banner565

banner622

banner472

banner458

banner457

banner626

İngiltere Avrupa Birliği’nden ayrılıyor; BREXIT

Türkiye’nin gündemini şu sorular oluşturacak: Britanya’nın ayrılması (Brexit) Avrupa Birliği’ni nasıl etkileyecek? Türkiye için sonuçları ne olacak? Dünya dengeleri ne yönde değişecek Türkiye’nin ulusal vizyonunda ne gibi yenilikler beklenmeli? Türkiye’de yaşanan “15 Temmuz Olayı” (askeri darbe kalkışması) ile Batı dünyasında gözlenen fay hatlarındaki hareketlilik arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?

KAPAK 01.08.2016, 08:59 31.07.2016, 18:14
12397
İngiltere Avrupa Birliği’nden ayrılıyor; BREXIT
banner625

Tarih tecrübesi bize ne söylüyor?.....
Birleşik Krallık (İngiltere) Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılmaya (Brexit) karar verdi. Kararı İngiliz halkı (referandum) verdi. İngiltere’nin AB’den ayrılması 1990’da başlayan soğuk savaş döneminin en önemli siyasi olayı niteliğindedir. Bütün dünyada halen “şok” durumu egemendir. Dünya dengeleri bozulmuştur ve yeni dengeler oluşuncaya kadar ülkelerin gündeminde AB merkezli gelişmeler olacaktır.
Önce şu noktayı vurgulamak gerekir: AB üyeliğine girmişti ama İngiltere zaten AB’nin tam anlamıyla bir parçası olmamıştı. 2. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra Almanya-Fransa öncülüğünde Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kurulmuş, İngiltere bu süreçte yer almayarak, AET’ye alternatif olarak 1960 yılında EFTA’yı kurmuştu. Ancak AB’nin ekonomik ve siyasi başarısı üzerine 1973’te kendi kurduğu EFTA’dan ayrılarak, AET’ye tam üyelik müracaatında bulunmuştu. Bu nedenle Fransa iki kez, İngiltere’nin üyeliğini veto etmişti. Ancak Fransa Cumhurbaşkanı General De Gaulle’ün iktidardan ayrılmasıyla İngiltere 1973 yılında AET’ye tam üye olabilmiş, fakat yine de AB’nin Parasal Birlik (Avro Bölgesi) ile Schengen Bölgesi’ne taraf olmamış,  en önemlisi de ABD’nin stratejik müttefikliğini her koşulda en öne çıkarmıştı.

Avrupa nasıl karşıladı?
AB’nin patronu sayılan Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, İngiltere'nin birlikten ayrılması üzerine AB'nin de çok geçmeden dağılabileceği uyarısını yaptı ve şunu dedi: "Avrupa halkları, ülkeleri birbirine düşüren milliyetçi hislere karşı dikkatli davranmalı. 28 eksi 1 üye şeklinde devam edemeyiz. Birliğin ayakta kalması için tüm üye ülkelerin çabasıyla bugüne kadar yakaladığımız başarıların yitip gitmemesi adına çalışmamız gerekir."
Almanya Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Sigmar Gabriel, “Avrupa için kötü bir gün” değerlendirmesini yaparken Sol Parti Grup Başkanı Sahra Wagenknecht ise Avrupa’nın değişmesi gerektiğini, aksi takdirde Avrupa’nın dağılacağını, Brüksel’in halkın desteğini kaybettiğini söyledi.
AB’nin ikinci büyük ülkesi  Fransa Dışişleri Bakanı Jean Marc Ayrault İngiltere’nin ayrılma kararını şu sözlerle karşıladı: “İngiltere için kara bir gün ama Avrupa Birliği devam ediyor, acil olarak bir reaksiyon vermemiz ve Avrupa halklarının güvenini tekrar kazanmamız lazım. Avrupa yerinde sayamaz. Sürekli olarak evrilmesi gerek. Bugün çelişkilerle, korkularla, ekonomik yavaşlamayla ve zorluklarla yüz yüzeyiz. Avrupa'ya yeni bir dinamizm kazandırmak istiyoruz."
Fransa Adalet Bakanı Jean-Jacques Urvoas ise yaptığı açıklamada, “İyi denizciler çarşaf gibi sakin denizlerde yetişmez, Avrupa Birliği bu referandumun ardından büyük bir reaksiyon göstermek zorunda” dedi.
Fransa’daki Ulusal Cephe’nin (FN) Lideri Marine Le Pen ise “Bizim senelerdir istediğimiz referandumu İngiltere yaptı, Fransa’yı yönetenlere sesleniyorum, İngiltere’de gösterilen demokrasi örneğini artık Fransa’da uygulama zamanı geldi, aynı referandumu Fransa’da yapmak zorunda” diyerek bir pozisyon aldı.
İsveç Demokratları Parti Lideri Jimmie Åkesson, “Biz İsveç’in de İngiltere’nin izlediği yolu izlemesini istiyoruz. Eminim ki İsveç’te ve diğer AB ülkelerinde bunun için büyük destek var. Umarım Brexit bir domino etkisi yaratır ve Brüksel’deki elitin burnunu sürter” diyerek AB’den ayrılmaların süreceğini ima etti.
Avusturya Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz da İngiltere’nin kararının domino etkisi yaratabileceğini belirterek AB’de büyük değişimler olabileceğini savundu. 
Danimarka Başbakanı Lars Lokke Rasmussen, ”Naif olmamalıyız. Danimarka’nın çıkarlarını savunmamız bizim için çok önemli. İngiltere’nin yararına bir pazarlığın içinde olmayacağız” diyerek İngiltere’nin ayrılma sürecini pazarlığa dönüştürmesine izin vermeyeceklerini hatırlattı.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, “Zincirleme bir etkisi olmayacak. Böyle bir sonuca kendimizi hazırladık” derken  AB Konseyi Başkanı Tusk ise “Bunun siyasi olarak ne kadar ciddi ve hatta dramatik olduğunun farkındayım. Birliğimiz’i 27 üye olarak korumakta kararlıyız” diyerek dik durmaya çalıştı.
ABD Başkanı Barack Obama,  İngiltere’nin AB’den ayrılma kararının belirsizlik yarattığını ve referandumun ardından İngiltere Başbakanı David Cameron ve Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüştüğünü belirterek, “İngiltere ve AB’nin pragmatik ve işbirliği içinde çalışacağından ve İngiltere’nin AB’den ayrılma sürecinin sistemli ve sorunsuz olacağından kesinlikle eminim” diyerek yapabileceği herhangi bir şey olmadığını da itiraf etti.
Politik ilk tepkiler, “dağılma” ya da “yeniden yapılanma” olabilir, AB’nin geri dönüşü olmayan bir yola girdiğinin hem anlaşıldığını, hem de benimsendiğini gösteriyor.

