İTÜ Öğretim Üyesi Prof.Dr. Öner Günçavdı: “Üretim treni kaçtı, rejim değişikliği sorunu çözmez”
İTÜ Öğretim Üyesi Prof.Dr. Öner Günçavdı’ya göre Türkiye ekonomisi çok ciddi kriz sürecinde. İddiasını son açıklanan Orta Vadeli Program (OVP) üzerinden değerlendiren Günçavdı, 2017 yılı için yüzde 3.2’lik büyüme hedefini fizibil bulmuyor.
EKONOMİST
01.12.2016, 08:40 30.11.2016, 17:41
13072
Özellikle artan nüfus oranını baz aldığında Türkiye’nin net büyümesinin bu oranın çok altında gerçekleşebileceğini öngören Günçavdı, “Türkiye ekonomisinin 5 yıllık geleceği için iyi bir senaryom yok. Ekonominin 5 yıllık sürede eski büyük büyüme rakamlarına ulaşamayacağını düşünüyorum. Hatta büyümenin olmadığı böyle bir ekonomide maalesef işsizliğin ve yoksulluğun artacağı, gelir dağılımının bozulduğu bir süreç yaşayacağız. Süreçte siyasetin de bu şekliyle sürdürülebilir olmayacağı kanaatindeyim” diyor.
Günçavdı, asıl kırılmanın da büyümeden ziyade gelir dağılımındaki dengesizlikten geleceğini düşünüyor. Yeterince büyüyemeyen Türkiye ekonomisinde gelir dağılımının da bozulacağını, asıl tehlikenin de bu olduğunu savunan Günçavdı, görüşlerini şöyle aktarıyor: “OECD verilerine göre Türkiye’nin gelir dağılımı açısından hala en kötü ülkeler arasında yer alması iktisadi manada hala yaratılan refahın hiç de adil bir şekilde dağıtılmadığına işaret etmektedir. Son 14 yılda gelir dağılımında sınırlı düzeylerde de olsa iyileşmeler yaşanmış, ama bu iyileşmeler yüksek büyümenin etkisi ile gerçekleşmiştir. Gelir dağılımı ile ilgili gelişmeler, mevcut iktidarın uyguladığı iktisat politikalarına ve ortaya çıkan büyüme performansına göre, tüm dönemler boyunca aynı olmamıştır. Gelir eşitsizliğinin ölçümünde kullanılan Gini katsayısı bu dönemde yatay dalgalı bir seyir izlemeye başlamıştır. Bu dönemdeki gelir eşitsizliğinin iki temel nedeni bulunmaktadır; bunlar faiz ve gayrimenkul gelirlerinde yaşanan gelişmelerdir. İlk dönem kısmen üretim ağırlıklı, ikinci dönemin ise talep çekişli gerçekleşen büyüme modeli bu sorunun da temel kaynaklarından biridir. Geçmişteki tüm iktidarlar gibi bu iktidar da bu dönem yaratılan gelirleri adil bir şekilde dağıtmayı değil de bunların dağıtım mekanizmalarına müdahale ederek farklı şekillerde dağıtmayı tercih etmiş ve böylece kendi etrafında yeni bir iktisadi sınıf yaratmaya çalışmıştır. Böyle bir iktisadi sınıfın sürekliliği, iktidarın doğrudan ve/veya dolaylı yollarla piyasa mekanizmasına müdahale etmesine ihtiyaç gösteren birtakım sektörleri desteklemesine bağlıdır. Bu sektörlerin başında inşaat ve ticari faaliyetler gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında, son 14 yıldır sanayinin ihmal edilmiş olması tesadüfi değildir. Ancak bugün ekonomimizin içine düştüğü düşük büyüme sorununun aşılabilmesi de sanayi faaliyetlerle mümkün olacaktır.”
