikaların uygulandığı 70’li yıllarda buzdolabı, televizyon, çamaşır makinesi gibi dayanıklı tüketim mallarının yanı sıra artık otomobil de üretilebiliyordu. Böylelikle sanayi üretiminin milli gelir içerisindeki payı sürekli olarak artmaya başladı.
1970’lerin sonunda dış kaynak yetersizliği sanayileşme çabalarını durdurdu. Bununla birlikte Cumhuriyet’in kurulmasından başlayarak, başta yatırım teşvikleri olmak üzere, çeşitli teşvik araçları sanayi politikaları içinde yer aldı. Merkezi bir yapılanmayla Teşvik Belgesi uygulanmasının başlatıldığı 1968’den itibaren, iç piyasaya yönelik üretimin desteklenmesinde, yatırım indirimi, gümrük bağışıklığı, ihracat kredisi gibi araçlar kullanılıyordu. 1970’li yıllarda teşvik politikalarında ara ve yatırım malları üretiminin geliştirilmesi amaçlandı. 1980 sonrası, ekonomi ve sanayileşme politikalarında önceki döneme göre farklılıklar oluştu, sanayi yerine ulaştırma ve turizm başta olmak üzere hizmet sektörü ön plana çıkmaya başladı. 1982’de Turizm Teşvik Kanunu çıkarıldı.
Türkiye’de 1980’den itibaren finansal baskı politikaları çeşitli dönemlerdeki yapılan düzenlemelerle gevşetilmeye başlandı, 1989’da çıkarılan Kararname ile finansal serbestleşme sağlandı. Neoliberalizme geçiş süreci; ticari ve finansal serbestleşme adımlarıyla ihracata dayalı bir birikim modelinin uygulanmaya başlaması ve özelleştirmelerle devam etti.
Türkiye 24 Ocak 1980 Kararları ile ekonomiyi radikal biçimde değiştirecek süreci başlattı. 1980’e kadar ithal ikamesi politikası uygulanan Türkiye’de 1980’den sonra ise ihracata dönük sanayileşmenin uygulamaya konulmasıyla, piyasa ekonomisinin ilke ve esaslarının geliştirilmesi yönünde önemli gelişmeler kaydedildi. Bu reformlar özel sektörün dinamizminin artırılmasına önemli katkılar sağladı ve Türk ekonomisinin iç ve dış etkilere karşı uyum yeteneğini artırdı. Böylece, endüstriyel büyümenin kaynağını özel sektörün yatırımları ve dinamizmi oluşturdu. Ekonomik krizlerin olduğu yıllar dışında, 2000 yılına kadar sanayi büyük bir gelişme gösterdi.
1983’te Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK) kuruldu, VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda ‘Bilim ve Teknoloji’de Atılım Projesi benimsendi, bu amaçla; TTGV, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA), Türk Patent Enstitüsü (TPE), Türkiye Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK), Ulusal Metroloji Enstitüsü (UME) gibi kuruluşlar kuruldu, TTGV ve TÜBİTAK sanayide Ar-Ge faaliyetlerine doğrudan destek vermeye başladı.
1990’da özel bir kanunla kurulan KOSGEB, KOBİ’lere eğitim, danışmanlık ve kuluçkalık hizmetleri sunuyor, düşük faizli kredi, vergi ve harç muafiyeti gibi destekler sağlıyor. 1995’te AB ile Gümrük Birliği Anlaşması yapıldı, Türkiye, Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üye oldu. 1970’li yıllardan başlayarak bilişim sektöründe faaliyet göstermeye başlayan Türkiye’de yazılım sektörü de 1980 sonrası gelişmeye başladı. 1985’te Türkiye’nin ilk Serbest Bölgeler Kanunu çıkarıldı. 1987’de Türkiye’nin ilk serbest bölgesi Mersin Serbest Bölgesi kuruldu. 1999’da Helsinki Zirvesi’ne katılan Türkiye’ye, Ar-Ge. Ür-Ge çalışmaları için finansal destekleri artırıldı. 2001’de 4691 Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile teknoparklar, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (TGB) adı altında yasal bir yapıya kavuştu.
Organize Sanayi Bölgeleri (OSB’ler) ile ilgili ilk yasa; 15 Nisan 2000 tarihli 4562 Sayılı Kanun, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Yıllar içerisinde sanayi katmadeğerinde, ihracat hacminde ve ihracat içerisinde imalat sanayisinin payında önemli artışlar oldu. Sanayideki büyümenin en önemli yansıması ise dış ticarette yaşandı, ihracat hızlı bir artış gösterirken; imalat sanayi mallarının ihracat içerisindeki önemi ve ihracattaki payı ile imalat sanayi ithalatı da arttı. Sanayileşme süreci etkisini istihdam yapısı üzerinde de gösterdi. Türkiye ekonomisinde özel sektör faaliyetlerinin güçlendirilmesi politikası da Türkiye’nin hızlı büyümesini ivmelendiren önemli etkenlerin başında geldi. Gıda, çimento, demir-çelik, kağıt, elektronik, otomotiv, tekstil, orman ürünleri, şeker, tütün ve içki, gübre, petrol ürünleri, petrokimya, ana metal ve makina imalat sektörlerindeki özelleştirmelerle özel sektörünü güçlendiren Türkiye, bugün otomotiv, hazır giyim ve konfeksiyon, kimya, gıda, demiryolu araçları ve savunma sanayi sektörlerindeki endüstriyel üretim ve ihracat başarısıyla büyümesini sürdürüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Orta Vadeli Program’ı (OVP) (2024-2026) açıkladı
Ekonomide 3 yıllık yol haritası

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, ilgili bakanlar, bürokratlar, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla Türkiye’nin 3 yıllık yol haritası olan Orta Vadeli Program’ı (OVP) (2024-2026) açıkladı: “OVP’de uygulanacak politika sepetiyle enflasyon sorunu ülkenin gündeminden kaldırılacak. Yatırım-istihdam-üretim ve ihracata dayalı büyüme politikalarıyla fiyat istikrarı odaklı olarak reel sektörü destekleyen finansman imkanı sağlayacağız. Türk vergi sistemini karbon fiyatlandırma çerçevesinde gözden geçireceğiz, döngüsel ekonomiye geçiş için bütüncül bir ‘Ulusal Döngüsel Ekonomi Eylem Planı’ hazırlayacağız. Ekim’de Meclise sunacağımız 2053 perspektifiyle hazırladığımız 5 yıllık Kalkınma Planı ve Program dönemini de içeren bir atılım sürecini başlatacağız.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, ilgili bakanlar, bürokratlar, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Orta Vadeli Program’ı (2024-2026) açıkladı. Ekonomi yönetimindeki değişikliklerin ardından Türkiye’nin önümüzdeki 3 yıllık yol haritası OVP’de ‘istikrar’ ve ‘güven’ vurgusu dikkat çekti. OVP’nin temel göstergeleri, hedef ve tahminleri Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz tarafından sunuldu.
Yeni Orta Vadeli Program (OVP), Resmi Gazete’de de yayımlandı: Türkiye ekonomisinin 3 yıllık hedef ve politikalarının yer aldığı OVP’nın onaylanmasına ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı, Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlandı. Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nca hazırlanan ve 2024-2026 dönemini kapsayan OVP ile temel ekonomik büyüklükler ve hedefler belirlendi.

OVP’de temel ekonomik büyüklükler ve hedefler
Büyüme: Buna göre; büyüme için bu yıl gerçekleşme tahmini %4.4 oldu. Ekonominin 2024’te %4, 2025’te %4.5, 2026’da %5 büyüyeceği öngörüldü.
Enflasyon: OVP’de 2026 için enflasyon hedefi %8.5 olarak belirlendi. Enflasyonun bu yılın sonunda %65 olacağı tahmin edilirken, enflasyon hedefi 2024’te %33, 2025’te%15.2, 2026’da %8.5.
Bütçe açığı: Bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranının 2024’te %6.4, program dönemi sonunda ise %2.9 olarak gerçekleşeceği öngörüldü.
İşsizlik oranı: Programda, işsizlik oranının bu yılın sonunda %10.1 olacağı öngörülürken; gelecek yıl hedefi %10.3, 2025’te %9.9, 2026’da %9.3.
İhracat: İhracatın, 2023 sonunda 255 milyar dolar seviyesinde gerçekleşeceği tahmin edilirken, 2024’te 267 milyar dolar, 2025’te 283.6 milyar dolar, program sonunda 302.2 milyar dolar olması hedeflendi.
İthalat: İthalatın, bu yıl sonunda 367 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmesi, 2024’te 372.8 milyar dolar, 2025’te 388.9 milyar dolar, 2026’da da 414 milyar dolar olması öngörüldü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, konuşmasının ardından Ekonomi Koordinasyon Kurulu üyeleri Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. Alparslan Bayraktar, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Ticaret Bakanı Prof.Dr. Ömer Bolat, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı İbrahim Şenel, Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan ile aile fotoğrafı çektirdi.

