Birlikteliğin gücü ve sinerjisiyle odaklanıyoruz; GÜNDEM EKONOMİ
Yerel seçimi geçtik, yeni bir döneme girdik. Yeni dönem reform ağırlıklı yeni bir ekonomi hikâyesi yazmak anlamına geliyor.
Hukuk ve eğitim reformu, AB ile ilişkilerin rayına sokulması gibi beklentiler ağır basıyor. İstihdam yaratmak da Türkiye’nin gündemini işgal edecek. En kötüsü geçti, iş dünyası umutlu. Türkiye Mahalli İdareler seçimini yaptı, Nisan’dayız ve yaklaşık 4.5 yıl sürecek “seçimsiz” bir döneme girdik. Bu, ekonomi açısından da her bakımdan yeni bir dönem olacak ama acaba nasıl bir dönem olacak?
Önümüzü görmemiz için önce şu an nerede olduğumuzu ve buraya nereden geldiğimizi açıkça tespit etmemiz gerekir. Çünkü adını koymakta güçlük çektiğimiz ve hasarını ancak 2019 yılının Mart ayında ölçebildiğimiz sarsıntılı bir 10 ay geçirdik; önce buraya bakalım.
Türkiye 2018 yılının ikinci yarısında (Temmuz-Aralık) bir “kur krizi” geçirdi. Sarsıntı küçük dalgalanmalarla bugün de sürüyor. Ve bu kur krizi 2018 yılının 4’üncü çeyreğinde (Ekim-Kasım-Aralık) ekonomik kriz hüviyetini kazandı ve bu dönemin ekonomik maliyetini ancak Mart 2019’da kesinleşen verilerde gördük. Veriler bize nerede olduğumuzu göstermesi bakımından önemli, bakalım:
Sert düşüşler yaşadık
2018 yılını sert bir ekonomik düşüş ile kapattık. Yılın son çeyreğinde ekonomi yüzde 3 küçüldü ve bu küçülme 2018’in tamamı için yüzde 5 olan büyüme beklentisinin yüzde 2.6 olarak gerçekleşmesine sebep oldu. 2018/ Ekim-Kasım-Aralık düşüşleri şöyle: Sanayi üretimi -%7.4, Perakende satışlar -%0.9, Tüketici güveni -%10.6, İşsizlikte artış +%17.5, Ekonomiye güven -%19.5, Cari açıkta düşüş -%19.5, Kredi/mevduat oranı -%2.5, Kurda artış +%60.5, MB Faizi artışı +%88.2, Risk-artışı +%126.3
Büyüme sert düştü
2018 yılı toplam ekonomik büyüme tablosunda GSYH 3 trilyon 701 milyar TL, dolar cinsinden ise 784 milyar dolar gözüktü. 2017 yılında GSYH 851 milyar dolar idi. Bu demektir ki 2018 yılında GSYH’mız 67 milyar dolar geriledi. GSYH’mızın düşmesi oranında kişi başı gelirimiz de aynı oranda azaldı. 2018 yılı kişi başına gelirimiz (784 milyar USD / 81.4 milyon =) 9.632 dolar hesaplandı. 2017 yılında 10.546 dolar hesaplanmıştı. Buna göre 2018 yılında kişi başına gelirimiz 914 dolar geriledi, fakirleştik. Türkiye 2017 yılında 10.546 dolar kişi başına gelir ile dünyada 64’üncü sırada iken 9.632 dolar ile 2018 yılında 71’inci sıraya gerilemiş oldu.
