banner565

banner622

banner472

banner458

banner457

banner626

20. Avrasya Ekonomi Zirvesi, İstanbul’da yapıldı

20. Avrasya Ekonomi Zirvesi, yaşanan küresel sancıları, sebepleri ve çözüm önerileriyle ele aldı.

KAPAK 01.05.2017, 09:00 28.04.2017, 21:18
13487
20. Avrasya Ekonomi Zirvesi, İstanbul’da yapıldı
banner625

Zirve, Avrupa Birliği’nin yaşamakta olduğu krizi, “Avrupa Değerler Sistemi”ndeki erozyonla açıkladı; eski kıtada sağ popülizmin yükselişine İslamofobia’nın bir medeniyetler çatışması istikametinde azdırılmasına ve bu krizin sebeplerini yönetecek siyasi önderliğin bulunmayışına dikkat çekti. “Göç ve Mülteci” sorunlarının dünyayı ve insanlığı yeni bir paradigma ile karşı karşıya getirdiğini savunan Zirve, Avrupa’yı da “Mülteci” sorununa çözüm bulamamakla eleştirdi ve AB’nin, kuruluş ilkelerine geri dönmesini savundu.
Marmara Grubu Vakfı tarafından, Dergimiz KobiEfor’un medya çözüm ortaklığında, 5-6 Nisan 2017 tarihleri arasında, İstanbul’da düzenlenen 20. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ne şeref konuğu olarak; ünlü Düşünür Edward de Bono katıldı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in katıldığı, 306 yabancı temsilcinin konuştuğu, devlet adamları, akademisyenler, işadamları ve din adamlarını buluşturan  Zirve’ye, toplam 44 ülkeden; Türkiye Cumhuriyeti 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Arnavutluk Cumhurbaşkanı Bujar Nishani, Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Mladen Ivanic, Makedonya Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov, Moldova-Gagavuzya Otonom Bölge Başkanı Irina Vlah olmak üzere; 4 aktif cumhurbaşkanı, 1 başkan, 9 eski cumhurbaşkanı, 1 meclis başkanı, 3 eski başbakan, 17 aktüel bakan, çok sayıda milletvekili, 6 uluslararası kuruluş katıldı.
Yirmi yıldır aralıksız olarak ‘Avrasya Ekonomi Zirveleri’ni gerçekleştiren Marmara Grubu Vakfı,   Dergimiz KobiEfor’un medya çözüm ortaklığında, bu yıl, 5-6 Nisan 2017 tarihleri arasında İstanbul’da yapılan 20. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde, toplam 44 ülkeden düşünce, siyaset, devlet temsilcilerini, akademisyenleri, işadamlarını ve din adamlarını bir araya getirdi.

Bu yıl da Azerbaycan’ın yıldız ülke olduğu Zirve’de Türkiye Cumhuriyeti 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Arnavutluk Cumhurbaşkanı Bujar Nishani, Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Mladen Ivanic, Makedonya Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov, Moldova-Gagavuzya Otonom Bölge Başkanı Irina Vlah olmak üzere 4 aktif cumhurbaşkanı, 1 başkan, 9 eski cumhurbaşkanı, 1 meclis başkanı, 3 eski başbakan, 17 aktüel bakan, çok sayıda milletvekili, din adamı ve 6 uluslararası kuruluş yer aldı.
Zirve’ye ayrıca Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, İstanbul Valisi Vasip Şahin, Marmara Grubu Vakfı Başkanı Dr. Akkan Suver, Marmara Grubu Mütevelli Heyet Üyesi, Kocaeli Alikahya OSB Yönetim Kurulu Başkanı ve KobiEfor Sahibi Yalçın Sönmez, KobiEfor Genel Koordinatörü Nurdan Sönmez, Marmara Grubu Vakfı Duayeni; (E) Orgeneral Necdet Timur, Marmara Grubu Vakfı Başkan Yardımcıları; Engin Köklüçınar ve Şamil Ayrım, Marmara Grubu Vakfı Yönetim Kurulu Üyeleri; Dr. Fatih Saraçoğlu (Genel Sekreter), Yüksel Çengel, Cengiz Güldamlası, Lale Aytanç Nalbant, Cafer Okray, Nuri Artok, Marmara Grubu Vakfı Akademik Konsey Başkanı Prof.Dr. Atilla Dicle, Marmara Grubu Vakfı AB ve İnsan Hakları Platformu Başkanı Müjgan Suver,  TOSYÖV Denetim Kurulu Üyesi Hilmi Develi’nin yanısıra birçok ülkenin cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili, başkonsolos, konsolos, büyükelçi, elçi, ticari ateşe, iş ve akademi dünyası temsilcileri katıldı.
“İnsanlık Bir Yol Ayrımında” ana başlığıyla 20. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nin birinci günü açılış konuşmaları ve “On Yılını İdrak Eden Üyelere Onur Madalyası Töreni”nin ardından  “Sürdürülebilir Enerji, Telekomünikasyon, Ulaşım ve Ekonomi Gelişiminde, Arz-Talep Dengesi’nin Rolü; Aktörler ve Figüranlar” Oturumu, “Avrupa Birliği’nin Karşılaştığı Meydan Okumalar ve Gelecek Kaygıları” Oturumu yapıldı. Zirve’nin ikinci günü ise “İslam’la Dayanışma Ruhu Çerçevesinde Şiddet ve Terör Ortamında Dinlerin Barışa Katkısı; Mültecilik ve Terörün İlişkisi” Oturumu’nun ardından “Bir Yol Ayrımında Olan İnsanlık” başlığı ile Cumhurbaşkanları Oturumu gerçekleştirildi.
Bu yıl, Zirve, İHKİB (İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği) desteğiyle ünlü Modacı Çiğdem Akın’ın aptal aşıkları konu alan “Something Stupid” koleksiyonunun 44 ülkenin temsilcilerine sergilendiği defileyle açıldı. Ayrıca her yıl olduğu gibi Türkiye Jokey Kulubü de Avrasya Ekonomi Zirveleri Kupası Koşusu düzenledi. Şişecam Fabrikaları da Zirve boyunca Paşabahçe’nin özel eserlerinden oluşan bir sergi açtı. Zirve’de akşam yemeklerinde İstanbul Büyükşehir Kent Orkestrası katılımcılara müzik ziyafeti verdi, etkinlik gala yemeğiyle son buldu.

Kerimoğlu: “Hedefimiz; Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gidip 
barışın ateşini yakmak ve yaşatmak”
Zirve’nin açılış yemeğinin evsahibi Bakırköy Belediye Başkanı Dr. Bülent Kerimoğlu, “Dünyada etnik milliyetçiliğin, kültürler arası çatışmanın terörizmin, yoksulluğun ve hoşgörüsüzlüğün giderek arttığı bir dönemde uluslararası saygın bir toplantının ülkemizde yapılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin medeniyetlerin ve Avrasya’nın merkezinde olmasından dolayı büyük bir önemi olduğunu hepimiz biliyoruz” dedi. İfade özgürlüğünün demokrasinin en temel şartlarından birisi olduğunu vurgulayan Kerimoğlu, Türkiye ve Avrasya’nın birbirine ihtiyaç duyduğu gerçeğine işaret etti: “Bizler Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh Dünyada Sulh’ sözleriyle yetişmiş kuşaklarız. Hedefimiz O’nun izinden gidip ülkemizde ve dünyada barışın ateşini yakmak ve onu yaşatmaktır."