İngiltere’nin AB’den ayrılmasını Türkiye nasıl karşıladı?
Türkiye’de ilk tepki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi.  Erdoğan, “AB ile müzakerelerin sürüp sürmeyeceğine ilişkin bir referandum düzenlenebileceğine” işaret ederek şöyle konuştu: “Bu, Türkiye'nin çok daha net ve önünü görebilen bir politika geliştirmesine vesile olur. Aynı zamanda da AB ile ilgili Türkiye'nin tutumundaki tartışmalar da bir halkoyuyla sonlandırılabilir. Yönümüz daha netleşir. AB ile nasıl bir ilişki kurulacağı halkın eğilimleri dikkate alınarak belirlenirse ülkemizin geleceği açısından daha yararlı olacağı kanısındayım."
Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli ise görüşünü, “Avrupa Birliği’nin dağılma süreci başladı, gemiyi ilk terk eden İngiltere oldu” diyerek paylaştı.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş olayı AB’nin Rusya karşısında yenilgisi olarak değerlendirdi: “AB birlik aşamasına gelene kadar son derece başarılı olmuştur. İngiltere'deki oylama dağılma sürecinin açık göstergelerinden biridir. Bu dağılma sürecinin esas göstergesi Ukrayna kriziydi. Avrupa Ukrayna krizinde hiçbir şey yapamadı. Seyretti. Rusya'nın oradaki stratejik, Doğu Avrupa'daki geleneksel sınırlarına genişlemesine mani olacak bir adım geliştiremedi."

Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in veciz özetlemesi şu oldu:  “Pandora'nın Kutusu'nu açmak istemiyordunuz ama çoktan açıldı.”

Siyasi özetleme
Avrupa Birliği iddialı bir medeniyet projesi olarak kurulmuştu. İlk kırk yılı sağlam götürdü. 1990 yılından sonra Sovyet Sistemi’nden çözülen Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini birliğe entegre etme ve genişleme politikasına başlayınca kendi kendini çökerteceği bir mecraya da girmiş oldu. Yugoslavya’yı bölerek ve savaşarak yutmaya çalışırken Orta ve Doğu Avrupa’yı borçlandırma ve pazarlaştırma politikaları ile Batı Avrupa’ya bağlamayı denedi. Bu süreçler sadece Almanya’yı güçlendirdi, İngiltere’yi ve Fransayı rahatsız etti. AB entegrasyonu işlemedi ve ülkelerin hoşnutsuzluğu arttı.
AB’nin yarım üyesi ve ekonomisi AB üyesi olmaktan zarar gören İngiltere ilk adımı atarak ayrıldı. Ayrılık kararı İngiltere’nin ölçülmüş biçilmiş yararlarına uygundur. Çünkü İngiliz şirketleri AB pazarını kaybetmeyeceklerdir. AB kurumsal olarak yaşama devam ederse İngiltere ABD-AB arasında imza aşamasına gelinmiş (Mayıs 2020) Atlantik-Pasifik Serbest Ticaret Anlaşması’nın üyesi olarak AB pazarını koruyacaktır.
İngiltere’nin AB’den ayrılmasını istemeyenlerin ve en başta ABD’nin çekindiği ise İngiltere ayrılırsa ve bu AB’deki bölünme ivmesini tetiklerse bu işten en çok Rusya’nın karlı çıkacak olmasıdır. Çünkü Birliğin siyasi bütünlüğü bozulduğunda Rusya’nın Avrupa’da siyasi ve ekonomik müttefikler edinmesi çok mu çok kolaylaşacaktır. Hatta AB dağılırsa Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin 1990 yılı öncesine dönerek yeniden Rusya eksenine girebilecekleri kuşkusu Avrupa’da ciddi bir endişe kaynağı olarak seslendirilmektedir.
AB’nin dağılmasından karlı çıkacak ikinci ülkenin Türkiye olacağına dair bir görüş birliği neredeyse Avrupa’nın tamamında hakimdir. Çünkü objektif bütün faktörler bunu göstermektedir. İki şey olabilecektir: Ya AB kendini yeniden yapılandıracak ve bu süreçte Türkiye AB ile olan ilişkilerini kendi modeline göre biçimlendirecektir, ya da AB zayıflayacak, çözülecek, dağılacak ve Türkiye Avrasya Bölgesi’nin merkezi ülkesi konumunda kendi yolunda güçlenerek yürüyecektir.
ABD eski Başkanı Bill Clinton şöyle demişti:  “Doğuda Sovyetler İmparatorluğu’nun harabelerinden 12 tane bağımsız devlet ortaya çıktı. Dünyada, şu anda, özellikle onların sağlam ve demokratik toplumlar haline gelmelerine yardım etmekten daha büyük bir görev yoktur. Bu görevde, aynı şekilde, Türkiye, özellikle aynı dil, tarih ve kültürü taşıyan devletlere ulaşmakta hep önder olmuştur; fakat, hala yapılacak çok şey var. Önümüzde imtihan edilmemiş yeni bir yüzyıl bulunmaktadır; bu, büyük bir fırsattır. (Gayretinizle...) Türkiye, dünyanın ilham kaynağı olabilir."  (Clinton: 1999 TBMM konuşması)