Üretim düştü
Şuna da bakalım: Özel tüketimde (hane halkı tüketimi) yüzde 8.9’luk ve yatırım harcamalarında (gayrı safi sabit sermaye oluşumu) yüzde 12.9’luk küçülme yaşandı. Üretimdeki düşüş doğal olarak ithalata yüzde 24.4’lük küçülme olarak yansıdı ve cari açık azaldı. Özellikle finans kesiminde yaşanan, yüzde 16.2 gibi büyük daralma dikkat çekti. 2018’in son çeyreğindeki yüzde 3 ekonomik küçülmeyi ortalama yüzde 22.4 gerçekleşen enflasyonla birlikte ele aldığımızda, 2019 yılına Türkiye ekonomisinin krizle girdiğini söylemek mümkün. 2018’in son çeyreği ve tamamındaki büyüme verileri şöyle gerçekleşti:
Sektörel tablo
Büyüme-küçülme dinamiğinin 2018 yılının son çeyreğinde ve tamamında değişik sektörler yönünden nasıl işlediğine bakıldığında görünen şudur:
Yukarıdaki tablo bize en büyük daralmanın sanayi üretiminde 6.4, inşaatta 8.7 ve finans kesiminde 16.2 gibi yaşandığını gösteriyor. Vergi gelirlerinde de 8.1 gerileme olmuş.
Büyümenin sıhhati
2018 yılında kur krizinin şok etkisi altında son çeyrekte yaşanan sert küçülmeye rağmen sağlanan 2.6 yüzdelik büyümede sektörel paylar nedir, diye baktığımızda şu görünüyor:
“Kriz” veya değil
Buraya kadar izlediğimiz veriler, kriz densin denmesin, şu gerçeğin altını çizmektedir: Türkiye ekonomisinin kur ve enflasyon kaynaklı bir daralma sürecine maruz kaldığını veriler gösteriyor. 2018’de GSYH öngörülenden (yüzde 5) yüzde 2.4 düşük gerçekleşmiştir. Düşüş nedenleri arasında, nihai tüketim harcamaları önde olmak üzere, inşaat, imalat sanayi, yatırım harcamalarındaki ve aramalı ithalatındaki azalış ön plana çıkmıştır. İmalat sanayinde yüzde -7.4 ve inşaatta yüzde -8.7’lik daralma ekonomiyi kırılgan hale getiren risk unsurları olmuşlardır.
Daralmanın etkileri
Kredi daralması: Ekonomide ciddi bir kredibilite sorunu doğdu ve sorun bugün de devam ediyor. Son aylarda kredi imkanlarında görece bir artış oldu ancak seçimden sonra da devam etmesi büyüme performansı ve sanayici açısından önemli olacaktır. Özellikle seçim sonrası devlet desteklerinin artması ve kapsamlı bir reform paketi ile ekonominin yakın zamanda düzlüğe çıkacağı, iş dünyası tarafından öngörülmektedir.
Faiz oranları: Faiz oranlarının yüksek seviyede olması, sanayicinin finansa ulaşması yönünden hâlâ önemli bir engel teşkil ediyor. Kredi faizlerinin düşmesi gerekiyor, bu da ancak enflasyon düşerse mümkün. Bu nedenle 2019-2020 yılı için enflasyonla mücadele ekonomi siyasetinin merkezine oturuyor. Küresel piyasalarda da daralma eğilimi var; bu bağlamda Türkiye ekonomisinin yıllık bazda yüzde 2.6 büyüme performansı ortaya koyması ve 4. çeyrekteki daralmaya rağmen dünyanın en fazla büyüyen 6. ekonomisi olması, büyüme açısından olumlu yorumlanıyor. Bu da karamsarlığı dağıtan en önemli faktör olarak kayda geçiyor.
Deneysel durum
Makro verilerin ekonomi üzerindeki etkisini görmek için somut yaşanmışlıklara kulak vermemiz gerekir. Ankara Sanayi Odası (ASO) Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Özdebir, ekonomi yönetimine sunduğu raporda reel sektörün durumunu özetledi: “Birçok sanayici maaşları ödeyemediği için işçi çıkarma aşamasına geldi. İşçi maaşlarının 6 ay süreyle İşsizlik Sigortası Fonu’ndan ödenmesini istiyoruz. Kur artışı yüzünden bankalar sanayicilerden ek kredi teminatı istediler. Reel sektörün devlette bekleyen 40 milyar liralık KDV alacağının yerine Hazine uzun vadeli çok düşük faizli devlet tahvili vermelidir. Firmalar bu tahvilleri bankalara teminat olarak sunup kredi alıp sıkıntılarını aşabilirler.”
