banner565

banner622

banner472

banner458

banner457

banner626

Hava’da, Deniz’de, Kara’da; TÜRKİYE ALDI YÜRÜDÜ

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile konuştuk: Türkiye altyapı modlarında ne kadar büyüdü?... Hep sorduk: İhracatımız ve ithalatımız ne kadar arttı? GSYİH ve kişi başı gelirimiz ne kadar? Türkiye ne kadar büyüdü ve gelecek yıl...? Bütün ekonomik gelişmeler, altyapı modlarında sağlanmış belli bir gelişmeye tekabül eder? Binali Yıldırım’a sorduk: Hava’da, Deniz’de, Kara’da ve Bilgisayar’da ne durumdayız?

KAPAK 01.10.2013, 08:30 01.10.2013, 08:30
18340
Hava’da, Deniz’de, Kara’da; TÜRKİYE ALDI YÜRÜDÜ
banner625


Türkiye’nin Ulaştırma altyapısında son on yılda “çığır” denebilecek gelişmeler oldu. Karada ve havada özellikle bu gelişme “niteliksel” denebilecek bir “dönüşüm”ün de temelini oluşturdu. Ulaşıma
  yapılan yatırımlar ekonomik büyüme tablolarına da yansıdı ve Türkiye, bazı yıllar dünyanın en hızlı büyüyen ilk bir kaç ülkesinden biri oldu.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşmeye yatırımlar –10. Kalkınma Planı’ndan da izlediğimiz üzere– önümüzdeki 5 yılda da yoğunlaşarak sürecek. İstanbul’a 3.’leri yapılan Boğaz Köprüsü ve Havaalanı, İstanbul-İzmir otobanı ve geçişleri, Hızlı tren proje ve yatırımları halen devam eden büyük ulaşım yatırımları arasındadır.
Bu büyük yatırım faaliyetini okurlarımızın belli bir bütünlük içinde görmelerinin yararlı olacağını düşündüğümüz için, bütün bu süreçleri yöneten Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile gerçekleştirdiğimiz söyleşimizi özetleyerek sunuyoruz:

GELİŞMEMİZ ULAŞIM MODLARINA YAPILAN YATIRIMLA İLGİDİR

Kamuoyu, bakanlığınızın son 10 yılını tanıtımı yeterince yapılmamış ‘sessiz’ bir başarı hikayesi olarak algılıyor. Oysa sadece 10 yılda 190 milyar TL’nin üzerinde yatırım yaptınız. Başarınızı yürütülen projeler özelinde açıklar mısınız?

Binali Yıldırım: Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; ülkemizin ulaşım altyapısında yaşanan gelişmelerin sadece sessiz bir başarı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bizim yaptığımız yatırımlar yollardaki can güvenliğiyle, vatandaşlarımızın sevdiklerine daha konforlu ve daha güvenli ulaşmasıyla ve iletişim teknolojileri ile birbirlerine erişebilmeleri ile kendini gösterir. Aslında, ulaşıma yönelik olan yatırımlarımız kendisini sadece bu ülkenin yollarında, bu ülkenin denizlerinde ya da havacılığında göstermiyor. Bu ülkenin topyekun gelişimi aslında ulaşım modlarına ne kadar yatırım yaptığı ile doğrudan ilişkili.
Bakınız; 2002 yılında tutarlı bir ekonomi politikasının uygulanmaması, yatırım ortamının olmaması, ulaşım modlarımızın yetersiz, lojistik imkanlarımızın ise neredeyse bulunmaması nedeniyle ülkemizin ihracat tutarı sadece 36 milyar dolardı. 2012 yılında ihracatta Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdık, 152 milyar dolar ihracat rakamına ulaştık.

Ulaşım-ticaret: Şimdi ben her zaman söylüyorum; ulaşımın erişimin olmadığı bir yerde bırakın ticareti, hayat bile olmaz. Türkiye bugün bu rakamlara ulaştıysa, bunun altyapısında ulaştırma ve iletişime yapılan yatırımların yeri ve önemi görmezden gelinemez. Ticaret demek, yollarda tırların, kamyonların gitmesi, denizlerde, tankerlerin, RO-RO’ların yüzmesi, yük trenlerinin rayların üzerinde akması, havayolunun her şehre ulaşması demek. 36 milyar dolar ihracatımızın olduğu 2002 yılındaki ihracatın hangi ulaşım modları vasıtasıyla yapıldığına bakalım. 2002 yılında denizyoluyla 17 milyar dolarlık ticaret yapılırken, bugün denizciliğimize yaptığımız yatırımlar sayesinde bu rakam daha 2012 yılı bitmeden 71 milyar doların üzerine çıktı. Bu rakam aynı şekilde daha 2012 yılı tamamlanmadan Karayolunda 16.4 milyar dolardan, 46 milyar doların üstüne, Demiryollarında 249 milyon dolardan 1 milyar dolara, Havayolunda ise 2 milyar 300 milyondan, 20.5 milyar doların üzerine çıktı.

