banner565

banner622

banner472

banner458

banner457

banner626

TÜSİAD, Covid-19 sonrası için küresel tedarik zincirlerinde Türkiye’nin yerini ele aldı Türkiye için yeni fırsat dalgası

Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın katıldığı, TÜSİAD COVID-19 Görev Gücü’nün düzenlediği, “COVID-19 Sonrası Küresel Tedarik Zincirlerinde Türkiye’nin Yeri” webinar serisinin İkincisi “Küresel Tedarik Zincirlerinin Yeniden Yapılanması”nda, Türkiye için fırsatlar tartışıldı.

HABER 01.11.2020, 00:01 28.11.2020, 19:18
21164
TÜSİAD, Covid-19 sonrası için küresel tedarik zincirlerinde Türkiye’nin yerini ele aldı Türkiye için yeni fırsat dalgası
banner625

TÜSİAD COVID-19 Görev Gücü tarafından “COVID-19 Sonrası Küresel Tedarik Zincirlerinde Türkiye’nin Yeri” webinar serisinin ikincisi “Küresel Tedarik Zincirlerinin Yeniden Yapılanması” başlığıyla, T.C. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın katılımıyla gerçekleştirildi.
COVID-19 kriziyle dünya ekonomisi son zamanların en zorlu dönemine girerken; özellikle tedarik zincirlerinde güçlenen yerelleşme trendleri ülkeler açısından yeni riskleri ve fırsatları beraberinde getiriyor. Küresel tedarik zincirlerinin yeniden yapılandığı bu dönemde Türkiye’nin rekabet ve üretim gücünü artırması için yeni fırsatların tartışıldığı etkinliğin açılış konuşmasını TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski yaptı, Bakan Pekcan, etkinliğe ana konuşmacı olarak katıldı. Konuşmaların ardından, TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Fatih Kemal Ebiçlioğlu moderasyonunda yürütülen webinarın ilk bölümünde Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Mühendislik Sistemleri Profesörü David Simchi-Levi, “ABD ve Çin ayrışması küresel tedarik zincirlerini nasıl etkileyecek? Bu ayrışma Türkiye’nin ABD’nin radarına girmesi için bir fırsat yaratır mı? Küresel tedarik zincirlerindeki bozulmadan şirketler nasıl dersler çıkarmalı?”sorularını yanıtladı.
Webinarın ikinci bölümü ise Siemens Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Hüseyin Gelis, Bosch Türkiye ve Ortadoğu Başkanı Steven Young ve Kale Grubu Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Zeynep Bodur Okyay’ın katıldığı, konunun Türkiye perspektifinden ele alındığı panelle devam etti.

Küresel değer zincirleri trendi dönüşüyor
Dünya ekonomisinde küresel değer zincirlerinin trendinin değişmesi veya en azından dönüşmesi ihtimaliyle karşı karşıya olduğunu ifade eden Pekcan, Kovid-19 krizinin, küresel değer zincirlerinin işleyişindeki derin fay hatlarını harekete geçirdiğini küresel şirketler ve onların farklı kıtalarda yer alan tedarikçileri arasındaki karşılıklı yüksek bağımlılık modelinde kırılmalar oluştuğunu söyledi. Özellikle salgının ilk dönemlerinde tedarik zincirlerindeki aksamaların küresel firmalar tarafından yeni tedarik ağları arayışı için de bir başlangıç oluşturduğunu kaydeden Pekcan, bunun da Çin’e alternatif üretim üsleri yaratılması çalışmalarının hızlanmasına yol açtığını, önümüzdeki dönemde, küresel değer ve tedarik zincirlerinde hissedilebilir ve gözle görülebilir değişimleri yaşamamızın şaşırtıcı olmayacağını aktardı.
“Bloklaşma ve kamplaşma gibi süreçlere taraftar değiliz”: Tedarik mesafelerinin ve sürelerinin kısalması, tedarikçi sayılarının artırılması, tedariklerin daha sık ve daha küçük partiler halinde yapılması, tedarik zincirlerinde bölgesel yeni ağlar kurulması, yeni tedarik zinciri ağlarına yönelik olarak yeni ticaret ve gümrük birliği alanları oluşturulmasının öne çıkabilecek eğilimler arasında değerlendirildiğini belirten Pekcan, 2018’den itibaren ABD-Çin-AB eksenli başlayan ve küresel ekonomiyi kıskacına alan korumacılık trendinin bugün de artarak etkilerini sürdürdüğünü, Türkiye’nin her zaman adil rekabet şartları ve kurallara dayalı serbest ticaretten yana olduğunu söyledi: “Dolayısıyla bloklaşma ve bloklar arası kamplaşma gibi süreçlere genel itibarıyla taraftar değiliz ancak elbette tüm bu senaryoları iyi irdeliyoruz ve pozisyonumuzu bu yönde alıyoruz.” Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi ihtiyacından söz eden Pekcan, Avrupa Birliği (AB) ve bölgesel ortaklar olmak üzere ticari diplomasi faaliyetlerini de etkinlikle sürdürdüklerini ifade etti: “AB ile Birleşik Krallık arasında sağlanacak anlaşmaya paralel bir biçimde ülkemiz ile Birleşik Krallık arasında bir Serbest Ticaret Anlaşması imzalanması yönünde Birleşik Krallık makamları ile çalışmalarımız olumlu biçimde ilerliyor. Hatta belli bir noktaya ulaşmış durumdayız. ‘Küresel Değer Zincirleri’ bağlamında önemli konular olan AB Yeşil Mutabakatı Stratejisi’ni ve AB Tedarik Zinciri yasal düzenlemelerini yakından takip ettiğimizi ve bu konular üzerinde çalıştığımızı da belirtmek isterim.”.
Yeni fırsat dalgası: Bakan Pekcan, küresel değer zincirlerinin dönüşümü sürecinde Türkiye’nin avantajlarına dikkat çekerek, alternatif tedarikçi adayı ülkelerden biri olma potansiyeline sahip bulunduğunu vurguladı: “Türkiye’nin yeni yatırımlar ve yeni ticari ortaklıkları içeren bir fırsat dalgası yaşayabilme potansiyeli mevcut.”
Dijital ekonomiye adaptasyon, KOBİ’lere destek: Bakanlık olarak dijital ekonomiye adaptasyon konusuna büyük önem verdiklerini vurgulayan Pekcan, bu doğrultuda yürüttükleri çalışmalara değindi. Salgın döneminde başlattıkları “e-Ticaret Olarak KOBİ’lerin Yanındayız” kampanyasından 135 bin KOBİ’nin yararlandığını, 7 bin ilave işgücü yarattıklarını, 3 bin 761 KOBİ’nin e-ticaretle tanıştığını, 1.2 milyar lira erken ödeme gerçekleştirildiğini anlatan Pekcan, Türkiye’nin küresel tedarik zincirleri alanında ön sıralarda yer alabilmesi için başlatılan projeye de dikkat çekti: “Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, Ticaret Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve özel sektör temsilcilerinin katılımlarıyla toplantılar gerçekleştiriyoruz. Çalışmaları yürütmek üzere bakanlar düzeyinde ‘Yönlendirme Komitesi’ bir de ‘Program Ofisi’ oluşturduk. Bu sürecin önümüzdeki günlerde Bakanlığımızın katkılarıyla daha da kurumsal bir hale geleceğini öngörüyoruz.”