Zirve bölgesel işbirliği platformuna dönüştü
Zirve’nin açılışında Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in mesajını Azerbaycan Devlet Bakanı Nazım İbrahimov okudu. Aliyev mesajında şunları söyledi:
"
Zirve toplantıları Avrasya coğrafyasında karşılıklı ilişkilerin gelişmesine önemli katkı vererek etkin bölgesel işbirliği platformuna dönüşmüştür. Takdire şayandır ki bu toplantılarda ekonomik, sosyal, insani ve diğer alanlardaki ortaklık konuları ile birlikte küresel nitelikteki sorunlar, insanlığı rahatsız eden çağrı ve tehditler de fazla tartışılıyor.
Azerbaycan Cumhuriyeti yıllardır, bölge devletleri arasındaki ilişkilerin gelişmesi, ülkelerin ekonomik potansiyelinin, doğal kaynakları, ulaşım ve lojistik imkânlarının işbirliği ve kalkınma amaçlarına yöneltilmesi yönünde sürekli çalışır. Biz tüm alanlarda ortak çıkarlara hizmet eden öneriler ileri sürüyor, büyük ulusal projeler gerçekleştiriyoruz. Şu anda girişimcisi ve temel ortaklarından olduğumuz Güney Gaz Koridoru Projesi kapsamındaki çalışmalar başarıyla sürdürülüyor, Asya ile Avrupa'yı birleştiren Bakü-Tiflis-Kars demiryolunun inşası ise artık bitmek üzeredir.
Avrasya coğrafyasında sosyal refahı, işbirliği ve istikrarı tehdit eden temel unsurlardan biri çözümlenmemiş çatışmalardır. Geçen yüzyılın sonlarında belirmiş Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ sorunu şimdiye kadar ülkemizin gelişmesi yolunda esas engel olmaya devam etmektedir. Ermenistan dış destekçilerinin desteği ile Azerbaycan'ın yüzde yirmisinden fazla arazisini işgal etmiş, etnik temizlemeler ve soykırımları işlemiştir.
BM güvenlik konseyinin ilgili kararlarına rağmen saldırgan devlet istila ettiği topraklardan çıkmak istemiyor, her şeye rağmen statükosunu uzatmaya çalışıyor. En tehlikelisi odur ki Ermenistan yönetimi toprak davası nedeniyle başlanmış bu sorunu Hıristiyan-Müslüman düşmanlığı gibi gündeme getirerek küresel çatışma yaratmaya çalışmaktadır.”

1. GÜN AÇILIŞ

Şimşek: “Reform programımız hızlanacak”
Zirve’nin açılışında konuşan Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, küresel ekonominin toparlandığını ancak bunun hala son derece yavaş olduğunu ifade ederek, IMF’nin tahminlerini biraz daha aşağı çekmemesinin, toparlamanın yolunda gittiği anlamına geldiğini söyledi.
Korumacılık tedbirleri, yaşlanan nüfus, terör ve mülteci sorunları çağında yaşadığımızı hatırlatan Şimşek, “Karşımızda çok büyük sorunlar var. Tabii bu kadar sorunların üstesinden gelmek suretiyle mütevazı gelişme hızını elde edebiliriz” dedi. Şimşek, Türkiye Hükümeti’nin reformlar konusunda kararlı ve ısrarlı olduğuna dikkat çekti: “Geçtiğimiz yıl reform alanlarını belirledik. Bu yıl bunları hızlandıracağız. Daha iyi eğitim sistemi uygulamasının sağlanması, daha uygun yatırım iklimi, iş piyasası reformu, vergi reformu gibi kapsamlı reform programımız var, bunun hızlandırılmasını amaçlıyoruz.”
Türkiye Avrupa ilişkilerinde kızgınlık, asabiyet ve üzgünlüğün yaşandığını belirten Şimşek, Türkiye’nin AB çerçevesi içindeki reformları gerçekleştirmekte kararlı olduğunu ancak AB’nin de bir dizi sorununu halletmesi ve Gümrük Birliği’ni güncellemesi gerektiğini söyledi.

Hajiyev: “Terörle hep beraber 
mücadele etmeliyiz”
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Genel Sekreteri Prof.Dr. Asaf Hajiyev, terörün bugün ciddi bir tehlike olduğunu, terör ile diyalog kurmanın mümkün olmadığını belirterek, “Dünyada terörizme karşı elbirliğiyle mücadele etmeliyiz. Terörizmin dünya ekonomisine verdiği zarar 400 milyar doların üzerindedir. Mültecilerin yarattığı sorun da son derece büyüktür” diye konuştu.

Suver: “AB’nin Türkiye’ye uyguladığı 
çifte standarttır”
Marmara Grubu Vakfı Genel Başkanı Dr. Akkan Suver, dünyanın bir kaos içinde olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Birleşmiş Milletler bu kaosa dahildir. Verdiği kararlar havada kalabilmektedir. Örneğin; Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne Ermenistan el koymuştur. Bunu Birleşmiş Milletler haksız bulmuş, Ermenistan’ı ‘çık işgal ettiğin topraktan’ diye uyarmış ama sözüne Ermenistan itibar etmemiştir.”
Suver, Kıbrıs Rum Kesimi’ni içine alarak kendi kurallarını çiğneyen Avrupa’nın Türkiye’ye de çifte standart uyguladığını aktardı: “NATO, üyesi olmaktan gurur duyduğumuz bir kuruluştur. Gelin görün ki Türkiye akıl almaz tehditler altındadır, sınırlarımızda yangın vardır, ama NATO buna ait en küçük bir girişimde dahi bulunmamaktadır” dedi.

Çağlar: “Konjonktürde Avrasya’nın 
sorumluluğu ağır”
İstanbul Ticaret Odası Başkanı (İTO) İbrahim Çağlar, ‘Avrasya’nın gücünü ve dinamizmini insanlığın geleceği adına yeterince kullanabiliyor muyuz?’ sorusunun dünyada güç dengelerinin yeniden şekillendiği böylesi bir zamanda her zamankinden daha da önemli hale geldiğini vurguladı: “İnsanlık olarak kaosun, şiddetin, gözyaşının ve umutsuzluğun çıkmaz sokağına mı gireceğiz yoksa refahın, huzurun, barışın ve umudun yolunda mı yürüyeceğiz? Vicdani değerlerimizin ve çevresel kaynaklarımızın doğru olarak dayatılan ekonomik ezberlerimizin altında ezilip yok olmasına seyirci mi kalacağız?”
Çağlar, insanlığın sorumluğunun büyük olduğunu kaydetti: “Dünya nüfusunun yüzde 75’i burada. Petrol ve doğalgaz kaynaklarının dörtte üçü Avrasya topraklarından çıkıyor. Dünyada toplam iktisadi gelirin yarıdan fazlası bu coğrafyada üretiliyor. İşte bu nedenle hiç kuşku yok ki insanlığın yol ayrımı, Avrasya’daki toplumsal, ekonomik ve politik gerçeklikle doğrudan bağlantılıdır.”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Başdanışmanı Prof.Dr. Erman Tuncer, Avrasya Bölgesi’nin zengin kaynakları olduğunu, bölgenin huzur ve barış içinde olmasının dünyanın barış içinde olmasının teminatı olduğunu söyledi. İpek Yolu’nu ‘can damarı’ olarak değerlendiren Özkan, “Bu yolun güvenliği en önemli gündem maddemizdir. Artık kimyasal silahların kullanıldığını görüyoruz. Bazı ülkeler terörü desteklemekte ve bölgemizi stabil olmaktan uzak tutmaktadır” dedi.