Ulaşım-istihdam: Bakın; biz diyoruz ki; havayolu sektöründe devrim yaptık. Özellikle bu saydığım istatistiklere göre gerçekten de en dikkat çekici artış havayolu ticaretimizde yaşanmıştır. Bu; ulaştırma yatırımları ile ticaret hacminin birbiri ile nasıl içice geçmiş olduğunun en büyük kanıtıdır. Tüm bunların yanında ulaşım yatırımları iş kapısı oldu. Yapılan yatırımlar ile ulaşım sektöründe çalışan sayısı 1 milyon 300 bini geçti.

Ulaşım-gelişme: Türkiye’nin bölünmüş yol uzunluğunu 6.101 kilometreden 22.313 kilometreye çıkartmasaydık, 25 aktif havaalanını 52’ye çıkarmasaydık, yılda ortalama 135 kilometre yeni demiryolu yapmasaydık, bu ülkenin yüksek hızlı tren hayalini gerçekleştirmeseydik, ülkeyi baştanbaşa lojistik köylerle donatmasaydık; Türkiye’nin ekonomik olarak geldiği bu noktayı yakalayamazdık.

Ulaşım-2013: 2023 yılı için biliyorsunuz 500 milyar dolar ihracat hedefimiz var. Bu hedefin yakalanabilmesi için mevcut karayolu ağımızın, demiryolu ağımızın, havayolu ağımızın ve ticaret limanlarımızın sayısını ya da kapasitesini artırmadan yapabilmemiz mümkün değil.

Ulaşım-özel sektör: Ulaşım altyapımıza yaptığımız bu yatırımlar ülkemize sadece dış ticaret olarak da dönmüyor. Ülkemizde yatırım ortamının gelişmesini de sağlıyor. Bakın; yaptığımız dev projeler, ülkemiz özel sektörünü de yatırım kabiliyetlerini de geliştiriyor. Bundan 10 yıl önce özel sektör yatırım ortamı bulamazken, yatırım yapacak proje bulamazken, şimdi Avrupa’nın hatta dünyanın gıptayla izlediği projeleri gerçekleştirir oldu. Türkiye özel sektörü ülkemizin dört bir yanında büyük projelere imza attı, milyar dolarlık projeleri hayata geçirdi. Anadolu’ya sığmayan özel sektörümüz bununla de yetinmeyip dünyanın her köşesinde yeni havalimanları, yeni yatırımlar yaptılar. Hatta geçtiğimiz günlerde dünyanın en büyük projelerinden biri olan İstanbul Yeni Havalimanı Projesi’ni de 5 Türk firmasının oluşturduğu konsorsiyum kazandı. Neredeyse 90 milyar TL’lik bu dev proje, dünyaya Türkiye’nin nerede olduğunu gösterdi. Şu anda yapımı devam eden İzmir-İstanbul Otoyolu projesi de 20 milyar dolarlık yatırım değeri ile 55 ülkenin gayri safi milli hasılasından bile yüksek. Şu anda dev projeler olarak nitelendirebileceğimiz:
- Marmaray,
- Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi,
- 15 Şehri birbirine bağlayacak Yüksek Hızlı Tren Hatları,
- Yavuz Sultan Selim Köprüsü,
- İzmit Körfez Köprüsü,
- Yeni İstanbul Havalimanı,
- Avrasya Tüp Tünel...
... gibi projelerimiz Avrupa ülkeleri tarafından gıptayla izleniyor. İnanın bana, yaptığımız bu yatırımlar dünyanın dört bir yanında ülkemizin sesini çok iyi duyuruyorlar.

ÜMRAN VE REFAH DOĞURTMAK

Demiryolları ihmal edilmekten ne zaman çıktı, zira bakanlığınızın en büyük yatırım kalemlerinden birini bu sektör oluşturuyor. Orta vadede hedeflerinizi fotoğrafı verecek şekilde tanımlar mısınız?

Binali Yıldırım: Ulaşım-hızlı tren: Türkiye'nin 1856 yılında başladığı demiryolu hamlesinin, 1940’lı yıllardan itibaren yavaşladığı bir gerçek. Ancak Bakanlığım döneminde demiryollarının yeniden ‘’Ümran ve refah tevlid’’ etmesi için başlattığımız yoğun çalışmalar, günümüzde meyvelerini vermeye başladı. Türkiye, Yüksek Hızlı Tren hattına sahip ülkeler ligine yükseldi. Demiryolları, yolcu ve yük taşımacılıkta rekor üzerine rekor kırdı. TCDD, kuruluşundan bu yana en fazla yükü son 10 yıllık dönemde taşıdı. 10 yılda 2002 yılına göre yükte yüzde 50’nin üzerinde artış sağlandı.

