banner565

banner622

banner472

banner458

banner457

banner626

31.10.2017, 08:00 9102

İhracatta Neden Beraberce Kaybediyoruz?

Ülke olarak hepimize heyecan veren çok önemli bir kutlamaya altı sene kaldı ve ona hızla yaklaşıyoruz. Yaklaşık 2200 gün sonra kutlayacağımız cumhuriyetimizin bu çok önemli ‘Kilometre Taşı’ için her alanda hedeflerimiz var. Bu hedeflerimiz arasında ihracatçılarımız ve ilgili paydaşları için en fazla heyecan verici hedef; 2023 yılında dünya ihracatından yüzde 1.5 pay almaktır.

2016 yılı itibarı ile dünya ihracatından yüzde 0.89 ölçeğinde bir pay aldığımız gerçeğinden hareket ettiğimizde bu hedefin ulaşması zor bir hedef olduğunu ancak uygun stratejileri üretebilmemiz halinde imkansız olmadığını söylemek mümkündür.

Hiç şüphe yok ki, bütün ihracatçılarımız ve ilgili paydaşları bu hedefe ulaşmak üzere büyük bir mücadele veriyor. Dünyanın herhangi bir ülkesinden, bir başka ülkesine giden her büyük gövdeli uçakta çantasında ürün portföyü olan bir işadamımıza rastlarsınız. O halde neden istediğimiz ihracat artış hızını yakalayamıyoruz?

Bunun en önemli nedenlerinden birisi; hemen hemen her sektörde, dolayısı ile toplam ihracatımızın ‘İhracat Konsantrasyonu’nun çok düşük olmasıdır. Çünkü ‘Dağınık’ bir ihracat görüntüsü sergilenmesi nedeni ile önemli hedef pazarlarda ihracat gücü yoğunluğu sağlayamıyoruz. Askeri literatürde ‘Siklet Merkezi’ oluşturmak veya fizikte ‘Ağırlık Merkezi’ olarak ifade edebileceğimiz ‘İhracat konsantrasyonumuzu’ arttırabilmemiz için ihracatımızın sektörler bazında bir ‘Üst kurum’ tarafından koordine edilmesi ve ihracatçı şirketlerimize ‘Işık tutulmak’ sureti ile onların yönlendirilmesi gerekmektedir.

‘İhracat Konsantrasyonu’ değerlerimizin düşük olmasının bir başka önemli nedenin de sektörel dernek ve birliklerimizin sayısının çokluğu ve bunun bir sonucu olarak da birçoğunun güçlerinin zayıf olduğudur. Birçok sektörel dernek ve birlik yönetiminin seçildiklerinden itibaren bir üst seviyeden bakabilmek yerine kendi şirketleri perspektifinden bakmaya devam etmeleri de yine ihracat politikamızı ‘Mikro’ bir bakış açısı ile değerlendirmemize neden olmaktadır.

Belki de rekabetin doğasında olsa gerek, işadamlarımız kendi sektörlerindeki diğer şirketleri, iç pazardakine benzer şekilde, ihracatta da rakip olarak görmektedir. Oysa hemen yanı başımızda, arka sokağımızda veya aynı ilçemizdeki benzer üretimi yapan işadamlarımız ihracat perspektifinden bakıldığında ‘rakiplerimiz’ değil, bu küresel ihracat savaşındaki ‘silah arkadaşlarımız’ olarak görülmelidir. Bu bakış açısına geçmekte zorlanmamızın kök nedeni, toplum olarak birbirimize güven konusunda çok başarılı olmamamızdır.

BM Kalkınma Programı kapsamında yapılan ankete katılanlara güven oranını ölçmek için ‘Genel olarak, ‘insanların çoğu güvenilirdir’ der misiniz?’ sorusuna Türkiye’de 100 insandan sadece 8’i insanları güvenilir bulmaktadır. İşte ihracat bilgilerimizi, genelde diğer ihracatçılar ile paylaşma konusunda daha tutucu davranmamızın nedeni de budur. ‘Oyunlar Teorisi’nin en popüleri olan ‘Mahkumların Açmazı (Prisoner’s Dilemma)’ oyunu da bunu zaten çok güzel açıklamaktadır.

Unutulmamalıdır ki, birbirimize güvenmeyerek, beraberce kaybediyoruz. İhracat artış hızımızın düşük olmasının bir kök nedeni de budur.

Yorumlar (0)