“Atılım sürecini başlatacağız”
“Ekonomimizi ilk kez yıllıklandırılmış olarak 1 trilyon doları aşan ekonomik büyüklüğe ulaştırdık”: “Atılım sürecini başlatacağız” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonomiyle ilgili planlarda, 6 Şubat’ta meydana gelen ve 11 ilde yaşayan 14 milyon insanı etkileyen depremi göz ardı etmediklerini, ülke ekonomisine maliyeti 104 milyar doları bulan deprem felaketinin, yükü ağırlaştırdığını, mücadeleyi daha da zorlaştırdığını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin dünyadaki diğer ülkelerden farklı olarak, küresel sorunlara ilaveten, asrın felaketinin yol açtığı sıkıntılarla da mücadele ettiğine dikkati çekti: “Devlet-millet dayanışmasıyla nasıl bugüne kadar nice engelleri aştıysak, aynı başarıyı depremin yaralarını sarmada da sergiliyoruz. Geride bıraktığımız 8 aya dair veriler bu gerçeği açıkça ortaya koyuyor. 2023 yılının ilk yarısında %3.9 oranında büyüme kaydederek, büyüme performansımızı kesintisiz 12 çeyreğe çıkardık. Yıllık bazda ise 13 yıldır aralıksız büyüyoruz. Çeyreklik büyüme performansıyla Türkiye, OECD üyesi ülkeler içinde pozitif ayrışmıştır. Yine bu dönemde ekonomimizi yıllıklandırılmış olarak ilk kez 1 trilyon doları aşan bir ekonomik büyüklüğe ulaştırmayı başardık. Böylece depremin, iktisadi faaliyetler üzerindeki olumsuz etkilerinin sınırlı kalmasını temin ettik.”
253.5 milyar dolar ihracat, 220 bin istihdam artışı: İhracatta da yılın ilk 8 ayında 165 milyar dolar, yıllık bazda da 253.5 milyar doların yakalandığını kaydeden Erdoğan, “Turizmde, önceki seneye göre çok daha iyi bir sezon geçiriyoruz. İstihdamda da hamdolsun herhangi bir kaybımız söz konusu değil. Yılın ilk altı ayında, emekliliğe hak kazanma koşullarına yönelik düzenlemeler ve depremin olumsuz etkilerine rağmen net 220 bin istihdam artışı sağladık” dedi.
“Merkez Bankası rezervlerimiz, 117.3 milyar dolar seviyesinde”: Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyada son 60-70 yılın zirvelerine çıkan enflasyonun, doğal olarak Türkiye’nin de sorunu olduğunu vurguladı: “Enflasyonla mücadelede başta doğal gaz olmak üzere enerji fiyatlarında hayata geçirdiğimiz sübvansiyonlar ve kira artışlarına tavan fiyatı uygulamamızın yanı sıra birtakım ilave tedbirleri aldık. Fırsatçılara ve açgözlülere yönelik denetimlerimiz artarak devam ediyor. Kimi sektörlerde oluşan fiyat köpüğünün indiğine ve piyasanın dengesini bulmaya başladığına şahit oluyoruz. Merkez Bankası rezervlerimiz, aynı şekilde 117.3 milyar dolar seviyesindeki güçlü seyrini sürdürüyor. Sermaye piyasalarımızın hem arz hem de talep tarafında gelişimi devam ediyor. Hane halkı borçluluğunda ülkemiz, gelişmekte olan ülke ortalamalarına göre oldukça düşük bir riskliliğe sahiptir.”
“Bütçe disiplinimiz, deprem felaketine daha etkin müdahale etmemizi sağladı”: Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2022’nin milli gelire oranla %1’lik bütçe açığıyla kapatıldığını kaydetti: “Bütçe disiplinimiz, deprem felaketine daha etkin müdahale etmemizi sağladı. Karşı karşıya olduğumuz çeşitli zorluklara rağmen, hedeflerimize ulaşma noktasında en küçük bir şüphemiz yoktur. Cumhurbaşkanı Yardımcımız, Strateji ve Bütçe Başkanlığımız ile Hazine ve Maliye Bakanlığımızın koordinasyonunda, katılımcı bir anlayışla hazırlanan Orta Vadeli Program (OVP), işte bu mücadelemizde bizlere destek verecektir.”
“Türk ekonomisi için kapsamlı bir yol haritası, OVP’ye desteğimiz tam”: Cumhurbaşkanı Erdoğan, OVP’nin aynı zamanda 2024-2026 döneminde Türk ekonomisi için kapsamlı bir yol haritası teşkil edeceğini vurguladı: “OVP ile Türkiye Yüzyılı vizyonumuzun ekonomik perspektifini de yerli ve yabancı yatırımcılarla paylaşmış oluyoruz. İş dünyamızın ve tüm kesimleriyle toplumumuzun destekleriyle OVP’nin ülkemiz ekonomisine en üst düzeyde katkı sağlamasını diliyorum. Hükümet olarak, OVP’ye desteğimizin tam olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum.”
“Yapısal dönüşümlere özel başlık açtık”: Cumhurbaşkanı Erdoğan; daha güçlü, güvenli ve müreffeh Türkiye hedefi doğrultusunda, ekonomideki ilk yol haritasının OVP ile ortaya konulduğunu, programda temel ilkeler, politikalar, hedef ve gösterge niteliğindeki ekonomik büyüklüklerin paylaşıldığını, hiçbir sorunun görmezden gelinmediğini, önceki dönemden farklı olarak yeni programda yapısal dönüşümlere özel bir başlık açıldığını söyledi.

“Ekonomik büyümeden kesinlikle taviz vermeyeceğiz”
Sıkı para politikasına destek, 7 temel alanda öncelikli reform adımları: Temel konuların, bir takvimle programın önemli bir parçasına dönüştürüldüğünü; büyüme ve ticaretten fiyat istikrarı ve finansal istikrara, beşeri sermaye ve istihdamdan yeşil ve dijital dönüşüme, afet yönetiminden kamu maliyesi ile iş ve yatırım ortamına yedi temel alanda öncelikli reform adımlarını belirlediklerini açıkladı: “Program döneminde ekonomik büyümeden kesinlikle taviz vermeyeceğiz. Yüksek katmadeğer odaklı yatırımların önünü açarak ve finansmanını kolaylaştırarak, sağlıklı ve kaliteli bir büyüme sağlayacağız. Bununla birlikte sıkı para politikasının da desteğiyle enflasyonu yeniden tek haneye düşürecek, cari işlemler dengesini iyileştireceğiz.”

