banner565

banner622

banner472

banner458

banner457

banner626

Öncü çalışmaların adresi: İAOSB

Hilmi Uğurtaş: İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi (İAOSB), 8 milyar dolar yıllık cirosu, 4 milyar dolar ihracatı, 1.5 milyar dolar ithalatı, 600 firması ve toplam 45 bin istihdamıyla Türkiye’nin en önemli üretim, ihracat ve istihdam merkezlerinden biri.  İzmir Atatürk OSB Yönetim Kurulu Başkanı ve OSBDER Başkanı Hilmi Uğurtaş ile İAOSB’yi ve pandemi sürecinde işletmelerin sıkıntılarını ve çözüm önerilerini konuştuk.   

HABER 01.09.2020, 00:01 29.09.2020, 10:09
19670
Öncü çalışmaların adresi: İAOSB
banner625

Türkiye’nin en önemli üretim, ihracat ve istihdam merkezlerinden biri olan İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi (İAOSB), 1990 yılında faaliyete geçti. Yıllık cirosu 8 milyar, ihracatı 4 milyar ve ithalatı 1.5 milyar dolar (USD) civarında olan İAOSB, eğitimden Ar-Ge’ye verimlilikten çevreye uzanan birbirinden farklı alanlarda yürüttüğü özverili ve öncü çalışmalarıyla göz dolduruyor. İAOSB’nin yürüttüğü projeler örnek gösterilerek takip ediliyor.
Türkiye’nin en modern ve gelişmiş altyapısına sahip OSB’ler arasında ilk sıralarda yer alan İAOSB’de büyüklükleri 350 m² ile 125 bin m² arasında değişen toplam 637 sanayi parseli bulunuyor.
Yaklaşık 600 firmanın faaliyette olduğu Bölge’de, 45 bin kişiye istihdam sağlanıyor. Bölge firmaları ağırlıklı olarak; makine, plastik, tekstil-hazır giyim, gıda, elektrik-elektronik, kimya, metal ve otomotiv yan sanayi sektörlerinde faaliyet gösteriyor.
İAOSB, ulaşım avantajlarıyla da öne çıkıyor. İzmir ilinin kuzeybatısında, İzmir Liman’ına 20 km, Havalimanı’na 45 km, TIR Gümrüğü’ne 8 km mesafede yer alan İAOSB’nin çevre yolu ile havalimanı, otogar, liman ve şehir merkezine bağlantısı mevcut.
“Bir ülkenin gelişmesindeki en temel ayak; sanayi”: Bölge’de birbirinden başarılı çalışmalara imza atan İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı, aynı zamanda Organize Sanayi Bölgeleri Derneği (OSBDER) Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş, KobiEfor’a yaptığı açıklamada; bir ülkenin gelişmesindeki en temel ayağın sanayi olduğuna dikkat çekerek, küresel pandeminin ardından yaşanan sıkıntılara değiniyor.
Son 10 yıldır yaşanan küresel ekonomik ve finansal krizin salgınla birlikte yepyeni bir boyut kazandığını bildiren Uğurtaş, salgınla gelen korku, kısıtlama, yasaklama ve sosyo-kültürel travmaların ekonomik yapı içindeki her unsura, sisteme ve özellikle üretim alanına sirayet ettiğini söylüyor.
Hiç hesapta olmayan büyüklükte bir talep düşüşü yaşandığını, iç talepte yaşanan şokun, sınırların kapanmasıyla ihracata da aynı olumsuzlukla yansıdığını aktaran Uğurtaş, salgının ne kadar süreciğinin bilinmediğini vurguluyor: “Yani ortada hiçbir finansal sistemin başa çıkamayacağı bir bilinmezlik vardır. Böylesi bir dönemde tüm bu toplumsal katmanların da koruyucu, kollayıcı ve düzenleyici olarak baktığı tek yapı devlettir. Kültürümüzde anıldığı gibi devletin bu anlarda ana ve baba olması beklenmektedir. Devletlerin, çok hızlı ve çok güçlü gelen bu kriz ortamı içinde işletmelerin nakit olanaklarını artıracak, istihdamlarını koruyacak ya da makul ölçülerde tutabilecek, mevcut kredileri ve ödemeleri öteleyebilecek, acil gereksinimler ve özellikle de birey yaşamı için gereken kaynakları sağlayacak tedbirleri geliştirmesi gereklidir. Bu hususta Türkiye, var olan kaynakları ve zorlayabileceği imkanları içinde kamunun sağlayabileceği teşvik ve destekler hususunda hızla çalışmaktadır. Örneğin; kısmi çalışma ödeneği pek çok işletmeye ve çalışanına umut olmuştur.”
“Salgın sonrasına çok ciddi hazırlık yapılmalı”: Türkiye ekonomisinin, salgın öncesinde de global ekonomi ile birlikte çok sıkıntılı bir dönem yaşadığını anımsatan Uğurtaş, bu dönemde tüm ekonomi için ilk adımda bu salgını en az kayıpla geçirmenin, salgın sonrasında ise çok ciddi bir sıçrama yapmanın hazırlıkları yapılması gerektiğine dikkat çekiyor: “Bunun için de karar alıcılar ile reel sektörün her konuda talep ettiğimiz gibi ortak çalışması ve belli bir sinerji içinde kararları ve uygulamaları oluşturması gereklidir.”