Şiddet ve kutuplaşmaya karşı mücadele
Yabancı konukların Zirve katılımcılarını selamlama konuşması bölümünde Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı Yüksek Temsilcisi Nassir Abdulaziz Al-Nasser, bugün insanlığın değişim ve dalgalanma içinde olduğuna, yeniden bazı sınırların kapatıldığına, yabancı düşmanlığının ortaya çıktığına ve pek çok toplumun giderek ‘damgalanma’ gibi daha hedefli sorunlar oluşturduğuna değindi. Şiddet ve kutuplaşmaya karşı mücadele verilmesi gerektiğini hatırlatan Al-Nasser, şiddete dayalı aşırılığın önlenmesi için çağrı yaptı.
Arnavutluk Cumhurbaşkanı Bujar Nishani, dünyadaki tüm gelişmelerin yanında bir takım zorlukların korkuları da beraberinde getirdiğini, günümüzde insanlığın “Yol kavşağına mı geldik?” sorusunu sorduğunu hatırlattı.
Bujar Nishani şunları söyledi: “İnsanlık açısından istikrara ve refaha ortak istekle ilerlemeliyiz. Bunun için işbirliği ve diyalog önemlidir. Savaş zamanında soykırım, acılar tarihin parçası olarak karşımıza gelmiştir. Tarihten ders çıkartarak sadece ortak geleceğimizi tartışmak zorundayız.”
Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Mladen Ivanic, kendi gibi ülkelerin dürüst ve adil desteğe ihtiyacı olduğunu belirterek, “Küresel istikrara biz de katkıda bulunmak istiyoruz” dedi.
Makedonya Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov ise barış ve huzur için birlikte hareket edilmesinin önemine değindi.

İmamoğlu: “Demokrasinin en iyi mücadele aracı yerel yönetimlerdir”
Zirve’de, ilk gün öğle yemeğinin evsahibi Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu; yerel yönetimler adına konuştu: “Avrasya’ya bakınca merkezinin İstanbul olduğunu düşünüyorum. Dünyada popülizmin yönetimde hakim olduğu dönemde yeni bir demokrasi anlayışına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu mücadelede en önemli merkez ise yerel yönetimler olmalıdır. Çünkü toplumlarla en yakın ilişkiyi kuran yapı yerel yönetimlerdir. Bu mücadeleyi verirken; demokrasi, laiklik, bireylerin sosyal haklarının korunması ve geliştirilmesinin hepimizin öncelikli değerleri olması gerektiğini düşünüyorum. Otoriter anlayışların ve insanların birbirinden uzaklaştırıldığı yaklaşımların ortadan kaldırılması hususunda hepimizin ortak çaba göstermesi gerekiyor. Seçenlerin hakim olduğu değil seçmeyenlerin var olma hakkının korunduğu demokrasiyi hakim kılmak hepimizin amacı olmalıdır.”

Onur Madalyaları Töreni
Marmara Grubu Vakfı, on yılını idrak eden üyelerine onur madalyası verdi. Şu isimler madalyaya layık görüldü: KobiEfor Ekonomi Dergisi Genel Koordinatörü Nurdan Sönmez, Marmara Grubu Vakfı Akademi Konseyi Üyesi-Suntek Teknoloji Proje Danışmanı Prof.Dr. Nilüfer Eğrican, KEİPA Genel Sekreteri Prof.Dr. Asaf Hajiyev, Reis Gıda A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis, Türk Barter A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Dr. M. Sırrı Şimşek, Kosova Cumhuriyeti Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar



1. GÜN 2. OTURUM

“Sürdürülebilir Enerji, 
Telekomünikasyon, Ulaşım ve Ekonomi Gelişiminde, Arz-Talep Dengesinin Rolü; Aktörler ve Figüranlar” Oturumu
Azerbaycan Sanayi ve Enerji Bakanı Natıq Aliyev, ülkesinin son 20 yıl içinde 3 binden fazla şirketle iş yaptığına dikkat çekti: “Azerbaycan, brüt enerji tüketimini büyük ölçüde kendi kaynaklarından sağlıyor. Enerji sektöründe yabancı kaynaklara başvurmak durumunda kalmıyor ve petrol tüketimini stabilize etmeyi planlıyor.”
Azerbaycan’ın büyük hacimli projeleri uygulamaya hazır olduğunu dile getiren Aliyev, Güney Gaz Koridoru projesinin en önemli amacının Şah Denizi’nden alınan gazı Türkiye’ye nakletmek olduğuna işaret etti: “2018’in sonunda bunun gerçekleşmesi planlanıyor ve 2020 yılında Avrupa’ya intikal edecek. Buradaki projeyi hem yukarı hem aşağı doğru genişletmekle kalmıyoruz, aynı zamanda altyapıyı da genişletiyoruz. Güney enerji koridoru muazzam ama aynı zamanda fevkalade karmaşık bir proje.”  Aliyev, “Bugün güvenle şunu söyleyebiliriz ki Güney Gaz Koridoru Projesi enerji işbirliğinin gelişmesine ve çeşitlendirilmesine büyük katkı sağlayacak” diye konuştu.
Bangladeş Dış İlişkiler Bakanlığı Ekonomik İlişkiler Genel Direktörü Nahida Sobhan, “Enerji kalkınmanın en önemli unsurudur. 2040 yılına kadar doğalgaz ve fosil kaynaklı enerjiye talebin yüzde 50 artacağı görülüyor” dedi. Enerji sektörüne 1.8 trilyon dolarlık yatırım yapılması gerektiğini söyleyen Sobhan, “Bu yatırım temiz enerji alanına yapılmalı. Enerjinin erişilebilir makul fiyatları olmalı ve iklimi olumsuz etkilememeli” çağrısını yaptı.
Türk Barter Yönetim Kurulu Başkanı Dr. M. Sırrı Şimşek, şunları ifade etti: “Büyümenin hangi sınırlardan sonra çevresel felaketlere yol açabileceği belli değil. Çevresel bozulma çoğu zaman sonra geri döndürülemez olur. Yoksulluğun, açlığın ortadan kaldırılması, beslenme imkanlarının geliştirilmesi ve sürdürülebilir tarımın geliştirilmesi önemlidir. Bunun için çözüm odaklı, samimi, hukuk ve adaleti öne alan yaklaşım içinde olmalıyız.”
Makedonya Ticaret Odası Başkanı Danela Arsovska, ticaretin geliştirilmesi için ülkelerinde yürüttükleri çalışmalara değindi: “Uluslararası işbirliği, diplomatik ilişkiler kuruyoruz. Ülkemizin global ekonomik trendlere ayak uydurması için çalışıyoruz. Asya piyasası ile özel ilgileniyoruz. Ancak biz şu an belirsizliklerle karşı karşıyayız. Göç koridoru üzerindeki tüm Avrupa ülkelerinin bu olaydan etkilendiğini biliyoruz. Bu tür olaylar global ekonomi üzerinde negatif etki yaratıyor. Bunun için ekonomi üzerindeki baskıyı azaltmak zorundayız. Stratejik olarak ekonomik kalkınmayı sürdürecek yollar bulmalıyız.”
Romanya Başbakanı (2012-2015) Victor Ponta, geçen yıl da bu zirveye katıldığını ve 1 yılda dünyada 20 yıllık değişim olduğunu kaydetti: “Türkiye’de darbe teşebbüsü oldu. Avrupa’da İngiltere ayrılma kararı aldı. ABD’de Trump seçimleri kazandı. Türkiye, Avrupa ve biz bütün bu olanları anlamlandırmaya çalışıyoruz. Avrupa Birliği 60 yıldır devam ediyor ama mevcudiyetinin en kırılgan ve hassas döneminden geçiyor.”
Victor Ponta, “AB futbol şampiyonası gibi. 1. Lig, 2. Lig ve 3. Lig oyuncuları var. Pek çok Avrupalı politikacılarda mutsuzluk var ama suçlu politikacılar sanki suçlu değil. Türkiye suçlu, İslam suçlu, ABD suçlu ama Avrupalı politikacılar değil. Hollanda Müslümanlar’a karşı mücadele ediyor diye daha Avrupalı olmadı. Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye ihtiyacı var, Türkiye’nin de AB’ye” dedi.“
Avrupa Birliği’nin Karşılaştığı Meydan Okumalar ve Gelecek Kaygıları”
Moldova-Gagavuzya Otonom Bölge Başkanı Irina Vlah, Moldova Cumhuriyeti’nin Gagavuzya’ya özerlik verdiğini ancak şu günlerde bunu hata olarak değerlendirdiğini söyledi: “1994 yılında Gagavuzya özerk bölgesi olduk. Yasal dayanağımız var. Ancak birçok konuda anlaşmanın parçası olan kanunlar işlemiyor. Moldova bize ilçe olarak bakıyor bizi sıkıntıya sokuyor. Bizim Başkan da Moldova kararlarını onaylamıyor. Oysa özerklikle birçok adaletsizliğin ortadan kalkacağını düşünmüştük ama olmadı. Bize göre Moldova Cumhuriyeti Gagavuz Özerk Bölgesi’nin isteklerini gözönünde bulundurmalı.”
Fas Kraliyet Bakanı Youssef Amrani, Avrupa’nın kendi projesinde krizlerle karşı karşıya olduğunu, bu durumun AB’nin kuruluşundaki temel ilkeleri sarstığını, istikrar ve gelişme için güçlü bir Avrupa istediklerini dile getirdi: “Sosyal ve ekonomik kalkınmayla istikrar çok önemli. Bugün gördüğümüz, Avrupa devletleri, ülkeleri arasında bir yakınlaşma, bir ortak düşünce yok. Bir siyasi irade yok. Daha güçlü bir Avrupa istiyoruz. Biz bu refahı, barışı paylaşan alanı daha da genişletmek istiyoruz. Evet bölgedeki, Suriye’deki, Libya’daki çatışmaları durdurmak için AB’nin elinde birtakım güçler var. Dolayısıyla AB’nin daha önemli bir rol oynaması gerekir. Avrupa, Batı Afrika’yı ihmal etmemeli. Çünkü Afrika bugün bir büyüme potansiyeli sunuyor, AB ve ortakları için. Türkiye artık Afrika’nın nasıl bir büyüme potansiyeline sahip olduğunu biliyor. O nedenle Fas ve Türkiye birlikte Afrika’ya çok önem veriyor. Asya’dan sonra ikinci genişleyecek, büyüyecek kıta Afrika’dır.” Amrani, sadece güvenlik önlemleriyle göçün önlenemeyeceğinin altını çizdi.
Karadağ Sağlık Bakanı Kenan Hrapovic küreselleşmenin toplumların doğasında derin ve karmaşık değişikliklerin yanı sıra yeni fırsat ve riskleri ortaya koyduğunu ifade etti: “Bütün dünyada güvenlik bıçak sırtında. Bu durumda bizim hemen harekete geçmemiz gerekiyor. Sisteme ortak yaklaşım geliştirmemiz gerekiyor. Bu alanda, sektörler arasında, sivil toplum arasında işbirliği oluşturmamız gerekiyor.”
Bu durumun aynı zamanda sağlık için de tehlikeler doğurduğunu vurgulayan Hrapovic, gelecek kuşakların hakları üzerinde düşünmelerini, onların sağlığını ve güvenli bir çevrede yaşama haklarını ele almalarını zorunlu kıldığını anlattı. Hrapovic, modern güvenlik tehlikeleri arasında enfeksiyon hastalıklarını, biyoterörizmi sayabileceklerini aktararak, bunun, fanatiklik ve zalimlik ilişkisi açısından insanlık için önemli bir tehlike oluşturduğunu, arkasında birtakım yabancı menfaatlerin bulunduğunu sözlerine ekledi.
Kosova Diyalog Bakanı Edita Tahiri, Soğuk Savaş sonrasında eski Yugoslavya’da bir çözülme yaşandığını ve yeni bir siyasi harita oluşturmak istediklerini, Kosova Cumhuriyeti’nin oluşan bu 7 devletten biri olduğunu hatırlattı. Bugünkü haritaya bakıldığında, oradaki insanların beklentilerini, ihtiyaçlarını yerine getirebildiklerini aktaran Tahiri, yine de ilerleme düzeyinin çok da tatmin edici olmadığını, henüz amaçlarına erişmediklerini belirtti: “Geleceği inşa etmek demek bunun için gerekli olan değerleri oluşturmak demektir. Euro Atlantik değerleri oluşturmaya çalışıyoruz. Bu bizden beklenen bir şey. Biz bu değerlere yeni kuşaklara zemin oluşturacağımız için bağlıyız.”
Slovenya Başbakanı (2013-2014) Alenka Bratusek, birleşmiş ve güçlü Avrupa’nın herkes için önemli olduğunu vurguladı: “Güvenlik ve barış iki önemli nedendir. Güvenlik ve barış kendiliğinden oluşmaz. Birleşirsek güçlü oluruz. Bölünürsek tek düşeriz. Yok oluruz. Avrupa mülteci krizinde her ülkeyi tatmin edici çözüm bulamadı. Şimdi AB Komisyonu iki aşamalı Avrupa öneriyor. Bence bu doğru bir çözüm değil. Oysa biz Avrupa’da entegrasyonun devam etmesi gerektiğini, AB ilişkilerinde ülkelerin daha entegre edilmesini savunuyoruz.”