2019 ilk çeyrekten sonra durum
Ekonomik daralmadan reel üretici kesimin etkilenmesi diğer kesimlerden farklıdır, bu kesimin beklentileri geneldir ve karşılanması da bütün toplumun kesimlerinin yararını içerir.
İSO (İstanbul Sanayi Odası) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, 2019’un çetin karakterine özetle şöyle işaret ediyor:
“- Reel sektörün net döviz borcu 200 milyar doları aşıyor.
- Finans dünyası ile reel sektör arasındaki ilişki, sanayicilerimizin nitelikli finansman ihtiyacını karşılamaktan çok uzaktır.
- Bankacılığın asli işlevine dönmesi, hayati bir konudur.
- Zorlu sürecin kilidi; tüm kesimlerin ölçülü ve sınırlı kaynakları doğru, nitelikli ve verimli kullanması ile açılacaktır.
- Türkiye ekonomisinde reelden finansa tüm sektörlere büyük sorumluluklar düşmektedir.
- Türkiye ekonomisinin bir Sırat Köprüsü’nden geçtiği unutulmamalıdır.
- Bankalar sanayicinin içinden geçtiği süreci anlamamış gibi davranmaktadır.”
Buradan anlıyoruz ki, reel kesimin beklentileri finans sektörüne odaklanmaktadır. Bu noktada kurda istikrar yaşamsallık kazanıyor. Nisan itibarıyla bu konuda alınacak önlemleri izleyeceğiz
Ekonominin diğer alanları
İhracat: On aylık kriz döneminde en dayanıklı performansı ihracat sektörü gösterdi. Büyümede ihracatın yüzde 9.7’lik pozitif katkısı düşünüldüğünde, küresel piyasalarda daralma ile birlikte ihracatta ortaya çıkabilecek düşüş, çeyrekten çeyreğe ekonomimizin daralmasına neden olabilir. Ancak son güven endeksleri, inşaat hariç diğer kesimlerde ekonomiye güvenin arttığına işaret ediyor. Bu bağlamda ihracat teşviklerinin devam etmesi ve mevcut pazarları koruyup yeni pazarlara yönelik politikaların ortaya konulması gerekiyor.
Cari açık geçici düştü: Krizde pozitif ekonomik alanlardan biri de dış ticaret açığı oldu.
Cari açıkta ciddi bir düşüş söz konusu. Bu gelişme 9 aydır da sürüyor. 2019’un ilk çeyrek ihracat-ithalat rakamları da bu süreci destekliyor. İhracatımız artarken ithalatımız düşüyor. Nedenlerinden biri talepteki düşüştür. Bu geçici bir durumdur.
Bu bağlamda, normale dönüldüğünde gelişme tersine dönmesin diye, üretici yapının düzeltilmesi ve dönüştürülmesi gerekiyor.
AB ilişkileri yeniden: Seçim sonrası hem içeriye hem de dışarıya güven telkin edilmelidir. Bunun tek yolu AB ile ilişkilerin düzeltilmesidir. Bu sayede öngörülebilirlik artacak, ekonomik büyüme açısından olumlu bir sinyal olacaktır. Yerel seçim sonrası, 4.5 yıl ülkemizde seçim olmaması, gerek kamu gerekse özel sektörde işlere daha iyi odaklanılarak verimi arttıracak ve uzun dönemde ekonomi de istikrara kavuşacaktır.