“Üretimde pozitif artış”: Hilmi Uğurtaş, salgının ilk döneminde ihracat bağlantılı üretimlerin tesliminde özellikle Avrupa’dan gelen olumsuz geri dönüşlerin, işletmeleri birdenbire stoka çalışır hale getirdiğini, bu nedenle Mart’ın ikinci yarısında üretimde düşüşün daha az olduğunu, insan yaşamında öncelikle aranan ürünler olan gıda, temizlik maddeleri, ilaç, kimya sanayi, tıbbı malzeme ve ekipmanlar gibi sektörlerde ciddi bir talep patlaması yaşandığını, bu sektörlerin dışında insan yaşamında ikincil grupta yer alan giyim, otomotiv, kozmetik vb. sektörlerin işletmelerini kapatma veya kısa çalışma sürecine geçmeye başladıklarını anlatıyor: “Bu durum da bölgemizdeki bu sektörlerde ciddi üretim düşüşüne neden oldu. Ancak, Haziran ile birlikte sanayi üretimimiz ciddi bir toparlanma dönemine girdi.  Bölgemizin elektrik tüketimine baktığımızda Haziran’da küresel salgın öncesi aylardaki miktarlara dönüldüğünü, Temmuz’daysa bir önceki yılın aynı dönemine göre daha pozitif bir artış olduğunu görmekteyiz. Bu gelişimin devam etmesi için verilen destek ve teşviklerin azaltılmadan, daha da çeşitlendirilmesinin faydalı olacağı kanaatindeyiz.”
Alınan önlemler: Hilmi Uğurtaş, bu dönemde OSB yönetimi olarak sanayicilerin taleplerini nasıl karşıladıklarını anlatıyor:  “Kendi iç karar mekanizmalarımız tarafından üretilebilen ve kendi finansal imkanlarımızın elverdiği hususlarda bazı kararlar aldık. Bölgemiz kiracılarından alınan kiraları üç ay öteledik. Bölgemizin imkanları ile tüm ortak kullanım alanlarında dezenfektasyon çalışması yaptık. Valilik ile birlikte maske dağıtımı yaptık. Bölgemizde makine parkı ve teknolojisi uygun olan firmalarımız koruyucu ekipman üretmeye başladılar. Kamu tarafından açıklanan her türlü tedbir, destek ve teşvik bilgilerini katılımcılarımızla paylaşarak, onların gelişmelerden ivedilikle haberdar olmalarını ve bunlardan faydalanmalarını sağlama hususunda yönlendirici olduk. En çok zorlandığımız konu ise Bölgemiz tarafından sanayi tesislerimize sağlanan elektrik, doğalgaz gibi temel girdilerin ödemelerinin ötelenmesine dair taleplere vermek zorunda kaldığımız olumsuz yanıtlar olmuştur. Şu unutulmamalıdır; bizler elektrik, doğalgaz, su gibi temel girdileri tedarik ederek, sanayicimizin kullanımına sunmaktayız. Bizim tedarikçilerimiz ödeme gibi konularda OSB’lere bir destek mekanizması oluşturmadıkları takdirde, biz OSB’lerin, bu yüksek tutarlardaki ödemeleri finanse etme gücü ne yazık ki yoktur.”
“Hayatta kalmalı ve geleceğe hazırlanmalıyız”: Pazar mekanizmasının allak bullak olduğu bir ortamda her iş kolunun, her mesleğin, her sektörün birbiri ile dolaylı ya da direkt bir bağı olduğunu hatırlatan Uğurtaş, Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi içinde bazı sektörler için ilan edilen mücbir sebep kapsamının daha genişletilmesinin faydalı olacağını söylüyor.
Uğurtaş, kamu bankalarının hükümet tarafından alınan kararlara, açıklanan destek ve teşviklere çok hızlı bir biçimde karşılık verdiğini belirtiyor: “Şu unutulmamalıdır ki; eğer reel sektör ayakta kalırsa, bankaların da bir geleceği olacaktır. Bu tür dönemlerde işletmelerimize en çok zarar verecek duygu paniktir. Bu dönemi en az zararla geçmenin tek yolu sakin kalarak; akıllı, sağduyulu, olumlu düşünerek objektif değerlendirmeler yapabilmektir. Kriz dönemindeki dalgalanmalara doğru reaksiyonlar gösterirken kriz sonrasında oluşacak üretim toparlanması ve yeni piyasa yapılarına hazırlık yapmak zorundayız. Bu dönemde bir yandan sağlanan destek, teşvik ve diğer imkanları takip ederek, nakit döngümüzü devam ettirmenin, istihdamımızı korumanın yollarına bakmalıyız. Diğer yandan ise; insan, sermaye, teknoloji, pazar gücümüz ve yapımız gibi tüm envanterimizi değerlendirmeliyiz. Ayrıca tedarik zincirlerimizi, lojistik planlamalarımızı, esnek üretim ve verimlilik modellerimizi gözden geçirmeliyiz. İşletme içinde iletişim kanallarını geliştirerek, bilgi paylaşımını ve dayanışmayı artırmalıyız. Teknolojik hedeflerimizi revize etmeli, yönetim alanında yeni yapılanmalar ve çözüm odakları oluşturmalıyız. Kısacası bu dönemin bir yandan hayatta kalırken diğer yandan da geleceğe hazır olmanın dönemi olduğu unutulmamalıdır.”

Yorumlar (0)