Ulaşım-lojistik: Bunu başarmak için ise 2003 yılı sonrasında Demiryollarında birbiri ardına büyük projeler hazırlanarak uygulamaya kondu. Yüksek Hızlı Tren hatları inşa edilmesi, 150 yıldır el değmeyen yolların yenilenmesi, lokomotif ve vagon parkının modernize edilmesi, ulusal demiryolu endüstrisinin oluşturulması, kent içi raylı sistemlerin geliştirilmesi, üretim merkezlerinin, sanayi bölgelerinin demiryollarına bağlanarak ve lojistik merkezler kurularak Türkiye'nin bir lojistik üs haline getirilmesi, Uzak Asya’dan Batı Avrupa’ya; Pekin’den Londra’ya uzanan İpek Demiryolunun hayata geçirilmesi, birbirini tamamlayan öncelikli demiryolu yatırımları olarak ele alındı.

Ulaşım-kadim yollar: Mevcut demiryolu hatları yenile-1950 arası dönemde yılda ortalama 109 kilometre demiryolu inşa edilirken, 1950–2003 arasında yapılan demiryolu uzunluğu sadece 11 kilometre oldu. 2003’ten sonra başlatılan ve yapımı devam eden projelerin yıllık yapım ortalaması ise 135 kilometreyi buldu. 2003-2012 yılları arasında 1.086 kilometre yeni demiryolu hattı yapılırken, şu anda yapımı devam eden demiryolu hattının uzunluğu ise 3.434 kilometreyi buluyor. Devlet politikası haline gelmesi ile demiryollarının yatırım ödeneği ise 10 yıl içerisinde 16 kat artarak, 480 milyon TL'den 7 milyar 968 milyon TL’ye çıktı. Demiryollarına son 10 yılda yapılan yatırım tutarı ise 1940-2002 yılları arasında yapılan toplam yatırım tutarının bile üzerinde oldu. Kadim İpek Yolu'nu, Demir İpek Yolu haline getirerek can vermeyi amaçlayan Bakanlığımızın demiryollarına 10 yılda yaptığı yatırım tutarı ise 26 milyar TL’yi buldu.
Kısacası, bir pazılın parçalarını birleştirircesine demiryollarını ayağa kaldırıyoruz. 10 yılda öyle bir ivme, öyle bir çıkış yakaladık ki, bundan sonra kimse demiryollarını ihmal etmeye, yapılan bu yatırımları durdurmaya teşebbüs edemeyecek. 2023 yılına kadar ise doğudan batıya kuzeyden güneye 10 bin kilometre hızlı demiryolu hattı, 4 bin kilometre konvansiyonel demiryolu yapacağız. Demiryollarını bu ülkenin en önemli ulaşım modu haline getireceğiz.

HAVAYOLU HALKIN YOLU

Hava ulaşımı Türkiye’de bir yerden, bir yere geldi. Bu açık. Ama bu sektörde nereye varılacak, bunun rakamlarla ve kazançla ifadesi nedir?

Binali Yıldırım: “İstikbal Göklerdedir” diyerek havayolu ulaşımının önemine dikkat çeken Büyük Atatürk 3 Mayıs 1935’te yaptığı bir konuşmasında şöyle diyordu; “Türk çocuğu! Her işte olduğu gibi havacılıkta da  en yüksek düzeyde, gökte seni bekleyen yerini, az zamanda dolduracaksın” 1935’ten bu yana çok zaman geçti. Büyük Atatürk’ün diğer alanlarda olduğu gibi ulaşım alanında da mirasını yaşatmak, devrettiği bayrağı daha ileriye götürmek ise hükümetimize nasip oldu. Hükümetimiz, havayolunu halkın yolu haline getirdi. 10 yılda havacılığımızı neredeyse 10 kat büyüttük. 16 milyon vatandaşımızın ilk defa uçağa binmesini sağladık. Bizim dönemimizde uçağa binmeyi imtiyaz olmaktan çıkarıp ihtiyaca dönüştürdük. Yapılan yatırımlar ile 2002 yılında toplam 530 bin uçak trafiğinden 1 milyon 373 bin uçak trafiğine, 33 milyon 700 bin yolcudan 130 milyon 600 bin yolcuya,  897 bin ton yük trafiğinden 2 milyon 400 bin ton yük trafiğine; 49 milyon 500 bin yolcu kapasitesinden ise 165 milyon kapasiteye ulaşıldı.
Ancak yaptıklarımızla yetinmeyeceğiz. Ülkemizin 2023 vizyonunu şimdiden ortaya koyduk. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılında, 2023’te havacılığımızın nerede olacağını biliyoruz. Bu kapsamda yapacağımız havalimanlarıyla vatandaşlarımızın havaalanlarına ulaşımını kolaylaştırarak, herhangi bir yöne ortalama 100 kilometre mesafede veya bir saat seyahatle havaalanlarına erişimlerini de mümkün hale getireceğiz. Bu plan doğrultusunda 10 yılda 25 olan aktif havaalanı sayısını 52’ye çıkardık. 2002 yılında önemli bir bölümü atıl olarak kalan 36 havaalanının 28’i yenilendi, büyütüldü ve çağın ilerisinde modern bir hale getirildi. Sivas, Erzincan, Batman, Erzurum, Malatya, Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa-GAP, Elazığ ve Iğdır gibi birçok Havalimanı, son teknoloji ve modern mimarileriyle vatandaşlarımıza hizmet vermeye başladı.

