Prof.Dr. Burak Saltoğlu: Politik risk reformları zorluyor
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Burak Saltoğlu’na göre tüm dünyada ve Türkiye’de risklerin biriktiği bir dönemdeyiz.
EKONOMİST
01.04.2016, 08:44 02.04.2016, 18:45
11731
Bu risklerin bir şekil ve yöntemle boşaltılması gerekiyor. Saltoğlu uyarıyor: “Türkiye krizde değil ama risklerin çok daha dikkatli yönetilmesi gerektiği bir dönemin içindeyiz.” Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Burak Saltoğlu, “Türkiye’nin temel sorunu istikrarlı büyüme modeline geçememek” diyor. Ekonomideki ‘dur-kalklar’ eğitim ve demokrasi için risk yaratacak unsurlar.
Saltoğlu, Türkiye’nin krizde olmadığını ancak ince bir çizgide varlığını devam ettirdiğini ve bu sürecin ne kadar sürdürülebilir olduğu konusunda öngörüde bulunamadığını belirterek, “İç ve dış politik riskleri de içine alacak perspektifte kalıcı büyümenin modelini yaratmak ana hedef olmalı” çağrısını dile getiriyor. Ak Parti’nin bu dönemde konjonktür nedeniyle elinin zorlaştığını savunan Saltoğlu, “Hükümet’in elini zorlaştıran unsur ise çok karışık bir dış politik ortamda reform yapmaya çalışmasıdır. Bu şartlarda reformlarda devinimi yakalamak kolay değil” diye konuşuyor.
Reformlar daha koordineli bir şekilde sunulabilir
Seçimlerden sonra reformlardaki hızın umut verdiğini ancak reformlarda özellikle uygulamayı beklemek gerektiğini kaydeden Saltoğlu, şunları aktarıyor: “Genel olarak reformların bir anda üretimi sıçratacak bir özelliği yok. Piyasada yanlış bir beklenti oluşmuş olabilir. Reformlar başarılı olursa ancak orta ve uzun vadede etkili olabilir. Benim görüşüm bu noktada daha koordineli bir şekilde reformların sunumu yapılabilirdi. Bir koordinasyon eksikliği var gibi. Tabi bu da yaşadığımız dönemde iç ve dış politikanın ekonomiden daha fazla ağırlık kazandığıyla ilgili olabilir. Geçmişte ekonomi daha öndeydi. Ancak siyaset ağırlık kazandı. Piyasaların, yatırımcıların ekonomiye öncelik verildiğine ikna olması lazım. Buna ihtiyacımız var. Bir çok konuda parça parça olumlu adımlar atılıyor ama bunun büyük bir resme nasıl dönüştürüleceği hikayesi sanki eksik. Mikroda veya makro politikalardaki hareket topyekûn bir hikaye oluşturmalı. Resmi komple göremiyoruz. Oysa Türkiye’nin yeni bir hikayeye ihtiyacı var.”
Reformlar finansman boyutu ile de tartışılmalı
Üretim kavramının sermayeden ayrı tutulamayacağını kaydeden Burak Saltoğlu, kur, para politikası ve sanayileşmeyi bir bütün olarak ele almak gerektiğini savunuyor. Saltoğlu, 2001 krizinden sonra bankacılık sektörüne ağırlık verildiğini ve reel sektöre istenilen ilginin gösterilmemesi nedeniyle sıkıntı yaşandığını anlatıyor: “Şimdi üretim diyoruz ve ama sanki finans tarafı ile nasıl koordine edileceği kısmı iyi anlatılamıyor.
Örneğin; yeni dönemde faizin reel olarak düşük tutulması istenebilir. Bunlar sağlıklı tartışmalar ama bunların yan etkileri de tartışılmalı. Enflasyon riskini nasıl bertaraf edebiliriz, biraz daha iyi tartışabiliriz. Bu nedenle planlanan reformların daha olumlu bir beklenti yönetimi sağlaması zor oluyor. Halbuki bu tür mesajlar güçlü oy oranları ile gelen iktidarlar açısından daha kolay gerçekleştirilebilir. Ayrıca model olarak Güney Kore'yi örnek almak ya da bizden de bir Silikon Vadisi çıkarma fikri de tartışılabilir. Belki sosyoloji ve insan karakteri açısından daha farklı sektör ve üretim yöntemleri de tartışılabilir. Bunun bilinci ile Türkiye’ye özgü bir üretim modelinin de kurgulanması gerektiğini düşünmemiz gerekiyor.”