Kosova Cumhuriyeti Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, dünyanın en çok barışa ve adalete ihtiyaç duyduğu bu dönemde, insanlığın ve Avrupa’nın, birlik ve dayanışma sergilemesi gerektiğini söyledi. Yağcılar, belirlenen hedeflerin yerine getirilmesinin, Kosova’nın AB’ye entegrasyonu yolunda oldukça büyük önem arz ettiğini vurguladı.
Marmara Grubu Vakfı AB ve İnsan Hakları Platformu Başkanı Müjgan Suver, Trump ve Putin arasında kalan Avrupa’nın kendi içinde de sağ popülist politikaların yükselişe geçmesiyle ciddi bir kriz içine girdiğini anlattı: “İç ve dış dinamiklerin hedef birliğindeki Avrupa Birliği; bütünlüğünü ve gücünü koruyabilmek için Ortaçağ’dan kalma alışkanlıkla İslamofobi-Türkofobi gibi düşman aramaya başlaması, endişe vericidir. Avrupalılığa yakışan; değerlerini koruyarak, bencillikten uzak, barış ve çoğulculuk fikrini destekleyen yeni yollar aramak olmalıydı. Avrupa Birliği ülkelerinin politikalarında, Türkiye’nin Avrupa’daki varlığını sorgulayan ve ötekileştiren, Türkofobi’ye dönüşmesi, Avrupa demokrasilerinin yeni bir kimlik krizi işaretidir. Popülizmin panzehiri benzer politikalar değil, ‘dayanışma’ olmalıydı. Avrupa’da sağ partilerin oylarının yükselmesi, Avrupa Parlamentosu’nun da sahnesini değiştirecek potansiyeldedir. Bu durumda Avrupa’nın gelecekte hangi yönde ilerleyeceği meçhuldür.”
Eski Avusturya Şansölyesi, Viyana Ekonomi Forumu Başkanı Dr. Erhard Busek, asıl problemin Avrupa Birliği üye devletlerinin birlikte çalıştığı halde doğru kararları almaması olduğunu aktardı: “Bizler aslında politikacılar olarak iyi görev yapmıyoruz. Gerçekleri biliyoruz ama içinde olunan durumu değerlendiremiyoruz. Biz AB’liler küresel nüfusun yüzde 7’siyiz. Önümüzdeki 30-40 yılda daha da azalacağız. Ekonomik gelişme sonsuza kadar devam etmeyecek. AB olarak kendimizi yeniden konuşlandırmalıyız.” Avusturya’nın 1 numaralı sorununu göç ve mülteciler olarak tanımlayan Busek, korumacı politikalarla sorunların çözülemeyeceğini, geniş kapsamlı çözüme ihtiyaç olduğunu savundu. Busek, barış içinde yaşayan Avrupa Birliği’nin ‘birlik’ değil Avrupa olarak kendini tanımlaması gerektiğini kaydetti.
Polonya Maliye eski Bakanı, eski Başbakan Yardımcısı ve Akademisyen Prof.Dr. Grzegorz W. Kolodko, AB’nin zorluklarının geçmişe nazaran daha da arttığını, çözmek için ise daha fazla disiplinler arası yaklaşımın sergilenmesi gerektiğini söyledi. Kolodko, neoliberalizmin hem ekonomik hem de sosyo kültürel olarak bölgeyi krize sürüklediğini savundu: “Bu ideoloji artık tarihin çöplüğüne gitmek zorundadır. Ama neoliberalizmin yerine milliyetçi yaklaşım gelirse daha büyük felaket olacaktır. Kapitalizm tek seçenek midir? Tek reçete ise işe yaramaz. Benim önerim yeni pragmatizm. Sadece ekonomi açısından ithalat ihracat olmaz denge aramak zorundayız.”
Bulgaristan Slavyani Vakfı Başkanı Zahari Zahariev, Avrupa Birliği’nin kurulduğu günden bu yana bu kadar kapsamlı krizle karşı karşıya kalmadığını belirterek, “AB’nin kuruluş ilkeleri olan barış, huzur, ülkeler arasındaki birleşme, temel insan hakları, uluslararası hukuka uygun ilkelerin korunması, bugünün ve yarının dünyasında bir arada olma ilkeleri bugünün kriz gerçekliğiyle yüzleşince yaya kaldı. Ayrıca ben şunu görüyorum; AB politikaları yeni fikirler ve vizyonlar, yeni stratejiler yaratmıyor. Vatandaşlarından kopuk şekilde sadece kendi kendini yönetiyor. Sosyal çalkantılar ortaya çıkıyor. Bir toplumda en zengin sınıfın elinde bütün zenginlikleri tutması toplumda sorunlara neden oluyor. Artık geleneksel hükümet politikaları işlemiyor. Ciddi reformlara ihtiyaç var.”
Büyükelçi, Viyana Ekonomik Forumu Genel Sekreteri ve Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Elana Kirtcheva, günümüzde daha fazla işbirliğine el ele vererek ekonomi-politikayı tartışmaya ihtiyaç duyulduğuna dikkat çekti. Tartışma ve işbirliğini anahtar kavramlar olarak ifade eden Kirtcheva, Balkanlar’da bölgesel işbirliğinin tam da bu süreçte büyük rol oynayacağını, AB’nin geleceği için Viyana Ekonomik Forumu’ndan daha fazla yararlanması gerektiğini savundu. Balkanlar Bölgesi’nin birleşmiş AB’nin bir parçası olduğunu dile getiren Kirtcheva, “Ekonomik işbirliği karşılıklı yarara dayanmak zorundadır. Ancak bu şekilde ileriye gidebiliriz” dedi.
Slovekya CEE CN Direktörü Chuck Hirt, Avrupa Birliği’nde vatandaşa kamusal alanda yer açmanın önemli bir çalışma olduğuna değindi: “Önemli olan aktif vatandaşlık konusunu nasıl oluşturacağız. Kalkınma için demokrasinin geliştirilmesini, eşit toplum yaratılmasını sağlamalıyız.  Bu amaç sadece STK çalışmalarıyla olmaz. Yerel yönetimler vatandaşı müdahil olarak görmüyor.”
Chuck Hirt, STK’larla birlikte çalışmalar yapılmasını ve STK’ların desteklemesini istedi: “Siyasi değişimler liderleri de etkiliyor. Günümüzde sivil alanda daralma var. STK’lara fon sağlamada sıkıntı oluyor. Kızgınlık döneminden geçiyoruz. Göçler arttıkça ulusallaşma da artıyor. STK’lar bu süreçte bir yol ayrımında.”
Romanya Dışişleri Bakan Yardımcısı George Ciamba, 2016 yılının zor geçtiğini ancak 2017 yılından umutlu olduğunu belirterek Karadeniz Bölgesi’ne dikkat çekti: “Türkiye’nin de içinde yer aldığı Karadeniz, Avrupa Atlantik için stratejik bir noktada. Karadeniz kendine özgü bir takım özellikleri barındırıyor. Aynı zamanda enerji merkezi. Karadeniz’in güvenliği için biraraya gelmeliyiz. Bölgedeki ülkeler arasında rekabet artabilir ama diyalog sürdürülmeli. Komşulara karşı tutarlı politika izlenmeli. Bölgede kuvvetler dengesi sağlanmalı.”
Bosna Hersek Federasyonu Başkan Yardımcısı Melika Mahmutbegovic, dönemsel olarak hızlı hareket ederek temel uygarlık tezlerine önem vermek gerektiğini aktararak, “Avrupa modern çağın en önemli sosyal politik düşüncelerinden biridir. Avrupa Birliği çifte standartların alıştırma alanı olmamalıdır. AB’de göçmenler ve mülteciler keyfi şekilde değerlendirilmemeli ve kendi başına terk edilmemelidir. Aksi halde istismara açık olurlar” uyarısını yaptı. Mahmutbegovic, “Genç insanların toplumun dışında tutulması ve ekonomik hakların elinden alınması bu insanların radikalizme kapılması tehlikesi yaratabilir” dedi.
Avusturya Cumhurbaşkanı (2004-2016) Heinz Fischer, Avrupa Birliği’nin yapısına değinerek, “Şimdi iki soru üzerinde tartışma başlamalı. Avrupa Birliği’nde sorunu birbirimize yaklaşarak mı çözebiliriz? Yoksa esneklik mi oluşturmalıyız? Bu tartışma yapılmalı, alınması gereken sonuçlar alınmalı. Bazı zorluklar olmakla birlikte entegrasyon sona ermiş değil. Hala AB konfigürasyonunda boş alanlar var. Bazı Balkan ülkeleri hala üye olmadı. Bu ülkenin temsilcileri AB’de bulunmalı” diye konuştu.
Hazinedar: “Beşiktaş, özgürlük ve demokrasinin beşiği olan bir şehir”
Zirve’nin birinci gün akşam yemeğinin evsahibi Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar, Beşiktaş’ın özgürlükçü ve çağdaş değerlerinden sözederek, en fazla yabancının ve en fazla Yahudi’nin yaşadığı Beşiktaş’ın 20. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde örnek şehir olarak gösterilebileceğini söyledi. Türkiye’nin göç olgusuna ve mültecilere yaklaşımına da değinen Hazinedar, “Toplum ve ülke vicdanı açısından son derece güzel bir geçmişe sahibiz. Bu nedenle Zirve’nin gündemi son derece önemli. Ama Avrupa’nın da çok önemli sorumlulukları var” dedi. 