“Rekabet gücümüzü artırmak ve işbirlikleri kurmak zorundayız”
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski’nin açılış konuşmasından satır başları ise şöyle:
DTÖ 2020 yılında mal ticareti hacminde yüzde 9.2 düşüş olacağını öngörüyor. 2020’de Doğrudan Yabancı Yatırım akışlarının yüzde 30 düşeceği tahmin ediliyor. Geldiğimiz noktada Covid-19’un ekonomik sonuçları bize şunu gösterdi: Küresel tedarik zincirlerinin faaliyet gösterdiği koşullar hakkındaki belirsizliği azaltmak için öngörülebilir düzenleme, ticaret ve yatırım ortamı politikası vazgeçilmezdir.
Özel sektör tedarik zinciri direncini güçlendirme ihtiyacını risk ve verimlilik açılarından yeniden değerlendiriyor. Bunu yaparken koordineli, şeffaf, tutarlı ve işbirliğine dayalı yerel ve uluslararası inisiyatiflere ihtiyaç duyuyor. Güveni yeniden tesis etmenin tek yolu budur. Bu inisiyatifleri başarıya ulaştıracak unsur ise pandemiye ilişkin açık, erken, güvenilir bilgiye ve veriye erişim sağlanmasıdır. Bu konunun öncelikle bir insan hakkı olmasının yanı sıra işletmelerin salgının seyri sırasında operasyonlarını daha iyi yönetmesi, daha erken hazırlanabilmesi ve daha hızlı adapte olabilmesi için de gereklidir.
Salgın sonrası dünyada artık sadece fiyatlar ile değil, ülkelerin hukuk sistemleri ve değerler üzerinden yatırım ve işbirliği tercihlerinin yapılacağı bir dönem başlıyor. Avrupa Birliği de gelecek dönemde ticari ilişkilerini çeşitlendirip benzer düşünen ülkelerle ittifaklar oluşturmayı planlıyor, kilit ticaret partnerleri ile Avrupa Birliği değerleri çerçevesinde ilişkiler tesis etmeyi hedefliyor. Bu dönemde hem rekabet gücümüzü artırmak hem de tedarik zincirinde yer almak istediğimiz bölgelerle değerlere dayanan işbirlikleri kurmak zorundayız. Önümüzdeki dönemde AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin Dijital Tek Pazar ve Yeşil Mutabakat boyutlarını içerecek şekilde güncellenmesi gerektiğini Avrupa Birliği yetkilileriyle yaptığımız tüm görüşmelerde özellikle dile getiriyoruz.
Kur, faiz, enflasyon döngüsünde yaşanan belirsizlikler ekonomik istikrarı ve reel sektörü ciddi ölçüde olumsuz etkiliyor. Bu belirsizlikleri aşmanın en iyi yolu para politikasının açık ve net olması, hedeflerin ve araçların iletişiminin doğru şekilde yapılmasıdır. Ekonomide dengelenmeyi sağlamak için bir normalleşme süreci başlatılmış ve son iki ayda bu yönde adımlar atılmıştı.
Bu politikaların devamı ülkemize ait risk algısını iyileştirmek için son derece önemli. Bir ülkede ekonomi politikaları ne kadar karmaşık ve anlaşılması güç ise ülkeye olan yatırımcı ilgisi de o kadar zayıflıyor. Normalleşme süreci açık ve net politikalarla devam ettirilmeli.
Sadece finansal piyasalarda değil reel sektörde de serbest piyasa ilkeleri ön planda tutulmalı. Özel şirketlerin ortaklık yapılarına kriterleri belli olmayan şekilde müdahale edilebileceği endişeleri yatırım ortamına zarar verecektir. Ticarette korumacılıktan kaçınılmalı, ticari ortaklarımızla diplomatik ilişkilere özel önem verilmelidir. Uluslararası düzenlemelerden, evrensel hukuk ilkelerinden ayrışılmamalı. Hukuk devleti olmak güvenilir bir yatırım merkezi olmanın başlıca şartıdır.”

Yorumlar (0)