Finansmanda bakış açısı değişmeli
Bankacılık ve sermaye piyasası denildiğinde bir ikilem var. Bankacılık sektörünün nakit kredi desteği 1.5 triyon TL. Sermaye piyasalarının tüm Türkiye’ye katkısı 100 milyar TL. Bankacılık sektörünün sermaye piyasalarından 15 kat daha geride olduğunu, ABD’de tam tersi bir durumun sözkonusu olduğunu vurgulayan Saltoğlu, Avrupa’da da bankacılık sektörünün daha büyük ve derinlikli olduğunu ifade ediyor: “Türkiye’deki bazı tartışmalar bana garip geliyor. Bankacılık sektörünün kredi mevduatı yüzde 120’ye ulaşmış durumda. Bu noktada bankacılığı büyüterek ekonomiyi büyütmeye çalışmak riskli olabilir. Acil olarak finansal çeşitlenme sağlanmalı. Hanehalkının sahip olduğu başta altın olmak üzere yastık altı tasarruflarını ekonomiye çekmek şart. Daha da önemlisi sermaye piyasaları imkanlarını daha fazla müşteriye ulaştırmalı. Çünkü girişimci veya yatırımcı için sermayeye ihtiyaç var. Tüm bu imkansızlıklar nedeniyle finansman ve sanayi arasında ilişki sınırlanıyor.”
“Büyüme yüzde 4 olur, fazlası zor”
Türkiye’nin büyümede performansını da değerlendiren Burak Saltoğlu, yüzde 4 büyümeyi tüm dünyayı baz alarak ‘sınıf ortalamasının üstü’ şeklinde tanımlıyor: “Yüzde 4’ü aşkın büyüme ise riskli. Dış konjonktürden kaynaklı olarak yüzde 4’ü aşmak zor. Evet ülke olarak potansiyelin altındayız. Ancak yapılabileceğin de en iyisini yapıyoruz. Yüzde 4’lük büyümeye üzülmeyelim. Bu yapı kamu kaynaklı bir süre daha sürdürülebilecek. Özel sektörün yatırımları yetersiz. Zira yüzde 70 iç tüketim ile büyüyen ekonomimizde şu anda tüketim ortalama gidiyor. Kurun artışı bu seviyede olursa tüketimin hemen harekete geçmesi zor. Türkiye’nin kamu kaynakları sürdürülebilir durumda. Ama bu sonsuz kredi anlamına gelmez. Daha kendi kendini besleyen yapı oluşmalı. Şu anda bundan uzağız.”
“İran’dan kısa vadeli büyüme için çok şey beklememek lazım”
Tüm dünyada ihracatta ve ithalatta daralma yaşandığını hatırlatan Burak Saltoğlu, Türkiye’nin de benzer bir sıkıntı ile karşı karşıya olduğunu anımsatarak, yurtdışında ihracat için keşfedilmemiş pazar olmadığını savunuyor. Saltoğlu, yüzde 50 Avrupa ağırlıklı ihracat yapısının önümüzdeki dönem de devam edeceğini kaydediyor: “Bölgesel sorunlar, Ortadoğu’daki haraketlilik nedeniyle ihracat potansiyelimiz daralmış durumda. Avrupa ağırlıklı ihracatı sürdüreceğiz ancak Avrupa’da bankacılık yapısından kaynaklı hızlı bir toparlanma ufukta gözükmüyor. Bu konjonktürde İran dikkat çekici. Ancak İran’ın hem risk hem de potansiyel olduğunu gözönünde bulundurmalıyız. Bu ülkenin milli gelirinin bizden çok daha düşük olduğunu da düşünmeliyiz.”
Saltoğlu, Türkiye’nin krizde olmadığını ancak ince bir çizgide varlığını devam ettirdiğini ve bu sürecin ne kadar sürdürülebilir olduğu konusunda öngörüde bulunamadığını belirterek, “İç ve dış politik riskleri de içine alacak perspektifte kalıcı büyümenin modelini yaratmak ana hedef olmalı” çağrısını dile getiriyor. Ak Parti’nin bu dönemde konjonktür nedeniyle elinin zorlaştığını savunan Saltoğlu, “Hükümet’in elini zorlaştıran unsur ise çok karışık bir dış politik ortamda reform yapmaya çalışmasıdır. Bu şartlarda reformlarda devinimi yakalamak kolay değil” diye konuşuyor.
Reformlar daha koordineli bir şekilde sunulabilir
Seçimlerden sonra reformlardaki hızın umut verdiğini ancak reformlarda özellikle uygulamayı beklemek gerektiğini kaydeden Saltoğlu, şunları aktarıyor: “Genel olarak reformların bir anda üretimi sıçratacak bir özelliği yok. Piyasada yanlış bir beklenti oluşmuş olabilir. Reformlar başarılı olursa ancak orta ve uzun vadede etkili olabilir. Benim görüşüm bu noktada daha koordineli bir şekilde reformların sunumu yapılabilirdi. Bir koordinasyon eksikliği var gibi. Tabi bu da yaşadığımız dönemde iç ve dış politikanın ekonomiden daha fazla ağırlık kazandığıyla ilgili olabilir. Geçmişte ekonomi daha öndeydi. Ancak siyaset ağırlık kazandı. Piyasaların, yatırımcıların ekonomiye öncelik verildiğine ikna olması lazım. Buna ihtiyacımız var. Bir çok konuda parça parça olumlu adımlar atılıyor ama bunun büyük bir resme nasıl dönüştürüleceği hikayesi sanki eksik. Mikroda veya makro politikalardaki hareket topyekûn bir hikaye oluşturmalı. Resmi komple göremiyoruz. Oysa Türkiye’nin yeni bir hikayeye ihtiyacı var.”