“Türkiye, 2026’da kişi başına gelirde yüksek gelirli ülkeler düzeyine çıkacak”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
Deprem bölgesine yaklaşık 3 trilyon lira kaynak: 6 Şubat depremlerinin yaralarının en kısa sürede sarılması, gündemimizin ilk sırasında yer alıyor. Programın ilk yılında tüm kaynaklarımızı deprem bölgesinin yeniden inşa ve ihyasına göre tahsis ettik. Ek bütçeyle bölgeye 762 milyar lirayı ayırmıştık; 2024’te deprem bölgesi için 1 trilyon liralık kaynak ayıracağız. Program döneminin tamamında yaklaşık 3 trilyon lira kaynak, deprem bölgesi için kullanılmış olacaktır. Bu kaynakla; afetzedelerimizin konut ihtiyacını hızla giderirken, zarar gören tarım ve sanayi alanları ile tüm altyapıyı ayağa kaldırmayı hedefliyoruz. Depremin sebep olduğu tahribatı ortadan kaldırırken, dengeli bir ekonomik büyümeyle istihdamı artırmak, enflasyonu tek haneye düşürerek gelir dağılımını iyileştirmek, önceliğimizdir. Bu üç yıllık dönemde, enflasyonla mücadele sürecini destekleyici bir çerçevede ekonomik büyümede dengelenmeyi, yüksek katmadeğerli özel sektör yatırımlarının öncülüğünde ortalama %4.5 oranında büyümeyi hedefliyoruz.”
Yaşanılan afete ve diğer olumsuz şartlara rağmen, %3 civarında beklenen dünya ortalamasının üzerinde büyümeye devam edilecek. Dönem sonunda, tarihimizde ilk kez 1.3 trilyon doları aşan bir ekonomik büyüklük ve 14 bin 855 dolara çıkan fert başına milli gelirle yüksek gelir grubu ülkeler arasına girmeyi öngörüyoruz. Program döneminde; para, maliye ve gelirler politikalarını tüm araçlarıyla uygulayarak, enflasyonu artıran yapısal unsurları da ortadan kaldıracağız. Tıpkı daha önce olduğu gibi, yine orta vadede tek haneli enflasyon rakamına ulaşacağız. Mali disiplinle desteklenen dezenflasyon süreci, güven ve istikrar ortamını pekiştirerek iş ve yatırım ortamımızı iyileştirecek, ihracat odaklı sürdürülebilir bir büyüme iklimi sağlayacaktır.
İşsizlik oranını tek haneye indirme hedefi: Orta vadede bir taraftan tek haneli enflasyon hedefiyle uyumlu gelirler politikası izlerken, diğer taraftan vatandaşlarımızın, özellikle sabit ve dar gelirli kesimlerimizin alım gücünü yükselteceğiz. Programla istihdamı artıracak sağlıklı bir yatırım ve iş yapma zemini oluşturmayı amaçlıyoruz. Program dönemi boyunca istihdamın yıllık ortalama 909 bin kişi, toplamda da 2.7 milyon kişi artmasını ve işsizlik oranının Program dönemi sonunda tek haneli rakamlarda gerçekleşmesini hedefliyoruz.
Yeşil ve dijital dönüşümü içeren ikiz dönüşüm: Yatırım, istihdam, üretim ve ihracatı önceleyen politikaların merkezine yeşil ve dijital dönüşümü içeren ikiz dönüşümü koyduk, bu şekilde, ürün ve hizmetlerin teknolojik kompozisyonunu iyileştirmeyi hedefliyoruz.
İhracatı 300 milyar doların, turizm gelirlerini ise 70 milyar doların üzerine çıkartarak, mal ve hizmet ihracatı gelirleri tarihi seviyelere ulaştırılacak.
Temel ithalat kalemi olan enerjide, doğal gaz ve petrol arama ile üretimine yönelik atılan hızlı adımların katkısı daha fazla görülecek. Ataşehir’deki İstanbul Finans Merkezi’ni aynı zamanda bizim enerji hubımız (merkez) haline getireceğiz. Yani burada doğal gaz da bütün madenler de bunların burada değerlendirmesi yapılacak, dünya buradan bunları takip edecek. Londra Borsası, Hamburg Borsası gibi bizim finans merkezimizin içerisinde kulelerden bir tanesi aynı zamanda enerjinin bütün ürünlerinin pazarlamasının yapıldığı bir yer olacak. Başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız bunun çalışmalarını yaparak süratle bu adımı atacağız. Son Soçi ziyaretimde de Sayın Putin ile yaptığımız görüşmede aynı şekilde Trakya doğal gaz hubı olarak yine planlaması içerisinde ayrıca yürüyecek.
Üç yıllık dönemin sonunda cari işlemler açığının %4’ten %2 civarına inmesini öngörüyoruz. Programdaki iyileşmenin devamıyla ve yapısal dönüşüm sürecinin meyvelerini vermesiyle, ileride cari işlemler fazlasına da ulaşacağız.
OVP’de uygulanacak politika sepetiyle enflasyon sorunu ülkenin gündeminden kaldırılacak. Para, maliye ve gelirler politikalarında eşgüdüm içerisinde hareket edilecek, enflasyon ataletini gidermeye yönelik adımlar atılacak. Makroihtiyati politikalarda sadeleşmeye gidilerek, ekonomik dengeleri bozucu ve enflasyonu besleyen tüketim artışları önlenecek.
Yatırım-istihdam-üretim ve ihracata dayalı büyüme politikalarıyla fiyat istikrarı odaklı olarak reel sektörü destekleyen finansman imkanı sağlayacağız.
Gıda fiyatlarında istikrarı ve arz güvenliğini teminen, stratejik tarım ürünlerinde yeterlilik oranlarını belirleyerek, üretim planlaması yapacağız. Yaş sebze ürünlerinde mevsimselliği en aza indirmek amacıyla Sera Organize Tarım Bölgesi kurulmasına yönelik yatırımları hızlandırıyoruz.
Yeni sera kurulumu ile sera yenileme yatırımlarını daha fazla destekliyoruz. Soçi ziyaretimizde 500 bin ton domates sadece Rusya’ya göndermiş olduk. Aramızdaki bu dayanışmanın nereden nereye vardığını göstermesi bakımından çok önemli.
Tüketici aleyhine uygulamalarla rekabeti sınırlayıcı fiyatlama davranışlarını ve haksız kazancı önlemeye yönelik düzenleme ve denetimleri uygulamaya koyacağız.
Konut stokundaki kayıpların telafisine yönelik yeni sosyal konut projeleri geliştirerek dar gelirli vatandaşların konuta erişim imkanı artırılacak.
Yeni, yenilenebilir ve yerli enerji kaynakları ile arz güvenliğini garanti altına alacak adımlar atılmaya devam edilecek.
• Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemi görevini yerine getirdi ve kur istikrarını sağlamada önemli katkı sağladı. Kur Korumalı Mevduatlarımızın, kur istikrarının pekiştiği bir zeminde, Türk lirası mevduatlara dönüşmesinin yolunu açacağız. Merkez Bankamız, yeni şartlara göre güncelleyeceğimiz Yatırım Taahhütlü Avans Kredisiyle para politikasının gerektirdiği duruşundan taviz vermeden yatırımlarımızı destekleyecektir.
Program döneminde uzun süredir üzerinde çalıştığımız İstanbul Finans Merkezi projemiz de meyvelerini vermeye başlayacaktır. Finans ve finansla ilgili danışmanlık hizmetlerimizde hizmet ihracatımızı artıracak ve ülkemize döviz girdisi sağlayacağız.
Dijital Türk liramızla ilgili çalışmalarımız devam ediyor; bununla ilgili takvimi ayrıca paylaşacağız.
Katılım finans sektörümüzün sigortacılık dahil tüm alanlarıyla gelişmesi ve İstanbul Finans Merkezi projemizde ana unsur olması için destek vereceğiz. Yenilikçi, kapsayıcı ve dinamik katılım finans sektörü için katılım esaslı faaliyet gösteren fintekleri destekleyeceğiz. Katılım finansta İstanbul’umuzu küresel merkezlerden biri haline getireceğiz. Menkul kıymetlerimizin ihraç süreçlerini dijitalleştirecek ve ihraçlarımızın akıllı sözleşmeler üzerinden gerçekleştirilmesini sağlayacağız.
Program döneminde başta deprem kaynaklı harcamalar olmak üzere gerekli ihtiyaçlar süratle karşılanırken, ekonomide güvenin ve istikrarın sigortası olarak gördüğümüz mali disiplini koruyacak ve güçlendireceğiz, güven ve istikrar kavramları çok önemli, güven olmadan istikrar olamaz. Depremlerin etkisiyle artan bütçe açıklarını dönem sonunda Avrupa Birliği (AB) standartlarına uyumlu şekilde %3’ün altına çekeceğiz.
Gelir, kurumlar ve vergi usul kanunları başta olmak üzere temel vergi kanunlarında yatırımcı dostu, sade, anlaşılır ve adil bir vergi sistemi oluşturmaya yönelik düzenlemeler yapacağız. Teknolojik imkanlardan azami düzeyde faydalanarak, kayıt dışılıkla her alanda kararlı şekilde mücadele edeceğiz.
Kamu yatırım projelerini gözden geçirerek ekonomiye hızla kazandırılabilecek projelere öncelik vereceğiz. Kamu harcamalarında periyodik gözden geçirmelerle verimsiz harcama programlarını tasfiye ederek, kaynakların öncelikli alanlara tahsisini sağlayacağız.
Kamu iktisadi teşebbüslerinin üst yönetiminde kurumsal yönetim anlayışını güçlendirerek, piyasa koşullarında daha verimli ve rekabetçi bir biçimde faaliyet göstermelerini temin edeceğiz.
Sosyal yardım sistemimizi, işgücüne katılıma mani olmayacak şekilde bütünleşik bir yapıda, aile odaklı ve fert başına asgari bir geliri garanti edecek bir çerçevede yeniden kurgulayacağız.
Ekonomik büyüme ve ticaret alanında teknolojik altyapımız, beşeri sermaye, girişimcilik, araştırma, yenilikçilik ve tasarım kapasitemiz güçlenecektir. Hedef odaklı ve seçici bir yaklaşımla finansmana erişimi kolaylaştırırken, enflasyonist baskıya yol açabilecek uygulamalardan kaçınacağız. Sanayide yerli üretim ve teknolojik dönüşüme yönelik ürün bazlı yatırım yol haritaları hazırlayacağız. Turizm ve taşımacılık gibi döviz kazandırıcı hizmet ticaretini destekleyeceğiz. AB ile ticaretimize yeni bir boyut kazandırmak üzere Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız. Bürokratik ve hukuki öngörülebilirliği güçlendirerek, doğrudan yatırımları ülkemize çekmeyi hedefliyoruz.
Büyümeye yönelik öngörülen verimlilik artışını, özel kesim yatırımları ve yapısal reformlarla sağlayacağız. Özel kesim girişimlerinin önünü daha da açarak yatırım, ticaret ve finans alanında hukuki süreçleri kolaylaştıracağız. Şirket kurma ve tasfiye süreçlerini iyileştirecek, bürokrasinin azaltılması, işlemlerin hızlandırılması ve işlem maliyetlerinin düşürülmesiyle hukuki ve mali süreçlerin iyileştirilmesi için düzenlemeler yapacağız. Bürokratik işlemlerde sadeleşmeye gidecek, şirket ve ticaret sicili işlemlerinde dijital uygulamaları yaygınlaştıracak, yatırımlara ilişkin izin, lisans, ruhsat gibi işlemlerin çevrim içi platforma taşınmasını sağlayacağız. Yargılama süreçlerini etkinleştirecek, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerini devreye alacağız. Mal ve hizmet ihracatını etkileyen yönleriyle AB dijital ekonomi düzenlemeleri doğrultusunda bürokratik işlemler Birlik müktesebatına uyumlu hale getirilecektir.
Yatırımcıların faydalanması için uygun yatırım yerlerini içeren yatırım yeri envanteri oluşturulacak. Özellikle gençlere meslek edindirici, nitelikli istihdamı ve üretkenliği artırıcı bir yaklaşımla işgücü potansiyelini azami şekilde kullanacağız.
Mesleki ve teknik eğitimde müfredatın güncellenmesini, staj ve işbaşı eğitimi programlarının yaygınlaştırılmasını sağlayacak şekilde yönetim ve finansman konuları da dahil olmak üzere özel sektörle işbirliğini artıracağız. Yapay zeka, siber güvenlik, temiz ve sürdürülebilir enerji ile uzay teknolojileri gibi stratejik alanlarda nitelikli işgücü yetiştirmeye yönelik kamu-üniversite-özel sektör işbirliği programlarını hayata geçireceğiz. Yükseköğretim kontenjanlarını, kamu ve özel sektörün orta vadede ihtiyaç duyduğu işgücüyle uyumlu hale getireceğiz. Uzaktan, kısmi ve geçici süreli yeni nesil esnek çalışma modellerinde yaşanan gelişmeler doğrultusunda mevzuat düzenlemeleri yapacağız.
Kuracağımız Aile ve Gençlik Bankasıyla aile yapımızı güçlendirirken, gençlerimizin istihdamını ve girişimciliğini çeşitli kanallarla destekleyeceğiz.
2053 net sıfır emisyon hedefimiz ve kalkınma önceliklerimiz kapsamında ekonominin her alanında yeşil dönüşümü gerçekleştirmek üzere çalışacağız. İklim değişikliğiyle mücadeleye ilişkin planlama ve uygulama araçlarını düzenlemek üzere yasal çerçeveyi geliştireceğiz. Ulusal Emisyon Ticaret Sistemi hukuki altyapısını tamamlayacak, sistemi Avrupa Birliği Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na uyumlu bir yapıda geliştireceğiz. Türk vergi sistemini karbon fiyatlandırma çerçevesinde gözden geçireceğiz, döngüsel ekonomiye geçiş için bütüncül bir ‘Ulusal Döngüsel Ekonomi Eylem Planı’ hazırlayacağız.
Başarılı sonuçlarını aldığımız sıfır atık uygulamalarını yaygınlaştıracağız, taşımacılık terminalleri, demiryolu ulaştırması ve kent içi ulaşım başta olmak üzere ulaştırma sektöründe düşük karbonlu sisteme geçişi kolaylaştıracağız. Orman varlığının artırılmasına ve korunmasına, yeni yutak alanların oluşturulmasına devam edeceğiz.
• 5 yıllık Kalkınma Plan ve Programı, Ekim’de Meclis’e sunulacak: Meclise sunacağımız 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Kanun Teklifi’ne yönelik ödenek teklif tavanlarını belirledik. Meclisimizin de onayını aldıktan sonra 2024’te uygulamayı hedeflediğimiz tüm çalışmaları hızla başlatmış olacağız. Ayrıca Ekim’de Meclise sunacağımız 2053 perspektifiyle hazırladığımız 5 yıllık Kalkınma Planı ve Program dönemini de içeren bir atılım sürecini başlatacağız.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini; “Depremin yaralarını saran, enflasyonu yeniden tek haneye düşüren, büyüme ve istihdamı sürdüren, sosyal adalet ve refahı geliştiren Orta Vadeli Programımızın Türkiye Yüzyılı vizyonumuza ivme kazandırmasını temenni ediyorum” diyerek tamamladı.
OVP’de uygulayacağımız politika sepetiyle enflasyon sorununu ülkemizin gündeminden kaldıracağız.
Sıkı para politikasının da desteğiyle enflasyonu yeniden tek haneye düşürecek, cari işlemler dengesini iyileştireceğiz.
2024-2026 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program sonunda, tarihimizde ilk kez 1.3 trilyon doları aşan bir ekonomik büyüklük ve 14 bin 855 dolara çıkan fert başına millî gelir ile yüksek gelir grubu ülkeler arasına girmeyi öngörüyoruz.
Kamu harcamalarında periyodik gözden geçirmelerle verimsiz harcama programlarını tasfiye ederek kaynakların öncelikli alanlara tahsisini sağlayacağız.
2053 net sıfır emisyon hedefimiz ve kalkınma önceliklerimiz kapsamında ekonominin her alanında yeşil dönüşümü gerçekleştirmek üzere çalışacağız.
Dar gelirli vatandaşların konuta erişim imkanını artıracağız.
2024’te deprem bölgesi için 1 trilyon liralık kaynak ayıracağız.

OVP’deki 3 yıllık hedef ve tahminler
BÜYÜME
2023: ...... %4.4
2024: ...... %4.0
2025: ...... %4.5
2026: ...... %5.0

İŞSİZLİK HEDEFİ
2023: .... %10.1
2024: .... %10.3
2025: ...... %9.9
2026: ...... %9.3

ENFLASYON
2023: ....... %65
2024: ....... %33
2025: .... %15.2
2026: ...... %8.5

KİŞİ BAŞINA GELİR HEDEFİ
2023: 12 bin 415 dolar
2024: 12 bin 875 dolar
2025: 13 bin 717 dolar
2026: 14 bin 855 dolar

CARİ İŞLEMLER AÇIĞI
2023: 42.5 milyar dolar
2024: 34.7 milyar dolar
2025: 31.7 milyar dolar
2026: 30 milyar dolar

İHRACAT
2023: 255 milyar dolar
2024: 267 milyar dolar
2025: 283.6 milyar dolar
2026: 302.2 milyar dolar

İTHALAT
2023: 367 milyar dolar
2024: 372.8 milyar dolar
2025: 388.9 milyar dolar
2026: 414 milyar dolar

TURİZM GELİRİ
2023: 55.6 milyar dolar
2024: 59.6 milyar dolar
2025: 64.7 milyar dolar
2026: 71.3 milyar dolar

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın konuşmasından dikkat çeken satırbaşları şöyle:
“Büyümeyi ve istihdamı ihmal etmeyeceğiz. Hedef tek haneli enflasyon. Amacımız finansal istikrarı sağlamak. Merkez Bankası bağımsızlığı çerçevesinde üzerine düşeni yapacak.
OVP’nin dört temel amacı var; Afet yaralarının sarılması, makro istikrarın sağlanması ve enflasyonun tek haneye inmesi, büyüme ve istihdamın devamı, sosyal adalet. OVP’de üç temel politika aracı olacak. Bunlar deprem harcamaları hariç mali disiplinin sağlanması, para politikası ve yapısal dönüşümlerdir.
Yapısal reformlarda orta vadede somut etkiler bekliyoruz. Kısa vadede beklentileri iyileştirmeyi hedefliyoruz. Merkez Bankası araç bağımsızlığı çerçevesinde üzerine düşeni yapacak.
Bu yıl kişi başı gelirin 12 bin 415 dolar olmasını bekliyoruz. İşsizliği orta vadede tek haneye düşürmeyi hedefliyoruz. 2023’ü %4.4 ile 2024’te %4, 2025 %4.5, 2026’da %5 büyüme öngörüyoruz.”

