İnsan İzlerden İbaret

Yazının ortasındaki kocaman boşluğu merak ediyorsanız eğer, bu alan; yitirdiğimiz güzel insanların arkasında kalan kocaman boşluğu anlatmaktadır. Yeri doldurulamaz ve orada öylece kalan kocaman bir boşluk. Bolu’daki yangında hayatını kaybedenlerin yakınlarına sabırlar dilerim. Arkasında kocaman boşluk bırakan bu canlar, umarım şu anda huzur içinde uyuyorlardır…

Tam da böyle bir düşünce sarmışken fikrimi, henüz oluşmamış izlerin merakı, bilinmezliği ve olasılıkları kaplıyor bir şekilde ortalığı. Zamanın elinde şekil alırken biraz da benliğimiz, bazen derin, bazen belli belirsiz bazen de henüz anlam veremediğimiz izler bırakıyor duyularımız ile anlamlanan hayat yolculuğu. Son durağın neresi olduğunu henüz bilmediğimiz, yolculuğun ne kadar süreceğini tahmin edemediğimiz, yol arkadaşlarının kim ve yol arkadaşlıklarının nereye kadar vazgeçilmez olduğunu tahmin edemediğimiz hayat yolculuğu. Hani şu kimilerinin yolcu olduğunu unuttuğu hayat yolculuğu. Ya da bazılarının kendini “kaptan” veya “pilot” sandığı hayat yolculuğu…
İzler kalır hep, çünkü aslında unutmayı bilmeyiz biz. Çok çok hatırlamayı erteler, belki de ertelemeyi unuturuz bazen. Bazen izler bir sızı olarak hatırlatır kendini aynada ve bazı izler belli belirsiz bir gülümseme olarak görünür aynanın epey arkasındaki sırlarda. İzler kalır hep, çünkü artık eski beni silmiştir yeni gelen her dokunuşun bıraktığı hisler. Artık o su aynı değildir. Tonlarca litre de olsa, bir damla mürekkep atılmış gibidir sanki içine. Artık her şey başkadır. Bambaşka
Peki henüz oluşmamış izlerin olasılıkları üzerine düşünüldüğünde neler değişirdi insanın hayatında? Öngörülebilir izlerin verdiği hisler nasıl olurdu mesela? Mesela insan bilebilseydi eğer o gece sevdiceğine sarıldığı son gece olacağını veya bir yangının en sevdiğini hayattan koparıp alacağını, yine aynı olur muydu her şey? İzlerle şekilleniyoruz bu doğru. İzlerle herkes şekillenir. Mesele biraz da izlerin bizi şekillendirmesini beklemeden, o izlerin anlamını çok önceden keşfedebilmekle ilgilidir bazen. Tıpkı bir başka yazımda altını çizdiğim gibi… Hani özlemek için ayrı kalmayı beklememek gibi… Henüz kaybetmeden değerini bilmek gibi… Geç gelen farkındalığın yarattığı hüzün, öfke, pişmanlık, boşluk, çaresizlik… Ertelenen hayaller, söylenmemiş sözler, anlamsız telaşlar… Ne çok anlamsızlık birikiyor ve ne çok zaman kaybı var bu hayat yolculuğu içinde… Oysa zaman tüm acımasızlığı ile koskoca bir anıt gibi dururken yanı başımızda, başka tarafa bakıyor insan bu gerçeği inkâr etmeye çalışırcasına. Seni seviyorum demek için sevgililer gününü beklemek de böyle bir durum değil mi? Sevgiler takvime bağlı kalabilir mi? Hiçbir özel durum, an veya kişi takvimlere bağlı kalmamalı. Bu tarihleri beklememeli insan. Bazı tarihler insanları ve olacakları bekleyebilir ama insan asla tarihleri beklememeli sevdiğini söylemek veya sevdikleriyle zaman geçirmek için. Yazının ortasındaki kocaman boşluğu merak ediyorsanız eğer, bu alan; yitirdiğimiz güzel insanların arkasında kalan kocaman boşluğu anlatmaktadır. Yeri doldurulamaz ve orada öylece kalan kocaman bir boşluk. Bolu’daki yangında hayatını kaybedenlerin yakınlarına sabırlar dilerim. Arkasında kocaman boşluk bırakan bu canlar, umarım şu anda huzur içinde uyuyorlardır…