Avrupalılaşmak Şart mı?
Tarih boyunca Asya’dan batıya yürüyen milletimizin yolu çağdaşlaşmaktan geçer.
HABER
01.03.2013, 09:30 22.12.2015, 22:34
1709
Tarih boyunca Asya’dan batıya yürüyen milletimizin yolu çağdaşlaşmaktan geçer. Geçmiş ile gelecek arasında süreklilik, özgürlük ve barış istiyorsak yolumuz Avrupa’dır.
Ortaçağ Avrupa’sında otorite ve güç, papalığın ve imparatorlukların elindeydi. Zaman içinde Hıristiyan dünyasındaki prens, lord, baron gibi yerel güçler birleşerek krallıkları, ulus devletleri oluşturmuşlardır. Bu devletler güçlendikçe papalık ve imparatorlukların otoritelerine karşı mücadele vermiş, bağımsızlıklarını kazanmıştır.
Evrensel ve yerel otoriteden kurtulan insan doğal sonuç olarak kendi aklıyla kendini yönlendirmeye başlamıştır. Böylece akıl ve insan odaklı yönetimlere, demokrasiye geçiş süreci başlamıştır.
Ortaçağın din merkezli düzeni “aydınlanma” dediğimiz bu değişimden sonra rasyonel yönetimlere geçerken din ve inanç özel yaşama çekilmiştir. Papalığın din merkezli yöneticiliği yerini “bilim ve akıl”ın yol göstericiliğine bırakmıştır.
Keşiflerin başlaması, sömürgeciliğin artması ile bu ülkelerin yeraltı zenginlikleri Avrupa’ya akmaya başlamıştır. İç ve dış ticarete başlayan Avrupa çok zenginleşmiştir. Bilimsel icatların artmasıyla teknolojisini geliştirmiş tarım toplumundan endüstri toplumuna geçiş başlamıştır.
Batıda gördüğümüz bu modernleşme süreci, doğuda ve bizde aynı aşamalardan geçmeden gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla bizim kendi dinamiğimizden doğmamıştır. Avrupa’nın dünyanın merkezinde belirleyici güç olarak ortaya çıkması, dolaylı dolaysız etkileri modernleşmeyi tetiklemiştir.
Askeri fetihlere dayanan mali gücünün etkisiyle kendine çok güvenen Osmanlı, Avrupa’daki bu değişimi ancak yüz yıl sonra askeri ve politik inişe geçildiği zaman (Karlofça ve Pasarofça anlaşmaları) fark edebilmiştir.
19. yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu’nun devleti kurtarmak amacı ile yüzünü batıya çevirdiği yüzyıl olmuştur.
Tanzimat ile birlikte bürokrasi ve askeriyede batı tarzı değişimler yaşanırken aydınlanmanın temel nedeni olan batının düşünce yapısına, kültürüne ve ekonomisine uzak kalınmıştır.
Tanzimat’la başlayan yenilikçiliğin yanıbaşında, gücünü gittikçe artıran bir dinsel gelenekselleşme süreci de başlamıştır. Batıda pozitif bilimler ve akılcılık artarken medreselerdeki eğitim gittikçe pozitif bilimlerden uzaklaşmıştır. Önceleri hükümdar korumasında olan şeriat, sonraları padişahlara bile hükmeder hale gelmiştir.
Cumhuriyet’in kuruluşundan önceki yıllarda, bu akımın tümden bir din devleti kurma isteği aşamasına kadar geldiğini bile gördük.
Cumhuriyet dönemi ve devrimler bu gidişi tersine çeviren bir eylemdir. Ülke doğu yörüngesinden ve düşünce tarzından kurtarılacak batı yörüngesine döndürülecektir. Cumhuriyet din ve dünya ayrımı ilkesinin uygulanmaya konmasıyla toplumun bütün ilişkilerinin tutarlı bir hukuk sistemi içinde bütünleştirilmesi hedeflenmiştir. Cumhuriyet’in bu hedefi, çağdaş uygarlığa katılmaya karşı olan güçlerle mücadele zorunluluğunu da getirmiş ve kendine muhalif hareketi geliştirmiştir.
Yukarıda sözü edilen tarihsel süreç değişimle gelişen olayların, nasıl bir demokrasi rejimine aktığını bize göstermiştir. Günümüzde soyso-ekonomik gelişmelerle din ve gelenek sorunları arasındaki ilişkiler, gelenekçi ve yenilikçi siyasi görüşler arasındaki çatışmalar, modernleşme sürecini günümüzde ve gelecekte zaman zaman kesintiye uğratabilmektedir. Ancak modernleşmedeki bu ilerlemeyi durduramayacaktır; hatta onu daha da ileri götürecektir.
Avrupalılaşmak şart mı?, diyebilirsiniz.
Avrupa’nın sosyo-ekonomik, teknolojik ve kültürel değerlerine üstün değer yaratamıyorsak sorunun cevabı gene “evet” olacaktır.
Batı uygarlığı dışında geri kalan, bu geriliklerinde direnen toplumların üstün ekonomi ve teknoloji güçleri tarafından nasıl sömürüldüğünü gördükçe sorunun cevabı “evet” olacaktır.
Kaldı ki; tarih boyunca Asya’dan batıya yürüyen milletimizin yolu çağdaşlaşmaktan geçer.
Geçmiş ile gelecek arasında süreklilik, özgürlük ve barış istiyorsak yolumuz Avrupa’dır.