OVP’de 4 temel amaç ve 3 temel politika aracı
Toplantıda OVP’nin temel göstergeleri, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz tarafından sunuldu. Cevdet Yılmaz, OVP’de öngörülen 4 temel amaç ve 3 temel politika aracını açıklayarak, 7 Öncelikli Yapısal Alanı’da sıraladı:
OVP (2024-2026) Öngörülen Temel Amaçları ve Politika Araçları:

4 Temel Amaç
1) Afet yaralarının sarılması ve afet risklerinin azaltılması
2) Makroekonomik ve finansal istikrarın sağlanması, enflasyonun tek haneye düşürülmesi
3) Yatırım, istihdam, üretim ve ihracat perspektifinde büyüme ve istihdamın devam ettirilmesi
4) Sosyal adalet ve refahın güçlendirilmesi

3 Temel Politika Aracı
1) Mali disiplinin sağlanması (Deprem harcamaları hariç)
2) Para politikası
3) Yapısal Dönüşümler

OVP’de 7 Öncelikli Yapısal Alan:
1) Büyüme ve Ticaret
2) Beşeri Sermaye ve İstihdam
3) Fiyat İstikrarı ve Finansal İstikrar
4) Kamu Maliyesi
5) Afet Yönetimi
6) Yeşil ve Dijital Dönüşüm
7) İş ve Yatırım Ortamı

TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) Yönetim Kurulu Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu
“Türkiye sürdürülebilir büyümeyi sağlayan, daha rekabetçi ve yüksek katmadeğerli bir ekonomi haline gelecektir”
Tarihten alınacak önemli derslerden biri ekonomide geri kalmışlığın sonuçlarıdır. Avrupa’da 18. asırda başlayan sanayileşme ülkemizde 1 asırlık gecikmeyle başladı.
Ancak kapitülasyonların da etkisiyle daha çok yerel ihtiyacı karşılayan küçük tesislerle sınırlı kalındı. Avrupa sanayisi kömürden petrole geçen bir dinamizmi yaşarken Avrupa’nın büyük devletleri arasında en küçük ekonomi ve en düşük üretim düzeyi Osmanlı’daydı.
1915 sanayi sayımında sermayedarların ancak yüzde 20’sinin Türk kökenli olarak kayda alınmış olması da o dönemde sanayileşme kültürünün yeterince yayılmadığını gösteriyor. 1923’te batıda ortalama kişi başı geliri 6 bin dolarken bizde ancak 700 dolardı. Yıkımın eşiğinden nasıl dönüldüğünün en açık göstergesi de budur.
Cumhuriyetle birlikte ekonomimizi kısıtlayan kapitülasyonların kaldırılmasıyla milli sanayimiz gelişti. Kayda değer sanayi tesisleri üretim kapasitesi ve kültürü oluştu.
Daha sonraları bir dönem uygulanan ithal ikameci dışa kapalı politikalarla montaj ağırlıklı bir sanayileşme benimsendi. İç pazara dönük düşük kaliteli ama pahalıya mal eden bu üretim tarzı sanayimizi köreltti.
Bu kısır döngüden Özal reformlarıyla çıktık ve dışa açılıp rekabeti öğrendik. Gümrük Birliği süreciyle küresel üretim zincirlerine eklemlendik. 2001 krizi sonrası hayata geçirilen reformlar AB üyelik sürecinin canlanması ve 2002 seçimleriyle gelen siyasi istikrar ekonomiyi ve sanayimizi daha da güçlendirdi.
Netice bugün Türkiye İtalya ile Çin arasında en büyük sanayi üretim ve ihracat kapasitesini kurmuş bir konuma geldi. Dünya şimdilerde yeni sanayi ve sanayi bilişim süreci yaşıyor. Yeşil ve dijital dönüşüm iş yapma şeklini ve malları üretme biçimini hızla değiştiriyor. Biz de bu değişime ayak uydurmak zorundayız.
Türkiye ve özel sektörümüz yerel bir aktör olmanın ötesine geçti. Pek çok sanayi sektöründe, turizm’de, yurtdışı müteahhitlikte, karayolu taşımacılığında dünyada ilk sıralarda yer alır hale geldik.
Çevre coğrafyamızın tamamında yatırımlarımız, inşaatlarımız, makine parklarımız, ortaklıklarımız bulunuyor. Bunları daha da geliştirmek ve büyütmek elimizde.
Türkiye önce Özal reformlarıyla sonra gümrük birliği süreciyle ve nihayetinde 2001 krizi sonrasındaki reformlarla küresel ekonomiye eklemlenmiş, küresel üretim zincirleri içine girmişti. Bu sayede hızla büyümüştü.
Rekabet gücümüzü artıracak yapısal reformlara devam etmeli, yeni büyüme hikâyemizi tüm dünyaya gösterebilmeliyiz. Zira ekonomide atılacak çok adım, yapılacak çok iş var.
Düşük faizle ve bol sıcak paraya dayalı kolay büyüme dönemi bitti. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler verimlilik artışlarına ve inovasyona dayalı yeni ve farklı bir büyüme sürecine odaklanmak durumunda.
Orta Vadeli Program’da sürdürülebilir ve kalıcı büyüme için yapısal reformlara odaklanılması isabetlidir. İş dünyası geleceğe dair yol haritası bekliyordu. OVP belirsizlikleri azaltma noktasında önemli bir adım oldu. Programda iş ve yatırım ortamını iyileştirmeye yönelik kamu-özel sektör birlikteliğiyle yeni çalışmalar yapılacak olması, yeşil ve dijital dönüşüme odaklanılması, girişimcilik ekosisteminin güçlendirilmesinin hedeflenmesi ülkemizi geleceğe taşımak anlamında özellikle çok kıymetlidir.
Bunların belirlenen takvimlendirme çerçevesinde hayata geçirilmesini bekliyoruz. Başta finansmana erişim olmak üzere iş dünyasının üretime ve yatırıma yönelik ihtiyaçlarının gözetilerek uygulanması da programın başarısını artıracaktır.
Türkiye kararlı bir şekilde hayata geçireceği değişim ve dönüşümle sürdürülebilir büyümeyi sağlayan, enflasyonunu kademeli olarak düşüren, makroekonomik ve finansal istikrarını güçlendiren, istihdamını artıran, daha rekabetçi ve daha yüksek katmadeğerli bir ekonomi haline gelecektir.

Eskişehir Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Celalettin Kesikbaş
“Sürdürülebilir, öngörülebilir ve rekabetçi bir üretim ortamı bekliyoruz”
Eskişehir Sanayi Odası (ESO) tarafından daha önce hazırlanan tüm raporlarda sürdürülebilir, öngörülebilir ve rekabetçi bir üretim ortamı yaratılmasının altını çizdik. Açıklanan OVP’yi, yatırım, istihdam, üretim ve ihracata dayalı büyüme politikaları, reel sektörü destekleyen finansman imkânları ve fiyat istikrarı odaklı olması açısından son derece önemli karşılıyoruz. Bizim de her defasında ifade ettiğimiz üzere, mali disiplin ve yapısal reformlar ülkemizi istikrara taşıyacak temel politika anlayışı olmalıdır. Katılımcı ve kapsayıcı yapısal reformlar ülkemizi istikrara taşıyacaktır. Enflasyonla mücadele kararlılıkla uygulanmalı.

TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Gültepe
“Türkiye’yi ihracatta ilk 10 ülke arasına çıkarma vizyonunu benimsedik”
Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, askeri ve siyasi alanlarda kazanılan zaferlerin, ekonomik kalkınma ile desteklenmediği sürece kalıcı olamayacağını biliyordu. Bu gerçeği, daha Cumhuriyet ilan edilmeden önce topladığı İzmir İktisat Kongresi’nde ‘Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferlerle taçlandırılmazsa devamlılığı sağlanamaz’ sözleriyle dile getirmişti.
Ekonomi başta olmak üzere tüm alanlarda 100 yılda çok büyük mesafe kat etsek de önümüzde hâlâ uzun bir yol, başaracağımız çok iş var. İhracat ailesi olarak Cumhuriyetimizi ikinci yüz yılında çok daha güçlendirmek, milletimizin refahını artırmak için üzerimize düşen sorumluluğu biliyoruz. Bu bilinçten hareketle 29 Ekim 1923’tekinden farksız bir heyecan, azim ve kararlılıkta yolumuza devam ediyoruz.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına hem mal hem de hizmet ihracatında rekorla girdik. 2022’yi 254 milyar dolarlık mal ve 90 milyar dolarlık hizmet ihracatı ile tamamladık. 2023’ü de en az 255 milyar dolar mal ve 120 milyar dolar hizmet ihracatı ile tamamlamayı hedefliyoruz.
Biz ülkemizin mevcut potansiyeli ve donanımlı insan kaynağımızla çok daha fazlasını başarabileceğimizi biliyoruz. Bu özgüvenle Türkiye’yi ihracatta ilk 10 ülke arasına çıkarma vizyonunu benimsedik.
Hedeflerimize ulaşabilmemiz için kilogram birim değerimizi en kısa sürede 2 doların üzerine taşımamız gerekiyor. Birim değeri artırmanın yolu yüksek teknolojinin imkânlarını kullanmaktan, inovasyondan, tasarımdan ve markalaşmaktan geçiyor. Tüm bu konularda 27 sektör ve 61 ihracatçı birliğimiz arasında koordinasyonu sağlıyoruz. Katmadeğerli ihracat için yüksek teknolojili ve inovatif girişimleri destekliyoruz. Alanında ülkemizin en geniş kapsamlı etkinliği olan Türkiye İnovasyon Haftası’nı düzenliyoruz.
Diğer taraftan küresel ticaret büyük bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçiyor. Yeni dönemde rekabetçi kalabilmek için sürdürülebilirlik uyumu ve yeşil üretim büyük önem taşıyor. Çünkü biz toplam ihracatımızın yüzde 42’sini gerçekleştirdiğimiz Avrupa Birliği (AB) Yeşil Mutabakat ile 2050’de sıfır karbon hedefine odaklandık. Bu büyük pazardaki gücümüzü korumak ve artırmak için hızlı hareket etmek durumunda olduğumuzu biliyoruz, çalışmalarımızı bu bilinçle yürütüyoruz.