Sanayinin 2019 beklentisi
Sanayici kesim üretmeden krizden çıkış güçtür. Bu kesim üretime ve istihdama yönelik çözümler konusunda 31 Mart yerel seçimine kadar beklemiştir.
Bu alanda önünü görebilecek kadar netlik ve üretene, sanayiciye kapasite artırımı için teşvik ve destek beklenmektedir. Vergi, istihdam, enerji, ihracat, mesleki eğitim, Ar-Ge ve inovasyon gibi birçok konuda desteğe ihtiyaç duyan üretici reel kesim, uygun fiyatla elektrik kullanımına vurgu yapmaktadır. KOBİ’lerimizi ayakta tutmaya yönelik çözümler de bu kapsamdadır. KOBİ’lerin en ivedi beklentileri ise istihdam, makine alımı ve enerji çerçevesinde yoğunlaşmaktadır.
Dönüşüme devam: Önümüz yeni bir endüstri çağıdır. Endüstri 4.0, sanayi dönüşümünün getireceği dijital dönüşüme adapte olmak ve bu dönüşümün bir parçası olmak Türkiye’nin hedeflediği kalkınma modelidir. 2019 yılı Türkiye’de firmaların dönüşüme adapte edileceği yoğun bir yıl olacaktır. Ürün envanterleri doğrultusunda oluşturulan dijital platform sayesinde KOBİ’lerin üretimden pazarlamaya desteklenmesi gerekecektir. Nitelikli ara eleman, çeşitli yazılımlar, test cihazları, özellikli makinalar bulunan Mükemmeliyet Merkezleri çoğalacaktır. Peşpeşe Dijital Dönüşüm Atölyeleri, Sanayide Dijital Dönüşüm Eğitim ve Danışmanlık Merkezleri vb., imalatçı KOBİ gereksinmeleri gündemi işgal edecektir, etmelidir.
2019 RİSKLERİ
2019’u muhtemel risklerle birlikte okumak gerekir. Dışarıdaki risklerin şunlar olabileceği öngörülüyor:
- Küresel ekonomi ve küresel ticaret yavaşlama eğilimine girmiştir. Küresel ticaretin küresel ekonomiye oranı 2008’de yüzde 61’lerdeyken şimdi yüzde 51’lere geriledi ve gerileme devam ediyor.
- Avrupa ekonomisinde büyüme 2018 için yüzde 2’den yüzde 1.6'ya revize edildi. En büyük ihracat yaptığımız Almanya’nın Aralık 2018 ithalatının yüzde 4.7, ikinci en büyük ihracat yaptığımız ülke İngiltere’nin Aralık 2018 ithalatının yüzde 4.2'ye düştüğünü görmek ve bunun Türkiye’nin ihracatına daraltıcı etkisini hesaplamak durumundayız.
- Avro Bölgesi’nin 2019 yılında yüzde 1.3 büyümesi öngörüldü. Almanya ekonomisi için yüzde 1.2 büyüme öngörülüyor. İtalya’nın borç krizine girme olasılığından ciddi biçimde bahsediliyor. Bu gelişmeler Türkiye ekonomisi için birer risk faktörüdürler.
- Türkiye ekonomisinin yerel seçimlerin ardından tekrar pozitif bir görünüme geçmesi bekleniyor. Ancak pozitif görünüm için gerekli yapısal reformların hayata geçirilmesi ve AB ile ilişkilerde yeni açılımlar sağlanması gerekiyor; siyasi istikrarsızlık ihtimalleri ciddi ekonomik riskleri de barındırıyor.
- ABD’nin dünyanın geri kalanı ile devam eden ticaret savaşları, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) sancılı ayrılma süreci, Çin’in büyümesinin yavaşlaması, Almanya’nın imalat sanayinde görülen aşağı yönlü ivme Türkiye’yi olumsuz etkilemesi kaçınılmaz olduğundan dolayı birer risk unsuru olarak görülmelidirler.
