Anlam Arayışı Üzerine…
Düşünce yani zihniyet ve bakış açısı değişmeden de insan değişmiş olamaz. Değişmeyen bir insan da başka değişimlere vesile olamaz. Birçok davranış bilimci ve felsefecilerin dediği gibi insan ancak kendi kendini, varlığını ve özünü kavrarsa değişim ve gelişim içine girebilir ve hayatının bir anlamı olmaya başlar.
Bilinç burada önemli bir yetkinliktir. Yoğun bir tempoda yaşadığımız doğrudur ama ruhlarımızın geri kalmaması için bazen durup düşünmek, kendimize sorular sormak, ufku öngörebilmek ve kuş bakışı bakabilme özelliğimiz ile geleceğe bir göz atmak gerekir.
Düşünen her varlık bir şekilde hayatın anlamını sorgular durur. Kimi bulur veya bulduğunu sanır, kimi ise hayatın bir anlamı olmadığı söyler; kimileri ise “Hayatın anlamı manlamı yok, sadece sen ne anlam verirsen ona dönüşür” der.
Hayatın ne olduğunu kimse bilmiyor ve hayatın kendisinin bir anlam arayışında olmadığını da biliyoruz o halde insan düşünmeye başladığı için bazen bu soruyla kendini açmaza sokabiliyor. Zira, anlam arayan tek varlık insan. Zira, hayvanların anlam arayışıyla ilgili fazla bir şey bilmiyoruz; zira düşünen varlık sadece anlam arayışı ile ilgilenir. Tabii her düşünen varlık olan insanların çoğu bu soruyu kendine bile sormadan bir şekilde yaşayıp gidiyor…
Baştan kendi düşüncemi söyleyeyim, “Hayatın kendine göre bir anlamı yok biz onu anlamlandırmaya çalışıyoruz, kültürün, ev sorumluklarımızın etkisiyle.” Var oluşumuzu sorguladığımızda ve yapmak istediklerimizi de keşfettikçe sahip olduğumuz yatkınlar ve isteklerimiz doğrultusunda bir anlam arayışı değil de anlam verme yolculuğuna çıkıyoruz, diyebilirim.
Doğru ya da yanlış anlam verme konusunda net olduğumuzda yaptıklarımız, yapacaklarımız ve hatta acılarımızın bile anlamı olmaya başlıyor. Onlara sıkı sıkı sarılıyoruz ve ruhsal bir varlık olarak görüyoruz kendimizi. Bu kavrayış amacımızı, hedeflerimizi, ilke ve değerlerimizi şekillendirmeye başlıyor. Bunun sonucu olarak nelerin bizi mutlu ve başarılı kılacağı konusunda tutum ve davranış geliştiriyoruz.
Bu bağlamda insanın anlam verme özelliği kendine özgüdür; her birey hayatını anlamlandırmak ve değerli kılmak için kendi yolculuğunu kendisi yapmak zorundadır. Bu nedenle, “Neyi neden yapıyoruz? Bunun bizim için anlamı nedir? Diyelim yapmadık ne tür sonuçları olur ve neden?” soruları hayatımıza anlam verme arayışında değerli sorulardır ve her zaman yanıtlamak kolay olmayabilir. Bunun için de kişinin düşünmeye zaman ayırması, kendine dürüst olması gerekir. İçtenlik ve yalınlık ise ayrı değerlerdir ve anlam verme arayışında gereklidir.
“Nedensiz davranış yoktur”, bir davranış ne kadar saçma bile olsa mutlaka derinlerde o kişi için bir anlamı vardır henüz fark edemese bile. Kişi farkında değildir sadece ama düşünen varlık olarak kabul edilen insan, neyi, niçin yaptığını sorgulayabilir ve gerekli durumlarda nedenleri ve dolayısıyla davranışlarını; doğal olarak tutumlarını ve hatta kendini değiştirebilir. Düşünce yani zihniyet ve bakış açısı değişmeden de insan değişmiş olamaz. Değişmeyen bir insan da başka değişimlere vesile olamaz. Birçok davranış bilimci ve felsefecilerin dediği gibi insan ancak kendi kendini, varlığını ve özünü kavrarsa değişim ve gelişim içine girebilir ve hayatının bir anlamı olmaya başlar. Bilinç burada önemli bir yetkinliktir.
Yoğun bir tempoda yaşadığımız doğrudur ama ruhlarımızın geri kalmaması için bazen durup düşünmek, kendimize sorular sormak, ufku öngörebilmek ve kuş bakışı bakabilme özelliğimiz ile geleceğe bir göz atmak gerekir.