İngiltere gerçeği ve Brexit’in gerçek sebebi
İngiltere’nin mevcut AB yapısına ve vizyonuna itirazları öteden beri bilinmektedir. Bu itiraz noktaları hem ekonomik kaynaklı, hem de siyasidir. AB’nin bugünkü yapısı 1990 sonrasında ortaya çıkmıştır.
Siyasi eksen, Avrupa’nın ‘Ortası’nı ve ‘Doğusu’nu Batı Avrupa ile birleştirmek olmuştur. Bu eksen Almanya’nın amaçlarına uygundur, Fransa istemeyerek katılmış, İngiltere ise karşı olmuştur.
AB’nin derinleşmesi gerekirken, genişlemesi AB’nin en önemli açmazı olmuştur. Almanya AB’yi “federal bir devlet” olmaya zorlarken diğer AB ülkelerinde siyasette “milli tutum” denilen ülke bencillikleri güçlenmiştir.
AB pazarında üvey evlatlık: AB’nin ekonomik temelinin Ortak Ticari Pazar (AET) olduğunu biliyoruz. Bu pazardaki kazancının toplam milli kazancı içindeki payı bakımından aşağıdaki veriler en “mağdur” ülkenin İngiltere olduğunu göstermektedir:

AB ile ticaretinin toplam ticaretine oranı bakımından örnek veriler:
İngiltere        yüzde 39
Almanya       yüzde 70
Fransa          yüzde 45
İtalya            yüzde 47
Polonya         yüzde 81
Romanya      yüzde 74

Krizden AB desteği olmadan çıkış: İngiltere’nin ekonomisi 1992-2008 arasında her çeyrekte büyüdü. Kriz nedeniyle 2009 yılında reel büyüme  yüzde 4.4 düştü. Bu oran İngiliz ekonomisinde II. Dünya Savaşı’ndan beri yaşanan en büyük gerileme oldu. Devlet destekleri ile aynı yıl içinde üretimde istikrar yeniden sağlandı, resesyon yaşanmadı.
2015 yılında hanehalkı tüketiminin artması ile büyüme tetiklendi. Yapılan yatırımlar olumlu yönde katkı sağladı. Enerji maliyetlerindeki düşme tüketim malları fiyatlarına ve ücretlere olumlu yansıtıldı. İyileşme yeni iş fırsatları geliştirdi.

Şu vizyona gelindi: 2016-19 yılları arasında hane halkı harcamalarındaki büyüme yüzde  2.1 olacak. Büyümeyi olumlu yönde etkilemesi beklenen yatırım harcamaları ise 2015-19 yılları arasında yüzde 4.1 oranında artacak.

İngiltere-AB ticaretinde zarar: 1990 sonrasının genişleyen AB’si ile ticaret İngiltere’nin zararına işledi. 1997 yılında 19.5 milyar dolar seviyesinde olan dış ticaret açığı 2014 yılında 176.4 milyar dolara yükseldi. (Kaynak: ITC-Trade Map) 2014-2015 penceresinden bakıldığında ise İngiltere’nin açık vermeden büyüttüğü dış ticareti şu ülkelerle gerçekleşiyor: ABD (yüzde 3.6), Çin (yüzde 4.3), Güney Kore (yüzde 0.9), Meksika (yüzde 11.1).

Tarihi arka plan ne gösteriyor?
İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı, Almanya ile rekabetinin tarihi arka planına bakmadan anlaşılamaz. Ayrılma kararını “halk” vermiştir fakat İngiliz sermayesinin çıkarları bu sonuçta belirleyici olmuştur.

Almanya-İngiltere rekabeti: 25 yıl önce (1990) iki Almanya'nın birleşmesine İngiltere ve Fransa itiraz ettiler. Çünkü, Doğu Almanya bir günde Avrupa Ekonomik Topluluğu'na dahil olmuştu. Ne müzakereler yaşanmıştı ne de zorlu bir üyelik süreci. Aynı yıl Dublin'deki zirvede de ortak para biriminin ve siyasi birliğin oluşturulması yönünde kararlar alınmıştı. Almanya’nın dayatması vardı.
Sanayi devrimini yapan İngiltere: Sanayi devrimini İngiltere başlatmıştı. Öncülüğü, AB’nin de doğduğu 2. Dünya Savaşı sonrasına kadar sürdü. İngiliz sanayisi 1952’de İngiliz GSYİH’nın yüzde 35’ini, istihdamın yüzde 40’ını ve dünya sanayi ihracatının yüzde 25’ini kontrol ederken; bugün İngiliz sanayisi GSYİH’nın sadece yüzde 12’sini, istihdamın yüzde 8’ini ve dünya sanayi ihracatının sadece yüzde 2’sini kontrol edebiliyor. [1]
Finans İngiltere’si: Günümüzde, İngiltere ABD’den sonra dünyadaki ikinci büyük finansal merkez konumundadır. Dünyada bütün yabancı doğrudan yatırımlar stoğuna en fazla sahip olan ikinci ülke İngiltere’dir, kur ticaretinde ise dünya lideridir. Dünyanın en büyük 500 şirketi listesinde ABD’den sonra en fazla şirkete sahiptir. ABD ile organik bağları kuvvetlidir. Bu gücüyle, Almanya’nın bir kez daha Avrupa’yı belirleyen bir güç olmasını engellemek istiyor. [2]
İngiltere Doğu Avrupa’yı dışlıyor:  Federal Almanya 1989/90 yıllarında Alman Demokratik Cumhuriyeti’ne resmen el koyup “yeniden birleştiğinde”, İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher “Almanları iki kez yendik ve yine önümüze çıkıyorlar” diye kızmıştı. Fransa Devlet Başkanı François Mitterand ise Almanya’nın Dışişleri Bakanı Genscher’e, “Ya Avrupa’nın bütünsel perspektifini savunursunuz, ya da 1913 gibi bir durum olur ve biz de Sovyetler’e yanaşırız” demişti. AB büyürken ve genişlerken büyüyen ve genişleyenin sadece Almanya olacağı belliydi, bu öngörü gerçekleşince İngiltere kaçtı.
İngiltere AB’ye yarım üyeliği korudu: İngiltere kendi özel konumu üzerinden AB’ye entegre oldu. İngiltere’nin AB’de hep ve asıl ilgisini çeken, kendi sanayisi ve finansal sermayesiyle girebileceği ortak piyasa olmasıydı. Almanya’nın kendi gücünü yeniden inşa, Fransa’nın ise Almanya’yı kontrol etmek için tasarladığı daha derin siyasi ve kur birliğini reddetti. Birleşik kur, birleşik merkez bankası sistemi, birleşik dış politika, vergiler vs. İngiltere bunlara karşı durdu. Pound/Sterling ile kendi finans piyasalarını örgütleyen dünya çapında bir kura sahipti, dış politikada zaten hep ABD’ye daha yakın duruyordu. Bu bağlamda İngiltere, 1991’deki John Major Hükümeti döneminde, AB içinde ilk kez özel statü belirledi ve kendisini 1992 Maastricht anlaşmalarında zorunlu kılınan kur birliğine katılım ile sosyal ve istihdam başlıklı maddelerden muaf tuttu. [3] 
Almanya İngiltere’de üretir oldu: Alman şirketleri, AB içindeki ihracatlarını zamanla çevre/güney ülkelerden İngiltere gibi batı/merkez ülkelerine kaydırdılar. İngiltere ekonomisini içeriden zaptetmeye başladılar. 2010-2015 döneminde  Almanya’nın İngiltere’ye ihracatı yüzde 50 yükseldi. İngiltere artık ABD ve Fransa’dan sonra Almanya’nın en fazla ihracat yaptığı ülke oldu.  2500 Alman şirketi İngiltere’de yatırım yapmış ve Almanya’nın İngiltere’deki toplam doğrudan yatırımlar stoğu 110 milyar avro seviyesine; bütün Alman doğrudan yatırımlar stoğunun yüzde 10’una veya Çin’deki Alman doğrudan yatırımlar stoğunun iki katına çıktı. Alman enerji tekelleri RWE ve E.ON, İngiltere’nin en büyük 6 elektrik üretim şirketi arasında. DB Schenker ise İngiltere’nin özelleştirilen ray sistemlerinde büyük paylar koparıp, bütün tren hatlarının ve işletiminin yüzde 50’sini kontrol ediyor. Alman otomobil devi BMW de zaten zamanında İngiliz devleri Mini ve Rolls Royce’u satın almıştı, şimdi hem onları hem de BWM bünyesi içindeki modelleri İngiltere’de üretiyor. [4]
İngiltere içinde sermaye kamplaşması: Büyük sermaye içinde özellikle otomobil sanayisi AB’de kalmayı savundu. Society of Motor Manufacturers and Traders’in bir araştırmasına göre, otomobil şirketlerinin yüzde 92’si AB’de kalmayı istiyor. Çünkü, otomobil sanayisi, İngiltere sanayisinde rekabetçi konumda olup yüksek seviyede ihracat yapabiliyor. [5]