- Özellikle Türkiye’de dış talep zayıfken ihracatın da yavaşlaması durumunda reel sektör üretiminin gerilemeye devam etmesi çok muhtemel olacaktır.
- Türkiye yapısal reformları mecburiyet haline getiren bir noktada bulunmaktadır:
Öncelikle kapsamlı bir yargı reformu ile adalet sistemine yönelik kaybolan güvenin tekrar kazanılması;
Sonrasında matematik, fizik, kimya, biyolojiyi temel alan (temel bilimler), sanayi ihtiyaçlarına da uygun bir eğitim sistemine geçilmesi,
Sermaye piyasası araçlarının çeşitlendirilmesi için kapsamlı bir sermaye piyasası reformu;
Kamuda ve özel kesimde tasarruf artırıcı reform ve düzenlemeler;
KOBİ’leri ayakta tutacak ve güçlendirecek politikaların oluşturulması
Türkiye’nin 2019 reform gündemini dolduran başlıca mecburiyetler olarak görülmelidir.
RUHSAR PEKCAN
Ticaret Bakanı“Yeniden yapılanıyoruz”“
Türkiye’nin halihazırda mevcut bulunmadığı ülkelerde ve pazarlarda daha fazla yer edinebilmek amacıyla da çalışma yürütüyoruz. Bu kapsamda strateji, yol haritalarımızı ve eylem planlarımızı hazırladık. Bakanlığımızın, devletin çok güzel destekleri var ihracatçıya.
Bakanlığa Ticari Araştırmalar Genel Müdürlüğü ve Yurt Dışı Temsilcilikler ve Uluslararası Etkinlikler Genel Müdürlüğü birimlerini kuruyoruz. Artık ticaret ateşeleri daha ön planda, daha etkin ve iş insanımızın önünü daha fazla açacak motivasyonda göreceğiz.
Bunun dışında iki tane de yeni daire başkanlığı kurduk, İhracat Genel Müdürlüğü’nün bünyesinde. Bunlardan bir tanesi Davranışsal Kamu Politikaları ve Yeni Nesil Teknolojiler Daire Başkanlığı... Blockchain uygulamasını da bu daire başkanlığı altında yürütüyoruz. Öbürü de Kadın ve Genç Girişimciler Daire Başkanlığımız.
Türk Eximbank, Türkiye ihracat kredilerinin yüzde 53’ünü tek başına veriyor.
100 dolarlık ihracatın yüzde 26’sını destekliyoruz. 2019 yılında bu oranı yüzde 27-28’e çıkarmayı hedefliyoruz. 44.2 milyar dolarlık desteği 2019 yılında 48.4 milyar dolara çıkaracağız.
Yüzde 51’inden fazlası kadın girişimciye ait olan firmalara, ihracat yapma şartıyla Eximbank ile beraber 200 milyon dolar ve 100 milyon TL kredi vereceğiz.”
M. RİFAT HİSARCIKLIOĞLU
TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) Yönetim Kurulu Başkanı“İstihdamı arttıralım”
“Yeni, kapsamlı ve cesur bir teşvik paketi hazırlandı. 30 Nisan’a kadar yapılacak her yeni istihdamda, ücret-vergi-prim devletten. Sonrasında da, en az 9 ay vergi ve prim ödemiyoruz. Yani, sağlayacağınız her 1 ilave istihdam için, yılda yaklaşık 20 bin lira destek geldi.
Ekonomik sıkıntı yaşayan, işleri yavaşlayanlar da kapsandı. Onlara da mevcut istihdamı muhafaza etsinler diye, kısa çalışma ödeneği geldi. Buraya başvurun, 3 ay ücretleri devlet karşılayacak. Bunlarla ilgili detay bilgiler, TOBB web sayfasından veya Oda-Borsalarımızdan alınabilir. TOBB ile Odalar ve Borsalar olarak, 81 il ve 160 ilçede istihdam seferberliğine sahip çıkıyoruz. Oda ve Borsa bünyesinde, destek ve teşvik tanıtım merkezleri kurduk. Bu kampanyayı tüm ülke çapında tanıtıyor ve en geniş katılımı hedefliyoruz.
