Ekonomi büyümek için özgürlük istiyor Katılım olursa refah olur
Prof.Dr. Erol Katırcıoğlu’na göre Türkiye ekonomisi 2009 yılından bu yana sürdürülemez bir yapıda ilerliyor. Ekonomiyi büyütmenin yolunun özgürlüklerden geçtiğini kaydeden Katırcıoğlu, “3-4 yıldır ekonominin gidişatından hiç umutlu değilim. Ama asıl sorun 2009’da başladı. Siyaset çok daha fazla öne çıktı.
Onun için popülist politikalar ve kamu harcamalarını artırma modeli yürütüldü. Dolayısıyla ekonomide genelde yüzde 2-3 aralığında büyüme görülüyor.
Bu başarı gibi lanse edilse de Türkiye’nin potansiyeli yüzde 5-6 bandında büyümedir. Bunu biz istihdam verilerinden çıkarıyoruz. Türkiye ekonomisinin bu oranlarla sürdürülebilir büyüme şansı yoktur” dedi.
Türkiye ekonomisi ilk 3 ay büyüme rakamları açıklandı. Yüzde 5’lere ulaşan büyüme rakamlarını değerlendirmek için Prof.Dr. Erol Katırcıoğlu ile bir araya geldik. Türkiye ekonomisini konuşmadan önce küresel bir değerlendirmenin daha sağlıklı olacağını öngören Katırcıoğlu 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik krizin adresi olarak 1980’lerde başlayan küreselleşmeyi gösterdi. Katırcıoğlu şu bilgileri verdi: “Çünkü küreselleşme sermaye aidiyetini ulusal olmaktan çıkarıp uluslararası niteliğe taşıdı. Ulus devletlerin sermaye üzerindeki etkisi de kaybolmaya başladı. Devletler uluslararası sermayeye bağımlı hale geldi. Görece olarak da uluslararası sermaye de ulus devletler karşısında bağımsız hale geldi. Bu güç ulus devletler içindeki siyaseti ve ekonomik programlarını dahi belirler oldu. Kriz sürecinde çıkış stratejisi olarak ilk G7’den G20’ye geçilecek konsensüs sağlandı. Ve krizle mücadele için bir senkronizasyon gerçekleştirildi. Parasal büyümeyi içeren senkronizasyon ile herkes yükümlü kılındı. Ama esas çıkışı sağlayacak senkronizasyon bozuldu, çünkü her devlet kendi çıkış stratejisini kullanmaya başladı.”
Her devletin kendi stratejisini uyguladığı bu dönemde serbest piyasa ekonomisinin tepetaklak olduğunu savunan Katırcıoğlu, Türkiye’de gerçekleştirilen çalışmaları tezine örnek göstererek ekonomideki birçok piyasa belirleyici aktörü bağımlı hale getirdiğini savundu. Serbest piyasa kanalıyla krizden çıkış mümkün olmadığı için bu kararların alındığını açıklayan Katırcıoğlu, krizin tüm dünyaya ortak bir mesaj verdiğini belirterek; “Artık küreselleşmenin çok ileriye gittiği kanısı tüm dünya tarafından benimsendi. Tabii artık 1980 öncesine de dönüşü beklemek zor ama küreselleşme artık eski hızında olmayacak. Ekonomilerde tam anlamıyla korumacılık beklemiyorum ama kontrollü bir küreselleşmenin olacağı kanaatindeyim” dedi.
Peki kontrollü küreselleşme nasıl sağlanacak?
Prof Katırcıoğlu, soruyu örnekle yanıtlıyor. Şunları söylüyor: “Detroitli işçinin talepleri Trump’ı iktidara getirdi. Çünkü işçiler, ‘Bizim işlerimizi buraya ait olmayan Meksikalılar yürütüyor. Meksikalılar gitsin’ diyordu. Trump talepleri dikkate almaya çalışarak kontrol mekanizmasını çalıştırıyor. Gerçi Trump da etkili politikalar uygulamaktan aciz. Çünkü henüz alışamadı. Trump ABD’deki beyazları temsil ediyor. Örneğin İngiltere’de de benzer bir gelişim oldu.
Brexit ile İngilizler ülkelerini yabancılara karşı sahip çıktıklarını düşündüler. Bütün bunlar son noktada neyi gösteriyor; dünyada siyasette kimlik sorunu ortaya çıkıyor. Kimlik ise bir çatışma demek. Çünkü öteki varsa Türkiye’de ortak kimlik üretemediyseniz onlar ve bizler kavramı bir kavga konusu haline gelir. Türkiye’nin meselesi de budur.”