OVP, ortak akıl ve istişarenin bir ürünü
Orta Vadeli Program (OVP) üç yıllık makro hedefleriyle öngörülebilirlik adına son derece önemli. Program, ortak akıl ve istişarenin bir ürünü. OVP hazırlık sürecinde TİM olarak paydaş kurumlar arasında yer aldık. OVP’yi üç yıllık bir yol haritası olarak görüyoruz.
Programda ihracat odaklı sürdürülebilir bir büyüme iklimi oluşturulması ana başlıklar arasında yer alıyor. Özellikle ihracat ve istihdama yönelik gerçekçi makro hedefler var.
2023’te 255, 2024’te 267, 2025’te 283 ve 2026’da 302 milyar dolarlık ihracat hedeflerimiz var. 115 bin ihracatçımızla bu hedeflere ulaşmak adına var gücümüzle çalışacağız. Her geçen gün sayıları artan ihracatçılarımızla beraber bu hedeflerin tamamına ulaşacağımıza inanıyorum.
Ayrıca fiyat istikrarı vurgusu da özellikle üretici ihracatçılarımız adına son derece önemliydi. Geçtiğimiz dönemde yüksek enflasyon sebebiyle üretim ve satış aşamalarında fiyat tutturmakta zorlandığımız günleri yaşadık. İnşallah önümüzdeki dönemde daha istikrarlı bir çizgide ilerleyecek ve bu sorunları aşacağız.
Büyüme ve ticaret başlığında sanayide yerli üretim ve ürün bazlı teknolojik dönüşüm, lojistik altyapının güçlendirilmesi, sanayi alanlarının genişletilmesi, planlı tarımsal üretim, ticari anlaşmalarda derinleşme, hizmet ihracatının desteklenmesi konuları son derece önemli. Burada yapılacak nokta atışı hamlelerin ihracat süreçlerimizi kolaylaştıracağına inanıyorum.
Diğer yandan yeşil ve dijital dönüşümü içeren ikiz dönüşümün programda vurgulanması son derece önemli. Yeşil Mutabakat noktasında takvim çok hızlı ilerliyor. OVP tüm bu başlıklarda kapsamlı, geniş ve iyi planlanmış bir program.

DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) Yönetim Kurulu Başkanı Nail Olpak
“Yeni dünya düzeninde etkin rol oynacak yüksek potansiyele sahip güçlü bir Türkiye”
Cumhuriyetimizin 100. yaşını büyük bir gurur ve coşkuyla kutlarken, yeni bir döneme adım atıyoruz. Bugün, gelişmiş sanayisi ile 250 milyar dolar ihracat seviyesini aşan, küresel ticarete konu olan 5000 malın 4000’den fazlasını üretebilen ve 200’den fazla ülkeye ihraç eden, dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan ve yeni dünya düzeninde etkin rol oynayacak yüksek potansiyele sahip güçlü bir Türkiye’den söz ediyoruz. Ne mutlu ki; 100 yıllık köklü Cumhuriyet tarihimizin değerli kazanımları ile ekonomik açıdan büyümeye, gelişmeye ve üretmeye devam ederken, artık önümüzde daha büyük hedefler ve değişen küresel ticaret ortamının sunduğu yeni fırsatlar var.
Biz de DEİK olarak, ihracatımızın artarak çeşitlendirilmesi, yüksek katmadeğerli ürünler ile Made in Türkiye kalitesinin dünyanın dört bir yanındaki pazar payını büyütmesi, sanayide dijitalleşmenin sağlanması, dijital ekonomi, yeşil dönüşüm ve lojistik açıdan yeni ticaret koridorları ile yeni enerji koridorları gibi pek çok stratejik başlık altında hedeflerimize ulaşmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına adım atarken, iş dünyamıza ve özel sektörümüze de büyük görev düşüyor.
İşte bu doğrultuda tüm dünyaya yayılmış 152 İş Konseyimiz ile yürüttüğümüz ticari diplomasi faaliyetlerimiz kapsamında, önümüzdeki dönemde de küresel ticaretin kalbinin attığı her coğrafyada, ülkemize dış ekonomik ilişkilerde değer katmak için gece gündüz demeden çalışmaya devam edeceğiz.

Ayakları yere daha sağlam basan, gerçekçi ve öngörülebilir bir program
Elbette Türkiye’mizin yeni yüzyıldaki hedeflerine ulaşmasında yol haritalarından olan Orta Vadeli Program’ı da iş dünyamız adına oldukça önemsiyoruz. 2024-2026 dönemini kapsayan 3 yıllık yol haritasına baktığımızda, hoşumuza gidip gitmemesinden bağımsız olarak,  ayakları yere daha sağlam basan, gerçekçi ve öngörülebilir bir program görüyoruz. Türk iş dünyası olarak hep dile getirdiğimiz istikrar ve güven ortamının sürdürülmesi adına da yeni OVP’nin ekonomi ve ticaretimizin geleceğine pozitif katkı sunacağını öngörüyoruz.
Programın hazırlık aşamasında başta Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Yılmaz, Hazine ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek ve Ticaret Bakanımız Prof.Dr. Ömer Bolat olmak üzere sürece katkı sağlayan tüm Bakanlarımız ve yetkililerimiz ile DEİK olarak biz de bir araya geldik. Kendileriyle yaptığımız görüşmelerde programdan beklentilerimizi, öncelikli sorunlarımızı ve sürece hız katacak acil ve orta vadeli çözüm önerilerimizi iletmiştik. İş dünyamızın fikirlerinin OVP kapsamına alınmasından mutluluk duyuyor ve olumlu bir adım olarak karşılıyoruz.
Kısa vadede en önemli konumuzun enflasyon ve cari açığı azaltarak makroekonomik istikrarın tesis edilmesi olduğunun bilincindeyiz. Bununla beraber, orta vadede deprem bölgemizin yeniden kalkındırılması başta olmak üzere yapısal dönüşümlerle ekonomimizin rekabet gücünü artıracak, yatırım, üretim, istihdam ve ihracat odaklı olarak uzun vadeli büyüme trendini destekleyecek politika tedbirlerinin alındığını görmek ve bu politikalarla sosyal adalet ile refahın güçlendirilmesi amaçları da son derece kıymetli.
Önümüzdeki üç yıllık süreçte yapmamız gereken ise OVP çerçevesinde planlanan aksiyonların kararlı bir şekilde uygulanması ve takibinin yapılması olacaktır. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) olarak, Türk iş dünyasının Dış Ekonomik İlişkilerini koordine etme görevimizi eksiksiz şekilde yerine getirmek için küresel ölçekli çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez
“Verimlilik sorununu çözmeden ekonomik ilerleme zor görünüyor”
Cumhuriyet’in kurulduğu dönemde Türkiye ekonomik olarak zor bir durumdaydı. Ülke, savaşlar nedeniyle yıkılmış; yetişmiş, bilgili, bilinçli kuşağın neredeyse tamamı savaşlarda yitirilmişti. Nüfusun yüzde 90’ı iptidai geleneksel tarım ile uğraşıyor, bu alanda kullanılan teknolojiler ise birkaç yabancı idare bölgesi hariç kağnı, saban gibi binlerce yıl öncesine dayanan aletlerden oluşuyordu.
Cumhuriyet dönemi ile birlikte ekonomik ve sanayi atılımları başladı. Sanayi teşvikleri, kamu iktisadi işletmelerinin kurulması ve altyapı geliştirmeleri yapıldı. Atatürk’ün liderliğindeki bu dönem, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını kazanmasına ve modernleşme yolunda önemli adımlar atmasına olanak tanıdı. Bu da özel, kamu ve sivil toplum kesimlerinin ufkunu açtı ve kurumsallaşmış bir ekonominin oluşumu için zemin yaratıldı. Anadolu toprakları, entegre olmamış 16. yüzyıl ekonomisinden 20. yüzyılın çağdaş ekonomisine kavuştu.
Ancak Cumhuriyet’in ilk yıllarında uçak üreten Türkiye, bu üretim ivmesini devam ettiremedi. Uluslararası sanayileşme ve küreselleşme rüzgarlarını doğru kullanamadık. Teknolojiyle üretim gücünü de bir araya getiremediğimizden orta gelir tuzağını aşamadık. Tüm bunların neticesinde ekonomik büyüme kesintilere uğradı ve ülkemiz verimlilik sorunuyla karşı karşıya kaldı. Dünya ekonomisinden 100 yıllık bir geçmişte aldığımız payı yüzde 1’in üstüne çıkartmak için dönem dönem bir ivmelenme yaşansa da ne yazık ki bu durum sanayimiz ve ekonomimiz açısından sürdürülebilir olamadı. Özellikle KOBİ’lerin düşük verimliliği, Türkiye’nin uzun vadeli büyümesini olumsuz etkiliyor. OECD ve AB klasmanında parametrelerin çoğunda son sıralarda yer alıyoruz. En güçlü yanımız girişimcilik olsa da toplam verimlilik düşük olunca yüksek girişimcilik performansının pozitif etki yaratması da güçleşiyor. Dolayısıyla verimlilik sorununu çözmeden ekonomik ilerleme zor görünüyor.

“OVP’nin yapısal dönüşüm hedefi ortaya koyması son derece kıymetli”
TÜRKONFED olarak OVP’yi her şeyden önce iki temel çerçevede önemsiyoruz. İlki, geçmiş OVP’lerin aksine iş dünyası ve sivil toplumun görüşlerinin alındığı, ortak akıl oluşturulmaya çalışılan, istişareye önem verilen bir süreç oldu. İkincisi ise yine geçmiş OVP’lere kıyasla daha gerçekçi hedeflerin ortaya konulduğunu, enflasyonu tek haneye indirme hedefinin önceliklendirildiğini gördük. Dijital ve yeşil dönüşüm odağında OVP’nin yapısal bir dönüşüm hedefi ortaya koyması, bunun için gerekli yasal, teknik, destek ve finansman dahil teşvik sisteminin gerekliliği vurgusu da son derece kıymetli.
Diğer taraftan özellikle enflasyon ve döviz kuru arasında kurulan denge fazlasıyla iyimser bir bakış açısı taşıyor. Ekonomistler, enflasyonun bu yıl OVP’de açıklanan yüzde 65 bandının üstüne hatta yüzde 70’ler seviyesine çıkacağını öngörüyor. Gelecek yıl hedefi olan yüzde 33’ün de özellikle kur ve faiz politikasında nasıl bir aksiyon alınacağı belirsizliği içinde iddialı olduğunu söylemek mümkün. Cari açık ve dış ticaret açığı ile ilgili gelecek yıllara dair öngörülerde de enerji ve hammadde ithalatındaki artışlar düşünüldüğünde OVP yine fazlasıyla iyimser hedeflere sahip. 2024’te enflasyon düşerken cari açığın düşmesi ve büyümenin korunması üç bilinmeyenli bir denklem gibi duruyor. İşgücü piyasasına yönelik ortaya konan bakış açısının da verimlilik temelli ve katmadeğeri yüksek emek çerçevesinde yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Ancak her ne kadar iyimser bir bakış açısı egemen olsa da OVP’de belirlenen hedeflere ulaşılabilir. Bu süreçte ortak irade, TL tasarruflara yönelik cazibenin artırılması ile güven veren bir para politikası dahilinde enflasyon-kur beklentilerinin normalleşmesini sağlamak olmalı. İhtiyacımız olan esas yapısal reformların temelinin hukukun üstünlüğünün olması ve yargı bağımsızlığı çerçevesinde kurumlarımızın bağımsızlığı, şeffaflığı ve hesap verir bir yönetim anlayışının hakim kılınmasıyla da hedeflerimize daha kısa vadede ulaşabiliriz.

İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Yönetim Kurulu Başkanı ve Kocaeli Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu
“Türk Sanayi Hareketi’nin ilk adımları Kocaeli’de atıldı”
Türkiye sanayisi, cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomi ve sanayiye yön vermek ve desteklemek adına üretime yönelik kurumların oluşturulmasıyla gelişme göstermeye başlamıştır. Devletimizin bazı yatırım ve teşvikleriyle ülke genelinde farklı bölgelerde tesisler ve kurumlar açılmış, Kocaeli’nin de içinde bulunduğu illerde fabrikalar kurulmuştur.
Özellikle cumhuriyetten sonra ekonomik yapılanmanın bu bölgeden başlaması, Kocaeli’yi sanayi üretiminde lokomotif yaptı. Kentimizin coğrafi yönden önemli yatırım ve ulaşım avantajlarına sahip olması da Kocaeli’yi her dönemde cazibe merkezi haline getirdi.
Tarihsel süreci takip ettiğimizde Türk Sanayi Hareketi’nin ilk adımlarının Kocaeli’de atıldığını görüyoruz. Kumaş dokuma, askeri malzemeler, çimento sanayi, kâğıt ve ipek halı fabrikaları 18. yüzyılda ilk defa Kocaeli’de kurulmuştur.
1800’lü yıllardan itibaren fabrikaların kurulmaya başlandığı ilimizde sanayi yatırımları özellikle 1960-1975 yıllarında yoğunluk kazandı. O yıllardan itibaren bölgemizdeki hızlı sanayileşme ve aldığımız göç günümüze kadar da devam etti.
Kocaeli üretimin lokomotifi olmayı sürdürüyor: Kocaeli, Türkiye dış ticaretinin %17.6’sını karşılayan, ihracattaki payı %14.8, ithalattaki payı %19.5 olan ve ödediği kişi başı vergi ile en fazla kazanç sağlayan il olarak Türkiye’nin en büyük ve en fazla ihracat yapan firmaları ile üretimin lokomotifi olmayı sürdürüyor.

“OVP’de AB hedefleriyle birlikte yeşil ve dijital dönüşüme odaklanılması çok kıymetli”
2024-2026 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program (OVP) yedi öncelikli yapısal alana odaklanıyor. Yeni OVP’nin öngörülebilirliği destekleyen ve yapısal adımları da içeren bir program olduğunu düşünüyoruz. Özellikle Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik AB kurumları ve üye ülkeler nezdindeki çalışmaların yoğunlaştırılmasına ilişkin hedeflerle birlikte yeşil ve dijital dönüşüme odaklanılması çok kıymetli.
İşgücü piyasasına yönelik yapısal reformların hayata geçirilmesinin öngörülmesini ve program boyunca istihdamın yıllık ortalama 909 bin kişi artmasının hedeflenmesini olumlu buluyoruz. Bununla birlikte, uzun vadede ise işgücüne katılım oranının, AB ortalaması olan %75’lere kadar çıkması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için de programda da yer verildiği gibi özellikle genç ve kadın istihdamının arttırılması için gerekli teşvik ve sosyal politika mekanizmalarının aktif olarak çalıştırılması ve bu yönde düzenlemelerin hızla uygulamaya konulması önemli olacaktır.
Diğer taraftan programda yer alan lojistik altyapı ve demiryolu-liman bağlantılarının güçlendirilmesi ve bu kapsamda demiryolu akslarının oluşturulması ile birlikte Anadolu’da yer alan işletmelerin, İstanbul ve Avrupa’ya hızlı demiryolu yük taşımacılığı ile bağlanmasının İç Anadolu’daki sanayileşmeye hız katacağına inanıyoruz.
OVP’de bütçe çerçevesinde, kamu cari harcamalarında rasyonelleşme hedefi kapsamında daha düşük maliyetle daha fazla kredi imkânına ulaşabilmek için mali disiplinden taviz vermeden denk bütçenin sağlanması noktasında bu hedeflerin uygulanabilmesi önemli.
Ayrıca gelir vergisi, kurumlar vergisi ve vergi usul kanunu gibi temel vergi kanunlarının adil bir vergi sistemi çerçevesinde güncellenmesi yönündeki düzenlemelerin hayata geçirilmesi hedefini de olumlu karşılıyoruz. Kurumlar vergisinin de Avrupa’da rekabet ettiğimiz diğer ülkelerle benzer oranlara çekilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Enflasyonla mücadele ve istikrara yönelik içerdiği adımlarla birlikte ülkemizdeki yatırım iklimini iyileştireceğine inanıyoruz.
2004-2005 yıllarında başardığımız gibi başta AB ülkeleri olmak üzere tüm dünyadan yabancı sermaye yatırımları çekebileceğimiz çalışmalara daha çok odaklanarak, OVP kapsamında planlanan hedeflerin kararlılıkla uygulamaya alınmasını bekliyoruz.

OSBDER (Organize Sanayi Bölgeleri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı ve İstanbul Dudullu Organize Sanayi Bölgesi (İDOSB) Yönetim Kurulu Başkanı B. Murat Önay
“100 yıllık yolculukta Türkiye ekonomisi ve sanayisi”
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren başlayan kalkınma hamlesi aslında genç Türkiye’nin geleceğinin önemli bir başlangıcıydı ve daha İmparatorluğun Cumhuriyete dönüşümü aşamasında 1926 yılında Karadeniz vapuru fuar haline getirilerek  Bona (Cezayir), Barcelona (İspanya), Havre (Fransa), Londra (İngiltere), Amsterdam (Hollanda), Hamburg (Almanya), Stockholm (İsveç), Helsinki (Finlandinya), Leningrad/Petersburg (Rusya), Danzing ve Gdynia (Polonya), Kopenhag (Danimarka), Anvers (Belçika), Marsilya (Fransa), Cenova ve Napoli (İtalya) şehirlerine uğramış ve Türk  ürünlerini tanıtması vizyoner bir devlet idaresinin iradesiydi. Bu düşünce esasen hem Ülke imajı bakımından hem de Türk halkının bakış açısı bakımından dünya literatürüne geçen bir girişim olarak kayıt altına alınması bakımından da önemliydi.
Bunu takiben özellikle 1920’ler ve 1930’lar döneminde, Türkiye’de birçok fabrika kurulmuş ve bu fabrikalar arasında demir-çelik, tekstil, deri, gıda, kimya gibi çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren tesisler Türkiye’nin gelişmesine önemli katkı vermiştir. Karabük Demir Çelik Fabrikası, Sümerbank Tekstil Fabrikaları, Etibank Kükürt Fabrikası, Şeker Fabrikaları gibi önemli fabrikalar bu dönemde kurulmuştur. Devam eden bu gelişme çok partili dönemde maalesef sekteye uğramışsa da Ülkenin geleceğinin belirlenmesinde önemli bir rolü olan Vehbi Koç 1966 yılında Türkiye’nin ilk yerli otomobilini üreterek Türkiye’yi otomobil üreten ülkeler arasına sokmuştur. 1971 yılında üretimine başlayan Murat 124 araç ile de otomobil üretimi konusunda bugün gelinen noktanın temelleri atılmıştır.
Ancak ülkenin kapalı ekonomisini Turgut Özal zamanında bir gecede Türk Parasını Koruma Kanunu’nu değiştirmesiyle dünyaya açık bir pazar haline getirmiş ve o tarihten itibaren de Ülke sanayicisi dünyaya açılmaya başlamıştır.
Bugün Türkiye sanayi ihracatı konusunda önemli bir ihracatçı ülke konumuna gelmesine rağmen katmadeğerli ürün konusunda yeterli gelişmeyi sağlayamamış ve ihraç malların fiyatları gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında oldukça zayıf kalmıştır. Ancak beyaz eşya gibi bazı sektörlerde geldiği nokta ve Avrupa’da söz sahibi olması da önemli gelişmeler arasındadır.

“OVP, gelecekteki başarıyı sağlamak bakımından oldukça önemli”
Orta Vadeli Program (OVP) gelecekteki başarıyı sağlamak için belirli bir dönemde takip edeceği stratejiyi belirlemesi bakımından oldukça önem arzeder.1963 yılında başlatılan 5 yıllık kalkınma planı son olarak 2019-2023 yıllarını kapsamış ve bu sefer bu plan OVP adı altında 3 yıllık olarak planlanmıştır. Şirketlerde olduğu gibi devletlerde de gerçekçi planlamalar çok önemli olup, planlama yapılmasından daha önemli husus; öncelikle planların gerçekçi olması sonrasında da bu planlara uygun hareket edilmesidir.
Açıklanan programa göre hükümetin önümüzdeki üç yıldaki dört temel hedefi ‘afet yaralarının sarılması; enflasyonun tek haneye düşürülmesi; yatırım, istihdam, üretim ve ihracat perspektifinde büyüme ve istihdamın devam ettirilmesi ve sosyal adalet ve refahının güçlendirilmesi’ olarak sıralanıyor. Tüm bu başlıklar zaten ülkenin refah seviyesine ulaşması için olması gereken konuları içeriyor.
Ancak artık dünyada unutulan çift haneli enflasyonun Ülkeyi yeniden sarmalaması beraberinde birçok sorunu da beraber getiriyor. Fiyat istikrarının olmadığı bir ortamda iş barışı da tehlikeye düşüyor ve bugün son bir yıl içerinde özel sektörde maaşlar yüzde yüzden fazla artırılmasına rağmen insanların hala mutsuz olması da bu durumun önemli bir göstergesi.
Umut ediyoruz ki OVP’deki hedefler tutturulur ve Türkiye olması gereken istikrarlı bir ekonomik modele kavuşur.

MÜSİAD Genel Başkanı Mahmut Asmalı
“Türkiye ekonomisi küresel ekonomik güç olma yolunda hızla ilerliyor”
Cumhuriyetimizin ilânının 100’üncü sene-i devriyesine yaklaştığımız bu günlerde, küresel ekonomik güç olma yolunda hızla ilerleyen Türkiye ekonomisinin bir parçası olmaktan memnuniyet duyuyoruz. 100 yılı deviren bu süreçte ekonomiden altyapı ve şehirleşmeye, eğitimden sağlığa kadar birçok sahada oldukça büyük atılımlar gerçekleştiren ülkemiz, Türkiye Yüzyılı’na hem bölgesel hem de küresel ölçekte etkin bir aktör olarak girmeyi başarmıştır. 2’nci yüzyılında Türkiye’nin, orta gelir tuzağını aşarak en büyük 10 ekonomi arasına gireceğine olan inancımız tamdır. Nitekim Cumhuriyetin ilânını müteakip yıllarda sanayinin toplam ekonomideki payı %10 civarındayken bugün %30’u aşmıştır. 2023 yılının ilk yarısında ortalama %3.9 büyüyen Türkiye ekonomisi; yüksek seyreden jeopolitik risklere ve yavaşlayan küresel ekonomiye rağmen, dinamik ve esnek yapısı sayesinde dünya ve G20 ortalamalarının üzerinde büyümeyi başarmış ve dış şoklara karşı bağışıklığını ne denli güçlendirdiğini de yeniden ispat etmiştir. Bu motivasyonla girdiğimiz Türkiye Yüzyılında da ülkemiz, dünya ortalamasının üzerinde büyüme performansını sürdürecektir.

