İhracatçılarımız Nasreddin Hoca’nın Yüzüğünü Arıyor
Ben ihracatımızı yeteri kadar arttıramamamızın önemli bir kök nedeninin de ihracatı ‘büyük resim’ olarak takip eden, ülkenin ihracata yönelik kaynaklarını sadece verimli değil aynı zamanda optimal bir şekilde yönlendiren bir ‘orkestra şefi’ eksikliği olduğunu düşünüyorum. Ülke olarak öncelikle güçlü ve hepimize heyecan veren bir misyon bildirimi oluşturamaz ve ‘orkestra şefimizi’ belirleyemez isek, Nasrettin Hoca’nın kulaklarını çok çınlatırız.
Ülke olarak içinde bulunduğumuz ekonomik zorluklardan çıkmamızın en önemli faktörü olarak ihracatı görüyoruz. Diğer taraftan, ülkemizin ihracat faaliyetlerini ben ‘Nasrettin Hoca’nın yüzüğü’ fıkrasına benzetiyorum.
Bu fıkrayı bilirsiniz. Bir gün Nasrettin Hoca kapının önünde birşey arıyormuş, birisi hocaya sormuş; “Ne oldu hocam, birşey mi arıyorsunuz?” Hoca, “Evet, yüzüğüm kayboldu.” Adam sormuş; “Nerede düştü hocam?” Hoca; “İçeride” demiş. Adam; “O zaman neden içeride aramıyorsun?” diye sorduğunda, Hoca “İçerisi karanlık da ondan” cevabını vermiş.
İhracatçılarımızın büyük çoğunluğunun davranış biçiminin bu fıkraya benzediğini düşünüyorum. Bazı istisnaların dışında şirketlerimiz, ihracatlarını sistematik ve bilimsel olarak belirlenen hedef ve fırsat pazarları yerine gözlerine kestirdikleri ve satış yapabileceklerini düşündükleri pazarlara yapmaktadırlar.
Bir sektör derneği başkanının ‘Hedef pazar Rusya!’ dediği bir zamanı hatırlıyorum. İlgili ürün grubunda Rusya pazarını incelediğimde pazarın hızla daralmakta olduğunu gördüm. İhracatçılarımızı daralan bir pazara yöneltmek bence ‘toplu ticari intihar’ değilse bile; en azından çok kötü bir hedef göstermektir.
Diğer taraftan belki vardır ama ben herhangi bir ihracat şirketi patron veya yöneticilerinin hedef pazar seçimini ülkemizde yayınlanan herhangi bir pazar analizine bağlı olarak yaptığını da görmedim.
Küresel rekabetin inanılmaz ölçüde arttığı, corona ile beraber sadece oyunun kuralının değil, oyunun kendisinin de değiştiği günümüzde ihracatçılarımızın kendilerini bu büyük mücadelede yalnız olduklarını hissettiklerini düşünüyorum, hatta biliyorum.
Bu kapsamda ihracatımızı anlamlı bir şekilde arttırmamız için bu küresel ekonomik savaşta en önde mücadele eden ihracatçılarımıza destek olmak üzere bütün ilgili kurumların misyon bildirimlerini yeniden gözden geçirmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Üniversitelerden, ihracatçı birliklerine, danışmanlık şirketlerinden, sektör derneklerine, ilgili bakanlıklardan, kamu kurumlarına kadar konu ile teması olan bütün oluşumlar misyon tanımlarını yenilemeli ve varlık nedenlerini “İhracatta en ön hatlarda mücadele eden ihracat şirketlerimize en güçlü desteği sağlamak için varız” şeklinde revize etmelidir. Vizyonlarını da ihracatı odaklarına alarak benzer anlayışla tanımlayıp, ‘yarından tezi yok’, ihracat yapan şirketlerin kendilerini aramasını beklemeden, onların kapılarını çalıp, “sizin için ne yapabilirim?” demelidirler.
Bütün bunlara ilave olarak ben ihracatımızı yeteri kadar arttıramamamızın önemli bir kök nedeninin de ihracatı ‘büyük resim’ olarak takip eden, ülkenin ihracata yönelik kaynaklarını sadece verimli değil aynı zamanda optimal bir şekilde yönlendiren bir ‘orkestra şefi’ eksikliği olduğunu düşünüyorum.
Sözünü ettiğim bu ‘orkestra şefinin’ kamudan, STK’lardan veya özel sektörden çıkmasının bir önemi yok. Sadece, yetkinliği ile ihracat çevresinde kabul gören ve yetkin bir kişi veya kurum olması önemlidir.
Şüphesiz, ihracatımızı arttırmamız için yapılması gerekenler bunlarla sınırlı değil ama bu önerim gerçekleştirilmez ise küresel ekonomi savaşında en önemli hatta mücadele eden ihracatçılarımız arkalarında yeterli gücü hissetmediklerinden, güçlü, cesur ve daha da önemlisi rasyonel adımlar atmakta zorlanacaklardır.
Ülke olarak öncelikle güçlü ve hepimize heyecan veren bir misyon bildirimi oluşturamaz ve ‘orkestra şefimizi’ belirleyemez isek, Nasrettin Hoca’nın kulaklarını çok çınlatırız.