Ancak bazı önemli büyük sermayedarlar ayrılmayı desteklediler. Business for Britain’in 2013’teki bir araştırmasına göre, büyük şirketlerin yüzde 39’u ayrılmadan yana. İngiliz milyarderi James Dyson, Brexit yanlısı ve argümanı da AB’nin Almanya egemenliği altında olması. [6]
Yani, işçiler haftada 60 saat filan çalışsalar ve tatil de yapmazlarsa sermaye bu işten karlı çıkar demek istiyorlar. O zaman, daha üretken Alman sermayesiyle belki daha iyi rekabet edebiliriz, diye düşünüyorlar herhalde.
Bu ve ek nedenler sebebiyle özellikle küçük ve orta boylu işletmeler (KOBİ’ler) Brexit’i savunuyor. Business for Britain’in araştırmasına göre, küçük işletmelerin yüzde 47’si Brexit’i savunurken sadece yüzde 33’ü AB’de kalmayı savunuyor.
İngiltere’de KOBİ’ler zaten çoğunlukla iç pazar için çalışıyor ve AB’nin yarattığı özgür meta ve sermaye hareketliliğinden hiçbir yarar edinemiyorlar. Aksine, İngiltere pazarını istila eden AB mallarından dolayı sıkıştılar. [7]

AB dağılırsa İngiltere ve Avrupa kalır
Avrupa Birliği’nden İngiltere’nin ayrılması  sermayenin dolaşımı bağlamında sorun yaratmayacak.
Çünkü, İngiltere ve Avrupa arasındaki ekonomik ve siyasal kopuş imkansızdır. Almanya ve İngiltere de rekabet içinde yanyana durabilirler, AB gibi bir çerçeveye İngiltere’nin gereksinmesi yoktur. Almanya ürettiği araba ve araba parçaları Avrupa Birliği pazarlarında en fazla İngiltere’ye satmaktadır.
Kimya ürünleri ihracatında Almanya  her sene 20 milyar avro civarında kazanç elde etmektedir.
Alman firmaları, (Siemens, Bosch, BMW, VW, RWE, E.ON, Deutsche Telekom, Deutsche Post, Linde, Heidelberg Zement vb.)  İngiltere’ye 121 milyar avro doğrudan  yatırım yapmışlardır. 2500 Alman firması  370 bin personeliyle İngiltere’de faaliyet göstermektedir.
İngiltere firmaları ise (BP, Shell, GKN, Terra Firma, Rolls Royce vb.) tahmince 49 milyar avro doğrudan yatırımlarıyla Almanya’dadırlar. Almanya 2015 te İngiltere’ye 89 milyar avro ihracat, İngiltere ise Almanya’ya 38 milyar avro ihracat yapmışlardır. Bu ölçülere varmış iki ülke ticari işbirliğinin AB gibi bir statüye gerek duyulmadan da sürdürülebilir olduğu açıktır. İngiltere’nin ayrılmasından sonra AB, Almanya’nın AB’si olarak devam edemeyecek, yeniden tanımlanacak veya tarihin çöp sepetine atılacaktır.