Havayolları-2023: 2023 yılına geldiğimizde ise Türkiye’nin kendi uçakları olmasını istiyoruz. Bunun için çalışmalarımıza başladık. 2023 yılına kadar Türk Sivil Hava taşımacılığı filosunu, 200’ü bölgesel uçak olacak şekilde, 353 uçaktan 750 uçağa yükselteceğiz. Tabi havacılığımızın gelişmesi açısından önemli olan bir diğer hususu da gözardı etmiyoruz. 2023 yılına kadar 150 milyon yolcu kapasiteli ve 60 milyon kapasiteli birer havalimanı ile 30 milyon kapasiteli iki havaalanı daha yapacağız. Ayrıca 2023 yılına kadar havalimanlarından seyahat eden yolcu sayısını yıllık 350 milyona çıkaracağız.

İSTANBUL’UN TIKANMIŞ DAMARLARI AÇILACAK

3. Köprü itirazları ve tereddütleri aşarak somut yatırıma dönüşüyor. Bu proje İstanbul’u da aşan bir mahiyet arz ediyor. Bu büyük projenin; İstanbul, Türkiye ve Bölge üzerindeki etkilerini ekonomi özelinde görebilir miyiz?

Binali Yıldırım:  7 tepeli şehir: Biliyorsunuz, İstanbul yalnızca Türkiye’nin değil Eski Dünya diye bildiğimiz Asya-Avrupa-Afrika kıtalarının da en önemli şehirlerinden biri. Dünyanın 2 kıta üzerine kurulu tek şehri, “Başkentler başkenti” İstanbul, tarihte olduğu gibi bugün de sosyal, kültürel ve ekonomik devingenliğiyle bulunduğu coğrafyanın çekim merkezi olmaya devam ediyor. Takdir edersiniz ki büyük başın derdi de büyük oluyor. Elbette İstanbul’un pek çok şehre üstünlük sağlayan özellikleri hepimizin iftihar kaynağıdır. Ancak, Londra, Paris, Roma gibi dünya kentlerinde olduğu üzere İstanbul’un da, başta kent içi ve transit trafik olmak üzere, acil çözüm isteyen sorunları var. İstanbul’un ulaşım sorunu yalnızca İstanbul’u değil, İpek Yolu güzergâhındaki bütün ülkeleri yakından ilgilendiriyor. İşte bu nedenle 7 tepeli İstanbul için hazırladığımız 7 dev proje ile 7 düvele örnek oluyoruz. Marmaray, Ankara-İstanbul Yüksek Hızlı Tren hattı, İstanbul-İzmir Otoyolu, Yeni İstanbul Havalimanı, Avrasya Tüp Tünel Projesi ve Kanal İstanbul’u bir bir yapıyoruz. Bu projelerin tamamı İstanbul için önemli olmakla birlikte, ulusal ve uluslararası transit trafiğin İstanbul dışına alınması bakımından en önemli proje, Yavuz Sultan Selim Köprü projesidir.

