Hepimizi ve bizden sonraki nesilleri bekleyen “iklim değişikliği” sadece çevre üzerinde etkide bulunmuyor. Bundan sonraki yaşantımızın her aşamasında bu değişimden söz edebiliriz. Bu nedenle tüm toplumu ilgilendiren bir konu; iklim değişikliği. Dolayısıyla toplumun tüm dinamiklerini oluşturan bizlerin geleceğe yönelik planlar yapması, önlem alması gerekiyor.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO-World Health Organization), 2030-50 yılları arasında, iklim değişikline bağlı olarak, Zika, Ebola gibi virüslerin yılda 250 bin ekstra ölüme yol açacağını ve iklim değişikliğiyle bu salgınların bütün ülkeleri kapsayacağını öngörüyor.
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) Küresel Riskler Raporu’na göre; etkisi bakımından dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük beş riskten birisi kitlesel imha silahları, diğer dördü ise iklimle ilgili.
Peki nedir bu dört madde?
1) Şiddetli hava şartları
2) Su krizi,
3) Büyük doğal felaketler,
4) İklim değişikliğine karşı uyum tedbirlerinin alınmaması.
Oluşacak bu senaryoda işletmelerin hayatlarını sürdürebilmesi için dirençlerinin artırılması gerekiyor. Özellikle hammadde kullanımı yenilenebilir enerji kaynakları yaratmak, lojistik işletmelerin görünürdeki en temel sorunları halinde duruyor. Bu sorunlara duyarlı ve kendini yenileyebilen işletmelerin iklim krizine karşı daha dirençli olacağı görünüyor. Küresel ekonominin sağlığı bakımından iklim değişikliğini önleyici çalışmalar yapan şirketler bu çalışmalarla sadece dirençlerini artırmıyor, iklim değişikliğinin doğuracağı diğer temel sorunlardan müşteri tercihlerini ve çalışanların memnuniyetini de beslemiş oluyor.
Yapılan bir araştırmada, artan sıcaklığın işçilerin verimliliğini olumsuz etkilediği ve bunun ekonomiye maliyetinin 2030’da 2 trilyon doları bulabileceği belirtiliyor. Bu durumda işverenlerin büyük bölümünün, geleceği planlarken iklim değişikliğini göz önünde bulundurması önem arz ediyor. İşletmeler iklim krizi ile ilgili önlem almaya başladıklarında öncelik işletmelerin revizyonu, yani yenilenebilir enerjiye geçiş, sera gazlarının azaltılması, karbon ayak izinin düşürülmesi vb. çalışmalarla başlıyorlar. Bu dönüşüm ile yeni iş imkanlarının oluşacağı, istihdamın artacağı düşünülse de bu bir süre sonra yeni istihdam sorunlarıyla karşı karşıya bırakacaktır.
Son yıllarda iş arama motorlarının verilerine baktığımızda yenilenebilir enerji alanlarında çalıştırmak üzere verilen ilanlar toplam enerji sektöründekilerin %51.5 olduğu görülüyor. Bu da iklim kriziyle mücadelede şirketlerin geleceğe yönelik en önemli yatırımlarından birisi olduğunu gösteriyor. İşte bu yeni istihdam kapılarının açılacağının göstergesidir. Peki hem istihdamın açılması hem de beraberinde yeni sorun getirmesi nedir? İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden ilki iş kayıplarıdır. Aşırı hava olayları neticesinde çalışanların yer değiştirmek zorunda kalmaları veya bu olaylar sonucunda ulaşımda, sanayiye ilişkin altyapılarda, yerleşim yerlerinde ve işyerlerinde meydana gelecek zararlar neticesinde iş kayıpları ortaya çıkabilecektir. Bu da iş kesintileridir. Hava koşulları nedeniyle işyerlerinde, hammaddelerde, üretim sahaları ve tedarik zincirlerinde meydana gelebilecek aksamaların iş kesintilerine yol açması öngörülmektedir. Kuşkusuz iklim değişikliği işgücü verimliliğini etkileyen çalışma koşullarıyla iş sağlığı ve güvenliği üzerinde de büyük etkiye sahiptir. Sıcaklık artışına bağlı olarak işçilerde ortaya çıkacak sıcaklık stresinin çalışma saatlerinin ve hatta çalışma günlerinin kaybına neden olacağı öngörülmektedir.
Ayrıca yaşanamaz bir çevre nedeniyle ortaya çıkacak göç dalgası da istihdamı yakından etkileyecektir. Göç sadece çalışanlarda olmayacak, yoğunlaşmış endüstri bölgelerinde sürdürebilirliğini yitirmeye başlayan işletmelerin de taşınması söz konusu olacaktır. İstihdama olan olumsuz etkiler yoksul kesimlerin ve küçük ölçekli işletmelerin; sektörel olarak ise enerji, su, tarım ve gıda üretimi, balıkçılık, ormancılık, turizm, ulaşım, inşaat, demir ve çelik imalatı gibi ağır sanayi, madencilik gibi doğal kaynaklara ve iklime daha çok bağımlı olan sektörlerin en çok maruz kalması beklenmektedir. İklim değişikliğinin istihdama yönelik etkilerinin ortaya konulması beraberinde yüksek karbonlu sektörlerde çalışan işçilerin geleceklerinin ne olacağı sorusunu getirmiştir. Sera gazı salımlarını azaltabilmek için karbon yoğun sektörlerde dönüşümle birlikte istihdam sıkıntısı ve işten çıkarmalar kaçınılmaz görünmektedir.
Sonuç olarak; iklim krizine karşı işletmelerin sürdürebilirliği ve istihdamın korunabilmesi için sadece işletme sahipleri değil, devletin acil önlem planlarını ortaya koyarak, yeni sanayi bölgeleri oluşturması, bu bölgelerin geleceğe göre planlanarak enerjiden altyapıya, sağlıktan eğitime, lojistikten hammadde ulaşımına kadar tüm gereksinimlerinin planlanması sağlanarak, sanayi merkezlerinin sadece belirli bölgelerde kümeleşmesinin önüne geçilmeli, yoğun bölgelerin bir an önce seyreltilmesi gerekmektedir. Ayrıca iklim krizinin ekonomik, istihdam çevre sosyal yaşam dahası geleceğimizi nasıl etkisi altına alacağı konusunda toplumun her kesimi bilgilendirilmeli, işletmelere bu dönüşüme hazırlanmaları konusunda ciddi teşvik destekleri sağlanmalıdır. Aksi takdirde ne yaşanacak bir çevre ne çalışacak bir işletmemiz kalmayacaktır.