Avrupa Birliği’nin ekonomik ölümü
Avrupa Birliği’nin iki yönü vardır, bunlardan biri “pazar birliği” veya “ticaret birliği”dir. Altmış yılda bu yönde önemli bir entegrasyon başarısı sağlanmıştır. Bugün AB ekonomileri, dünyada birbirine en çok entegre olmuş ekonomilerdir. Öyle ki AB ülkeleri toplam mal ticaretlerinin yüzde 75’ini kendi aralarında yapmaktadır. Bu oran örneğin; ASEAN için yüzde 30’lardadır. Bu pazar homojenleşmesi bir büyük adım daha atarak, 2020 yılında Amerika ile ortak bir ticaret ve yatırım bölgesine  (TTIP) ulaşacaktır.
İngiltere ayrıldıktan sonra AB’ye karşı “ticaret savaşı” başlatmayacaktır, çünkü zararınadır. Gümrük koyar ve yükseltirse Almanya’nın, Belçika’nın, Hollanda’nın ihracatını kesmiş, Amsterdam, Roterdam ve Antwerp limanlarını öldürmüş olur. Karşılığında İngiltere’nin bankacılık sektörü de eğer yaptırımlar olursa büyük zarar görür. İngiltere toplamda 200 bin iş kaybederken AB ülkelerinde iş kaybı milyonlara ulaşır. Bu perspektifi hiçbir ülke göze alamaz.
Ama şu sonuç kaçınılmazdır: AB artık eskisi kadar güçlü bir ittifak olmayacak. “Biz bize yeteriz, yeni üyelere ihtiyaç yok” diyemeyecek. Türkiye’nin başvurusuna yeni bir açıdan bakacak. AB’nin tümüyle dağılması ciddi biçimde gündeme gelecek. Türkiye’nin de içinde yer aldığı yeni ittifak arayışları başlayacak. AB’ye üye ülkelerde bencillikler (milliyetçilik hareketleri) yükselecek. Özel fonlar ile ayakta kalmaya çalışan Bulgaristan, Yunanistan, Malta, Lüksemburg, Letonya, Estonya gibi ekonomik açıdan zayıf AB ülkeleri birliğin zaafa uğraması karşısında başta Türkiye olmak üzere, yeni ve daha iyi ilişkilere yönelecektir.

[1] http://www.skidelskyr.com/site/article/meeting-our-makers/.
[2] https://thenextrecession.wordpress.com/2016/02/24/british-imperialism-the-city-of-london-and-brexit/.
[3] http://economicsofimperialism.blogspot.com.tr/2011/12/cameron-merkozy-europe.html.
[4] http://www.german-foreign-policy.com/de/fulltext/59322.
[5] https://www.jungewelt.de/loginFailed.php?ref=/2015/06-19/001.php.
[6] http://www.spiegel.de/wirtschaft/grossbritannien-lohnt-sich-die-mitgliedschaft-in-der-eu-a-881589.html.
[7] https://www.jungewelt.de/loginFailed.php?ref=/2015/06-19/001.php

Avrupa Birliği’nin siyasi ölümü
AB içindeki temel ayrışma, Almanya'nın AB'yi bir federal devlete dönüştürerek ülkelerin ulusal bağımsızlıklarını zayıflatan bir süreci zorlamasından kaynaklandı. İngiltere’de “Brexit” olarak adlandırılan ayrışmayı bir çok ülke kendi lisanında siyasileştirdi. Fransa (Frexit), Yunanistan (Grexit), İtalya (Italeave), Çek Cumhuriyeti (Czechout), Avusturya (Oustria), Hollanda (Nrexit), Danimarka (Dexsit), Finlandiya (Finish), Slovakya (Slovakout) ve Portekiz (Departugal) dedi. Birlik içerisindeki diğer anti-Avrupacı kuvvetler için baraj kapakları çatırdadı. Üye devletler arasındaki gerilimler kırılma noktasına ulaştı, avro bölgesi içinde kredi veren ve alan ülkeler arasındaki ilişkiler alabildiğine gerildi.

Avrupa Birliği ülkelerinde yapılan kamuoyu yoklamalarında birlik karşıtlığı yüzde 60'ı buluyor.
Fransa'nın 2017 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra referanduma gideceği görülüyor.
Çözülme rüzgarı esecek: AB gerçekten de yıkıldı ve kendi vatandaşlarının ihtiyaç ve arzularına cevap vermeyi kesti. Bu da Avrupa’yı, AB hiç var olmasaydı varacağı noktadan daha kötü bir duruma sokacak, düzensiz bir dağılma sürecine götürecek. Defolu bir yapıydı ve bu sonuç beklenmeliydi.
Fransa, İtalya ve Hollanda gibi birliğin güçlü üyeleri de dahil 10 ülkesinde İngiltere'deki gibi referandum isteniyor.

AB kabuğuna çekilecek: İngiltere’nin siyasi kopuşundan sonra Avrupa Birliği, zaten zayıf olan dünya genelindeki siyasi gücünü ve etkinliğini büsbütün kaybedecek. NATO ve AB Savunma Doktrini yeniden şekillenecek. Avrupa Birliği kendi kabuğuna çekilecek ve genişlemeden ziyade derinleşme ve kendini yeniden konumlandırma sürecine girecek.
Göçmen sorunu yıkıcı olacak: Dünyada şu an zoraki yer değiştirmiş (muhacir-göçmen) 60 milyon insan bulunuyor. Bu büyük dalganın yıkıcı basıncı AB üzerine odaklanıyor. Avrupa soruna bir çözüm bulamıyor. Türkiye’yi  kalkan olarak olarak kullanmak istiyor. Bu da AB-Türkiye ilişkilerini kopma noktasına getiriyor. Bu gelişme küresel dengeleri aşırı ölçüde zorluyor. “Yeni bir Avrupa” ile “Yeni bir dünya” ihtiyacı birlikte yükseliyor.