İllerdeki en büyük ve en çok istihdam sağlayan firmalara ulaşıyor, bire bir görüşüyoruz. Yerel basında ‘İstihdam Seferberliği’ni anlatıyoruz. Ayrıca sosyal medya ve televizyonlarda reklam filmi yayınlatıyoruz. Çağrımı yineliyorum. Bu tarihi desteklerden faydalanın. İstihdam kampanyasına katılın.”
ORHAN TURAN
TÜRKONFED (Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu) Yönetim Kurulu Başkanı“Seçim sonrası gündem reformlar olmalı”
“2018’deki yüzde 2.6’lık büyüme ve son çeyrekteki yüzde 3’lük daralma, iş dünyası açısından şaşırtıcı olmadı. 2018 yılı Temmuz-Ağustos aylarında yaşanan finansal dalgalanmanın, ikinci yarıdan sonra reel sektör üzerinde yarattığı baskıyı, iş insanları olarak yakından yaşadık. Ekonomide yeniden bahar havası yaşamak istiyorsak, 31 Mart Yerel Seçimleri’nin ardından, hemen 1 Nisan sabahından başlamak üzere, yapısal ve ekonomik reformlara ağırlık vermeliyiz.
Son 20 yılda hizmetler ve inşaat sektörü odaklı bir büyüme gerçekleştirdik. Bu büyümenin sürdürülebilir olması mümkün değildi. Ülkemizin sürdürülebilir büyümesi için katmadeğerli üretim ve katmadeğerli ihracatı teşvik edecek sanayi odaklı; kalkınma odaklı bir ekonomik modele geçmesi gerekiyor.
Ekonomik reformlara ek olarak hayata geçirilecek demokratik reformların vereceği güçle, Türkiye’nin yeni bir hikâye yazacak potansiyeli olduğuna inanıyoruz.
Tüketici ve reel sektörde güven kaybı, ekonomiye daralma olarak yansımaktadır. Bu anlamıyla finans piyasalarının nabzını ve reel sektörün ateşini düşürecek geçici tedbirler yerine, kalıcı reformlara odaklanılması ve bu yöndeki adımların kararlılıkla sürdürülmesi gerekmektedir. Banka kredilerinin daralması, teminat sürecinin katılaşması gibi sorunlar, mevcutta reel sektörde nakit sıkışıklığı başta olmak üzere ödeme sürelerinin uzamasına neden olmaktadır. Üretimde ve satışlarda yaşanan daralma, reel sektörü, özellikle de KOBİ’leri derinden etkilemektedir.
KOBİ’lere ödemelerin gecikmesi ise güven tesisisin azaldığına işaret etmektedir. Dolayısıyla ‘Önce Küçüğü Düşün’ ilkesini TÜRKONFED olarak tekrar hatırlatmak istiyoruz.”
NAİL OLPAK
DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) Yönetim Kurulu Başkanı“2019’dan umutluyuz”
“Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı verilere göre, Türkiye ekonomisi 2018’de yüzde 2.6 büyürken geçen yılın son çeyreğinde yüzde 3 daraldı. Açıklanan verilere baktığımızda ülkemiz, yaşanan sıkıntılara rağmen 2018 yılında büyümesini sürdürdü. 2018’in son çeyreğinde görülen daralmaya rağmen net dış talebin büyümeye büyük ölçüde pozitif katkı sağlamasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde, Ekonomi Yönetimimiz, reel sektör ve finans sektörümüzün en başından beri koordinasyon içinde olmasıyla alınan önlemler ve atılan hızlı adımlarla cari açık ve enflasyonda başlayan düşüş bu süreçle iyi bir şekilde başa çıktığımızı gösteriyor ve 2019 ile sonrasındaki toparlanmaya işaret ediyor.