“OVP, reel sektörün yatırım iştahı için oldukça olumlu mesajlar verdi”
İş dünyası temsilcileri olarak MÜSİAD ve diğer STK’ların görüş ve önerilerini dikkate alarak etkin bir istişare mekanizması işletilen Orta Vadeli Program’da (OVP) hem bu yıl için belirlenen %4.4 hem de önümüzdeki yıllara ilişkin öngörülen büyüme oranları, reel sektörün yatırım iştahı için oldukça olumlu mesajlar verdiğine inanıyoruz.
OVP kapsamında 2023 yılı için belirlenen enflasyon tahmininin %65.0’le hem hane halkı hem de şirketler nezdinde piyasa gerçeklerine uygun bir seviyeye çekilmesini, oldukça olumlu karşılıyoruz. Önümüzdeki süreçte enflasyonla mücadeleyi önceliklendiren ekonomi politikalarının uygulanmasıyla birlikte, fiyatlar genel düzeyinde normalleşme yaşanacağına ve program sonunda %8.5’lik hedefin tutturulacağına inanıyoruz.
Ticaret savaşları, koronavirüs salgını ve Rusya-Ukrayna Savaşı gibi küresel riskler sebebiyle son yıllarda başta emtialar olmak üzere hammadde fiyatlarında büyük dalgalanmalar yaşanırken, 2023 yılının ilk 6 ayında net ihracatın büyümeye katkısı negatif olmuştu. Söz konusu gelişmelere karşın; yılsonunda 255 milyar dolara, program sonunda ise 300 milyar doların üzerine yükseleceği öngörülen ihracatın, önümüzdeki süreçte büyümeye yeniden pozitif katkı vereceğine inanıyoruz.
Yine OVP kapsamında mali disiplinin sağlanmasına yönelik belirlenen hedefler, vergi yapısında yapılacak olan reformlar ve kamu harcamalarının etkin bir biçimde yönetilmesine ilişkin atılacak adımlar oldukça kritiktir.
Bu vesileyle MÜSİAD olarak; OVP kapsamında ortaya koyulan hedeflerin, ekonomiye yönelik belirsizlikleri azaltarak öngörülebilirliği artıracağına olan inancımızı yineliyoruz.

EBSO (Ege Bölgesi Sanayi Odası) Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar
“Enflasyona yönelik gerçekçi yaklaşımlar bizleri umutlandırmıştır”
Açıklanan OVP’de tüm ana başlıklarda özenle belirlenmiş eylem planlarının yanında, özellikle ülkemizin en öncelikli konusu olan enflasyona yönelik gerçekçi yaklaşımın tespit edilmiş olması, iş dünyası olarak doğru adımların atılacak olmasına dair bizleri umutlandırmıştır. Makro ekonomik politika adımlarının ilkinde, yıllardır talep ettiğimiz ‘sanayi envanterinin güncellenerek veriye dayalı sanayi politikalarının oluşturulması’ maddesini çok önemsiyoruz. Sanayiyle ilgili ikinci ve üçüncü maddeler, politika yapıcıların sanayiye kısa vadeli geçici adımlarla değil, uzun vadeli, kalıcı, yapısal hamlelerle yaklaşım içinde olduğunu bizlere göstermiştir ki bu sürdürülebilir büyüme adına, dolayısıyla sanayimiz ve ülkemiz adına umut vericidir.

GEBKİM Kimya İhtisas OSB Yönetim Kurulu Başkanı Vefa İbrahim Aracı
“Türkiye sanayisine örnek bir kimya ekosistemi; GEBKİM OSB”
Türkiye ekonomisi ve ihracatının itici gücü konumundaki kimya sektörü, ülkemizin stratejik sektörlerinden biri olarak büyümeye devam ediyor. Türkiye, dinamik ve girişimci sanayicileri, genç nüfusu, coğrafi konumu ve başta Avrupa olmak üzere önemli pazarlarına olan yakınlığıyla kimyada dünyada üst sıralarda yer alabilecek bir potansiyele sahip.
Ülkemiz için önemli ve stratejik bir sektörde faaliyet gösteren kimya sanayi firmalarını, sektörün ihtiyaçlarına özel tasarlanan modern bir yapıda bir araya getirdiğimiz GEBKİM Kimya İhtisas OSB, Kocaeli ve Türkiye ekonomisindeki yerini her geçen gün sağlamlaştırıyor. Kimya sanayinin kalkınmadaki kilit rolü ve ortak hedeflerde buluşmanın sağlayacağı gücün ülkemize katkısını öngörerek ileri görüşlü bir vizyonla ve tamamen sanayicilerin finansmanıyla kurulan GEBKİM, Türkiye’nin ilk kimya ihtisas OSB’si olarak örnek bir model. GEBKİM’de ana kimyanın yanı sıra boya, ilaç, kompozit, plastik, temizlik malzemeleri gibi kimyanın alt sektörlerinden pek çok firma çevreye ve insana dost bir üretim anlayışıyla tüm detayların düşünüldüğü modern bir üretim alanında kümelenmiş durumda. Aynı sektörde faaliyet gösteren firmaların oluşturduğu sinerjinin üretim, istihdam ve ihracat kadar toplum yararına projelerde de kendini göstermesinin en güzel örneklerinden biriyiz. GEBKİM Vakfımız ile eğitim ve sağlık alanında projeleri hayata geçiriyor, çocuklarımızı ve gençlerimizi destekliyoruz. Kimya sektörünün nitelikli eleman ihtiyacına çözüm sağlamak amacıyla eğitim-öğretim hayatına kazandırdığımız GEBKİM Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin yanı sıra GEBKİM Anaokulumuz, kendi alanlarında fark yaratıyor.
GEBKİM OSB olarak Kocaeli ve Türkiye ekonomisine, ihracatına, istihdamına önemli bir katmadeğer katıyoruz. Türkiye sanayisine örnek olan bir kimya ekosistemi oluşturan OSB’mizde 72 sanayi parseli yer alırken tamamı tahsisli durumda. 39 firma üretimde, 25 firma inşaat, 8 firma ise proje aşamasında. 2022’de 60’tan fazla ülkeye 750 milyon dolarlık ihracata imza atan GEBKİM firmaları, 4 bine yakın kişiye istihdam sağlıyor. Bölgemizde 2020 ve 2021’de hız kazanan yeni yatırımların faaliyete geçmesiyle birlikte 2023 yılı ve sonrasında bu rakamlar çok daha üst seviyelere taşınacak.
GEBKİM Kimya İhtisas OSB’nin yönetim vizyonu, stratejik konumu, altyapı ve donatılarına yaptığı yatırımlar, ülkemizin en büyük sanayi kuruluşları arasında yer alan firmaları ve toplumsal projelerdeki rolü yurtdışında da yakından izleniyor. Yerli yatırımcıların yanı sıra kimya sanayine ve Türkiye’ye yönelik yabancı yatırımlar için de cazibe merkezi konumundayız. Rusya’nın önde gelen petrokimya şirketlerinden Tatneft, yatırım için GEBKİM’i seçti. Tatneft’in bölgemizde üreteceği hammaddeler Türkiye’de bir ilk olacak. Çok önemli olan bu yatırım, dışa bağımlılığı azaltacak ve cari açığın kapanmasına katkı sağlayacak.
Kimya sanayinin ve firmalarımızın geleceğine yatırım yapmak yönetim vizyonumuzun önemli bileşenlerin biri. Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat sürecine uyum, dijitalleşme, yeni teknolojiler, katmadeğer artışı sağlayacak yeni yatırımlar ve Ar-Ge çalışmaları noktasında firmalarımızın önünü açacak adımlar atıyoruz. Kuruluşunu gerçekleştirdiğimiz GEBTEK Teknoloji Geliştirme Merkezi, bu anlamda en önemli projelerimiz arasında. Dijitalleşme ve teknolojik dönüşüm, tüm sektörlerde olduğu gibi bizim sektörümüzde de iş yapış şekillerinde köklü değişimleri beraberinde getiriyor. GEBKİM OSB olarak firmalarımızın büyüme hedeflerini destekleyecek, teknolojik gelişmeleri izleme ve değişen mevzuatlara uyum sürecinde onlara rehberlik edecek, dünya ile entegrasyonlarını sağlayacak bir merkezi hayata geçirmekten gurur duyuyoruz.
Bölgesel istihdamı güçlendirmek için de çalışmalarına devam eden GEBTEK, kimya sanayimizi dünya liginde üst sıralara taşımak ve hammadde ihtiyacında dışa bağımlılığı azaltmak hedefiyle önemli adımlar atacak. Türkiye’de üretilemeyen kimyasalların üretilmesi amacıyla Ar-Ge çalışmaları yapacak ve Yeşil Mutabakat eylem planı ilkeleri uygulanacak.
GEBKİM Kimya İhtisas OSB olarak Cumhuriyetimizin 100. Yılı’nı kutladığımız 2023 yılında da kimya sanayimizi güçlü bir şekilde geleceğe taşımak amacıyla var gücümüzle çalışıyoruz. Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerinin ışığında ve gösterdiği yolda ilerleyerek Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında da kimya sanayimizin gelişimine katkı sağlayacak örnek projelerle ülkemiz için değer yaratmaya devam edeceğiz.

İstanbul Dudullu Organize Sanayi Bölgesi Cumhuriyet’in 100. Yılına iz bırakıyor
Kurulduğu günden bu yana Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasını yaşatmayı ilke edinen İstanbul Dudullu Organize Sanayi Bölgesi, gerçekleştirdiği projeler ile Cumhuriyet’in 100. Yılına iz bırakıyor.
Atatürk’ün bini aşkın fotoğrafının yer aldığı Hanri Benazus’un Özel Koleksiyonu Atatürk Fotoğrafları Albümü’nü yayımlayarak İstanbul, Ankara ve İzmir’deki kütüphanelerde okurlarla buluşturdu.
1 Ekim 2023 tarihi itibariyle İstanbul Dudullu Organize Sanayi Bölgesi ile bölge kooperatifleri olan İMES, DES ve KADOSAN’da bulunan reklam alanlarında Atatürk’ün özel fotoğrafları ve 100. Yıl mesajları sergilenmeye başladı.
İstanbul Dudullu Organize Sanayi Bölgesi Başkanlığı tarafından 2017 yılından bu yana her sene düzenlenen 29 Ekim Atatürk Koşusu bu yıl Cumhuriyet’in 100. Yılı kutlamaları kapsamında gerçekleştirilecek.
Cumhuriyet’in 100. Yılına ilişkin kısa bir açıklama yapan İstanbul Dudullu Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı B. Murat Önay, konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Bu yıl bizler için çok özel bir yıl. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı ama aslında kuruluş ve kurtuluş savaşımız hala devam ediyor ve bizler bu savaşın birer neferi olmak zorundayız. Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerini korumak için hala verilecek çok emek var. Savaş sadece silahla olmuyor. İnandığın fikirleri yaymak da bir savaş ve biz bu savaşı hep verdik vermeye de devam ediyoruz. Cumhuriyet’in kuruluş ilkeleri bizim anayasamız. Bu ilkeleri savunmak da çocuklarımızın geleceği… Bu uğurda çalışmaya üretmeye devam edeceğiz.”