“Üretimi olmayan ekonomi sağlıklı büyüyemez”
Günçavdı’ya göre bugün Türkiye ekonomisinin en önemli sorunlarının başında yeterince büyüyememek geliyor. Prof.Dr. Günçavdı uyarıyor: “Üretim yapısı önemli ölçüde kırılgan hale gelen Türkiye ekonomisi, son zamanlarda içeride ve dışarıda ortaya çıkan siyasi gerilimlerin yarattığı maliyetleri telafi edebilecek yeterli güce sahip değildir. Bugün ve gelecekte ortaya çıkması muhtemel yetersiz büyüme durumlarında karar alıcıların ağırlıklı olarak talep yönlü teşvik araçlarına yönelmeleri durumunda, ortaya çıkacak enflasyon ile birlikte varolan gelir eşitsizlikleri sorunlarının da kötüleşeceği ifade edilmektedir.” Çok uzun zamandır yatay bir seyir izleyen yatırımlara da dikkat çeken Günçavdı, kredi hacmindeki genişlemelerin yatırımlar üzerine artık etki etmediğine ve bu durumun olumsuz etkilerinin gelecekteki büyüme oranlarında görüleceğini anlatıyor. Özellikle yatımlarda görülen bu olumsuz gelişmeyi faiz dışında birtakım faktörlere dayandıran Günçavdı, ekonomide artan belirsizlikler ile yatırımları destekleyici sanayi faaliyetlerin aleyhine seyreden nisbi fiyatları sorumlu görüyor. Ayrıca Günçavdı böyle bir ortamda faizleri indirmenin yatırımlar üzerine etkisinin olmayacağını düşünüyor.
“MB’nin enflasyon hedefi aşırıya kaçıyor”
Öner Günçavdı’nın eleştirdiği bir diğer nokta da ‘enflasyon hedeflemesi’. Zira merkez bankalarının siyasi otoritelere güvenmediği için bazen enflasyon hedeflemelerinde aşırıya gittiklerini söyleyen Günçavdı, her şeye rağmen enflasyon hedeflerini tutturamadıklarını ama bu davranışlarının sonucunda da ekonomi içindeki nisbi fiyatlarda çarpıklıklara yol açtıklarını söylüyor.
Hedefte kamu kesiminin bütçe dengeleri tutturulsa da ekonomideki yüksek likiditenin etkisiyle özel kesim harcamalarının başını alıp gittiğini aktaran Günçavdı, şunları aktarıyor: “Ekonominin genel işleyişinin bozulması temel sorundur. Enflasyonu ne kadar baskılarsan başka bir noktadan yansımasını görürsün. Türkiye olarak biz geçmişte enflasyon olarak gördüğümüz dengesizliklerin yansımasını bugün cari açık olarak görüyoruz. Konjonktürdeki değişimden dolayı artık o bol likitide döneminde değiliz. Bu nedenle bir yandan enflasyonu düşük tutup, diğer yandan da cari açığı kontrol etmek ve tüm bunları yüksek bir büyüme oranına ulaşarak gerçekleştirebilmek bilimsel olarak mümkün değildir. Bu nedenle bugün siyasi otorite büyüme, enflasyon ve cari açık hedefleri bakımında bir tercihle karşı karşıyadır. Bu hedeflerin tümü birarada gerçekleştirilemez.”
Mali kaynakların irrasyonel kullanım şeklinin geçmişteki krizlerin temel nedenini oluşturduğunu hatırlatan Günçavdı, bugün ve gelecekte yaşanacak krizlerin ortaya çıkış şekli itibariyle geçmiştekilerden birtakım farklılıklar göstereceğine değiniyor: “Bundan sonra Türkiye’de krizler büyüme ve işsizlik üzerinden tahlil edilecek. Son günlerde düşük büyüme ile birlikte artan işsizlik Türkiye’nin en önemli sorunu olmaya başlıyor. Dolayısıyla krizlerin niteliği de değişti. Düşük büyüme, yüksek işsizliğe ve yüksek enflasyona hazırlıklı olacağız. Bugünlerde ülke ekonomisi açısından masaya yatırılacak konu budur.”
“Rejim değişimi sorunu çözmez”
Türkiye’de bugün iktisadi çıkarları birbiriyle çelişen kesimlerin mücadesine dikkat çeken Günçavdı, bir tarafta ülke ekonomisine dünya ölçeğinde değerler katan ve döviz geliri temin eden sanayinin, öte yanda sürekli kredi genişlemeleriyle yaratılan iç talep artışlarından beslenen inşaat ve genel anlamda hizmetler sektörünün yer aldığını dile getiriyor.
Öner Günçavdı bu iki kutup arasında uzlaşmanın nasıl olacağının Türkiye açısından önemli olduğunu düşünüyor. Böyle bir uzlaşıyı gereçekleştirilebilmenin ise siyasi bir liderliğe ve bu liderliğin altında oluşturulacak, dünya ekonomisinin bugünkü koşullarıyla uyumlu yeni iktisat politikalarına gereksinim duyduğunu belirtiyor. Türkiye’nin enflasyon canavarından hizmetler sektörü canavarı yarattığını dile getiren Günçavdı, görüşlerini şöyle ifade ediyor: “Bu iki kutup arasındaki çıkar ilişkisini çözmeden imalatı desteklemeye çalışıyoruz. Ayrıca şu da var; Türkiye’deki imalat sanayinin ihracatı iç taleple rekabet halinde. İç talep arttıkça bizim imalatçı ihracatı bırakıp içeriye üretim yapıyor. Şimdi Hükümet kredi genişlemesiyle iç talebi artırmaya çalışırken diğer yandan ihracatı da arttırmaya çalışıyor. Tabii ki olmuyor. Şunu da eklemek lazım ekonominin önünün açılması için siyasi manada bir takım açılımların yaşanmasının da kaçınılmaz olduğu görülüyor. Başkanlık sistemi de gelebilir, ama bu tek başına bugünkü iktisadi sorunların çözümüne çare olacak gibi görünmüyor.”