Kimlik ekonominin merkezi oldu
Türkiye’de ekonomiyi değerlendirmek gerektiğinde bu gerçeklikten yola çıkmak gerektiğini kaydeden Katırcıoğlu ekonomide artık teorinin değiştiğini kaydediyor. Eskiden iktisadın soyut bir birey üzerine dayandığını hatırlatan Katırcıoğlu, “Üretici, kar maksimizasyonu, tüketici ise fayda maksimizasyonu yapıyorduk arz-talep ortaya çıkıyordu. Şimdi ise şunu gördük ekonomide soyut birey yok. 2008 krizi de bunu gösterdi. Artık soyut bir insan yok belli bir grubun içindeki insan var. O soyut insanı belirleyen şeyler ise kısaca kimlik olarak lanse ediliyor. Rachel Kranton, 1995’te ‘kimliğin’ iktisadi terim olarak kullanılmasının zorunlu olduğunu söyledi. Ve haklıdır” diye konuştu.
Türkiye ekonomisini de bu kimlik iktisadına göre değerlendiren Katırcıoğlu, şunları anlattı: “Türkiye’de hakim olan sermaye daha çok Cumhuriyet sermayesiydi. Ve Cumhuriyet ile birlikte kurulmuş olan siyasi anlayışın uzantısı olan iktisadi aktörler vardı. Fakat Anadolulu olarak kendilerini ifade eden İslami aktörler ise sistem içinde yer bulamıyordu. O zaman ne oldu? Bu aktörler siyasi savaşın içine girdiler. Anadolulu ve daha dindar olan sermaye büyüyor. Ve bir dengelenme noktasına geldiler. Kavgadan çok ortaklaşmayı tercih ediyorlar.”
Siyasi irade ekonomiyi yönetiyor
Hükümet’in üretime ağırlık vereceğinin sinyallerinin gelmeye başladığından bu yana destek ve teşviklerin verildiğini ancak bekleneni vermediğini kaydeden Katırcıoğlu, beklenen sonuçlara ulaşılması için serbest piyasa ekonomisinin temel mekanizmalarının örülmesi gerektiğini yeniledi. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in göreve geldiğinden bugüne ‘mikro reformlara yönelelim’ dediğini savunan Katırcıoğlu, şunları anlattı: “Türkiye ekonomisinde hiçbir iktidar mikro reform yapısını ele almadı. Ülkemizde serbest piyasa ekonomisinden bahsetmek de mümkün değil. Adı serbest piyasa ekonomisi ama ben iddia ediyorum var olan siyasi irade ile yönetilen ekonomidir. 3-4 yıldır ekonominin gidişatından hiç umutlu değilim. Ama asıl sorun 2009’da başladı. Siyaset çok daha fazla öne çıktı. Onun için popülist politikalar ve kamu harcamalarını artırma modeli yürütüldü. Dolayısıyla ekonomide genelde yüzde 2-3 aralığında büyüme görülüyor. Bu başarı gibi lanse edilse de Türkiye’nin potansiyeli yüzde 5-6 bandında büyümedir. Bunu biz istihdam verilerinden çıkarıyoruz. Türkiye ekonomisinin bu oranlarla sürdürülebilir büyüme şansı yoktur.”
Siyaset ekonominin önünde
Türkiye ekonomisinin sorunları olduğunu hatırlatan Katırcıoğlu, ancak ekonomiden önce siyasetin sorunlarının ele alınmasını istedi. Toplumda “biz” kavramının yaratılmamasından kaynaklı sıkıntılar yaşandığını aktaran Katırcıoğlu, “Tüm ülkenin aile gibi olması lazım. Oysa ülkemizde gemisini kurtaran kaptanlar var. Oysa uzlaşıcı politikalarla büyük projeler ele alınmalı. Türkiye böyle gidemez. Daha katılımcı, daha demokratik, ortak kimlik üreterek yargıları ve fikirleri tartışmalıyız. Bu olmadan ekonomi rayında büyüyemez” görüşünü açıkladı. Farklılıkların kendini ifade edeceği bir Türkiye’nin sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyümeyi sağlayacağının altını çizen Katırcıoğlu, şu noktalara değindi: “İradi kararlar ekonomideki ihtiyaçları karşılamak durumunda değildir. Ekonomide çok çeşitli aktörler vardır. Değişik aktörlerin taleplerini yöneteceği kurumsal yapıya ihtiyaç vardır. Kurumsal yapının da bağımsız çalışması gerekir. Korkum önümüzdeki dönem itibariyle iradi kararların farklı aktörlerin davranışını senkronize edemeyeceği yönündedir. Büyümenin 3 ayını çok sürdürülebilir bulmuyorum.”