Reformlar finansman boyutu ile de tartışılmalı
Üretim kavramının sermayeden ayrı tutulamayacağını kaydeden Burak Saltoğlu, kur, para politikası ve sanayileşmeyi bir bütün olarak ele almak gerektiğini savunuyor. Saltoğlu, 2001 krizinden sonra bankacılık sektörüne ağırlık verildiğini ve reel sektöre istenilen ilginin gösterilmemesi nedeniyle sıkıntı yaşandığını anlatıyor: “Şimdi üretim diyoruz ve ama sanki finans tarafı ile nasıl koordine edileceği kısmı iyi anlatılamıyor.
Örneğin; yeni dönemde faizin reel olarak düşük tutulması istenebilir. Bunlar sağlıklı tartışmalar ama bunların yan etkileri de tartışılmalı. Enflasyon riskini nasıl bertaraf edebiliriz, biraz daha iyi tartışabiliriz. Bu nedenle planlanan reformların daha olumlu bir beklenti yönetimi sağlaması zor oluyor. Halbuki bu tür mesajlar güçlü oy oranları ile gelen iktidarlar açısından daha kolay gerçekleştirilebilir. Ayrıca model olarak Güney Kore'yi örnek almak ya da bizden de bir Silikon Vadisi çıkarma fikri de tartışılabilir. Belki sosyoloji ve insan karakteri açısından daha farklı sektör ve üretim yöntemleri de tartışılabilir. Bunun bilinci ile Türkiye’ye özgü bir üretim modelinin de kurgulanması gerektiğini düşünmemiz gerekiyor.”
Finansmanda bakış açısı değişmeli
Bankacılık ve sermaye piyasası denildiğinde bir ikilem var. Bankacılık sektörünün nakit kredi desteği 1.5 triyon TL. Sermaye piyasalarının tüm Türkiye’ye katkısı 100 milyar TL. Bankacılık sektörünün sermaye piyasalarından 15 kat daha geride olduğunu, ABD’de tam tersi bir durumun sözkonusu olduğunu vurgulayan Saltoğlu, Avrupa’da da bankacılık sektörünün daha büyük ve derinlikli olduğunu ifade ediyor: “Türkiye’deki bazı tartışmalar bana garip geliyor. Bankacılık sektörünün kredi mevduatı yüzde 120’ye ulaşmış durumda. Bu noktada bankacılığı büyüterek ekonomiyi büyütmeye çalışmak riskli olabilir. Acil olarak finansal çeşitlenme sağlanmalı. Hanehalkının sahip olduğu başta altın olmak üzere yastık altı tasarruflarını ekonomiye çekmek şart. Daha da önemlisi sermaye piyasaları imkanlarını daha fazla müşteriye ulaştırmalı. Çünkü girişimci veya yatırımcı için sermayeye ihtiyaç var. Tüm bu imkansızlıklar nedeniyle finansman ve sanayi arasında ilişki sınırlanıyor.”
“Büyüme yüzde 4 olur, fazlası zor”
Türkiye’nin büyümede performansını da değerlendiren Burak Saltoğlu, yüzde 4 büyümeyi tüm dünyayı baz alarak ‘sınıf ortalamasının üstü’ şeklinde tanımlıyor: “Yüzde 4’ü aşkın büyüme ise riskli. Dış konjonktürden kaynaklı olarak yüzde 4’ü aşmak zor. Evet ülke olarak potansiyelin altındayız. Ancak yapılabileceğin de en iyisini yapıyoruz. Yüzde 4’lük büyümeye üzülmeyelim. Bu yapı kamu kaynaklı bir süre daha sürdürülebilecek. Özel sektörün yatırımları yetersiz. Zira yüzde 70 iç tüketim ile büyüyen ekonomimizde şu anda tüketim ortalama gidiyor. Kurun artışı bu seviyede olursa tüketimin hemen harekete geçmesi zor. Türkiye’nin kamu kaynakları sürdürülebilir durumda. Ama bu sonsuz kredi anlamına gelmez. Daha kendi kendini besleyen yapı oluşmalı. Şu anda bundan uzağız.”
“İran’dan kısa vadeli büyüme için çok şey beklememek lazım”
Tüm dünyada ihracatta ve ithalatta daralma yaşandığını hatırlatan Burak Saltoğlu, Türkiye’nin de benzer bir sıkıntı ile karşı karşıya olduğunu anımsatarak, yurtdışında ihracat için keşfedilmemiş pazar olmadığını savunuyor. Saltoğlu, yüzde 50 Avrupa ağırlıklı ihracat yapısının önümüzdeki dönem de devam edeceğini kaydediyor: “Bölgesel sorunlar, Ortadoğu’daki haraketlilik nedeniyle ihracat potansiyelimiz daralmış durumda. Avrupa ağırlıklı ihracatı sürdüreceğiz ancak Avrupa’da bankacılık yapısından kaynaklı hızlı bir toparlanma ufukta gözükmüyor. Bu konjonktürde İran dikkat çekici. Ancak İran’ın hem risk hem de potansiyel olduğunu gözönünde bulundurmalıyız. Bu ülkenin milli gelirinin bizden çok daha düşük olduğunu da düşünmeliyiz.”