Günçavdı, asıl kırılmanın da büyümeden ziyade gelir dağılımındaki dengesizlikten geleceğini düşünüyor. Yeterince büyüyemeyen Türkiye ekonomisinde gelir dağılımının da bozulacağını, asıl tehlikenin de bu olduğunu savunan Günçavdı, görüşlerini şöyle aktarıyor: “OECD verilerine göre Türkiye’nin gelir dağılımı açısından hala en kötü ülkeler arasında yer alması iktisadi manada hala yaratılan refahın hiç de adil bir şekilde dağıtılmadığına işaret etmektedir. Son 14 yılda gelir dağılımında sınırlı düzeylerde de olsa iyileşmeler yaşanmış, ama bu iyileşmeler yüksek büyümenin etkisi ile gerçekleşmiştir. Gelir dağılımı ile ilgili gelişmeler, mevcut iktidarın uyguladığı iktisat politikalarına ve ortaya çıkan büyüme performansına göre, tüm dönemler boyunca aynı olmamıştır. Gelir eşitsizliğinin ölçümünde kullanılan Gini katsayısı bu dönemde yatay dalgalı bir seyir izlemeye başlamıştır. Bu dönemdeki gelir eşitsizliğinin iki temel nedeni bulunmaktadır; bunlar faiz ve gayrimenkul gelirlerinde yaşanan gelişmelerdir. İlk dönem kısmen üretim ağırlıklı, ikinci dönemin ise talep çekişli gerçekleşen büyüme modeli bu sorunun da temel kaynaklarından biridir. Geçmişteki tüm iktidarlar gibi bu iktidar da bu dönem yaratılan gelirleri adil bir şekilde dağıtmayı değil de bunların dağıtım mekanizmalarına müdahale ederek farklı şekillerde dağıtmayı tercih etmiş ve böylece kendi etrafında yeni bir iktisadi sınıf yaratmaya çalışmıştır. Böyle bir iktisadi sınıfın sürekliliği, iktidarın doğrudan ve/veya dolaylı yollarla piyasa mekanizmasına müdahale etmesine ihtiyaç gösteren birtakım sektörleri desteklemesine bağlıdır. Bu sektörlerin başında inşaat ve ticari faaliyetler gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında, son 14 yıldır sanayinin ihmal edilmiş olması tesadüfi değildir. Ancak bugün ekonomimizin içine düştüğü düşük büyüme sorununun aşılabilmesi de sanayi faaliyetlerle mümkün olacaktır.”
“Üretimi olmayan ekonomi sağlıklı büyüyemez”
Günçavdı’ya göre bugün Türkiye ekonomisinin en önemli sorunlarının başında yeterince büyüyememek geliyor. Prof.Dr. Günçavdı uyarıyor: “Üretim yapısı önemli ölçüde kırılgan hale gelen Türkiye ekonomisi, son zamanlarda içeride ve dışarıda ortaya çıkan siyasi gerilimlerin yarattığı maliyetleri telafi edebilecek yeterli güce sahip değildir. Bugün ve gelecekte ortaya çıkması muhtemel yetersiz büyüme durumlarında karar alıcıların ağırlıklı olarak talep yönlü teşvik araçlarına yönelmeleri durumunda, ortaya çıkacak enflasyon ile birlikte varolan gelir eşitsizlikleri sorunlarının da kötüleşeceği ifade edilmektedir.” Çok uzun zamandır yatay bir seyir izleyen yatırımlara da dikkat çeken Günçavdı, kredi hacmindeki genişlemelerin yatırımlar üzerine artık etki etmediğine ve bu durumun olumsuz etkilerinin gelecekteki büyüme oranlarında görüleceğini anlatıyor. Özellikle yatımlarda görülen bu olumsuz gelişmeyi faiz dışında birtakım faktörlere dayandıran Günçavdı, ekonomide artan belirsizlikler ile yatırımları destekleyici sanayi faaliyetlerin aleyhine seyreden nisbi fiyatları sorumlu görüyor. Ayrıca Günçavdı böyle bir ortamda faizleri indirmenin yatırımlar üzerine etkisinin olmayacağını düşünüyor.