2. GÜN 1. OTURUM

“İslam’la Dayanışma Ruhu 
Çerçevesinde Şiddet ve Terör Ortamında Dinlerin Barışa Katkısı; Mültecilik ve Terörün İlişkisi” Oturumu
Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı (2003-2010) Ali Bardakoğlu, zor bir dönem ve zamandan geçildiğini, dinin 3 ayrı güveni barındırdığını söyledi: “Yaratıcı ile güven, kendimiz ile güven ve toplum ile güven ilişkisi. Din metafizik açıdan dünyayı kavramamızı sağlar. Din huzura erişim ve iç dinginliktir. Biz bugünkü dünyada tam bir kaosu görüyoruz. Aynı dine mensup insanların birbirinin boğazını sıktığını ve birbirine düşman olduğunu görüyoruz. Sorunların çözümünü sadece dinde aramak yanıltıcı olur. Bütün başarı ve umudu dine bağlamak ile bütün günahı dine atfetmek son derece yetersiz kalır. Sorun dinde değil insandadır. Din ile siyaseti iç içe koyduk. Bundan en fazla zarar gören dini değerler oldu. Din ile siyasetin iç içe olması ile dinin daha yaygın ve güçlü olacağını düşündüler ama siyaset ayrıştırıcıdır. Çıkar ilişkileri ve ticari kaygıların dinin içine girmesiyle din kavga aracına dönüştü. Dini örgütlenmelerin belli sivil alanda kalması ve kamusal alanda etkin rol ve pastadan pay almaması önemli. Bizim coğrafyada din eğitimine önem verilmesi gerekiyor.”
Fener Rum Patriği Bartholomeos ise barışı, insan haklarına saygı olarak gördüklerini ifade etti: “Halihazırda insan haklarının uygulanması, büyük ölçüde dünya dinlerinin insan haklarına karşı tutumuna bağlıdır. Dinler de insan hakları da insan onurunu korurlar. İnsan onuru, en üst, yüce insanlık değeridir. Mülteci ve göçmen krizi gittikçe artmaktadır. Bunun ekonomik, politik ve çevresel nedenleri var. Bu mülteci krizinin ortadan kalkması, nedenlerinin ortadan kaldırılması için elinde güç olan herkese çağrıda bulunmak istiyoruz.”
Küçükkuyu Belediye Başkanı Cengiz Balkan, Ege sahillerinin bir kasabası olan Küçükkuyu’da mültecilerin dramlarını anlatarak, “Dünyada 2 milyon mülteci çocuk var. Bunların yüzde 74’ü ailesinden bir kişiyi kaybetmiş. Yüzde 30’u silahlı fizik şiddete maruz kalmış. Bu çocukların ilkokul çağında olanların ancak yarısı okullara gidebiliyor. Geri kalanı neredeler? Bunlar sokaklarda. Eğitim alamayan, travma yaşamış milyonlarca çocuk sokaklarda. Pakistan’daki mülteci kamplarında Bakoharam çıktı. Bu gidişe dikkat etmeliyiz” uyarısını yaptı.
Türkiye Süryanileri Katolik Patrik Vekili Mgr. Yusuf Sağ, şu çağrıda bulundu: “Haklılar haksızlardan daha güçlü ve cesur olmalı. Din önderleri yaşanan haksızlığa isyan etmelidir. Hey zalimler nereye gidiyorsunuz? demelidir. Silahlara harcanan trilyon doların yüzde 5’i açlık için harcansa dünyada aç kalmaz.”
Azerbaycan Cumhuriyeti Dini Kurumlarla İş Devlet Komitesi Başkanı Mubariz Gurbanlı, terörün en fazla Müslüman topraklarında, ağırlıklı da Ortadoğu’da ortaya çıktığını belirterek, “İslam dinini kimse teröre bağlayamaz. Kuran-ı Kerim derki; ‘Kim haksız yere bir cana kıyarsa bütün insanlığı öldürmüş olur.’ Azerbaycan’da Karabağ sorununda terör yaşamıştır. Dünyada bu problemlerinin çözümüne dikkat azdır” dedi. Teröre karşı mücadelede dinler arası diyalogun önemli olduğunu paylaşan Gurbanlı, Birleşmiş Milletler’in bu mücadeleye katılması gerektiğini söyledi.Rusya Federasyonu eski Başbakan Yardımcısı Gennadiy Burbulis, inancın filtresinden olup bitenlerin geçirilmesi tavsiyesinde bulundu: “Bizler şu anda olağanüstü durumla karşı karşıyayız. Tehdit, dağılma, kendi simasını kaybetme riski var. Ve belki son duraktayız.  Değişmek için son şansımız var. Güçlerimizi yüzde 90 kağıtlarda kararlar üretmeye harcıyoruz. Ama kağıtlar içeriği değiştirmiyor. Konsensüs arayışındayız. BM’ye yazılı müracaat etmeliyiz.”
Türk Süryani Kadim Cemaati Ruhani Lideri Yusuf Çetin, dinde birinin öz diğerinin üvey şeklinde ötekileştirmenin yanlış ve sakıncalı olduğuna değindi: “Böyle bir tutum şiddet ve teröre sebebiyet verir. Oysa din ve şiddet taban tabana zıttır. Bağışlama olmazsa şiddet şiddeti doğurur.”
Uluslararası Karadeniz Araştırmaları Merkezi Başkanı Iryna Vereshchuk, terörün hiçbir din ve etnik sınıfı olmadığının altını çizerek Avrupa’da ‘yarın neler olacak’ korkusunun yaşandığını kaydetti. Korkunun içinde umudu da bağdaştırmak gerektiğini vurgulayan Vereshchuk, korkunun insanları güçsüz kılabileceği uyarısında bulundu.
Kafkasya Müslümanları İdaresi Başkan Yardımcısı Müftü Salman Musayev, Azerbaycan’da dini yapıların yaşayış değerleriyle dünyadan tebrik aldığını söyledi.
Güney Afrikalı Şair Zolani Mkiva, dünyanın en önemli sorunlarından birinin zenginler ile fakirler arasındaki uçurum olduğunu belirterek, tam bir zenginlik için iki taraf arasındaki uçurumun kapatılmasını istedi. Mkiva, ekonomik özgürlük olmadan gerçek özgürlüğün sağlanamayacağına dikkat çekti: “Süper devletler hiçbir şekilde başka ülkelere kendi gerçeklerini empoze etmeye kalkışmasın. Bu tür davranışlar dünyada terörizme yol açmaktadır. Libya’da yaşanan budur. Dünyanın diğer ülkelerinde yaşananlar bunlardır.”

Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Xi Jinping Çağın Projesi: Bir Yol – Bir Kuşak’ı İmzaya Açıyor
Modern İpekyolu Projesi 15 Mayıs’ta start alıyor
65 ülkeyi ve 21 trilyon dolarlık bir ticaret hacmini kapsayacak olan İpekyolu Ekonomik Kuşağı Projesi, 15 Mayıs 2017 günü, Pekin’de, 65 ülkenin Cumhurbaşkanı veya Başbakanı’nın katılımıyla start alacak. Çin Halk Cumhuriyeti’nde gerçekleşecek Kuşak ve Yol Uluslararası İşbirliği Forumu’na Türk sivil toplumunu temsilen ise Marmara Grubu Vakfı Başkanı Dr. Akkan Suver katılacak.Proje imza töreni öncesi KobiEfor’a özel açıklamalarda bulunan Dr. Akkan Suver, “Küresel bir politik ve ekonomik iklim inşasının başlangıcı olacak bu start bir nokta da geniş insan gücünü ve o nispette geniş bir pazar ağını oluşturacaktır.
Kara ve deniz İpekyolu olarak nitelendirilen bu projenin Kara İpekyolu, Çin’den başlayıp Orta Asya ve İran üzerinden Türkiye’ye geldikten sonra Avrupa’ya devam edecek Rotterdam’a kadar inecek ve Venedik’te son bulacak. Deniz İpek Yolu ise Güney Çin Denizi’nden inip Kalküta’ya uğradıktan sonra Hint Okyanusu’nu kat edip, Kenya’ya uğrayıp Kızıl Deniz ve Akdeniz’i geçerek Venedik’te Kara İpek Yolu ile birleşecek. Dolayısıyla İpek Yolu hattı yol üzerindeki tüm ülkelere yeni imkanlar ve yeni bir gelecek sağlayacak bir ekonomik işbirliği alanı projesi olacaktır” dedi.
İpekyolu projesi hem bir ticaret yolu hem de tarihsel ve kültürel değer olarak Asya’yı Avrupa’ya ve Afrika’ya bağlayan bir hat olmasının ötesinde, bölgede yaşayan kültürlerin, dinlerin, ırkların izlerini taşıyan olağanüstü tarihsel ve kültürel bir zenginliğin kapısını da aralamakta.
Akkan Suver, bu projenin sadece bölgesel değil uluslararası ekonomi ve ticarete de büyük katkı yapacağını söyledi. Jeoekonomik açıdan bakıldığında ise İpekyolu projesi, kara ve deniz ayağıyla Çin’i Avrupa pazarlarına, Avrupa’yı da Çin’e yaklaştıracak bir özelliğin de sahibi olacak. Çin’den Avrupa’ya 45 günde yapılan ulaşım, bu projenin hayata geçirilmesiyle 15 güne inecek.
Sermaye yakınlaşması, para birim entegrasyonu, altyapı ağları özellikle de demiryolları ve limanların iyileştirilmesi veya restorasyonlarıyla hayata geçirilecek olan İpekyolu Projesi’ni çağın projesi olacağa değerlendiren Suver, “Bu proje ile Pekin’den Londra’ya yeni bir refah kuşağı meydana gelecektir. Enerji ihtiyacı, alternatif enerji kaynakları ve enerji güvenliği gibi başlıkların ekonomiye, politikaya ve uluslararası sosyal boyutlara olan ilişkileri ele alındığında görülecektir ki, 15 Mayıs 2015 tarihi dünyada inanılmaz fırsatlarla yeni bir milat oluşturacaktır” diye konuştu.
“İş yaptığımız için dost değiliz, dost olduğumuz için iş yapıyoruz” Çin atasözünü anımsatan Suver, şunları ifade etti: “Biz bu startı, 65 ülkeyle dostluğa açılan yeni bir kapı olarak değerlendirmekteyiz. Asya’daki birçok ülke bu ağa entegre olmak için önemli yatırımlara imza attı.
Geçiş noktasında bulunan Türkiye de İpekyolu projesinin belli başlı aktörlerinden biri olarak, 50 milyar dolarlık bir sermaye ile kurulan Asya Altyapı Yatırım Bankası’nda kurucu üye olarak yer aldı. Ayrıca Asya kıtasını Avrupa ile bağlayan Marmaray projesini hayata geçirdi. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü açtı.
Pekin’i Londra’ya bağlayacak olan Bakü-Tiflis-Kars demiryolunu da bitirmek üzeredir.  İpekyolu gerçekleştiğinde Çin ile Türkiye’nin stratejik işbirliği ilişkisi daha da gelişecektir. Belki de böylelikle bölge de PaxSinica oluşacak Orta Asya’dan Avrupa’ya uzanan çizgide barışın kapısı aralanacaktır.”

İnsanlığa Çağrı
20. Avrasya Ekonomi Zirvesi sonrasında katılımcıların ortak düşüncelerini aksettiren Sonuç Bildirisi; “İnsanlığa Çağrı” başlığıyla yayınlandı. Başta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri olmak üzere dünyanın belli başlı sivil toplum kuruluşlarına, Zirve katılımcılarına, Marmara Grubu Vakfı’nın partneri olan uluslararası kuruluşlara ve Cumhurbaşkanlığı makamıyla ülkemizin yöneticilerine gönderilen Sonuç Bildirisi’ni dikkatlerinize saygıyla sunuyoruz:
Bu yıl, 4-6 Nisan 2017 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşen 20. Avrasya Ekonomi Zirvesi; Arnavutluk’un Cumhurbaşkanı Bujar Nishani, Makedonya’nın Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov, Bosna Hersek’in Cumhurbaşkanı Mladen Ivanic, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Moldova-Gagavuzya Özerk Bölgesi Başkanı Irina Vlah’ın katılımlarıyla gerçekleşti.
Ayrıca, 20. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde üç önceki Başbakan da hazır bulundu. Polonya Başbakan Yardımcısı Grzegorz Kolodko, Romanya Başbakanı Victor Ponta, Slovenya Başbakanı Alenka Bratusek ile beraber, önceki Cumhurbaşkanları Türkiye’den Abdullah Gül, Arnavutluk’tan Bamir Topi, Avusturya’dan Heinz Fischer, Moldova’dan Petru Lucinschi, Romanya’dan Emil Constantinescu, Hırvatistan’dan Stjepan Mesic, Ivo Josipovic, Letonya’dan Valdis Zatlers, Sırbistan’dan Boris Tadiç de 20. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ndeydi. Aralarında bakan, eski bakan, büyükelçi, iş kadını, işadamı, akademisyen ve din adamından oluşan 323 yabancı konuk da 20. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ne şeref verdiler.
Avrupa Birliği’nin geleceği, sürdürülebilir enerji, mülteci sorunu, yükselen milliyetçilik ve popülizm, neoliberal ekonomi ve küresel terör konularına odaklanan 20. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nin ulaştığı sonuçları, Birleşmiş Milletler’in yüksek duyarlılığına müracaat ederek tüm insanlıkla paylaşma kararı almış bulunmaktayız.
Günümüzde tüm dünyayı etkileyen sosyo- politik gelişmelere bakınca aklımıza; ‘Yoksa insanlık bir yol ayrımında mı?’, sorusu geliyor.
Yükselen milliyetçilik, popülizm, mülteci akımları, enerji kaynaklarına ulaşma hedefinde Ortadoğu’ya yapılan dış müdahaleler ve bunların piyasalarda yarattığı dalgalanmalar, şiddet, yoksulluk, ayrımcılık, siyasi baskı çağın önemli sorunları haline geldi. Toplumlar tehdit, dağılma, kimliğini yitirme riski altında yaşıyorlar.
Liderler sorumluluklarını, insani değerlerini unutup hızla popülizme savruluyor.
Bu radikal akımların gelişmesi, dünyanın her yerinde hükümet dışı, devlet dışı aktörlerin çoğalmasına, gelecekle ilgili kaygıların artmasına neden oluyor.
Küresel görünüm bize tarihten yeterince ders alınmadığını göstermektedir… Dünyamız bu noktaya; sorumluluklarımızı üstlenmediğimiz, görevlerimizi ihmal ettiğimiz için gelmiş olmalı.
Örneğin; Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi önemini ve değerini kabul ettiğimiz küresel kurumlar, dünyanın değişen şartlarına uyum sağlayıp dönüşüm sağlayamadılar. Ekonomide koruyucu tedbirlere başvurulması mevcut yapıları çürüttü. Zor durumlarda “kolay çare” gibi görünen popülizme başvurulması tehlikeleri büyüttü. Popülizm, ırkçılık ve ayrımcılık gibi düşünce ve politikaların toplumlara mutluluk ve refah getirmediği unutuldu. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı bütün dünya sıkıntılar ile karşı karşıya kaldı.
Gelişen milliyetçilik akımları ile parçalanma tehdidi altında olan Avrupa’nın; dünya politikalarındaki Doğu-Batı, Hıristiyan-Müslüman kamplaşmalarının; etnik ve dini kimlikler üzerinden düşman algılarına vurgu yapılarak sürdürülen bir siyasetin; dünyayı üçüncü bir dünya savaşına götürüp götürmeyeceğini sorgulamak zorundayız.
Olaylar savaş haline geldiğinde artık yapılacak çok şey kalmamaktadır. Bugün yapacağımız tercihler dünyanın ve insanlığın kaderinde önemli rol oynayacaktır.