Tıkanan şehir: Şu anda bildiğiniz gibi Türkiye’nin Avrupa’ya yönelik kara taşımasının nerdeyse tamamı İstanbul üzerinden yapılmakta. Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 20’si bu bölgede yaşıyor.  Gayri Safi Milli Hâsıla’nın yüzde 35’i bu bölgede üretiliyor.  Yine, Türkiye’deki motorlu taşıt sayısının yüzde 20’si bu bölgeye kayıtlı. TÜİK verilerine göre 2000 yılında İstanbul’da yaşayan nüfus 10.1 milyondan 13.8 milyona çıkmış;  Nüfus 12 yılda yüzde 37 artmış. 10 yıl önce 2 milyon olan araç sayısı ise şu anda 3.1 milyona ulaştı, 10 yılda artış oranı yüzde 50’nin üzerinde. Araç sahipliği oranındaki artış nüfus artış oranının çok üzerinde. Şu anda İstanbul kent içi ulaşımının yüzde 87’sinin karayolu ile sağlandığını düşünürsek refah göstergesi olarak kabul edilen araç sahipliğindeki artış eğilimi mevcut durumda kâbusa dönüşmekte. Kent içine girmemesi gereken ağır taşıtlar İstanbul trafiğini her geçen gün daha da çekilmez hale getirmekte. Ancak şimdiden mevcut iki boğaz köprüsü; kapasitesinin 2 kat üzerinde trafiğe maruz kalmakta. Tabiri caizse köprülerimiz boğazına kadar dolu. 250 bin olan Köprülerin araç geçiş kapasitesi bazı günlerde 600 bini buluyor. Yani İstanbul’un iki yakasını sadece 2 düğmeyle bir araya getirmekte zorlanıyoruz. Bununla beraber şimdiden yoğun saatlerde ortalama 1 dakikalık mesafeyi araçlar 45 dakikada kat edebiliyorlar. Bu gecikme, daha fazla yakıt daha fazla zaman kaybı, daha fazla iş gücü kaybı ve daha fazla çevre kirliği demek. Şu anda yaşanan trafik sıkışıklığı nedeniyle yıllık işgücü kaybı ve akaryakıt maliyeti 3 milyar TL’yi buluyor. Emisyon salınımından ve gürültü kirliliğinden kaynaklanan maliyeti bu hesaba dâhil etmiyorum bile. Bu bile tek başına Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün ne kadar önemli olduğunu göstermeye yeter. 4.5 milyar dolar maliyeti ile Avrupa’nın dahi gıptayla baktığı 3. Köprümüzü 2.5 yıl içerisinde hizmete alacağız. Köprünün hizmete girmesi ile şu anda günlük 8 saatlik ulaşım kısıtlaması bulunan yük taşıtlarının kısıtlaması kaldırılacak; ithalat ve ihracatımızdaki zaman maliyeti de düşecek.

2. İstanbul Boğazı!: Kanal İstanbul Projesi ile birlikte oluşacak yeni yerleşim alanlarının ve 2017 yılında açacağımız Yeni Havalimanı gibi mega projelerin şehir merkezi ile bağlantısını da bu köprü sağlayacak.  Marmara ve İstanbul’un kuzeyinde oluşacak yeni ticari alanla, komşu illerle birlikte tüm bölge ekonomik açıdan canlanacak. Köprüden geçecek olan demiryolu ile Edirne’den İzmit’e kadar kesintisiz demiryolu taşımacılığı yapılabilecek. Bu raylı sistem Marmaray ve İstanbul Metrosu ile entegre edilerek Atatürk Havalimanı, Sabiha Gökçen Havalimanı ve İstanbul Yeni Havalimanını da birbirine bağlayacak. 2 hat raylı geçiş sistemi ve 8 şerit araç yolu bulunan 3. Köprü 59 metre tabliye genişliği olan dünyanın ilk köprüsü olacak.  İstanbul’un yeni silüeti 3. Köprü ile şekillenecek. Şehir içi trafiğinin 3. Köprü’ye yönlendirilmesiyle birlikte gaz salınımı da düşecek. Yani 3. Köprü İstanbul’un hem tıkanmış damarlarını, hem de akciğerlerini açacak.

İSTANBUL, İNTERNET 3. BAŞKENTİ

ICANN, İstanbul’u internet dünyasının 3. Başkentinden biri olarak seçti. Bu karar neyi ifade ediyor, niçin alınmıştır, uygulamaya yansıması nasıl ve Türkiye’nin kazancı ne olacaktır?