“MB’nin enflasyon hedefi aşırıya kaçıyor”
Öner Günçavdı’nın eleştirdiği bir diğer nokta da ‘enflasyon hedeflemesi’. Zira merkez bankalarının siyasi otoritelere güvenmediği için bazen enflasyon hedeflemelerinde aşırıya gittiklerini söyleyen Günçavdı, her şeye rağmen enflasyon hedeflerini tutturamadıklarını ama bu davranışlarının sonucunda da ekonomi içindeki nisbi fiyatlarda çarpıklıklara yol açtıklarını söylüyor.
Hedefte kamu kesiminin bütçe dengeleri tutturulsa da ekonomideki yüksek likiditenin etkisiyle özel kesim harcamalarının başını alıp gittiğini aktaran Günçavdı, şunları aktarıyor: “Ekonominin genel işleyişinin bozulması temel sorundur. Enflasyonu ne kadar baskılarsan başka bir noktadan yansımasını görürsün. Türkiye olarak biz geçmişte enflasyon olarak gördüğümüz dengesizliklerin yansımasını bugün cari açık olarak görüyoruz. Konjonktürdeki değişimden dolayı artık o bol likitide döneminde değiliz. Bu nedenle bir yandan enflasyonu düşük tutup, diğer yandan da cari açığı kontrol etmek ve tüm bunları yüksek bir büyüme oranına ulaşarak gerçekleştirebilmek bilimsel olarak mümkün değildir. Bu nedenle bugün siyasi otorite büyüme, enflasyon ve cari açık hedefleri bakımında bir tercihle karşı karşıyadır. Bu hedeflerin tümü birarada gerçekleştirilemez.”
Mali kaynakların irrasyonel kullanım şeklinin geçmişteki krizlerin temel nedenini oluşturduğunu hatırlatan Günçavdı, bugün ve gelecekte yaşanacak krizlerin ortaya çıkış şekli itibariyle geçmiştekilerden birtakım farklılıklar göstereceğine değiniyor: “Bundan sonra Türkiye’de krizler büyüme ve işsizlik üzerinden tahlil edilecek. Son günlerde düşük büyüme ile birlikte artan işsizlik Türkiye’nin en önemli sorunu olmaya başlıyor. Dolayısıyla krizlerin niteliği de değişti. Düşük büyüme, yüksek işsizliğe ve yüksek enflasyona hazırlıklı olacağız. Bugünlerde ülke ekonomisi açısından masaya yatırılacak konu budur.”
“Rejim değişimi sorunu çözmez”
Türkiye’de bugün iktisadi çıkarları birbiriyle çelişen kesimlerin mücadesine dikkat çeken Günçavdı, bir tarafta ülke ekonomisine dünya ölçeğinde değerler katan ve döviz geliri temin eden sanayinin, öte yanda sürekli kredi genişlemeleriyle yaratılan iç talep artışlarından beslenen inşaat ve genel anlamda hizmetler sektörünün yer aldığını dile getiriyor.
Öner Günçavdı bu iki kutup arasında uzlaşmanın nasıl olacağının Türkiye açısından önemli olduğunu düşünüyor. Böyle bir uzlaşıyı gereçekleştirilebilmenin ise siyasi bir liderliğe ve bu liderliğin altında oluşturulacak, dünya ekonomisinin bugünkü koşullarıyla uyumlu yeni iktisat politikalarına gereksinim duyduğunu belirtiyor. Türkiye’nin enflasyon canavarından hizmetler sektörü canavarı yarattığını dile getiren Günçavdı, görüşlerini şöyle ifade ediyor: “Bu iki kutup arasındaki çıkar ilişkisini çözmeden imalatı desteklemeye çalışıyoruz. Ayrıca şu da var; Türkiye’deki imalat sanayinin ihracatı iç taleple rekabet halinde. İç talep arttıkça bizim imalatçı ihracatı bırakıp içeriye üretim yapıyor. Şimdi Hükümet kredi genişlemesiyle iç talebi artırmaya çalışırken diğer yandan ihracatı da arttırmaya çalışıyor. Tabii ki olmuyor. Şunu da eklemek lazım ekonominin önünün açılması için siyasi manada bir takım açılımların yaşanmasının da kaçınılmaz olduğu görülüyor. Başkanlık sistemi de gelebilir, ama bu tek başına bugünkü iktisadi sorunların çözümüne çare olacak gibi görünmüyor.”