İş dünyası olarak, yaşadığımız tüm sıkıntılara rağmen ülkemizin gücünün farkındayız. Ülkemiz, bugüne kadar olduğu gibi zor süreçleri atlatacak ve potansiyel büyümesine en kısa sürede geri dönecektir.
Son dönemde finansal piyasalarda gözlenen olumlu gelişmeler, enflasyondaki düşüş trendi, finansmana erişimde atılan adımlar ve istihdam seferberliği sayesinde, 2019 yılından umutluyuz. 2019 ilk dönemlerinde de devam edeceğini tahmin ettiğimiz bu trendin, özellikle yılın ikinci yarısında ivmesinin artacağını öngörüyoruz.”
Türkiye Bankalar Birliği (TBB): KOBİ Değer Kredisi-2Türkiye Bankalar Birliği (TBB) tarafından, KOBİ’lere 25 milyar TL’lik yeni kredi paketi hazırlandığı, “KOBİ Değer Kredisi-2” adı verilen bu pakete 17 bankanın iştirak ettiği duyuruldu. KOBİ Değer Kredisi-2 paketinden, sektör kısıtı olmaksızın 125 milyon TL’ye kadar cirosu olan KOBİ niteliğine sahip işletmeler faydalanabilecek. Krediler, ciro ve faaliyet alanına göre değişmek üzere azami 1.5 milyon TL’ye kadar kullandırılabilecek.
Kredilerde vade, 6 ayı anapara ödemesiz olmak üzere, toplam 36 ay olarak belirlendi. Kredilerde aylık yüzde 1.54, yıllık yüzde 18.48 faiz oranı uygulanacak.
ABDURRAHMAN KAAN
MÜSİAD (Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği) Genel Başkanı“Yeni bir döneme giriyoruz”
“Küresel ekonomi bağlamında zor bir yıl olması beklenen 2019 öncesinde Türkiye, ekonomik paradigma değişimini başlatmış ve böylece yıl genelinde yüzde 2.6 oranında büyüme kaydetmeyi başarmıştır. 2018’in son çeyreği itibariyle test ettiğimiz dip noktasının geride kaldığını söyleyebiliriz. Bu açıdan, 2019 yılında Türkiye ekonomisi, yavaş fakat istikrarlı bir şekilde büyümeye devam edecektir.
31 Mart Seçimleri’ni müteakiben, 4.5 yıl seçimsiz geçireceğimiz yeni bir döneme adım atmış olacağız. Bu süreç gelecek dönemde Türkiye ekonomisi için en büyük avantajlardan biri olacaktır. Önümüzdeki dönem, ekonomik reformların hayata geçirilmesi adına, bizlere geniş bir hareket alanı vaat ediyor.
Türkiye ekonomisinin yepyeni bir hikâyeye, motivasyona ve atılıma ihtiyacı vardır.
Yeni Ekonomi Programı ile birlikte dengelenme sürecine giren Türkiye ekonomisinin, yeni dönemde, geçmiş tecrübelerinin yanında, yeni yönetim sisteminin dinamik yapısı sayesinde, hızlı bir kalkınma sürecine gireceğine inanıyoruz. MÜSİAD olarak bizler de bu süreci, küresel ekonomi içerisinde daha rekabetçi bir yapıya kavuşabilmek adına, bir fırsat olarak görüyoruz.
Korumacı politikaların hız kazandığı küresel ticarette bugün gelinen aşama, doğru bir şekilde değerlendirildiği takdirde, yeni dönemde Türkiye ekonomisi için bir diğer önemli fırsat alanı olacaktır. Zira tüketim merkezli bir sistemden “üretim odaklı” bir ekonomiye geçiş noktasında; öz kaynaklarımıza, yani milli ve yerli sanayiimize ağırlık vermede önemli çok önemli bir dönemeçten geçiyoruz.