Gördüğümüz ve göreceğimiz
“Avrupa Birliği’nin 28-1 ile yeniden yapılanması mümkün olabilir mi?” sorusu, başka hiçbir şansı kalmadığı için konuşuluyor. Hakiki bir bankalar birliği, limitli bir mali birlik ve çok daha güçlü demokratik hesap verebilirlik mekanizması içermek zorunda olan yeni bir AB kurmak şart. Federal bir devlet hedefinden vazgeçilmesi şart. Rusya’nın ve Türkiye’nin lehine olmayacak bir derinleşme süreci şart.
Entegre edilememiş Orta ve Doğu Avrupa’yı çekirdek Avrupa ile kaynaştırmak için Almanya’nın “helak” olmayı göze alması şart. Bugünkü Avrupa’yı “yeni Avrupa” hedefinde birleştirmek için bütün Avrupa ülkelerinde, ya faşist, ya sosyal demokrat, ya da katolik veya ortadoks partileri iktidar yapmak şart.
Bu “şart”ları Avrupa’nın nesnel durumu üretiyor, ve ortak bir “medeniyet projesi” olunamayacağını gösteriyor. Ufukta Türkiye ve Rusya’nın birlikte “evet” diyecekleri heterojen gevşek bir Avrupa gözüküyor.
Avrupa Birliği içindeki anlaşmazlıklar şaşmaz biçimde Türkiye’yi ve Rusya’yı doğruluyor. Avrupa içi çelişkileri sadece bu iki ülke avantaja dönüştürebiliyor. Ukrayna krizinde bu açıkça görüldü. Bu durumda şunu söylemek mümkün: Yeni bir Avrupa, şu veya bu yapıda, Türkiye’yi ve Rusya’yı kapsamak zorunda, bu da dolaylı olarak “Yeni bir Rusya” ve “Yeni bir Türkiye” anlamına geliyor.
Türkiye, İngiltere’nin AB’den ayrılmasından bir hafta sonra, kendi siyasal tarihinin en büyük “darbe”sine maruz kaldı. Darbenin sonuca gitmesini Türkiye halkı bütünleşerek önledi. Türkiye kapsamlı bir devlet reformuna yöneldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın beklenmedik Rusya seyahati gündeme girdi. Bu gelişmelere ABD ve AB sessiz kaldı. Sadece İngiltere, Türkiye Hükümeti’ne siyasi desteğini açıkladı. Yaşadığımız “15 Temmuz Olayı” ile dalgalanan küresel denge hesapları arasında mantıksal bağlar bulunuyor. Görünür yakın gelecek, bir ayağı Avrupa’da, bir ayağı Asya’da, küresel zemine sağlam basan bir Türkiye’nin yükselişini ve 21. yüzyılını haber veriyor.

Ne olacak?
İngiltere'nin AB'den ayrılmasıyla Türkiye sadece güçlü bir destekçisini kaybetmiş olmayacak, daha önemlisi, ortaya merkeziyetçi eğilimleri hayli güçlü bir AB yapısı çıkacak. Böyle bir birlik içinde Türkiye'nin yer almasını düşünebilmek zordur.

ÖMER ÇELİK; AB Bakanı Yepyeni bir Avrupa
Bundan sonrasında kıtanın ve dünyanın yeni bir güne uyandığı açıktır. Şu ya da bu yönde pozitif ya da negatif yönde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yepyeni tartışmalar ve değerlendirmeler olacak. Avrupa'nın geleceği ve dünyanın geleceğiyle ilgili önemli gelişmeler yaşanacağı bir dönemin başlangıcındayız.
Kaygı verici bir süreç yaşandı. İngiltere'deki ana akım siyasiler aşırı sağın söylemlerine fazla itibar ettiler. Özellikle Başbakan Cameron, aşırı sağın manikülatif ve provokatif bir biçimde Türkiye'yi kampanyanın temeline koymasına direnemedi ve kendisi de Türkiye karşıtı kampanya yaptı. Aşırı akımlar karşısında eğer ana akımlar, sağduyulu yaklaşımlar gösteremezlerse bu aşırı akımların, kapsama alanı içerisine ana akımların girmesi anlamına gelir ve Avrupa projesinin bu, sonu demektir.
Bizim önemsediğimiz şey değerler Avrupa'sı temelinde bir birliktir. Değerler Avrupa'sının önemli olduğunu düşünüyoruz. Türkiye, öteden beri Avrupa'nın dışında bir ülke değildir. Avrupa'nın içindedir, merkezindedir. Biz bir söz söylediğimiz zaman Türkiye olarak, bizim sözümüz Avrupa'ya dışarından söylenmiş bir söz değildir. Biz Avrupa adına ve Avrupa'nın içinden konuşan bir ülkeyiz. Avrupa'nın artık göçmen krizi sebebiyle içe kapanması demek, Avrupa değerler mimarisinin yok olması anlamına gelir. İngiltere'nin ayrılması iyi olmamıştır hem kıta hem dünya için ama İngiliz halkının iradesine saygı duyuyoruz.
Yepyeni bir Avrupa var artık. Başka bir şeye dönüşecek bu. İngiltere'nin ayrılması, Türkiye'nin İngiltere ayrıldıktan sonra kalan 27 ülkeyle aynı şartlarda baş başa kalacağını göstermiyor. Avrupa Birliği değişmek ve evrilmek zorunda. Yepyeni bir birlik sistemi ortaya çıkacaktır. Bütün bunların merkezinde de aslında Türkiye ile ilgili verilecek kararlar vardır. Tazeleyici bir aşı yapılmadan, adalet, eşitlik, insan hakları temelinde bir düzenleme yapılmadan birlik bu halde kendini sürdürmeye çalışırsa bunu sürdüremeyecektir. Biz Türkiye olarak, eski reflekslerle karşı karşıya kalmayacağız. Teorik olarak AB üyesi değiliz, ama pratikte bir Avrupa gücü ve demokrasisiyiz.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU; Türkiye Dışişleri Bakanı Türkiye soğukkanlı
İngiltere’nin AB’den ayrılmasını istemezdik. Ancak, İngiliz halkının kararına saygı duymak ve bu kararın sebeplerini irdelemek gerekir. AB’nin bugün maalesef başta entegrasyon, genişleme, güvenlik, ekonomi ve göç olmak üzere tüm politikaları başarısız. Keza, Avrupa’da artan aşırıcılık, İslamofobi, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve birçok olumsuz akımla mücadele etmekte AB liderlik gösteremedi.
Türkiye’nin AB için ne kadar önemli bir ülke olduğu tekrar anlaşılmıştır. Ama bunu anlayabilmek için illa krizin ortaya çıkmasına gerek yok. AB bu açıdan bakamıyor olaya. AB’nin Türkiye’ye dün ihtiyacı vardı, bugün de var, yarın belki her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı olacak. Biz de AB’ye ihtiyacımız olduğunu hiçbir zaman saklamadık. Ama çifte standartlara, siyasi engellere, müzakerelerin uzun sürmesine itiraz ettik. Kurumlar kendilerini yenilemezse ve sorunları çözmede gücünü gösteremezse önce güvenirliği, sonra itibarı ve yavaş yavaş da kendisi kaybolur.

