01.11.2014, 08:30
11939
İnovasyon ve Ar-Ge Kültürümüzü Nasıl Güçlendirebiliriz?
Dünyadaki küresel rekabet her alanda acımasızca sürüyor.
Farklı alanlarda rekabet değerlendirmelerine yönelik raporlarla ülkelerin başarısı veya başarısızlığı ölçülebiliniyor.
Örneğin; geçtiğimiz aylarda yayınlanan “2014 Küresel İnovasyon Endeksi”ne göre inovasyon, yetenek geliştirme ve kurumsal güç, dünyanın en rekabetçi ekonomilerinin belirlenmesinde belirleyici bir rol oynamaya devam etmektedir.
Örneğin, WIPO (World Intellectual Property Organization), INSEAD (Fransız İşletme Okulu) ve Cornell University (ABD-NewYork) işbirliğinde hazırlanan “Küresel İnovasyon Endeksi”nin 2014 verileri yayınlandı.
5 domain ile inovatif girdiler, 2 domain inovatif çıktıların ölçümlendiği, 81 kritere göre değerlendirme yapılan endekse göre; 2014’ün en iyi inovasyon performansı gösteren ülkeleri:
1-İsviçre, 2-İngiltere, 3-İsveç, 4-Finlandiya, 5-Hollanda, 6-ABD, 7-Singapur, 8-Danimarka, 9-Lüksemburg, 10-Hong Kong (Çin).
Türkiye’nin 54. sırada olduğu Endeks’te performans alanları şöyle gruplandırılmış:
Düşük performans alanları: Ar-Ge, bilginin özümsenmesi (absorption), inovasyon ağları olarak öne çıkmakta.
İyi alt performans alanları: kümelenme, ticaret-rekabet, yerli marka/faydalı model başvuruları, yazılım harcamaları,
Kötü alt performans alanları: politik istikrar, basın özgürlüğü, eğitim harcamaları, e-katılımcılık, risk sermayesidir.
Alt kriterlere göre en iyi performans sergileyen ülkeler: Üniversite-sanayi işbirliğinde en iyi performans gösteren ülke: İsviçre
Patentlerin uluslararası korumasında: Japonya
Risk sermayesinde: İsrail
Bilgi çalışanlarının istihdamında: Lüksemburg;
Enformasyon teknolojilerinin kullanımında: İsveç
GSMH’de Ar-Ge’nin payında: Güney Kore
(Sıralama diğer başlıklarla devam ediyor).
Ülkelerin gelişmişlik göstergelerinde inovasyon ve Ar-Ge’nin önemini görebiliyoruz. Ülkemizdeki inovasyon ve Ar-Ge kültürüne gelirsek, Yıllarca, yeni bir iş yapana, fikri olana “İcat çıkarma, eski köye yeni adet getirme” derlerdi. Yine yıllarca “Bizden bir şey olmaz” anlayışıyla uzmanlık alanlarında yenilikler üreten insanlarımızın önü kesildi. Parlak beyinlerimiz başka ülkelere gitmek zorunda kaldılar. Oralarda deyim yerindeyse kendi alanlarında yıldız oldular. Son 20 yıldır çok şükür bu anlayış artık gerilerde kaldı.
Anaokullarından üniversitelerimize kadar eğitim sürecinin her alanında öğrencileri yeni buluşlara yönlendirecek programların uygulanması, bütçeden Ar-Ge’ye ayrılan payların arttırılması sevindirici bir gelişmedir.
Ancak bugünkü ezbere dayalı ve dar kalıplar içinde tek tip düşünmeyi zorlayan, her bakan değişmesiyle sistemi yaz-boz haline getirilen eğitim yapısından kurtulmalıyız.
Mark TWAİN’nin “Eğitim her şeydir. Şeftali bir zamanlar acı bir bademdi; karnabahar, üniversite eğitimi almış bir lahanadan başka bir şey değildir”, “Eğitim kafayı geliştirmek demektir. Belleği doldurmak değil” sözlerini ilgililere anımsatmak isterim.
Öğrencilerin ve öğretim kadrolarının özgürce düşünebildiği ve yaşayabildiği bir ortamı yaratarak, geleceği planlamaktan korkmayan, biat kültüründen uzak, demokrasinin bir bütün olarak benimsenerek eksiksiz uygulandığı bir eğitim sistemi ile yenilikçiliğin, buluşların ve Ar-Ge’nin kültürel altyapısını güçlendirebileceğimizi unutmamamız gerekiyor.
İşletmelerimiz ise;
Ar-Ge insana ve bilgiye uzun dönemli yatırım gerektiren bir süreçtir.
Bu nedenle Ar-Ge yatırımları kısa sürede ticari kar getirmez ve başlatılan bir projeden mutlaka olumlu ticari netice alınır diye bir garanti de yoktur ve Ar-Ge’nin sabır istediğini unutmamalılar.
Ar-Ge’yi yapanların girişimcilik niteliği yoksa değer yaratılamaz;
Büyük düşünen, lider olan veya lider olmak isteyen işletmeler yeniliğe, Ar-Ge’ye önem verirler.
Hatta yeniliğe, Ar-Ge’ye, mevcut ürünlerinin üretiminden daha çok önem verirler.
Ar-Ge inovasyon ilişkisine bakıldığında, inovasyon sadece Ar-Ge ile sınırlandırılmamalı, tanımı ve kapsamı genişletilmelidir.
Örneğin, küresel rekabet endekste üst sıralarda olabilmek için “inovasyon odaklı rekabet avantajı, verimlilik artışı, üretim ilişkileri ve iş modellerinin, inovasyon ile açılan pazarların, kısacası inovasyon değer zincirinin büyümenin temel dinamiği haline geldiği ekonomik faaliyetlerin bütünü” olarak tanımlanan “inovasyon ekonomisi”ni ülkemizin de benimsemesi gerekiyor.