Binali Yıldırım: ICANN’ın aldığı bu kararın ülkemiz için önemli olduğu kadar, kendileri için ve dünyadaki internet kullanıcıları için de son derece önemli bir karar olduğunu düşünüyorum. Elbette ki bu karar bir günde rastgele verilmiş bir karar değil. ICANN’nın ülkemize gelmesi sadece teknik bir karar olarak değerlendirilmemeli. Yer seçimi için yaptıkları değerlendirmede ülkenin konumu, altyapısı, internet politikaları, eğitimi, profesyonelleri, ulaşımı gibi tüm kriterler değerlendirildi. İstanbul’un bu kriterlere uygun dünyanın üç merkezinden biri olduğuna karar verildi.  Türkiye’deki genç ve dinamik nüfus kuşkusuz bu kararda önemli bir etken oldu. ICANN İstanbul HUB Merkezi Los Angeles’te bulunan merkezin bir uydusu halinde olmayacak. İnternet politikalarının belirlenmesinde Avrupa, Ortadoğu ve Afrika bölgelerinin irtibat noktası İstanbul olacak. ICANN operasyonlarının gerçekleşmesi için Los Angeles’ta olan tüm sistemler, İstanbul’da da olacak.
İnternet trafiğinin desteği, güvenliği, bakımı ve koordinasyonu üç merkeze (hub’a) eşit dağıtılacak. Yani sistemde, Los Angeles ne kadar önemli ise İstanbul da aynı öneme sahip olacak. İnternet dünyası, Los Angeles’e verdiği değeri İstanbul’a da verecek. ICANN İstanbul Merkezi internet dünyasına yeni bir güç, yeni bir hareket katacak. İnternet için oluşturulacak politikalara Türkiye’nin çok önemli katkıları olacak. Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen internetin daha sağlıklı, daha hızlı trafik akışının sağlanmasında Türkiye etkili olacak.
Ayrıca ülkemiz Bilgi ve İletişim Teknolojileri profesyonellerine yeni istihdam, uzmanlaşma, yükselme alanı da açılacak, Üniversitelerimize ve Araştırma Merkezlerimize yeni araştırma ve geliştirme imkanları doğacak. Türkiye Ortadoğu, Afrika ve AB’ye hizmet verecek olan ICANN dağıtım merkezi ile zaten var olan ticari ilişkilerini, insan trafiğini ve internet trafiğini kat be kat artıracaktır.

AR-GE’YE DAHA FAZLA MESAİ

Bilgi üreten bir toplum olmamız perspektifine özel bir vurgunuz var. O halde Türkiye niçin bilgi üretemeyen bir toplumdur, bu konuda aşması gereken engeller ya da dönüştürmesi gereken yapılar veya alışkanlıklar nelerdir?

Binali Yıldırım: Bilişim-gelecek: Toplumlar arasında ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel bağlar başta olmak üzere tüm toplumsal oluşumları doğrudan etkileyen "Bilişim Sektörünün" öneminin gün geçtikçe arttığı gerçeği önümüzde durmakta. Hiç şüphesiz bilişim teknolojileri her geçen gün bir çığ gibi büyüyen ve hızla küreselleşen dünyamızın en önemli evrensel gelişme aracı. Bakın, bugün sanayi toplumundan bilişim toplumuna dönüşmekte olan gelişmiş ülkelerdeki eğilimler değerlendirildiğinde, çok yakın gelecekte tüm iş kollarında bilişim sektörü payının yüzde 65 ile 75 arasında bir oran olacağı tahmin edilmekte. Ayrıca bilişimin sağlayacağı katma değerle en kısa sürede gelişmiş ülkeler seviyesinin yakalanması ve küresel rekabet koşullarında daha güçlü bir Türkiye yaratılabilmesi için bilişimin stratejik önemi çok yüksek.

Bilişimde farklılık: Ülkemizin başlıca üretim sektörlerine baktığımızda daha çok emek ağırlıklı ve eski teknolojilerin kullanıldığını görüyor, birçok sektörde dünyayı geriden takip ettiğimiz gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz. Yeni Türkiye’nin son yıllarda artan bir ivme ile izlediği dışa açılma politikasının da başarılı olabilmesi ve uluslararası rekabetin hakim olduğu pazarlarda payını arttırabilmesi için, üretim maliyetlerini düşürmesi de gerekiyor. Bunun yolu da ileri teknoloji yoğun ve daha az emek içeren üretim yöntemlerinden geçiyor. Bu da, sürekli gelişen bilişim teknolojilerini ithal etmek yerine Türkiye’nin kendi ürünlerini ve uygulamalarını üretmesi ve yaygınlaştırarak kullanması yoluyla olur. Fakat her gün akıl almaz bir hızla değişen ve gelişen bilişim sektöründe dünyayı yakalamak ve daha da önemlisi önüne geçerek kuralları koyabilecek bir konuma gelmek için Türkiye'nin farklılık yaratması gerekiyor.

Bilişim-yerli üretim: Bu noktada bilgi ve iletişim teknolojilerinin ülkemizde gelişmesi ve bilgi toplumuna dönüşmüş bir Türkiye için Bakanlık olarak pek çok önemli çalışmaya imza attık. Bilişim altyapısı 10 yıl önce Afrika seviyesinde olan Türkiye’yi bugün Avrupa'nın ilk beş ülkesi arasına soktuk. Üçüncü nesil haberleşmede, yani 3G'de Avrupa'nın hatta dünyanın en hızlı altyapısına sahibiz. Bütün okulları genişbant internet ile bağladık, bilişim teknoloji sınıfları açtık. Çocuklarımızın bilgisayarı öğrenerek büyümesini sağladık.