AHMET BERAT ÇONKAR; Türkiye-AB Karma Parlemento Komisyonu Başkanı Federalizme tepki
Avrupa'da uzun zamandır AB'nin federal bir devlete dönüşmesine karşı ciddi bir tepki bulunuyordu.
Özellikle  finansal kriz sonrasında AB'nin mevcut yapısının sorunları çözemediği ortaya çıktı. AB içerisinde, AB'nin geleceğiyle ilgili ciddi bir kırılma yaşandı. Bu referandum sonrasında daha farklı bir AB ortaya çıkacak. Çünkü bu sadece İngiltere ile sınırlı kalmayacak.  Rahatsızlığı olan birçok AB ülkesinde de benzer süreçler yaşanacak. Bu da AB'nin kendisini yeniden değerlendirip farklı bir modele yönelmesine neden olacak.
İngiltere referandumundan çıkan sonuç Türkiye açısından olumludur. İngiltere'nin AB'den ayrılmasıyla ‘çok vitesli Avrupa' şeklinde adlandırılan süreç hızlanacak. Çünkü bu bir ihtiyaç haline dönüşecek. Başka ülkeler de AB ile kendi müzakerelerini yaparak farklı ilişki kodları geliştirmek isteyecek. Tabii ki Türkiye de burada üyeliği engellenen ve siyaseten bloke edilen bir ülke olarak burada daha kendi milli menfaatlerine uygun, daha özelleştirilmiş diyebileceğimiz bir ilişki geliştirme yönüne çevrilebilir.  Ben bu zamanın geldiğini düşünüyorum. Türkiye bunu bir halk referandumuyla da yapabilir.

MEHMET BÜYÜKEKŞİ; Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İngiltere-Türkiye gümrükleri yükselir
2015 ihracatımızın yüzde 44.5’ini AB ülkelerine yaptık. Aynı periyodda İngiltere 10.6 milyar dolar ile Irak’ı geride bırakarak en çok ihracat yaptığımız ikinci ülke oldu.
İthalatımızda da önemli bir yere sahip olan İngiltere ile 2015’teki toplam ticaret hacmimiz 16 milyar dolar. Biz ihracatçılar olarak İngiltere’nin AB’de kalmasını arzu ediyorduk. Ancak İngiltere halklarının kararını saygıyla karşılıyoruz.
İngiltere’nin AB’den resmi olarak ayrılması belli bir süre alacak. TİM olarak yaptığımız çalışmalarda Brexit’in ihracatımıza kısa vadede etkisinin sınırlı olacağını gördük. İngiltere’nin AB’den ayrılması ile birlikte İngiltere’nin Gümrük Birliği’nden çıkarılması sonucunda Türkiye ile İngiltere arasındaki gümrük duvarları yeniden yükselişe geçebilir. Bu da şüphesiz ki ikili ticaretimizi ilk bakışta olumsuz etkileyecektir. Ancak ayrılma müzakerelerinde İngiltere’nin Gümrük Birliği içerisinde bırakılacağı ya da İngiltere ile AB arasında bir STA akdedileceğini öngörüyoruz. Önümüzde iki yıllık bir süre var bu sürede Avrupa Birliği ve İngiltere arasında yapılacak müzakereler, bizim Türkiye olarak bu süreçten nasıl etkileneceğimizi de belirleyecek. TİM olarak, İngiltere ile ticaretimizde ciddi bir etkilenme olmayacağı kanaatindeyiz.

ÖMER CİHAD VARDAN; DEİK Yönetim Kurulu Başkanı Önümüzdeki günler yeniliklere gebe
İngiltere’nin AB’den ayrılması birçok şeyi tetikleyecektir. Referandum sonucunu 2008 yılında baş gösteren mali kriz, sonrasında ise mülteci krizi ile mücadele etmek zorunda kalan AB için tarihinde yaşadığı en önemli kırılmalardan biri olarak değerlendirmek mümkün. Zaten son yıllarda Avrupa’da aşırı sağ yükselişteydi; bu trend devam edecektir ve aşırı milliyetçi partiler, AB karşıtı görüş ve politikalarını daha sesli şekilde dile getirecektir. Bu da İngiltere gibi başka AB üye ülkelerinin de AB’den ayrılma referandum ve kararlarını gündeme getirebilir. Bu da AB'nin kurumsal yapısını tekrar gözden geçireceği; belki de farklı entegrasyon ve üyelik modellerinin ortaya çıkacağı anlamına geliyor.
50 yılı aşkın bir süredir varlığını sürdüren ve dünya tarihinin en önemli entegrasyon projelerinden biri olan Avrupa Projesi’nin, İngiltere’nin ayrılma kararı sonrasında AB için dağılma sürecini başlatacağına inanmak istemiyorum. Evet bu bir ilk ve önemli bir kırılım. Bugüne kadar AB’den ayrılan bir üye olmamıştı. Ancak ‘AB dağılıyor’ demek şu anda mümkün değil; çünkü AB’ye olan ihtiyaç sürüyor.
Elbette İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı, 50 yılı aşkın bir süredir Avrupa ile entegrasyon çabası harcayan, 11 yıldır da AB ile üyelik müzakerelerini yürüten aday ülke Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor.
Türkiye, bu ayrılma süreci tamamlandıktan sonra yeni bir şekil alması beklenen AB’ye girmeye çalışacak. Burada İngiltere’nin AB ile olan ilişkileri hangi modelle sürdüreceği, belki Türkiye için de bir açılım getirebilecek Türkiye-AB ilişkilerinde önümüzdeki dönemin yeniliklere gebe olduğunu söylemek mümkün. Özellikle İngiltere’nin AB’den ayrılması sırasında ve sonrasında oluşacak yeni AB’yi bizlerin çok iyi takip etmesi ve analiz etmesi gerekiyor.