Farklı alanlarda rekabet değerlendirmelerine yönelik raporlarla ülkelerin başarısı veya başarısızlığı ölçülebiliniyor.
Örneğin; geçtiğimiz aylarda yayınlanan “2014 Küresel İnovasyon Endeksi”ne göre inovasyon, yetenek geliştirme ve kurumsal güç, dünyanın en rekabetçi ekonomilerinin belirlenmesinde belirleyici bir rol oynamaya devam etmektedir.
Örneğin, WIPO (World Intellectual Property Organization), INSEAD (Fransız İşletme Okulu) ve Cornell University (ABD-NewYork) işbirliğinde hazırlanan “Küresel İnovasyon Endeksi”nin 2014 verileri yayınlandı.
5 domain ile inovatif girdiler, 2 domain inovatif çıktıların ölçümlendiği, 81 kritere göre değerlendirme yapılan endekse göre; 2014’ün en iyi inovasyon performansı gösteren ülkeleri:
1-İsviçre, 2-İngiltere, 3-İsveç, 4-Finlandiya, 5-Hollanda, 6-ABD, 7-Singapur, 8-Danimarka, 9-Lüksemburg, 10-Hong Kong (Çin).
Türkiye’nin 54. sırada olduğu Endeks’te performans alanları şöyle gruplandırılmış:
Düşük performans alanları: Ar-Ge, bilginin özümsenmesi (absorption), inovasyon ağları olarak öne çıkmakta.
İyi alt performans alanları: kümelenme, ticaret-rekabet, yerli marka/faydalı model başvuruları, yazılım harcamaları,
Kötü alt performans alanları: politik istikrar, basın özgürlüğü, eğitim harcamaları, e-katılımcılık, risk sermayesidir.
Alt kriterlere göre en iyi performans sergileyen ülkeler: Üniversite-sanayi işbirliğinde en iyi performans gösteren ülke: İsviçre
Patentlerin uluslararası korumasında: Japonya
Risk sermayesinde: İsrail
Bilgi çalışanlarının istihdamında: Lüksemburg;
Enformasyon teknolojilerinin kullanımında: İsveç
GSMH’de Ar-Ge’nin payında: Güney Kore
(Sıralama diğer başlıklarla devam ediyor).
Ülkelerin gelişmişlik göstergelerinde inovasyon ve Ar-Ge’nin önemini görebiliyoruz. Ülkemizdeki inovasyon ve Ar-Ge kültürüne gelirsek, Yıllarca, yeni bir iş yapana, fikri olana “İcat çıkarma, eski köye yeni adet getirme” derlerdi. Yine yıllarca “Bizden bir şey olmaz” anlayışıyla uzmanlık alanlarında yenilikler üreten insanlarımızın önü kesildi. Parlak beyinlerimiz başka ülkelere gitmek zorunda kaldılar. Oralarda deyim yerindeyse kendi alanlarında yıldız oldular. Son 20 yıldır çok şükür bu anlayış artık gerilerde kaldı.
Anaokullarından üniversitelerimize kadar eğitim sürecinin her alanında öğrencileri yeni buluşlara yönlendirecek programların uygulanması, bütçeden Ar-Ge’ye ayrılan payların arttırılması sevindirici bir gelişmedir.
Ancak bugünkü ezbere dayalı ve dar kalıplar içinde tek tip düşünmeyi zorlayan, her bakan değişmesiyle sistemi yaz-boz haline getirilen eğitim yapısından kurtulmalıyız.
Mark TWAİN’nin “Eğitim her şeydir. Şeftali bir zamanlar acı bir bademdi; karnabahar, üniversite eğitimi almış bir lahanadan başka bir şey değildir”, “Eğitim kafayı geliştirmek demektir. Belleği doldurmak değil” sözlerini ilgililere anımsatmak isterim.
Öğrencilerin ve öğretim kadrolarının özgürce düşünebildiği ve yaşayabildiği bir ortamı yaratarak, geleceği planlamaktan korkmayan, biat kültüründen uzak, demokrasinin bir bütün olarak benimsenerek eksiksiz uygulandığı bir eğitim sistemi ile yenilikçiliğin, buluşların ve Ar-Ge’nin kültürel altyapısını güçlendirebileceğimizi unutmamamız gerekiyor.
İşletmelerimiz ise;
Ar-Ge insana ve bilgiye uzun dönemli yatırım gerektiren bir süreçtir.
Bu nedenle Ar-Ge yatırımları kısa sürede ticari kar getirmez ve başlatılan bir projeden mutlaka olumlu ticari netice alınır diye bir garanti de yoktur ve Ar-Ge’nin sabır istediğini unutmamalılar.
Ar-Ge’yi yapanların girişimcilik niteliği yoksa değer yaratılamaz;
Büyük düşünen, lider olan veya lider olmak isteyen işletmeler yeniliğe, Ar-Ge’ye önem verirler.
Hatta yeniliğe, Ar-Ge’ye, mevcut ürünlerinin üretiminden daha çok önem verirler.
Ar-Ge inovasyon ilişkisine bakıldığında, inovasyon sadece Ar-Ge ile sınırlandırılmamalı, tanımı ve kapsamı genişletilmelidir.
Örneğin, küresel rekabet endekste üst sıralarda olabilmek için “inovasyon odaklı rekabet avantajı, verimlilik artışı, üretim ilişkileri ve iş modellerinin, inovasyon ile açılan pazarların, kısacası inovasyon değer zincirinin büyümenin temel dinamiği haline geldiği ekonomik faaliyetlerin bütünü” olarak tanımlanan “inovasyon ekonomisi”ni ülkemizin de benimsemesi gerekiyor.