Hayatın kestirme yolu yok…
Siz siz olun; ‘çok’un pabucunu dama atın. Bir şeyi tam yapmadan başka şeye geçmeyin. Çok şeyi yapamayabilirsiniz ama yaptığınız şey ne varsa en iyisini yapmaya özen gösterin. İşinizi ve hatta kendinizi olması gereken neyse onu yapmaya ve olmaya özen gösterin. Ucuzluktan, sakillikten kaçının. Herkesi mutlu etmek zorunda değilsiniz.
Zaman hızlı akıp geçerken kent yaşamının insana dayattığı şeyler genellikle her şeyin hızı ve hızlısının makbul olduğu üzerinedir. Bir şey ne kadar hızlı ise o kadar değer görür ve öyle bizleri esir alır ki yavaş olan her şeyden nefret etmeye başlarız. “İnsanlara nasılsın?” diye sorulduğunda genellikle “Koşturuyoruz” diye yanıt verirler. “Koşturmak” önemlidir zira koşturmazsanız bu sefil kent yaşamında değersizlik demektir.
Zaman değerlidir ve belki de insanın en önemli yetilerinin birisi zamanı etkin ve doğru kullanabilme becerisidir denilebilir. Zamanı doğru ve amacına göre kullanabilmek de ta küçük yaşlardan öğrenilmesi gerekir ve zaman öyle kolay kolay her şeye harcanamaz. Dolayısıyla günün ve şartların getirisi olarak bazı işlerin zamanında yapılması ve hatta mümkünse hızlı yapılması gerekir. Hız bu anlamda doğrudur ve kaçınılmazdır.
Bununla birlikte hızlı yaşamak, hıza kendini kaptırmak, tadına varmadan, sindirmeden anlamadan, sırf yaşamış, denemiş, yapmış olmak için çok şeye odaklanıldığında işte o zaman gerçekten yavaşlamak gerekir. Zira ‘yavaş’ ve ‘yavaşlamak’ işin ruhunu ortaya çıkarır. Burada çokluk değil azlık ve hatta ‘teklik’ önemli hale gelir. Bir işi doğru ve tam yapmak çok şeyi sıradan, hızlı, baştan savma yapmak daha değerlidir. İşte bu yüzden çocuklarımıza bırakacağımız kültürel miraslardan birisi de budur. İşi doğru ve tam yapmak, acele etmeden, anlayarak, dinleyerek, ne olduğunu bilerek, hani derler ya, ‘işin hakkını vererek’ yapmak önemli bir değer haline gelmelidir.
Hayatın efendileri bilirler ustalığın; mükemmelliğin kestirme yolu olmadığını; kim kestirme yol istiyorsa işi savsaklayacak ve değersizleştirecektir. Hani ucuz mallar olur ya; görüntü tamamdır ama işlevsellik bakımından ise bir fiyasko. Bakıyorsunuz ucuz iş, işçilik, insanlık, dostluk pazara çıkmış ve yerlerde sürünüyor. Görünüşte sorun yok ama işin gerçeğinde bu olay insanın kendine yaptığı en büyük kötülükle eş değerdir.
Siz siz olun; ‘çok’un pabucunu dama atın. Bir şeyi tam yapmadan başka şeye geçmeyin. Çok şeyi yapamayabilirsiniz ama yaptığınız şey ne varsa en iyisini yapmaya özen gösterin. İşinizi ve hatta kendinizi olması gereken neyse onu yapmaya ve olmaya özen gösterin. Ucuzluktan, sakillikten kaçının. Herkesi mutlu etmek zorunda değilsiniz.
Aslında biz neysek yaptığımız ‘iş’ de ona dönüşecektir. Hani, “Yemediğim yemeği müşterime yedirmem” diyen aşçılar var ya! İşte onlar gibi titiz ve işine aşkını katanlar gibi olmak gerekir. Bu tavrı ortaya koyanların hayatı da değerlidir çünkü bu tutum bir özsaygı yansımasıdır.
Her şeyin bir zamanı vardır; olgunlaşmanın, kalitenin ve büyük olmanın da. Zamanından önce olan bilin ki zorlanmış ve hızlandırılmıştır. Bilgelik işte zamana akıllıca uyma ve hayatın kendisini anlama yeteneğidir. Zaman her şeyin ilacıdır ve sabretmekte önemli bir erdemdir.