AYHAN ZEYTİNOĞLU; İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Yönetim Kurulu Başkanı Yeni AB modeli oluşacak
İngiltere’nin AB’den ayrılması son derece kritik. AB üye devletlerinde merkezkaç bir akım ortaya çıkabilir. AB birliğini sürdürmekte zorlanabilir. Bu yüzden AB’nin halklar nezdinde imajının sarsılması ve zayıflamasına neden olan sorunları ele alarak, kendi içinde ciddi bir reform gerçekleştirmesi gerekiyor.
İngiltere gibi ekonomik ve siyasi olarak güçlü bir ülkenin AB’den ayrılması, AB’yi zayıflatır. İngiltere finans sektörü, üretim ve ticaret kapasitesi ve diplomatik gücü ile AB’ye katkı yapan bir ülke. AB içinde lider konumdaki Almanya’yı da dengeleyen bir güç. O yüzden İngiltere ayrılırsa AB içinde güç dengesi ve üye devletler arasındaki ilişkilerin tekrar gözden geçirilmesi gerekecek.
AB bugüne kadar önemli krizler aştı. 1960’larda De Gaulle’ün başlattığı krizler, 1970’lerdeki petrol şokları, 1980’lerdeki ekonomik durgunluk ve borsa çöküşleri, 1990’lardaki Soğuk Savaş’ın bitmesi ve Doğu Avrupa’da doğan boşluk, 2000’li yıllardaki anayasal kriz ve global mali kriz. AB her seferinde bu krizleri aşarak yoluna devam etti.
Türkiye açısından baktığımızda, İngiltere gibi AB içindeki en önemli müttefiklerimizden birini kaybetmiş oluyoruz. Aynı zamanda AB’nin daha esnek bir bütünleşme çerçevesinde kalmasını isteyen bir ülke olduğu için Türkiye’nin pozisyonuna daha yakın bir ülke olduğunu söyleyebiliriz. İngiltere’de kurulan yeni hükümet, üyelikten ayrılmak için AB ile müzakereler yürütecek. Büyük olasılıkla bu müzakereler sonrasında, iki taraf arasında yeni bir ilişki, bir ortaklığı tesis edecek bir anlaşma imzalanacak. Bu anlaşma Türkiye gibi AB üyeliğini gerçekleştirmekte zorlanan ülkeler için bir model oluşturabilir.
Türkiye AB ilişkileri çeşitli sorunlarına ve süreçte yaşanan gecikmelere rağmen Türk toplumu için bir kalkınma aracı olduğu gibi ekonomi için de çok önemli bir itici güç kaynağı oluşturuyor. Başta Gümrük Birliği olmak üzere, AB ülkeleri ile ticari ve ekonomik ilişkiler, doğrudan yatırımların yaklaşık 2/3’nün AB ülkelerinden gelmesi, teknoloji transferi, AB araştırma programlarına katılma imkanı gibi hususlar ekonomimizin gelişmesi için önemli bir işlevi yerine getiriyor. Bu nedenle Türkiye-AB ilişkilerinin karşılıklı fayda üzerinden gelişeceğini öngörebiliriz.

TARKAN KADOOĞLU; TÜRKONFED Başkanı Türkiye için fırsat
Brexit kararı belirli kesimlerin beklemekte olduğu AB kurumlarında panik ve üye ülkeler arasında bölünmeyi tetiklemedi; temkinli ve akılcı bir yaklaşım öne çıktı. Üye ülke liderlerinden gelen ilk tepkiler de yakın gelecekte AB’nin parçalanma riski ile karşı karşıya olmadığını teyit eder yönde.
Aşırı uçların dışında, AB’nin öncü ülkeleri Almanya ve Fransa’nın yanısıra son yıllarda ekonomik krizin etkileri ile sarsılan İtalya ve İspanya gibi ülkelerde de ağırlık kazanan eğilim AB’nin içten değiştirilmesi gerektiği yönünde. Ayrılık kararı Birleşik Krallık ekonomisi üzerinde kısa dönemde önemli bir baskı yarattı. Uzun vadede ülke ekonomisinin durgunluğa girme riski sözkonusu. Bu gelişmeler diğer üye ülke kamuoylarında yeni küresel düzende AB’nin ekonomik önemine görünürlük kazandırdı. Dolayısıyla ayrılma kararının kısa vadede birlik içinde bir domino etkisi yaratması beklenmiyor. AB’nin önünde iki seçenek var; ya geleneksel yapı ve zihniyeti koruyarak yoluna devam edecek ya da krizden güçlenerek çıkacak.
Türk iş dünyasının beklentisi, Türkiye ve tüm Avrupa’nın yararına olacak şekilde AB’nin bu süreçten güçlenerek çıkması için gerekli siyasi cesareti göstermesi ve yapısal ve ekonomik dönüşümü için gerekli adımları atmasıdır. Türkiye-AB ilişkilerini belirleyen ana çerçeve katılım müzakereleridir. Müzakere sürecinin, bazı üye ülkelerin çekinceleri temelinde işletilmemesi, AB ve Türkiye’nin yararına değildir. Bu tür yaklaşımlar yapıcı olmaktan uzaktır. Bu engellerin bir an önce ortadan kaldırılarak, uyum sürecinde karşılıklı somut adımlar atılması gerekiyor. Resmi kurumların yanısıra özel sektör, sivil toplum, akademisyenler ve toplumsal düzeyde geleceğe dönük işbirliğinin artırılması da bu sürecin geniş tabanlı olarak beslenmesi için şart. Birleşik Krallık ile belirlenecek yeni ilişki modeli ve referandum sonrası hızlanması beklenen AB’nin yapısal dönüşümü Türkiye için yeni fırsatlar yaratabilir.  İkili ilişkilerin kazan-kazan şartlarını yaratmasının ön koşulu yenilikçi, veri temelli ve vatandaşlarla kalıcı ilişkiler kuran bir siyaset anlayışının uygulamaya koyulmasıdır.

REMZİ GÜR; Türkiye-İngiltere İş Konseyi Başkanı “İngiltere birlikten çıkmaz”
Esas amaç, tüm Avrupa’yı bir parlamento altında toplayarak ABD gibi idare etmekti. Fakat farklı milletlerin varlığı ve mezhep farklılıkları bu birleşimin gerçekleşmesine engel teşkil etti. Milliyetçilik ideolojileri AB'nin temeliyle çelişse de maddi çıkarlar, birliktelik için bir zorunluluk arz etti. Ekonomisi ve mali dengeleri halihazırda iyi olan ülkeler bu düzenden yine de rahatsız oldular. Tüm ülkelerin eşit veto hakkına sahip olması bu rahatsızlığın diğer nedeni.
İngiltere’nin birlikten çıkacağını düşünmüyorum. Ayrıca bu kapsamda taleplerinin çoğunun karşılığını da alacaktır. Çıkması halinde bile bu durum AB'nin sonunu getirmeyecektir. Kaldı ki diğer tüm ülkeler kendi şartları çerçevesinde, menfaatlerine uygun olarak rahatlık içerisinde olmasalar da bir şekilde üyeliğe devam edeceklerdir. 

Yorumlar (0)