İKMİB (İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister
2030’a kadar en çok ihracat yapan sektör olma hedefi
Ülkemizde kimya sanayinin gelişimi Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra devlet tarafından ilk kimya sanayi işletmelerinin kurulmasıyla başlıyor. 1950’den itibaren özel sektör de yatırımlara başlıyor ve özellikle 60’lı yıllarda, petrokimya yatırımlarıyla birlikte öncelikle tüketici ihtiyacını karşılayan ürünler üretilmeye başlanıyor. Sonrasında ilaçtan boyaya plastikten kozmetiğe diğer alanlarda da yatırım, gelişim ve büyüme devam ediyor.
Bugünse Türk kimya sektörümüz 16 alt sektörüyle birlikte otomotivden savunmaya, sağlıktan tarıma, tekstilden boyaya diğer sektörlere hammadde veya ara mamul veren oldukça stratejik bir konumda. İKMİB verilerine göre 2000’de yıllık 1 milyar 864 milyon dolarlık kimyevi maddeler ve mamulleri ihracatı, aylıksa 2 milyar doların üzerinde ihracat gerçekleştiriyoruz. 2000’den bu yana sektörümüzün toplam ihracatı 325 milyar dolara ulaştı. 3.8 milyon tondan bugün yaklaşık 18.2 milyon tonluk kimyevi maddeler ve mamulleri ihracatına ulaştık. 2022’de gerçekleştirdiğimiz 33.6 milyar dolarlık tarihi ihracat rekoruyla ilk defa Türkiye’nin ihracat şampiyonu olduk. 2030’a kadar kimya sektörünü en çok ihracat yapan sektörler arasında birinci sıraya çıkarmayı ve kimyanın kilogram başına ihracat değerini yükseltmeyi hedefliyoruz.
OVP önemli bir yol haritası: OVP, biz iş dünyası için en çok önem verdiğimiz öngörülebilirlik konusunda önemli bir yol haritası sunuyor. 7 öncelikli yapısal alanda gerçekleşecek politikalarla güven ve istikrarın sağlanması yönünde önemli bir adım atılacak olmasını önemsiyoruz. İhracatçılarımızın beklentileri arasında yatırım ortamının iyileştirilmesi, enflasyon kur makasının daraltılması, enflasyon faiz dengesinin sağlanması ve finansmana erişimin kolaylaştırılması yer alıyor. Ülkemizin kalkınmasına ve ekonomisine en büyük katkı sağlayan ihracatın itici gücü olan kimya sektörü olarak, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında hedeflerimize ulaşmak ve yeni rekorlar kırmak için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.

İş Bankası’ndan Uluslararası Atatürk Konferansı; Atatürk’ün ekonomi politiği; iktisadi bağımsızlık ülküsü
Milli mücadelenin ardından elde edilen siyasi bağımsızlığın ancak iktisadi bağımsızlıkla mümkün olabileceği düşüncesinden hareketle Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türkiye’nin ilk milli bankası olarak kurulan Türkiye İş Bankası’nın Cumhuriyetin 100. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde düzenlediği “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış” konferansı İş Kuleleri Salonu’nda iki gün sürdü.
Milli mücadelenin ardından elde edilen siyasi bağımsızlığın ancak iktisadi bağımsızlıkla mümkün olabileceği düşüncesinden hareketle Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türkiye’nin ilk milli bankası olarak kurulan Türkiye İş Bankası’nın Cumhuriyetin 100. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde düzenlediği “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış” konferansı iki gün sürdü.
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Bali ve Genel Müdürü Hakan Aran’ın evsahipliğinde İş Kuleleri Salonu’nda düzenlenen uluslararası konferans, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un açılış konuşmasıyla başladı. Bakan Ersoy, Cumhuriyetimizin kurulduğu 1923’ün hem öncesi hem sonrasıyla sembol bir tarih olduğunu belirterek, Lozan Barış Anlaşması ile İzmir İktisat Kongresi’nin önemini vurguladı. Bakan Ersoy, İzmir İktisat Kongresi’nde bağımsız bir ekonomiye kavuşmanın ilkelerinin belirlendiğini, yol haritasının çıkarıldığını anlattı: “İzmir’de alınan kararlar, benimsenen ilkeler doğrultusunda 26 Ağustos 1924’te Atatürk’ün direktifleriyle kurulan Türkiye İş Bankası, Cumhuriyet döneminin ilk ulusal bankasıdır. Ülkenin 100 yıl önceki kurucu iradesi, Mustafa Kemal Atatürk ve yönetim ekibi, Cumhuriyetin kurucu kadrolarının ışığı daima önümüzü aydınlatmaktadır.”
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Bali, iktisadi bağımsızlık hedefinde Atatürk’ün ekonomi stratejilerini anlatarak, Cumhuriyet’in bir yaş küçük kardeşi olan Türkiye İş Bankası’nın, kurucusunun iktisadi bakımdan ileri görüşlülüğünün başlı başına ispatı olduğunu, Atatürk’ün, henüz İstiklal mücadelesinin yaralarının sarıldığı bir ortamda İzmir’de toplanan İktisat Kongresi’nde dile getirdiği, “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça kalıcı olamazlar” sözünün, yeni kurulacak Cumhuriyetin ekonomi şiarı olduğunu vurguladı: “Atatürk’ün ekonomi politiğinin esasını iktisadi bağımsızlık ülküsü oluşturuyordu. Atatürk’ün iktisadi vizyonunun yalnızca milli menfaati değil, bütün ulusların refahını ve kalkınmasını gözeten evrensel bir düşünce sistemi olduğu unutulmamalıdır. Bir kısmı yaşça emsali olan, bugün hâlâ dimdik ayakta duran iştirakleriyle, 99 yıllık bu kutlu mazinin -10 yılı genel müdürlük vazifesi olmak üzere- 37 yılına tanıklık etmiş olmanın bahtiyarlığı içindeyim.”
Roma Sapienza Üniversitesi’nde Avrasya Tarihi ve Türk Dili dersleri veren ve ‘Atatürk’ isimli kitabı bulunan İtalyan Akademisyen Doç.Dr. Fabio L. Grassi, ‘Atatürk’ü yeniden düşünmek, batı medeniyetini yeniden düşünmek’ başlıklı sunumla yorumlarını paylaştı ve Kemalizm’in değerlerinin korunmaya ve yüceltilmeye devam edilmesi gerektiğini söyledi.
New York Üniversitesi Ekonomi Profesörü ve 2011 Nobel Ödülü’nün Sahibi Thomas J. Sargent, günümüz makro ekonomik politikası üzerine değerlendirmelerini aktardı: “Tekeller ve korumacılık tüketicilere zarar veriyor, insanları tekellerin etkisinden kurtarmaya çalışan politikaları beğeniyorum. Çin’den bir atasözü vardır ve aslında Atatürk de bunu biliyordu. Benim ülkemdeki devlet adamlarına bakınca, bunu unuttuklarını görüyoruz: ‘Uzun bir maratona çıkmaya hazır değilseniz kısa mesafeli koşuları da pekâlâ kaybedersiniz’.”
Aynı gün Doç. Dr. Y. Doğan Çetinkaya, ‘Atatürk Dönemi İktisat Politikaları, Çağdaşlık ve Türkiye İş Bankası’; Araştırmacı Yazar Bilsay Kuruç, ‘Cumhuriyet: 20. yüzyıla giriş’, eski UNESCO Genel Direktörü Irina Bokova da ‘Atatürk’ün en büyük miraslarından biri olan kadın hakları’ temalı konuşmalar gerçekleştirdi.
‘Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir’ başlıklı panelde Koç Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği ve Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Çiğdem Gündüz Demir, Antalya Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Havva İşkan Işık ve TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) Başkanı Prof.Dr. Burcu Özsoy bilimsel alanda 100 yıl içerisinde elde edilen kazanımlara ilişkin görüşlerini paylaştı.
‘Yükselen Yeni Nesil İstikbal Sizsiniz’ panelinde ise Milli Tenisçi Çağla Büyükakçay, Milli Satranç Oyuncusu Batuhan Daştan, Milli Pentatlet İlke Özyüksel ve Milli Güreşçi Evin Demirhan Yavuz, Atatürk’ün gençliğe verdiği önemi ve bıraktığı mirası milli sporcular olarak geleceğe nasıl taşıdıklarını anlattı.
Konferansın ikinci gününde geleceğin bankası olma vizyonlarını anlatan İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, “Cumhuriyet bizlerden ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller’ ister. Kurucumuzun böyle bir ülküsü varken nasıl olur da bir banka olarak kalabilirsiniz? İş Bankası bu milli ülküyü düstur edinmiş, ülkemizin medeniyet ufkunda bir güneş gibi doğması için çalışmış ve çalışmaktadır” diyerek Banka’nın çalışmaları hakkında bilgiler verdi.
MIT Dijital Ekonomi Girişimi’nin Kurucu Ortağı Andrew McAfee, içinde bulunduğumuz dijital çağa ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Cumhuriyet’in kurulduğu ortama, yüz yıl boyunca kat edilen mesafeye ve bundan sonrası için yapılması gerekenlere ilişkin görüşlerini aktaran Prof.Dr. İlber Ortaylı, ‘Cumhuriyetin İlk Yüzyılı’ başlıklı konuşmasında, Türkler’in batılılaşmasının savaş odaklı gerçekleştiğini, bu yüzden savaşlarda başarı için ihtiyaç duyulan mühendislik, tıp, finans gibi alanlarda gelişildiğini anlattı. Türk kurmaylarının hem dünya bilgisi hem de dünya görüşüyle çok iyi yetişmiş olduğuna dikkat çeken Ortaylı, Mustafa Kemal Atatürk’ün daha kongreler döneminde ‘şekl-i idaremiz Cumhuriyet’ olacak dediğini ifade etti. Ortaylı, sağlıklı doğum politikasının sürdürülmesi, eğitimin iyileştirilmesi, askeri eğitimin budanmaması gerektiğini ve sanayileşmede eleman yetiştirilmesi ve yetişmiş elemanın tutulmasının önemini vurguladı.
Tarihçi, Filozof Yuval Noah Harari, yapay zekânın daha önceki tüm devrimlerden farklı olduğunu, tarihte ilk kez bir teknolojinin kendi kendine kararlar verebildiğini aktardı: “Şu anda aşina olduğumuz ChatGPT gibi yapay zekâ çalışmaları, organik yaşamın gelişimiyle kıyaslanacak olursa henüz amip aşamasında. Bu organik bir evrim değil. İnorganik bir zekâ ve organik varlıklara göre milyonlarca kez daha hızlı ilerliyor. Organik hayat milyarlarca yılda evrildi ama yapay zekâda bu sadece birkaç on yıl sürebilir. Yapay zekâda asıl sorun; risklerin gerçek anlamda tespit edilememesi. İnsanlık kendisine göre daha zeki ve güçlü bir şey yarattı, bunun üzerindeki kontrolünü yitirme riski var. Yapay zekâya harcadığımız her 1 dolara karşılık insana da 1 dolar harcamalıyız. Atatürk eskiye bakmadı gelecek için vizyon oluşturdu. İşte bu ruha şimdi de ihtiyacımız var.”

Yorumlar (0)