İnsanlık bir yol kavşağındadır
İnsanlık bir yol kavşağındadır... Belki son duraktayız, belki de henüz kullanmadığımız son bir şansımız daha vardır.
AB’nin içinde bulunduğu kriz, kuruluşundaki temel ilkeleri sarsmaktadır. İstikrar ve gelişme için güçlü ve demokratik bir Avrupa’ya ihtiyaç vardır. Üye devletler birlikte ortak kararlar alma konusunda başarılı olamamış, kuruluş ilkelerinden uzaklaşmışlardır.
Yeni sorunlar karşısında yeni politikalar, yeni fikirler, yeni vizyon ve stratejiler oluşturamayan Avrupa’da, her ülke kendi çözümlerini kendi geleneksel politikaları ile çözmeye kalkınca, popülizm, İslam düşmanlığı gibi radikal akımların ortaya çıkması önlenemez hale gelmiştir. Mülteci akınları karşısında sınırlar kapatılmış, acılara duvarlar örülmüştür.
Gelinen noktada Avrupa Birliği içindeki güncel uzlaşı formülü; “farklı hızlarda ama birlikte kalma”, “çok vitesli Avrupa” gibi söylemler olsa da Doğu Avrupa ülkelerinin “Bu durum farklı üyelik sınıfı anlamı taşıyabilir”, “3-4 ülke tüm Avrupa için karar veriyor” gibi yargıları da beraberinde taşıyor. Bu endişeler, bugünkü uzlaşı formülünün sürdürülebilirliğini de sorguluyor.
Dünyadaki beklenmeyen gelişmeler, bu bölgenin güvenliği ve barışı için Avrupa’da entegrasyonun devam etmesi gerektiğini gösteriyor. Bu alanda acil kurumsal reformlara ihtiyaç vardır. Avrupa kendi ilkelerine ters düşen korumacılığı bırakıp, piyasaların kendi kurallarına öncelik vermelidir. Ekonomik ve askeri projeler çerçevesinde bir AB etiği oluşturulmalıdır. Kültürel ve etnik kimliklere saygı duyan Avrupa inşası hedeflenmelidir. Kendini Avrupalı gören Türkiye ve Balkanlar’ın geçmiş tarihlerine geri dönüşünün engellenmesi için yeni bir sosyal kontrat zamanı gelmiştir. Avrupa Birliği artık kendini bu ülkelerle birlikte “Avrupa” olarak tanımlamalıdır.

Dünya mülteci problemini içselleştirmelidir
Olağanüstü sorunların şaşırtıcı sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Suriye’deki savaş Avrupa’yı bir göç sorunu ile karşı karşıya bırakmıştır. Türkiye ve AB ağır bir mülteci basıncına maruz kalmıştır. Yeni bir bakış açısı ile yeni çözümler ve politikalar oluşturulmadığı takdirde, bu sorun gittikçe ağırlaşacaktır. Göç ve mülteci sorunu ekonomik, politik ve çevresel nedenleri ile birlikte ele alınmalıdır. AB’nin görüş birliği içinde küresel oyuncu olarak varlığını devam ettirebilmesi, bu ve benzeri büyük krizlerdeki tavrına bağlıdır. Göç ve mülteci krizinin ortadan kalkması, nedenlerinin ortadan kaldırılması ile mümkün olacağına göre, Avrupa küresel gücünü ve saygınlığını ortaya koyan hızlı ve doğru çözümler üretebilmelidir.

Küresel terörle mücadelede ortaklaşmalıyız
21. yy. insanlığın önüne yeni bir terör sorunu çıkardı. Geçmişten farklı küresel bir terör yaşamaktayız. Küresel terörün “Medeniyetler Çatışması” olarak tanımlanmasını da yanlış buluyoruz. Yanlış ve eksik tanımlar terörle mücadeleyi de olumsuz etkiliyor. Terörizmle mücadele, öncelikle terörün nedenlerinin ortadan kaldırılması ile yapılabilir. Askeri müdahaleler her zaman sonuç almaya yetmeyebilir. Terörün gerçek nedeni ekonomidir. Dünya gelirinden en büyük payı alan küçük, zengin tabaka ile büyük yoksul grup arasındaki eşitsiz gelir dağılımı, klasik bencilliktir… Enerji kaynaklarını ele geçirmek için izlenen yanlış politikalardır. Güçlülerin kendi çıkarları doğrultusunda haritaları yeniden çizme ihtiraslarıdır.
Ekonomi dünyada bir bütündür ve küreselleşmiştir. Ancak her ülke kendi ekonomik çıkarlarına öncelik veren geleneksel politikasını sürdürmektedir. Ulusal ekonominin çıkarlardan önce düşünülmesi gereken “barış” politikasının olmasıdır. Ekonomik çıkar çatışmalarına kabul edilebilir çözümler için karşılıklı görüşmelerde ısrarcı olunmalıdır. Bunu başarmak için küresel bir farkındalık yaratmalıyız. Konu şudur: Kapitalizmin radikal reforma ihtiyacı var. Neoliberalizmin hem ekonomik hem de sosyo-kültürel olarak dünyayı krize sürüklediği gün gibi açıktır. Bu ideoloji artık tarihin çöplüğüne gitmek zorundadır. Ancak Neoliberalizmin yerine milliyetçiliğin geçmesine de izin vermemeliyiz. Aksi, daha büyük felaket olacaktır. Bunun küresel farkındalığı, küresel terörle mücadeleyi güçlendirecektir. Terörle mücadelede demokratik standartların korunması, yeni hukuk yapılarının devreye alınması, terörü destekleyen ülkelere karşı küresel ortak yaptırımlar uygulanması çağrısında bulunuyoruz.

Dinler suskun kalmamalı
Küresel teröre karşı mücadele dinsel kurumlara ve yapılara da önemli sorumluluklar yüklemektedir. Bu bağlamda Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 2017 yılını İslam’la Dayanışma Yılı ilan etmesini önemsiyoruz. Din insanlara huzur iç dinginliği sağladığı için gereklidir. Sorunların çözümünü sadece dinde aramak yanıltıcı olur. Bütün başarı ve umudu dine bağlamak ile bütün günahı dine yüklemek aynı şeydir. Sorun dinde değil insandadır. Sorun bizdedir. Bizler din ile siyaseti iç içe koymanın yaratacağı felaketin yeterince farkında olamadık. Bundan en fazla zarar gören de dini değerler oldu. Din birleştirici, siyaset ayrıştırıcıdır. Dini örgütlenmelerin kamusal alan dışında belli sivil alanda kalması gerektiğini savunuyoruz. Halihazırda insan haklarının uygulanmasında bize yol gösteren ilkeler büyük ölçüde dünya dinlerinin insan haklarına karşı tutumundan sağladığımız birikim sayesindedir. Biz biliyoruz ki dinler de insan hakları da insan onurunu korurlar. Teröre karşı mücadelede İslam’ın adının terörle anılmasını yanlış buluyoruz. Dinlerin bugün ortak bir dilden konuşmalarını dünya barışı ve huzuru için zorunlu sayıyoruz.

BM küresel barışın avlusu olmalıdır
Birleşmiş Milletler’de yeniden yapılanma istiyoruz. Bunu kaçınılmaz görüyoruz. BM Güvenlik Konseyi’nde 5 üye var; çalışması çıkarlarının örtüşmesi modeline dayanıyor. Anlaşamadıkları zaman doğan zararı insanlar ve insanlık tazmin ediyor.
Dünya farklı ve hiç birimizin istemediği bir yöne doğru gidiyor. Bu nedenle ülkelerin artık ortak inisiyatif alarak hareket etmesi gerektiğine inanıyoruz. BM küresel adaletin bekçisi olmalıdır. Küçük-büyük devlet ayırımını ortadan kaldıran, insanlığın ortak istikrar ve refahı için çalışan, kurallar koyan, savaş ve soykırım acılarını dindiren bir kurum olmasını istiyoruz.
İnsanlığın kalıcı barışı ve adaleti sadece ondan umduğu ve beklediği bir BM yaratılması için acilen harekete geçilmesini, dönüşüm için gerekli kurumsal reformların yapılmasını istiyor ve bekliyoruz.

Yorumlar (0)