Bununla beraber yerli üretimi teşvik etmek amacıyla Bakanlık olarak önemli destekler verdik. Önce Gören Göz projesinde daha sonra da FATİH projesinde yerli payını zorunlu tuttuk. GSM şirketlerine 500 Ar-Ge mühendisi çalıştırma zorunluluğu getirdik. haberleşme ve uzay teknolojilerine yönelik 300 milyon TL’lik Ar-Ge desteği vermeye başladık. TÜBİTAK tarafından yılda 1 milyar TL Ar-Ge desteği verilmeye başladı. Verilen destekler sonrasında şu an geldiğimiz noktada ülkemizin yazılım ve yazılım hizmetleri ihracatı 665 milyon dolar seviyesine gelmiş durumda. Ancak bu yetmez, yetmemeli de. Özel sektörümüzün bu konuya daha fazla kafa yorması, daha fazla kaynak ayırması gerekiyor. Ar-Ge’ye daha fazla mesai ve kaynak harcamalı, yerli ürün üretimini de ona göre artırmalıyız.

Denizcilik sektörümüzün son 10 yılını kısaca özetler misiniz?

Binali Yıldırım: Anadolu toprakları, tarihiyle, kültürüyle, alışkanlıklarıyla buram buram deniz kokan; denizin rengini taşıyan bir yapıya sahip. Keza Anadolu insanı, geçmişten bugüne denizci ülke, denizci millet olarak anıldı. Deniz ticareti, gemi inşa sanayi ve balıkçılık sektörlerinde yaşanan sıkıntılar sonrasında ise Türkiye’nin denizci millet kimliğinden uzaklaştığı, denizlere sırtını döndüğü iddia edildi.

Denize dönüş: Doğal bir yarımada görünümünde olan, kara sınırlarının üç katı deniz sınırlarına sahip olan Türkiye’nin, 2003 yılı sonrasında denizle yeniden buluşması için başlatılan projeler ise Türkiye’nin denizci millet kimliğini yeniden hatırlamasını sağladı. Yaptığımız yatırımlar ile denizcilikte, Kara listeden beyaz listeye geçen, denizci kökenli uzmanlarla denizcilik idaresini buluşturan ve birçok deniz yapılarının ülkeye kazandırıldığı, denizcilik eğitiminde çok yol kat etmiş, dünya yat üretiminde marka haline gelmiş, marinalarıyla, limanlarıyla, uygulanan yap-işlet-devret modelleriyle bu alanda önemli hizmetleri başarmış bir Türkiye’ye adım atıldı.

Denize ÖTV destek: Kabotaj taşımacılığının güçlendirilmesi, öncelikle gemilerin en önemli işletme giderlerinden olan yakıt masraflarının düşürülmek suretiyle deniz yolunun daha cazip hale getirilmesi ve böylece kara yoluyla taşınan yüklerin deniz yoluna aktarılması amacıyla gemilere verilecek yakıtta ÖTV’yi kaldırdık. ÖTV’siz yakıt uygulamasının başladığı 2004 yılından 2013 yılı Temmuz ayına kadar teslim edilen yaklaşık 2.9 milyon tona yakın yakıt için 3 milyar 360 milyon TL ÖTV tahsil edilmeyerek sektöre önemli ölçüde destek sağladık. ÖTV’siz yakıt uygulaması karayolu trafiğini de büyük ölçüde denize kaydırdı.

Bunların yanı sıra, Türkiye’nin kruvaziyer turizmi pastasından hak ettiği payı alabilmesi ve kruvaziyer gemilerini Türk limanlarına çekme adına Liman Hizmet Tarifeleri’nde indirimlere gittik. Bu bağlamda yüzde 50’lere varan indirim sağlandı.
Tuzla Bölgesi’ne sıkışan tersanecilik, dengeli bir planlamayla bütün kıyılara yayılarak, tersane sayısı 37’den 71’e çıkarıldı. Gemi ve mega yat inşaatında Türkiye 2002 yılında ilk 20’de bile değilken bugün dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer aldı.
B
alıkçılara sahip çıkılarak, kıyılara 40 adet yeni balıkçı barınağı yapıldı, baraka halindeki barınaklar yenilendi ve modern hale getirildi.
2003 yılına göre 2012’de Türk Bayraklı Gemilerde yüzde 22, tonajda DWT bazında yüzde 20’lik bir artış yaşanırken, Türk Sahipli Gemilerde ise; adette yüzde 101, tonajda DWT bazında yüzde 156 oranında artış gerçekleşti. Dünya filosunun yüzde 86’sını kontrol eden 30 ülke arasında Türkiye, 1.469 adet gemi ve 30.327.000 dwt kapasite ile dünya sıralamasında 13’üncü sıraya çıktı. Türkiye’nin deniz ticaret filosunun tonajı 9 milyon 300 binden 22 milyon 600 bine çıktı.
Denizciliğe yapılan yatırımlar sonrasında Türk kara sularında yolcu taşıma oranları önemli miktarda arttı;
- Limanları ziyaret eden kruvaziyer gemi sayısı 2002 yılında 821 adet iken, 2012 yılında yüzde 105’lik bir artışla 1.685 adet gemiye ulaştı.
- 2002 yılı yolcu sayısı 332.702 iken, 2012 yılındaki yolcu sayısı yüzde 541 oranındaki bir artışla 2.133.930 yolcuya ulaştı.
- 2013 yılı ilk 6 aylık dönemde limanlarımızı ziyaret eden yolcu sayısı 700 bini geçti.
- Türkiye Akdeniz’deki kruvaziyer turizminde İspanya, İtalya, Yunanistan’dan sonra 4’üncü sırada yer alırken, 10 yılda 13.8 milyon yolcu limanlarını ziyaret etti.

