Her İşin Başı Sağlık mı?
“Her işin başı sağlık” deriz ama sağlıklı olmak, sağlığımızı korumak ve sağlığımıza özen göstermek için doğru şeyler yapar mıyız, işte burası meçhuldür…
Sağlığına gerçekten özen gösteren, sporunu yapan, doğru beslenen, olumlu, iyimser bir kişilik özellikleri olan insanlar var etrafımızda ama bunlar bir elin parmakları kadar az olduğu için konumuz dışındadır; bu yazı özellikle geneli amaçlayan ve her yerde gördüğümüz dostlarımızı, arkadaşlarımızı ve diğer kişileri konu almaktadır…
Sağlığımızın değerini kaybetmeden pek anlayamıyoruz maalesef… “Babam, insanın neresi ağrıyorsa canı oradadır” der hep. Canımız, en küçük bir ağrı veya sızı da yandığında sağlığımızın değerini anlamaya başlıyoruz ama acımız ve pişmanlığımız ne yazık ki iyileşene kadar sürüyor; sonrası kaldığımız yerden devam etmeye başlıyoruz aynı yanlışları yapmaya…
En geniş çemberden baktığımızda sağlık giderlerine harcanan ulusal gelir inanılmaz boyutlarda. Resmen hasta bir toplum olduğumuz söylenebilir. Övünülecek bir yanı yok ama böyle… Sigara, alkol, diğer keyif verdiği sanılan ne üdüğü belli olmayan unsurlara ise devasa boyutta kaynak aktarılıyor. Bizim insanımız, keyfi şekilde kaybettiği sağlığını kazanmak için de çalışıyor da denilebilir bir ölçüde…
Spor yapan insanımız binde bir. Doğru ve sağlıklı beslenmeye çalışanlar ise çok az. Hobisi olan insanı ararsan zor bulursun. Merakı olan, buluş yapmak isteyen insan yok denecek kadar az. Hele dünyayı bisikletle, yelkenli ile gezmek isteyen, sandalı ile dünyayı turlayan, dağcılıkla uğraşan, yelken yapmak isteyen ise yine koruma altına alınacak kadar numunelik… Sanat, edebiyat, sinema, tiyatro, heykel, resim, felsefe ile ilgilenenler ise bir onca ezilme, yok sayılma ve horlanmaya rağmen “varım” diyebilecek kadar az…
Futbol fanatizmi, kadına ve çocuklara başta olmak üzere farklılıklara, sanata, edebiyata, sinemaya, spora, “insana” yapılan her türlü şiddet ve saldırganlık bir sağlıksızlık göstergesidir aynı zamanda.
Mutsuzluk, kötümserlik, gelecek kaygıları, endişeler, kuruntular, yaşamdan zevk alamama, kendini beğenmişlik veya kendinden hoşnutsuzluk, özseverlik (narsistlik), vesveseler de insanı saran ama fizyolojik olmayan diğer hastalıklardır. Bizde sağlık deyince nedense bedensel hastalıklar anlaşılır ama uzmanlar insanımızın yarıdan fazlasının ruhsal kökenli hastalıklarla mücadele ettiğini söylemekteler…
Sağlık bütündür ve her yönü ile kendimizi sağlıklı, diri, mutlu, sosyal, hareketli, meraklı, özgür, dostluklara bağlı, üreten, sevecen, hoşgörülü, kısaca “insan” olarak görmek, yaşamak ve geliştirmek zorundayız. Sağlık bir şekilde gitti mi elden kolay kolay gelmiyor, özellikle de psikolojik ve ruhsal olanlar aman dikkat…
Sağlıklı olmak ne zor, ne de pahalı ama sağlıksız olabilmek o kadar kolay ve pahalı. Seçim kişiye kalıyor. Akıl, duygu, beden ve ruh sağlığı tam olan insanlara ihtiyacımız var ki toplumsal olarak gelişelim ki uygar ve gelişmiş ülke olmaya doğru gidelim. Aksi takdirde yabancıların Osmanlı’ya biçtiği “hasta adam” rolü hala geçerli olmaya devam eder…
Sağlık, dirilik, mutluluk ve neşeyle nice günler dilerim…