Bu bağlamda; yeni ekonomik yapının yol haritasının üretimde millileşme hareketine verdiği katkı, cari açığı doğrudan etkileyen sektör kalemlerine de vurgu yapması ve katmadeğeri yüksek sektörlerde yatırımın öncelik kazanması, iş dünyası adına umut vericidir.”
Ekonomi yönetiminin reel sektörü merkeze alan politikalarının yanı sıra, üretim kapasitemizi artıracak teşvik, destek ve tedbirlerin artırılması hâlinde; ekonomik aktivitedeki ivme kaybı çok daha hızlı bir şekilde bertaraf edilecektir.
TÜSİAD: “AB Cumhuriyet projesidir”
“Küresel dengeler hızla değişiyor, dijital dönüşüm çağı ilerliyor. Avrupa Birliği kırılmalar yaşasa da küresel düzeyde en önemli denge merkezi olmaya devam ediyor. AB sürdürülebilir toplum, ekonomi ve çevre için sürdürülebilir Birlik yolunda 21. yüzyılın gerektirdiği hız, esneklik ve etkinliğe ulaşmak üzere ihtiyaç duyduğu yapısal dönüşümü güçlü bir siyasi iradeyle tamamlamalı. Bu dönemde Türkiye AB politikasını akılcı bir zeminde geliştirmeli.
Avrupa demokratik değerlerine sahip ve AB ekonomisi ve hukuki düzeni ile entegrasyon içinde bir Avrasya merkezi olmak Türkiye’nin küresel güç kaynağıdır. Türkiye’nin AB üyeliği her iki tarafın da etki alanının, dünyada barış, demokrasi ve refahın genişlemesi anlamına gelen kazan-kazan-kazan formülüdür.
Bugün 21. yüzyılda 4. Sanayi Devrimi ile tetiklenen ‘Dijital Ekonomi’ye geçiş döneminde Avrupa’da birlik projesi de önemli sınavlarla karşı karşıya: ‘Dijital çağa, ekonomiden eğitime her alanda uyum ve öncülük’, ‘Yeni teknolojilere uygun istihdam politikaları’, ‘İklim değişikliği ile mücadele ve yenilenebilir enerjiye geçiş’, ‘Başta Hindistan ve Çin olmak üzere hızla yükselen ekonomilerle ortaklık ve rekabet dengesi’, ‘Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılık süreci gerçekleşecekse sürecin düzenli, planlı bir şekilde ilerlemesi’, ‘ABD ile Transatlantik ekonominin geleceği’, ‘Sosyal güvenlik ve emeklilik sistemlerinin reformu’, ‘Siyasette aşırı popülist akımlara karşı Avrupa değerlerini koruyan ve toplumların değişen beklentilerine yanıt verebilen demokratik evrim’, ‘Euro Alanı’nda makroekonomik istikrar’, ‘AB’nin kurumsal reformu: çok çemberli, farklılaştırılmış entegrasyon modeli.’
AB üyelik süreci Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için birçok artı değer yarattı, örneğin; Transatlantik dünyanın sahip olduğu Batılı ve çoğulcu bir demokrasi, modern, dinamik, düzenlenmiş rekabetçi ve kapsayıcı bir piyasa ekonomisi, öngörülebilir bir hukuk sistemi,sosyal refah, sağlık ve iş standartları, Avrupa eğitim, teknoloji ve sosyal kalkınma programlarına katılım, Avrupa ve dünyadan daha çok yatırım ve turist, Gümrük Birliği sayesinde daha çok kalemde çok daha fazla ihracat, standartları yüksek gıda ve sanayi ürünleri, tüketici hakları, çevreyi koruma kuralları…
Türkiye’nin resmi ‘Ulusal Programı’nın girişinde vurgulandığı gibi, ‘AB üyeliği bir Cumhuriyet projesidir.’”