Gemi-yerli üretim: Gemi sanayisi dengeli bir şekilde kıyılara yaymamızın ardından üretim kapasitesi 7 kat artırıldı. Türkiye, gemi inşa sektörü dünyada marka haline getirildi. Türkiye, gemi inşasında dünyada 23'üncü sıradayken 6'ıncı sıraya yükseldi. Gemi inşasında 2002'de 290 milyon dolar olan ihracat 1 milyar 270 milyon dolara çıktı. Yat inşa sanayinde de başarılara imza attık ve Türkiye’yi İtalya ve Hollanda’dan sonra dünya 3'üncüsü konumuna yükselttik. Yat imalatında 2002'de 37 milyon dolar olan rakam, 2012'de 241 milyon dolara yükseldi.

Elleçleme: Limanlarda elleçlenen yük miktarında 2002 yılına göre yüzde 91, konteynerde ise yine 2002 yılına göre yılsonu itibarıyla yüzde 160 oranında artış gerçekleşti. 2002 yılında Türk limanlarından 190 milyon ton yük geçerken, günümüzde limanlarda elleçlenen yük miktarı 363 milyon tonu geçti.

Liman projeleri: Dış ticaretimizdeki tarihi yükselmeye paralel olarak limanlarımızın da bu gelişmeye cevap vermesi icap etti. Bu amaçla bir yandan yeni limanları hizmete alırken diğer yandan, mevcut limanların yenilenmesine hız verdik. Bu kapsamda da Türkiye’nin etrafını çeviren Karadeniz, Ege ve Akdeniz’e dev limanlar inşa ediyoruz. Ege’de Avrupa’nın en büyük 10 limanından biri olacak Kuzey Ege Limanı’nı İzmir Çandarlı’ya kuruyoruz. 15 Mayıs 2011 yılında temeli atılan projenin altyapı inşaatını neredeyse tamamladık. Üst yapısını da yap-işlet-devret modeli ile yapmak için ihalesine çıkıyoruz. Aşamalı olarak yapılacak revizyonlarla kapasitesi 12 milyon TEU/yıl’a çıkarılacak.  Karadeniz’de, Boğazlarımız’da artan gemi trafiği nedeniyle karşı karşıya kalınan tehdidi azaltacak Filyos Limanı’nı kuracağız. Cevher, konteyner, akaryakıt gibi çeşitli yük türlerine hizmet verecek olup, 25 milyon ton/yıl kapasiteye sahip olacak. Akdeniz’de ise Mersin Konteyner limanı TINA Türkiye çalışması çerçevesinde öncelikli proje olarak kabul edildi. Doğu Akdeniz, Orta Asya ve Orta Doğu’ya yönelik gelecekteki talebi karşılamak üzere, elverişli konumu nedeniyle konteyner aktarma merkezi olarak planladık. Bu dev projelerin yanı sıra ana limanlarımızın demiryolu ağına bağlanma çalışmalarını da başlattık. Ancak hedeflerimiz gerçekleştirdiklerimizin de ötesinde.
Denizcilikte ise ana hedef dünya denizciliğinin her alanında “lider denizci ülkeler” arasında olmaktır. Konteyner taşımacılığındaki liman altyapısı, 32 milyon TEU kapasiteye çıkarılacaktır. Türk limanlarında elleçlenen kabotaj yükleri oranı yüzde 2’den yüzde  20’ye, yüzde 13 olan toplam kabotaj yükleri %30’a çıkarılacaktır. Gemi inşa kapasitesi 3.6 milyon DWT’den 10 milyon DWT’ye yükseltilecektir. Bu sayede tersanelerde ki istihdamı da 100.000 yapmayı planlıyoruz. Akdeniz havzasında dolaşan 1 milyon yattan daha fazla pay alabilmek için mevcut 17 bin 500 olan yat bağlama ve konaklama kapasitemizi 50 bine çıkartacağız.

Yorumlar (0)